BEŞ COĞRAFYADAN RAMAZAN HEYECANI
Almanya
"Su bile içmiyor musunuz?"
Çocukluk ve gençlik dönemini Almanya'da geçiren Haktan Albayrak TRT World'de muhabir. İşinin yanı sıra kişisel merakı nedeniyle Afrika'dan Asya'ya birçok ülke gezmiş. Almanya'da gözlemlediği Ramazan günleri hakkında şunları dinliyoruz kendisinden: "İstanbul ve Türkiye'ye göre çok basit bir hazırlık var aslında. Camilerdeki hutbeler Ramazan ayına özgü oluyor, evlerde ise sadece hurma alınıyor. İstanbul'da bir kez Ramazan'ı yaşadım ve elbette ezan sesini duyup da oruç açmak bambaşka. Burada Alman Başbakanı ve yüksek politikacılar sosyal medyadan, televizyonlardan Ramazan mesajları paylaşıyor. Camiler ve dernekler festival havasında hazırlıklar yapıyor ve belediye başkanları bu etkinliklere katılıyor. Bu rutindir ama geçtiğimiz yıl Covid-19 pandemisi nedeniyle sokağa çıkma yasakları vardı. Teravih namazları için Müslümanlara özel izinler verildi. Ramazan'da evdekiler ise, açlığın verdiği perişanlıkla, gergin oluyor. Babam özellikle sık sık tatlı kavgalar çıkartır. Bu da bizim ailenin geleneğidir."
Almanya'daki iş ve okul çevresinin Ramazan ayına saygılı olduğunu öğrendiğimiz Albayrak, yaşadığı birkaç olayı paylaşıyor: "Eskiden iş ve okul arkadaşlarıma her sene Ramazan'ın ne olduğunu anlatırdım, buna rağmen hep şaşırırlardı. En çok da, 'Su bile içmiyor musunuz?' diye sorarlardı. Hristiyan Almanların da oruca benzer bir âdeti var, Cuma günleri et yememeliler. Ona benzetirler orucu. 'Maultaschen' diye bir Alman mantısı vardır. Genelde Cuma günleri yenen bu yemeğin adı halk dilinde 'Herrgottsbescheißerle'. Yani "Tanrı kandıran." Yememeleri gereken eti, hamurun içine 'sakladıkları' için böyle diyorlar. Küçük yaşta okulda oruç tutarken bir öğretmenim 'Gizliden su içsene, kim görecek?' derdi."
Çin
Cami ve pazar yerindeki Çinliler
Shanghai Üniversitesi'nde akademisyen olarak görev yapan Dr. Nurettin Akçay, Çin'de yaşıyor. Müslüman olmayan bir ülkede Ramazan geçirmenin çok da kolay olmadığına dikkat çeken Akçay, Ramazan ayı olup olmadığının anlaşılmadığını söylüyor. Bu yıl ilk kez Ramazan'ı Pekin'de geçireceğini belirten Akçay, Şanghay günlerini şu ifadelerle anlatıyor:
"Cuma namazları için Müslümanların toplandığı camilere gittiğinizde kısa süreli de olsa o manevi hissiyatı yaşayabiliyorsunuz. Özellikle Şanghay'da bulunan Huşi Camii Ramazan hissini yaşayabildiğimiz en güzel yerlerden biriydi. Şehrin en merkezi yerlerinden birinde bulanan camiye hem Çinli hem de diğer Müslümanlar gelirdi. Namazdan sonraysa caminin hemen yanında kurulan Müslüman pazarı herkesin uğrak yeriydi. İnsanlar pazara gidip alışveriş yapar, özellikle helal kesim et ihtiyaçlarını karşılardı. Üstelik sadece Müslümanların değil Müslüman olmayan Çinli ve yabancıların da en sevdiği yerlerden biriydi burası. Onlar da alışveriş yapar, özellikle Uygur ve Hui Müslümanlarının hazırladığı kebap ve tatlıları satın alırlardı. Salgından sonra Çin'de tedbirler nedeniyle camiler uzun süre kapalı kaldı. Bir de okullar kapalı olduğu için ülkede bulunan çoğu Müslüman öğrenci ülkesi döndü. Geçen yıl Ramazan günlerini normal günlerden farksız yaşamak zorunda kaldık."
Bosna-Hersek
Sevindirici bir misafir
Bosna Hersek'te endüstri mühendisi olarak çalışan Harun Efendić, buradaki Müslümanların Ramazan'dan uzun süre önce hazırlığa başladığını söylüyor. Özel toplantı, konser hazırlıkları, cami ve çevre temizliği yapılırken dükkânlarda Ramazan'a özel iftar ve sahur malzemeleri raflara çıkıyor. Ramazan'ın kendileri için çok sevindirici bir misafir olduğunu belirten Efendić, şöyle devam ediyor:
"Ramazan, tüm Bosnalılar tarafından memnuniyetle karşılanır. Genellikle geleneksel Bosna yemekleri, börek, sirnica, topa, çevapi ve diğer çeşitli yiyecekler hazırlanır. Ailem ve ben hep birlikte sofraya oturup iftarı bekleriz.
Saraybosna'da âşıklar tepesinde Ramazan'ın her günü geleneksel kıyafet giymiş bir bey tarafından top atılır. Oruç açtıktan sonra birlikte Boşnak kahvesi içerdik, geçen günü özetlerdik, yarını planlardık. Ferhadiye Camii ve Gazi Hüsrev Bey-Begovi Camii'nde namazlar kılınır dualar edilir. Bu günlerde akla ilk gelen, Ramazan'ın Kur'an'ın Hz. Muhammed'e indirilmeye başlandığı huzur ayı olmasıdır. Genellikle Kur'an, mukabeleler aracılığıyla Ramazan günlerinde daha çok okunur. Ramazan dinginlik, mutluluk ayıdır ve Allah'ın bize armağanıdır. Allah (C.C.) buyurdu ki: Oruç benimdir ve bunun mükâfatını özel olarak ben vereceğim."
Hindistan
En güzel anılar Ramazan ayından
Bir milyar 400 milyon nüfuslu Hindistan'da Müslüman olarak yaşamaya çalışan Mahenoor Syed Abdulhaq Sahib, 19 yaşında bir öğrenci. Ramazan ayına her milletten karşılıklı saygının olduğunu söyleyen Sahib, "Ramazan'da evler temizleniyor, camiler süsleniyor, abdest alma havuzundaki balıklar değiştiriliyor, çarşıda indirimler başlıyor. Belediyeler iftar etkinlikleri düzenliyor. Orucu ailece birlikte açmaya özen gösteriyoruz. Sabah kahvaltısına benzer bir sofra kuruyoruz. İftardan sonra bir de akşam yemeği yiyoruz. Biryani, Ramazan şerbeti, kıymalı samosa ve pakora sofrada oluyor. Teravih öncesi boş vakitte sahile gidiyoruz. Çocukluğumdan kalan en güzel anılar arasında ailece yaptığımız bu sahil yürüyüşleri var" diyor.
Burkina Faso
Her yürekte diğer yüreğin yangını tutuşur
On yıla yakın zamandır Burkina Faso'da görevli olan Said Yavuz, Ramazan'ın gelişiyle beraber camilerin; tefsir okumaları, teravihler, halakalar (çocukların dini ders aldığı gruplar) son on gün şehrayini ve itikaflar ile şenlendiğini aktarıyor. Üç şiir kitabı bulunan ve çeşitli dergilerde yazan Said Yavuz, Afrika'dan bir Ramazan portresi sunuyor:
"Burkina Faso'da mütedeyyin insanların arasında yaşarsanız takvime hiç bakmadan üç zamanı çok iyi ayırt edersiniz. Biri Cuma günü… O gün en temiz, en yeni, en güzel elbiselerini giyerler. Bu, genel olarak yerel kıyafettir. Diğeri ayın ortası… Ayın ortası diyorum çünkü yerliler Peygamberimizin sünneti olan o üç günde oruç tutarlar. Ve üç ayların gelişi... Üç ayların başlangıcında da normal zamanlardaki nafile oruçları artar, pazartesi ve perşembeleri diğer bazı günler takip eder. Bugünlerde oruç tutma konusunda oldukça hassastırlar. Hâsılı onlardan dini hassasiyet anlamında öğreneceğimiz ve dahi onlara öğreteceğimiz şeyler bahsi açılsa ilki ikincisine galebe çalacaktır.
Burkina Faso'da Ramazan geldiğinde camilerde kendisini ilk önce belli eden şey, mukabeledir. Ama bizdeki gibi sadece yüzüne okunarak tamamlanan mukabeleler değil. Bir hocaefendi, ekibin başındadır. Bu hocaefendi, Kur'an'ı yeri geldiğinde kelime kelime, yeri geldiğinde ayet ayet yerli dil olan Moreceye çevirir. Takip edenler aktif olarak bu çeviriye katılırlar. Özellikle ekipten biri hocanın çevirisine "evet, ne kadar doğru, bravo" anlamlarına gelebilecek Arapça, Morece tepkiler verir. Çok dikkat çekici olan bu onaylama seanslarına alışık olmayanlar bunu garip bulacaklardır. Ne gerek vardır onaylamaya. Ama buradaki yerli kültür böyle vücut bulmuş. Allah'ın ayetleri karşısında ne kadar doğru, el hak demek onları sessizce karşılamaktan evladır, bir şey demek lazımdır adeta. İşte bunu yapar hocanın yanındaki olumlama insanı.
Ramazan'ın son on günü Burkinalı Müslümanlar için senenin en vazgeçilmez günleridir. Peygamberimizin Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayınız sözü burada vücut bulur adeta. Aramak ne demek, burada anlıyor insan. Son on günü şehrayine çeviren ise gece 23.00 gibi başlayan ve sabah namazına kadar süren, cemaatle kılınan teheccüt namazları. Bu teheccütlerin büyük çoğunluğunda o son on gün hatim yapılır. Namazın sabaha kadar sürmesinin nedeni budur. Müslümanların büyük çoğunluğu gece ayaktadır. Camiler teravihlerden ve diğer vakitlerden daha fazla dolar. Merkez camilerde cemaat dışarı taşar. Gündüz işlerine güçlerine koşturan ve iftarlarını bizim iftar sofralarının bilmem kaçıncı kez küçültülmüş sofralarında açan bu insanların son on gecedeki muhteşem anları doya doya yaşamak için koşturmaları doğrusu görülecek şeydir. Namazların arka saflarında çoluk çocuk ilerleyen saatlerde ekinler gibi serilip uykuya geçerler. Namaz aralarında çaylar doldurulur. Küçük demlik olabildiğince yukarı kaldırılır bardak iyice aşağıdadır. Öyle doldurulur bardaklar. Ne kadar köpürürse o kadar iyi. Namaz araları tespih, takke, seccade, misvak, hurma satıcıları saflar arasında gezer. Tok ve güzel sesli imamların tekbir sesleriyle bu hengâmeden birden namaz asudeliğine geçilir. Zaman değişir, ahiret sahnede yerini alır. Satıcılar, oldukları yerde o âleme girmek için çabalarlar.
Ramazan Afrika'ya Türkiye ile birlikte gelir. Türk insanının atalarından miras aldığı yara sarmak derdiyle. Çeşitli toplum kuruluşlarının temsilcileri sıcak evlerini, çocuklarıyla oturdukları o güzel sofraları, iftar ve sahurları terk ederek buraya, yokluğun krallıklarına gelirler. Ellerinde zekâtlar, yardım kolileri, erzak malzemeleri fakir sofralarına koşarlar. Afrika'da Ramazan Türk insanının coşkun gönlünün, akıncı ruhunun bir nehir gibi taşmasıdır adeta. İnsanın gözlerini yaşartan buradaki insanların da o yardım seferberliğine katılmasıdır. Azdan verirler onlar. Okullarımızdaki öğrenciler, Ramazan gelmeden yardım kampanyaları başlatırlar her yıl. Kendi aralarında belki nicelik olarak az ama büyük yardım tırlarından daha büyük, manevi olarak onları sırtlanabilecek güçte şeyler toplarlar. Hastanelere, hapishanelere, Burkina Faso'da on binlerce insanın kaldığı mülteci kamplarına; nerelere ulaşabilirlerse. Ramazan her yürekte diğer yüreğin yangınını tutuşturur."