MERHAMET DAVASINA ADANMIŞ HAYATLAR: ''SEN ALLAH İÇİN YAP ŞAHİTLİK EDEN ALLAH'TIR''
Liberal öğretinin kökenini oluşturan kıtlık kavramı, kıt kaynaklar ve sınırsız ihtiyaçların modern insana dayattığı Batı tarzı düşüncenin etrafında, rekabete dayalı "makul" bir hayat sürmemiz gerektiği pompalandı hepimize. Antropolog Marshall Sahlins, toplumların belirli merhalelerden geçerek "geliştiğini", "ilerleme" ve "kültürel üstünlük" kavramlarının Avrupa etno-merkezci bakış açısından doğduğunu söylüyor. Sahlins, insanın kötü fıtrata sahip olduğu anlayışını alaşağı ederek, Batı kökenli bu varsayımların geçersizliğini ortaya koyuyor. Ona göre tarih böyle okunamaz; tropikal bölgelerde yaşayan avcı-toplayıcıların ne kaynakları kıttı ne de istekleri sınırsız.
Rasyonel aklın, ilerlemeci tarihin, materyalist fikirlerin açıklayamadığı şeyler var. İçimizdeki ahlak yasasına, irademizdeki iyiye meyletme hasletlerimize baktığımız zaman ilahi bir güç görürüz. Veren elin alan elden üstünlüğünü, paylaşmanın, yardımlaşmanın kadim devamlılığını rasyonel hiçbir fikir izah edemez. Zor zamanlarda, zor hayatlarda kendinin dışındaki insanlarla temas kuran, yardımlaşmayı, paylaşmayı diğerinden esirgemeyen insanlarla görüştüm. Daha ulaşamadığım birçok gönüllü var. Hayır için açılmış Facebook sayfaları, Whatsapp hesapları, gönüllü birliklerle çorbada herkesin kendince tuzu olduğu dayanışma örnekleri var. "Tüketme paylaş" grupları, takas pazarları, askıda ekmek, simit uygulamaları ve kadim gelenekten bu yana birçok dayanışma örneklerini gördüm. Çok güzel hikâyelere ve merhamet davasının hizmetkârı olan insanlara kısa bir süre tanık oldum. Onlar sayesinde yeryüzünde iyilik hep var olacak… Şahit olup yaygınlaştıralım diye, sizler için Lacivert dergide...
İflasla başlayan bir hayır yolculuğu
Fatih Elmalı
Sesi güçlü çıkıyor ve yine bir hayır faaliyetinde yakalıyorum Fatih Elmalı'yı. Hayat hikâyesinde sağlam ve arzulanan bir biyografi barındırıyor. Galatasaray Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi gibi iyi bir eğitime rağmen bunların ötesinde bir kavrayışla kendi yolunu bulabilmiş. Nasıl başladığını soruyorum, "Cenabı Hak karşıma çıkardı, tatsız bir dönemde başladı; iflas etmiştim, o günden bugüne 21 yıldır darda kalan ailelere yardım ediyorum" diyor.
Allah'ın lütfunun musibetlerle geldiğini belirtiyor ve zihin dünyası altüst olduğunda hidayetin ona yalnızca Allah'tan geldiğini anlatıyor. Elmalı'nın bir vesileyle Kağıthane'de 21 yıl önce başladığı yardım faaliyeti tüm İstanbul ve dünyaya yayılmış durumda. Çeçen mücadelesinin sürdüğü yıllarda, ülkemize sığınan Çeçenlere yardım ederek çıkmış yola. Yedi sekiz ülkeden mazlumlardan oluşan bir yardım halkaları var şu an. "Hayır işleri ve gençlerle yaptığım tefsir dersleri bir musibetin, iflasın akabinde geldi. Birisi daha gülsün diyen insanlar merhamet davasının hizmetkârı olabiliyor. Mahallelerde güvendiğimiz kardeşlerimiz ihtiyaç sahiplerini tespit ediyor, gidip ziyaret edilerek ihtiyaçlar belirleniyor ve yardım uzatılıyor. Merhamet Davası diye dernek kurduk ama bürokratik zorluklardan artık onu kullanmıyoruz, çabalarımız bireysel gidiyor" diyor.
Elmalı ve gönüllüler bu Ramazan Suriye'de 5 bin aileye erzak dağıtacak. Ayrıca Bangladeş, Yemen, Togo, Tanzanya Ramazan'ı müteakip hatırlayacakları bölgelerden bazıları. İdlib'e unlarını gönderiyorlar ve Kızılay'la İdlib'de fırın organize edip ekmek yaptırıyorlar. Her sene Bangladeş'te on binlerce aileye erzak ve kurban dağıtılıyor. Şer sandığı bir musibetten hayra yayılan bir güzel hikâyeye tanık olmak, Elmalı'nın insanlara dönük çabasına bir an şahitlik etmek…
Tarlabaşı'nda tüm canlara dokunmak
Mehmet Yeralan
Tarlabaşı Dayanışma
Mehmet Yeralan'a ulaşmam zor olmuyor çünkü hangi bireysel çabaya dokunsam; kıyafet dağıtan, battaniye dağıtan, kendini hayra adamış çoğu insan Tarlabaşı Dayanışma'dan bahsediyor bana. Tarlabaşı Dayanışma ve Dertleşme topluluğunun kuruluş tarihi 2012. On iki senedir sahada çalışan bir grup olduklarını söylüyor Mehmet bey. Yola çıkış hikâyesini kendi yaşadığı zorluklarla temellendiriyor. Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde çok yokluk çekerek, bir tabak yemeğe muhtaç kalarak, daha çocukken çalışmak zorunda kaldığı bir hayattan çıkarak bugünlere geldiği için o insanlara dokunmak istiyor Mehmet bey.
Onları hayır alanında çalışmaya iten şey sosyal alanda dışlanmış arka sokaklarda yaşayan insanların yaşadığı bir bölgeye yakından bakmak olmuş. "Kimsenin uğramadığı, uğrasa da fotoğrafını, videosunu çekip derdini, sorununu dinlemediği, hatırlanmayan semtlere yaklaşmak istedik" diyor Yeralan. Mahallede ilk önce din, ırk ayrımı gözetmeden iftar sofraları kurarak herkese açık sofraları gelenek hale getiriyorlar. Gün geçtikçe katılımlar çoğalmaya başlıyor. "Pandemiden önceki Ramazan ayında iftarımıza katılım oranı 350 kişiyi bulmuştu. İftarımıza sırf mağdur insanlar katılmıyor; doktorlar, psikologlar, hocalar, öğretmenler, siyasi düşüncesi ne olursa olsun her gruptan insan kardeşçe katılım sağlıyordu. Kimsenin kimseden üstünlüğü olmadan, insanlar iftarlarımızda buluşuyordu, hatta Afrika kökenli kardeşlerimiz, sokakta yaşayan kimsesizler ve madde bağımlıları, komşuların katılımıyla da bir araya geliyordu."
Ayrıca Mehmet beyin Afrikalılara Türkçe ders vermek ve onların sağlık sorunlarına yardımcı olabilmek adına çalışmalar yaptığını öğreniyorum. Zamanla bir de dayanışma topluluğunun olduğu yere mutfak kurup, her hafta Tarlabaşı'ndaki çocukları pazar günleri kahvaltıda buluşturuyorlar. Madde bağımlısı gençler arasından, bu tehlikeden kurtulmak isteyenleri rehabilitasyon merkezlerine yönlendiriyorlar. Sokakta kalan insanlara sıcak yemek yapıp, ayrıca yanlarına kadar götürüyorlar. Mehmet bey şöyle devam ediyor sözlerine: "Sınıra gönderilen göçmenler de bunlara eklendi. Evsiz bir grup göçmeni barınma yeri açıp yerleştirdik. Hijyen ve gıda ihtiyaçlarına pandemi yasakları bitene kadar destek olduk."
Tarlabaşı'ndaki mağdur ailelere, inşaat işçilerine, lokanta ve kahve çalışanlarına, ailesine bakmakla yükümlü yoksul insanlara gıda ve hijyen maddeleri dağıtıyorlar. Ayrıca ülkemizde yaşayan mülteci ailelere de ulaşıyor ve mültecilerle dayanışmak için whatsapp grupları kuruyorlar. Bu gruba pandemi döneminde 300 göçmen daha eklemişler ve ayrıca onlarla İngilizce-Fransızca-Arapça broşürler paylaşıyorlar. Yeralan, "Biz Tarlabaşı Dayanışma Dertleşme Topluluğu olarak derneklerin bir adım önünde olduğumuzu düşünüyoruz, çünkü biz kimliksiz olan göçmen kardeşlerimizin sağlığı için de mücadele vermiş bir grubuz. İnsan ayrımı yapmadan bütün canlılara hatta sokakta yaşayan hayvanlarımıza kadar canlara dokunan bir grubuz" diyor.
Evsizlere çorba dağıtan teyze
Suhendan Artıran
Atmış iki yaşında pazar çantasında evsizler için çorba bulunduran Suhendan teyze, merhamet konusunda hepimizden daha ileride. Çünkü kendi kendine farklı bir hayır yolculuğuna adım atmış. Zaman zaman derneklere katılmış ama orada yaşadıkları içine sinmemiş, en sonunda sonraki paragrafta anlatacağımız Beyoğlu'ndaki Selime Hatun Camii imamı Osman Hoca'ya rastlamış ve birlikte zaman zaman yardım faaliyetleri yapmışlar. Suhendan teyze hikâyesini şöyle anlatıyor: "Ben çocuklarımı yalnız büyüttüm ve onları kaybetmekten çok korktum. Sokakta kalan kimsesiz çocukları nasıl görmezden gelecektim? Onlara hep yardım ettim ve Allah'a 'sen de benim çocuklarımı koru' diye dualar ettim."
Suhendan teyze, hizmet olarak bakıyor yaptığı işlere, bu konuda gayret ettiğini, zaten insan fıtratının da doğuştan iyi olduğunu hatırlatıyor bana. Hatta öyle ki, Şirinevler'de uyuşturucu kullanım oranı epey yüksekmiş. Suhendan teyze böylesi zor bir yardımlaşma işinde bile öne çıkıyor. Dolayısıyla kendi bütçesine göre elini taşın altına koyarak geçmişten günümüze sürdürdüğü bir yardımlaşma tarafı var. Şu ilginç anıyı anlatıyor Suhendan teyze: "Umrede dahi diyanetin verdiği yemeği yoksullarla paylaşıyordum. Görüyorum ki, son dönemde hayvan sevgisi çok abartıldı. Sokakta yaşayan insanlar aşağılanıyor. TV'de hep başıboş köpeklerin yol açtığı sıkıntılar gösteriliyor, ama ya evsizler ne olacak? Allah rızası için sokakta kalan insanlara da bir bakalım."
Şehremini'de oturan Suhendan teyze kendi imkânlarıyla çorba yapıp yoksullara dağıtıyor. Mesela bir gün yoksullar için nohut pişirmeyi düşünürken, evde nohut kalmadığı ve market fiyatlarının da epey arttığı aklına geliyor. Birden mucizevi bir şey gerçekleşiyor ve Huda Vakfı, kendisine nohut yardımında bulunuyor. Bu yardımın yoksullar için Allah'tan geldiğine inanıyor ve ekliyor: "Allah ol deyince oluyor; hayra da gitsen yol açık şerre de gitsen yol açık". Suhendan teyze, taşıyabildiği kadar yaptığı yemekleri Şehremini'den Çapa'ya kadar birkaç noktaya uğrayarak dağıtıyor. Sonrasında Taksim'de alt geçitte yatan diğer evsizleri bekletmemek için toplu taşımaya binip Taksim'e geliyor ve kalan yemekleri yürüyerek evsizlere dağıtıyor. Suhendan teyze anlatmaya devam ediyor:
"Evsizler beni tanıyorlar, beni görünce hepsi seviniyor. Aralarında engelli bir genç kız var. Beni görünce koşarak gelir. Geçen yardım dağıtırken kulağıma, 'Anne bana çamaşır getirir misin?' dedi, utandı. Ben oradaki saygıyı 24 saat yetiştirilen çocuklarda görmedim. Öyle paylaşımlılar ki verdiğiniz yemeği eğer kendileri toksa içmiyor, aç olan arkadaşlarıyla paylaşıyorlar. Çok vakarlı, çok saygılılar. Yemek dağıtmaya çapraz saatlerde gidiyorum bazen öğlen bazen akşam. Her zaman aynı saatte, belli bir saatte gitsem beni beklerler, gidemediğim zaman yüreğim dayanmaz."
Alışılmışın dışında bir yardımlaşma ve bir imam
Osman Görkem
Suhendan teyze yukarıda bahsettiğim Osman beyin yaptığı iyilikleri anlatırken, hafta sonu evsizler ve yoksullar için gerçekleştirilecek yardımlaşma faaliyetine beni de davet etti. Fakat hafta sonu etkinliğine kar sebebiyle gidemedim. Bahsettiği İmam Osman Görkem, evsizlerin kullanması için caminin alt katına banyo yaptırmış bir hayırsever. Her cumartesi sabahı cami önünde sıcak yemek ikramında bulunuyor ayrıca. Erkenden kendi evsizlerine yemeklerini dağıtan Suhenden teyze de Osman beye katılıyor. Yardımseverlerden topladığı kıyafetleri kendi imkânlarıyla yıkayan Görkem, saç ve sakalı uzayanları da tıraş ediyor. Ay sonunda camide yetimleri giydirme etkinlikleri var, beni de davet ediyorlar.
Beyoğlu'ndaki Selime Hatun Camii'nin imamı Osman Görkem, evsizlere iş bulup onları sokaktan kurtarıyor. Görkem camide 18 yıldır imamlık yapıyor ve kimsesizlerin ihtiyaçlarını karşılıyor, onların dertleriyle dertleniyor. 6 yılda yaklaşık 60 bin kişiye ulaşmış ve şöyle söylüyor: "Sokakta kalan insanlara yemek, elbise, tıraş, banyo yapma imkânı sağlarken onlarla iletişime geçiyoruz. Sıkıntısı olanın sıkıntısını dinliyor, iş arayanlara ise iş buluyorum. Bu yardım işine başlarken önceleri tek başımaydım ama şimdi ekip kurduk. Gönüllülerimiz her cumartesi gelip bana yardımcı oluyor. Bu gönüllülerin arasında mühendis de, akademisyen de, tüccar da var. Her hafta burada dağıttıklarımızı gönüllü insanlar karşılıyor."
İyi Borç Kumbarası
Ferşat Ballı
Ferşat abi ayağına taş değse dert edip kaldıran, çevrede gördüğü olumsuz durumları yazarak, arayarak bilirkişilere haber eden bir gönüllü. Yolda giderken cebine poşetler alıyor ve yere düşen meyveleri toplayıp dağıtan tanıdığım iyi insanlardan biri. Dikkatimi çeken bir projeleri vardı "İyi Borç Kumbarası…" Ömrü on seneye yaklaşan bir tür "karz-ı hasen" veya yardımlaşma sandığı. Kumbara, bir grup akraba ve yakın arkadaş tarafından kurulmuş. Başka arkadaşların da katılımıyla, gelen giden derken, yaklaşık otuz kişinin düzenli aidat ödediği bir yapı olarak hayatını devam ettiriyor. Toplanan aidatlar tekrar tekrar borç verilip geri toplanıyor. Ferşat Ballı, şimdiye kadar yaklaşık iki yüz kişiye borç verildiğini anlatıyor. Verilen borç miktarı on yılda, kumbarada toplanan miktarın on katına ulaşmış durumda.
Kumbaranın güzel taraflarından biri, kapalı devre bir yardımlaşma mekanizmasından bir tık fazlasını içermesi. Kumbaraya aidat ödemeyenler de bir üyenin referans olması halinde kumbaradan borç alabiliyor. Geri ödemeler üç ay sonra başlıyor, azami on beş takside bölünüyor. Herhangi bir gecikme veya sıkışma durumunda haber vermek yeterli, geri ödeme takvimini güncelliyorlar. Tahmin edilebileceği gibi herhangi bir vade farkı ya da faiz yok. Zaten kuruluş amacı da borç ahlakına güvendiğimiz ve borca ihtiyacı olan kişilerin, banka ya da finans kurumlarından kredi çekmek ve faize bulaşmak zorunda kalmaması.
Üye, tasarrufunu kendi hesabında biriktirmek yerine ortak bir hesaba yatırınca, hem para biriktirip istediği zaman çekebiliyor, hem de biriktirdiği meblağ ihtiyaç duyanlar tarafından kullanılabiliyor. Paranın herkeste bir hırs oluşturduğu günümüz dünyasında tam olarak ne yaptıklarını şöyle anlatıyor Ferşat Ballı: "Enflasyonun düşük olduğu dönemlerde, bir taraf faizsiz borç, diğer taraf da sevap olmak üzere, iki tarafın kazanması da mümkün oluyor. Enflasyon arttıkça tasarrufunu kumbarada tutmada, borç vermenin hayrına nail olma motivasyonunun payı bir miktar arttı. Bu sebeple birikimlerini borç vermek isteyen ama değer kaybına uğramak istemeyenler için iki sene önce Altın Kumbarası'nı kurduk. Onun işleyişi de esas kumbara ile aynı. İki kumbara da aidat yatıranların, tasarruflarını ortak bir havuzda biriktirerek, hem gerektiğinde kendileri çekip kullanmalarına, hem de ihtiyacı olanların faizsiz olarak borç almasına imkân veriyor."
Koruyucu annelikten yardımlaşmaya bir hayat
Ayşegül Aktürk
Ayşegül abla, kızını yakından tanıdığım, yıllarını başka insanlara dokunmakla anlamlandıran bir yardımsever. BAKAP'a (Başakşehir Gençlik ve Kadın Platformu) üye ve Tarlabaşı'nda gönüllü. 40 yaşında yeni bir meslek edinmiş: Masöz ve bio-enerji eğitmeni ve uygulayıcısı. Ayşegül abla, "Kişinin kendi bedensel ve ruhsal yolculuğunda yanında olmak, insan olmayı sevdiğimden yaşama sevincim" diyor. Aktürk, hayır yoluna 1982'de çıkmış. Şöyle devam ediyor sözlerine: "Yanılmıyorsam ilk paylaşımımız, çalıştığım kurumdaki bir kardeşimize ev almaktı; yardımlar 40 senedir devam ediyor. Anlatırken senenin hesabını yapabildim. Kişilerin hayatına dokunurken, klasik anlamda sadece maddi destek olmak bana göre değil. Yardım eden hayırsever yardım ettiği kişinin maddi ihtiyacına odaklanır ve aç olmasın, yakıtsız kalmasın, üstü başı iyi olsun ister. Ama kendisine yardım giden yoksulun istediği bambaşka bir şeydir. Çok radikal bir örnek ama oje ister mesela. Veren kişi yardımını sorgulamaya başladığında, yardım desteklerini şartlı verdiğinde üzülerek de olsa aracı olurum. Ama gönlüm 'arkadaş al bu 10 lirayı, nasıl kullanman gerekiyorsa öyle kullan' diyenden yanadır.
Davranışın karşılığına razı olmak cimriliktir. Karşılık beklemeden yapmak ise bilemeyeceğin nimetlere kavuşmaktır."
Hatice abla, yola çıkma nedenini; insan olmayı keşfetmek ve insan kalmak için de eylem gerektiğini anlamasına bağlıyor. Yardıma başlamasının en büyük sebeplerinden biri, kendisi beş çocuk annesiyken 7 yaşındaki bir kıza koruyucu annelik yapmak olmuş. Çalışmalarının devamlılığında BAYDER'den bahsediyor: Bağımsız Yaşam Derneği. Dernekte madde bağımlıları tedavi görüyor ama faaliyet sahaları aileler. Ailelerle görüşüp ihtiyaçlarına göre hareket ediyorlar.
Hatice abla yardımlaşmaya başladığı zamanlardan çok etkileyici anılarından birini şöyle anlatıyor: "1988 senesinde kermes yapılacaktı. Kermesin geliri doğudaki öğrencilere harcanacak ve onların eğitim hayatlarına destek olunacaktı. Dayımın kızı Gölcük'te yaşıyor ve dikiş dikiyordu. Bana: '100 dolarlık katkıda bulunacağım, hazırlıyorum, sakın ödemeyeceğimi düşünme' dedi. Sonra 99 depremi oldu. Dayımın kızı, eşi, çocuğu depremde hayatını kaybettiler. O dönemde ölen herkes için devletin verdiği kan parası vardı. Dayım beni yanına çağırdı. Masada TL'ler vardı ve yanında da dolar olarak sadece 100 dolar vardı. Paraları ayırdı, 100 doları uzattı, 'Bu da senin' dedi 'Ayşe'nin kan parasını sana vereceğim.' Neden, Ayşe sana bir şey mi söyledi?' dedim. 'Yoo dedi, sen zaten aracı oluyorsun, içimden bu 100 doları vermek geldi.' Dayı TL'den alayım dedim, anlaşmayı bildiğimden dayımı deniyordum, hayır ısrarla o doları vereceğim dedi ve verdi. Bu çok özel bir paraydı; Allah dayımın kızının sözünün arkasında durmuştu. Parayı Hakkari'de çobanlık yapan bir öğrenciye verdik. Sonra o öğrenci okudu ve Hakkari'ye faydalı olmak için geri döndü. O para hayır yolunda ışığım oldu hep: 'Sen iyiliği Allah için yap, sana şahitlik eden Allah'tır."
Evsizlere dair bir proje
Mehmet Ali Akyurt
Bir grup genç Turkuvaz Medya'ya gelip İbrahim Altay'ı ziyaret ediyorlar. Konu evsizler. Altay'ın bir kitap çalışması var konu hakkında: Evsiz. Hayır ve yardımlaşma üzerine düşünen Ali Akyurt, İstanbul Üniversitesi'nde öğretim görevlisi, ayrıca İyi Kumbara'nın kurucularından. Şimdi de öğrencileriyle "Eski Evsizlerin Evsizlikten Kurtulma Tecrübeleri Üzerine Nitel Bir Araştırma: İstanbul Örneği" projesini yürütüyor. Proje İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü bünyesinde TÜBİTAK tarafından destekleniyor. Şehremini'deki Suhendan teyzeye Ali sayesinde ulaşıyorum. Evsizlerle dayanışma içerisinde olan herkesle temas kuruyorlar.
Evsizler için olan projenin özgünlüğü, daha önce Türkiye'de üzerinde hiç durulmayan "evsizlikten kurtulma" tecrübesine odaklanmış olması. Ali'ye neden bu meseleyle bu kadar ilgileniyorsun diye sorduğumda bana şöyle anlatıyor: "Evsizlerde, 'bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına' durumu var. Gözlerinde bir ışık var. Her şeye rağmen yaşama sevincimiz, neşemiz, neşvemiz bence nihai olarak imandan, tevhitten, dünyanın geçiciliğine ve ahiretin kalıcılığına dair bilgimizden geliyor."
Çalışmayı yürüten ekip evsizliğe dair çekilmiş ne kadar film, yazılmış ne kadar roman varsa aşağı yukarı hepsini izlemiş, okumuş ve kendi aralarında tartışmışlar. Akyurt, "Saha aşamasında sadece eski evsizlerle değil, evsizlere temas eden çeşitli aktörlerle de görüşülüyor tabii. Sosyal çalışmacılar, zabıtalar, imamlar, sivil toplum çalışanları… Katılımlı gözlem ve odak grup toplantıları da yapıyoruz." diyor.
Projenin gönüllüleri evsizlerin geliştirdikleri taktikler, evsizlikten kurtulma girişimleri ve sonraki süreçte yeniden evsiz kalma riski karşısında aldıkları önlemler arasında süreklilik ilişkisi kurmaya çalışacaklarından bahsediyorlar. Bir şekilde evsiz kalmış insanlara ve onların toplumsal hayata yeniden katılımına odaklanıyorlar. Ali Akyurt, projelerinin hedef ve amacından şöyle bahsediyor:
"Evsizlikten kurtulmayı başarmış 'eski evsizlerin' bu tecrübelerinin ve bu süreçte onlara destek olan aktörlerin, unsurların ortaya konması, evsizliğin azaltılmasına nasıl katkıda bulunulabileceğine dair ipuçları yakalamayı ummak, sonuçları sivil ve kamusal kuruluşlara sunmak".
Hayata Sarıl Lokantası: Evsizlere yemek ve iş imkânı
Ayşe Tükrükçü-Cemil Güler
"Hayata Sarıl" Türkiye'nin ilk evsizler lokantası. Lokantada evsizlere hem iş imkânı hem de ücretsiz yemek dağıtılıyor. Lokantanın servis ve mutfak personelleri hem gönüllü hem de evsizlerden oluşuyor. Gönüllüler arasında ise iş insanı, öğrenci ve her meslekten kişiler var. Lokanta hakkında çalışan Cemil Güler ile görüşüyorum. Güler, televizyonda bir yardım etkinliği görmüş ve o da sokakta çorba dağıtmaya başlamış. Etkinlik birçok organizasyonda adını duyduğum Hakkı Bulut'un düzenlediği Şefkatder'e ait. Derneğe gönüllü üye olan Cemil bey, yedi yıl önce bu yardımlaşma ortamında Ayşe hanımla tanışmış. Ayşe hanımla yardım faaliyetlerini sürdürmek istemiş. Cemil bey bana, "karınca kadar bir şey yaptım" diyor. Gönüllülük daha sonra ciddi bir dayanışmaya dönüşüyor ve Cemil bey iki yıl önce açtığı Hayata Sarıl Lokantası'nı işletiyor bugün.
Lokantanın kurucusu Ayşe hanım bir dönem evsiz kalmış birisi. Sokakta yemek artıkları yediği vakit insanların bunu hak etmediğini düşünmüş. Kendi yaşadıklarından yola çıkarak bir mücadeleye karar vermiş ve ilk etapta zorlanarak da olsa Hayata Sarıl Derneği'ni kurmuş. Ardından projeyi evsizler için yemek dağıttıkları bir lokantaya dönüştürmüşler. Lokantanın açılışında firmalar ve insanlardan aldıkları yardımlar kullanılıyor. Evsiz çalışanlarına iş imkânının yanında psikolojik ve mesleki destek de sağlıyor Ayşe hanım ve anlatıyor: "Sokakta 38 gün aynı çamaşırı giymek ne demek anlıyorum. Evsizlerin, sokakta kalanların kadın-erkek neye ihtiyaçları var biliyorum. Esnaf lokantasına kirlisin diye alınmamak, kokuyorsun diyerek işe alınmamak, yatacak yerinin olmaması ne demek biliyorum."
Cemil bey, Hayata Sarıl'ın gündüz ücretli normal lokanta olduğunu, mesai saatinden sonra her şeyin değiştiğini anlatıyor. Akşam lokantada ayrı bir menü çıkarak her gün ortalama 130 evsize ücretsiz yemek veriliyormuş. Cemil bey ekliyor: "Lokantada ev yemekleri çıkıyor. Çalışanlardan 7 personel evsiz kalan kişilerden oluşuyor. Bu çalışanlarımızın bazısı alkolikler bazısı da eski mahkûmlar olup toplum tarafından dışlanan kişiler. Bu çalışanların bir kısmı lokantada eğitimlerden geçerek bizden sonra başka kurumlara geçtiler. Şu an da lokantada çalışan yeni evsizler var. Çamaşırhane ve banyo projesiyle uğraşıyoruz."