Sevdaluk:
Boşnakların asimile olmasını engelleyen gelenek
Bosna'da kardeşlik kültürüne dayanan eski Türk geleneğidir sevdaluk. Boşnakçaya Türkçeden geçen bu kelime "aşk, sevgi" anlamına geliyor. Osmanlı'nın bölgeyi fethinden sonra kısa bir süre sonra Müslüman olan Boşnaklar, hayatlarını yeniden düzenlediler. Türk ve İslam tarihinden esinlenen Boşnak kadınlar kendi aralarında "sevdaluk" kurmaya başladılar. Yani, aynı köyde oturan iki sülalenin yaşça büyük kadınları yaşanılan sıkıntılı süreçlerde birbirine maddi ve manevi yönden destek olma amacıyla yaptıkları törenlerle aralarında bir dostluk kurarlardı. Bu dostluk aileler arasında küçük bir törenle yapılırdı.
Kurulan sevdaluk sonucunda artık akraba olan aileler birbirlerine tarım işlerinde destek sağlar, zor durumda olan için aralarında para toplanır, ailelerini savaşta kaybeden çocuklara kol kanat olunur, yiyecek ve su ihtiyacı olanlarla paylaşılır ve aileler arasında asla bir husumet, kavga, küslük yaşanmaz. Sevdaluk kuran aileler aralarında kan bağı varmışçasına yaşadıkları için o aileler arasında evlilik olmaz. Kurulan sevdaluk ilişkileri sayesinde Bosna toplumunda kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma gibi kavramlar yer edindi; suç, cinayet, hırsızlığın da mümkün olduğu kadar önüne geçildi. Boşnaklar dinlerini, kimliklerini, değerlerini, geleneklerini ve kendilerini korumayı başardı, Bosnalı Müslümanlar bu gelenekle beraber varlıklarını devam ettirebildiler.
1994 yılında kurulan Bosna-Hersek devletinin alt yapısını oluşturan temel unsurlardan biridir bu gelenek çünkü sevdaluk, Boşnakların asilime olmasını engelledi ve onların ulus anlayışına büyük katkıda bulundu. Her ne kadar bu gelenek de diğerleri gibi unutulmaya yüz tutsa da Boşnakların hâlâ zihinlerinde yer alıyor ve millî varlıkları için hâlâ oldukça önem taşıyor.
Marteniçka(Martenitsa)
Baharla gelen bolluk bereketin sembolü
Marteniçka, kırmızı ve beyaz rengindeki yün ipliklerle elde örülen bilekliklere deniyor. Neredeyse tüm Balkan coğrafyasında görülen, Bulgaristan'a has çok eski bir gelenek. Mart ayına girerken Bulgarların tabiriyle geleneksel Baba Marta (Marta Nine) günleri başlar. Bu günler baharın geldiğini müjdeler, baharla birlikte bolluk ve bereketin de geldiğine işaret eder.
Bu zamanlarda insanlar birbirlerine "marteniçka" denilen bu el yapımı bileklikleri ya da küçük süs eşyaları hediye ederler. Bazen de insanlar şans getirmesi umuduyla kendilerine Marteniçka örer. Bu küçük hediyeler kişiye sağlık, mutluluk, güç, bereket ve uzun ömür getirsin dileğiyle verilir. marteniçka sahibi onu dilek tutarak mart ayının sonuna kadar takar. Eski geleneklere göre ise leylek veya kırlangıç görene kadar bileklikler koldan çıkmaz.
Bu bileklikler asla satılmaz, yalnızca hediye edilir. Ayrıca yılın bu dönemlerinde sadece insanların değil, kötülüklerden ve nazardan korumak ve bereket getirmek için evlerin, ağaçların, hayvanların da birer marteniçkası olur. Günümüze kadar değişmeden taşınan ve Türkiye'de de var olan bu gelenek UNESCO tarafından kültürel miraslar listesine girmiştir.
Ayvaz Dede Şenlikleri
Derviş babanın 509 yıldır kutlanan kerameti
Manisa Akhisarlı Ayvaz Dede, Fatih Sultan Mehmet tarafından Bosna'nın fethedilmesinden sonra İslamiyet'i yaymak için gönderilen dervişlerden biridir. O dönem, bütün halkın sevgisini ve saygısını kazanmıştır. Rivayete göre Bosna'nın bir kasabasında kuraklığın ve kıtlığın arttığı bir zamanda Ayvaz Dede bir dağa çıkarak 40 gün, 40 gece Bosna halkı için dualar etmiş ve en sonunda karşısındaki dağ yarılarak içinden gürül gürül sular akmaya başlamış. Böylece bölgede kuraklık son bulmuş, halk suya kavuşmuş.
Boşnakların bu olaydan sonra Müslüman olduğu söyleniyor. O yüzden Ayvaz Dede, Boşnakların İslamiyet'i kabul etmesinin en önemli sembollerinden sayılır. Bosna halkı yüzlerce yıldır her sene, Boşnaklar ve Türkiye'den gelen misafirlerle beraber haziran ayının sonunda şenliklerle kutluyor. Bu kutlamalarda genelde 300'den fazla geleneksel kıyafet giyen atlı birlikleri mutlaka yer alır.
Atlılarla beraber şenliklere diğer bölgelerden gelen binlerce insan Prusac kasabasında toplanır ve sancaklarla, ay yıldızlı bayraklarla birlikte yaklaşık 500 sene önce yarılarak içinden su çıkan dağa yürürler. Neredeyse sekiz kilometre mesafede bulunan bu dağa ulaşan insanlar Ayvaz Dede anısına dağda namaz kılıp dua ederler. Dönem dönem siyasi nedenlerle ara verilse de Ayvaz Dede şenlikleri bu sene 509'uncu senesini kutladı.
Bocuk Gecesi
Kötülüklerden korunmak ve senenin bereketli geçmesi için
Bir kış geleneği olan Bocuk Gecesi, oldukça farklı ve eğlenceli... Balkanlarda doğan ve artık bir ritüel hâline gelen bu eski Türk geleneği yüzlerce yıldır Trakya'da, daha çok Edirne'de dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerle birlikte kutlanıyor. Kış aylarının en soğuk günleri olan ocak ayının ortalarına doğru kutlama yapılmaya başlanır. İnanışa göre Bocuk Gecesi kış ayının en soğuk gecesidir. Eğer bu gece gelenekler yerine getirilmezse bütün bir sene o evin bereketinin kaçacağı inanılır. Bu sebeple kötülüklerden korunmak ve senenin bereketli geçmesi için her sene kutlanan bir gelenektir.
Bocuk kavramı karşımıza korkutucu bir öge olarak çıkar. Yine inanışa göre Bocuk denen korkunç varlık kışın en soğuk günlerinde ortaya çıkar, beyazların içinde giyinip insan kılığında köy köy dolaşır ve kabak pişen evlere kötülük yapmazmış. Bu yüzden bütün akrabaların, komşuların katıldığı Bocuk Gecesi kutlamalarında mutlaka kabak pişirilir. Bütün aile fertleriyle kalabalık bir şekilde geçirmek de yine bereketin bir işaretidir. O gece, suya bir tahta atılır. Eğer o tahta ertesi gün donmuş olursa o evde yıl boyunca bereketin eksik olmayacağına inanılır.
Günümüzde Bocuk Gecesi her sene Bocuk hikâyeleri, maniler, türküler, oyunlar ve kabak tatlısı eşliğinde sabaha kadar kutlanıyor. Gece vakti üzerlerine beyaz renkte korkutucu kıyafetler giyenler sokakta dolaşır ve evlerin pencerelerinin önüne gelip insanları korkuturlar. Bir şenlik gibi kutlanan Bocuk Gecesi'ne yurt içinden ve yurt dışından turistler fazlaca ilgi gösteriyor.
Marş Mira (Barış Yürüyüşü)
Srebrenitsa'da katledilen binlerce masumun anıldığı barış yürüyüşü
Marş Mira, diğerleri gibi eski değil fakat yüzyıllar sonra Bosna Hersek'in köklü bir geleneği olarak anılacağı kesin olan bir toplumsal eylem. 1991-1995 yıllarında Bosna Hersek'in Srebrenitsa kasabasında Sırplar tarafından gerçekleşen Srebrenitsa Katliamı'nı anmak için her sene 8-11 Temmuz tarihleri arasında yapılan yürüyüştür Barış Yürüyüşü.
En az 8 bin 372 Boşnak'ın öldürüldüğü olay bilindiği gibi "İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'daki en büyük katliam" olarak nitelendiriliyor. 11 Temmuz 1995 yılında Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen bölge, daha sonra Sırplara teslim edildi. Sırplardan kaçmak isteyen yaklaşık 15 bin kişilik silahsız sivil halk, Srebrenitsa'dan kurtarılmış bölge olan Tuzla'ya doğru yola çıktı. Bu yol dağların arasında yaklaşık 100 kilometrelik uzun bir yol. Beş günün sonunda sadece 5 bin kişi kaçmayı başarabildi; geri kalanlar Sırp kuvvetlerince yolda öldürüldü.
Bu yürüyüşe uzun yılar boyunca "ölüm yürüyüşü" denildi. İlk kez 2005 yılında "Barış Yürüyüşü" adı altında üç gün süren bu yürüyüş gerçekleşti. Yürüyüş, Srebrenitsa'da savaştan kaçanların izlediği güzergâh üzerinden devam ediyor fakat tam tersi istikametten başlıyor ve kaçışın başlangıç noktası olan Srebranitsa'da bulunan Potoçari Anıt Mezarlığı'nda son buluyor. Bu mezarlıkta 6 bin 575 kişinin mezarı bulunuyor.
Marş Mira'nın amacı soykırımda hayatını kaybedenleri anmak, zihinlere yer eden bu acıyı hafızalardan silinmeyecek hâle getirmek ve tüm dünyaya duyurmak. Bu anma törenine her sene Boşnakların yanı sıra dünyanın dört bir yanından binlerce insan katılıyor ve katılımcı sayısı her yıl bir önceki yıldan daha fazla oluyor.
Burneshas (Yeminli Bakire)
Yemin ederek erkek gibi yaşamaya başlayan kadınlar
Bu Arnavutluk geleneği 15'inci yüzyıla kadar dayanıyor. Çoğu ritüelde olduğu gibi bu gelenek de aslında bir ihtiyaçtan doğmuş. Eski dönem toplumlarında ev geçindirmek, kan davası ya da diğer ailevi problemlere çözüm getirmek, mirasın varisi olmak gibi haklar erkeğe has olduğu için her aileye bir erkek gerekliydi. Bu ihtiyaçtan dolayı bu tarz toplumlardaki kadınlar böyle bir çözüm bulmuşlar.
Savaş sırasında ailenin büyük erkeğinin kaybedilmesi, ailenin erkek varislerinin kalmaması ya da genç kızların evliliğe zorlanması sonucunda, kadınlar daha özgür bir hayat sürmek, abileri ya da babaları olmayan ailelerini korumak için "yeminli bakire" olmayı tercih ediyorlar.
Bu kadınlar hem aile içerisinde hem de toplumda erkek muamelesi görüyor, erkeğin görevlerini üstleniyorlar. İsimlerini değiştiriyorlar, saçlarını kesiyorlar, pantolon giyip sigara içiyorlar, erkeklere özgü olarak gösterilen ağır işlerde çalışıyorlar, işten sonra kahvehaneye gidiyorlar, silah taşıyıp evi koruyup kolluyorlar, yani deyim yerindeyse "evin erkeği" oluyorlar. Ayrıca oy kullanmak, mal alıp satmak gibi erkeklere tanınan ayrıcalıklara da sahipler.
Bunların karşılığında yeminli bakireler ettikleri yemine göre asla evlenmiyorlar; evlenmenin cezası ise kurallara göre ölüm. Ev işleri, bulaşık, çamaşır gibi sorumluluklar onlara ait değil. Yani özetle bu kadınlar ettikleri yeminden sonra hayatlarına erkek rolü oynayarak devam ediyorlar ve toplumda erkeklerin gördüğü saygıyı görüyorlar. Artık bu gelenek yok olsa da günümüzde yaklaşık 40 kadar yeminli bakire olduğu biliniyor.
Kukerlandia
Baharı müjdeleyen maskeli-kostümlü şenlik
Tarihi üç bin yıl öncesine dayanan antik çağ geleneği olan Kukerlandia, Bulgaristan başta olma üzere Yunanistan ve Trakya bölgesinde her sene şenliklerle kutlanıyor. Maske festivali de denen bu kutlamaların en renklisi Bulgaristan'ın Yambol şehrinde yapılıyor.
Rengârenk kostümler, yerel kıyafetler giyen ve el yapımı büyükçe maskeler takan insanlar her sene şubat ayının sonunda, baharın yaklaştığı günlerde şenliklere başlıyorlar ve kıştan kalan kötü ruhları uzaklaştırdıklarına inanıyorlar; kötü ruhlardan ise bir yüksek seste çaldıkları çan sesleri ve maskelerle kurtuluyorlar. Kostümler vücudun çoğunu kaplıyor ve maskeler genelde hayvan figürleri taşıyor.
Aslında amaç baharın gelmesiyle beraber bereketin de evlere gelmesini, kötülüklerin uzaklaşmasını, sağlık ve mutluluğu, tarım arazilerinin canlanmasını, hasadın artmasını dilemek olarak bilinir. Günümüzde bu ritüel Bulgaristan ve diğer Balkan ülkelerinden gelen ziyaretlerle birlikte şenlikler, konserler, yarışmalar, kutlamalarla geçen oldukça eğlenceli bir gelenek olarak devam ediyor. Sadece Bulgaristan'da değil, Edirne'de de bu gelenek "Baharı müjdeleme" adı altında yine maskeler ve çanlar eşliğinde şubat ayında kutlanıyor.
Temenna
Osmanlı selamı verip onay alan gelinler
Temenna, aslında günlük hayatta da kullanılan çok eski bir Osmanlı selamlama geleneği ve Balkan coğrafyasında bu selamlama yaygın olarak kullanılmış. Şimdi bu ritüeli görebileceğimiz yerlerin başında meşhur Arnavut kınaları ve düğünleri geliyor.
Herhangi bir Arnavut gelininin kına gecesine katılanlar bu geleneksel selamlamayı mutlaka görmüştür çünkü günümüzde hâlâ uygulanan yaygın bir ritüeldir temenna. Selam vermek, onay almak anlamına gelir ve bu onay alma oldukça estetik bir şekilde beden ile yapılır.
Gelin, kına gecesinde, düğün sırasında yahut düğünden sonra kendisi için özel dikilmiş yöresel şalvarını giyer ve olabildiğince yavaş hareketlerle kayınvalidesini ve annesini yerden yukarı doğru selamlayıp ellerini öper. Bu hareket, yerden göğe kadar saygı anlamına gelir. Kınalar ve düğünler eski biçimlerini değiştirse de temenna geleneği aynı şekilde geçmişten günümüze taşınmıştır.
Kakava Hıdırellez Şenlikleri
Romanların eski Mısırdöneminden kalma ritüelleri
Hızır ve İlyas peygamberlerin buluşma günü olan Hıdırellez, Balkan toplumlarında bayram gibi kutlanan köklü bir gelenektir. Kışın son bulduğu, bereket ve bolluğun geleceğini, toprağın canlanacağının sembolüdür Hıdırellez kutlamaları. Her Balkan toplumunun kendine özgü kutlama biçimi vardır ve mayıs ayında Hıdırellez zamanı geldiğinde kutlamalar başlar.
İlkbaharı karşılamak için yapılan bu geleneklerden biri de Edirne'de her sene Mayıs ayının 5 ve 6'ncı günlerinde kutlanan Kakava Hıdırellez Şenlikleri'dir. Roman kültürüne ait bir âdet olan Kakava geleneği ilk kez 17'nci yüzyılda görüldüğü biliniyor ve kökeninin Mısır ve Ön Asya'ya dayandığı söyleniyor.
Bu köklü gelenek için hazırlıklar günler öncesinde başlıyor ve Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri'nin yapıldığı Sarayiçi Ermeydanı'nda 5 ton odundan hazırlanan dev bir Hıdırellez ateşinin yakılmasıyla şenlikler başlıyor. Efsaneye göre, Mısır'da Firavun'un zulmettiği Roman halkının lideri Baba Fingo, firavunun ordusundan saklanmak için Kızıldeniz'e giriyor ve bir daha çıkmıyor.
Romanlar, 6 Mayıs sabahı Baba Fingo'nun Tunca Nehri'nden yeniden çıkacağı inancını taşıyor. Bu yüzden nehrin kenarında belirli ritüeller gerçekleşiyor; kâğıtlara dilekler yazılıp nehre atılıyor, insanlar yüzlerini yıkıyor ve kutlamalar yapılıyor. Gün geçtikçe ilginin arttığı bu geleneksel şenlikler civar ülkelerden on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşiyor.