Şiddeti bedensel şiddetle sınırlandırmamalı
Genç yaşta milletvekili seçilmiş başarılı bir politikacı Mahinur Özdemir. Dünya onu 10 yıl önce Belçika parlamentosunda başörtüsüyle yemin edip edemeyeceği tartışmalarıyla tanıdı. Başarıyla sürdürdüğü siyasi hayatında kendi doğrularının arkasında durmaktan taviz vermedi. Siyasi faaliyetleri içinde aile ve kadın sorunlarıyla yakından ilgilendi Özdemir. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz samimi röportajda Avrupa özelinde İslamofobi ve kadın cinayetleri gibi meselelere değindik. Özdemir'e göre "Avrupa'da kadın cinayetlerinin sayımını genelde kadın dernekleri gazete kupürlerinden takip ediyor ve devletlerin bu konuyla ilgili özel bir kategorisi yok."
Belçika'daki siyasi hayatınız süresince özellikle Batı'da yaygınlaşan tek ebeveynli aileler konusu üzerinde çalışmalarda bulunduğunuzu biliyoruz. Tek ebeveynli aileler konusunda sizin gözlemleriniz nelerdir? Bu tür aileler neden çoğalıyor? Ne gibi sorunlarla karşılaşıyorlar?Tek ebeveynli aileler konusuna değindiğimizde en çarpıcı durum ayrılık sonrası yoksulluğa düşme riskinin bir hayli fazla olması. Belçika örneğine bakarsak 500 bin ailenin tek ebeveynli olduğunu ve toplam 750 bin çocuğun tek bir ebeveyn ile yasadığını gözlemleyebiliriz. Brüksel'de dört çocuktan biri tek ebeveynli bir ailede büyümekte ve çoğunlukla annenin sorumluluğu altındadır (yüzde 90). Bu ailelerin yasadığı en çarpıcı sorun ise çocuk yoksulluğudur. Öyle ki Belçika'da şu an 10 çocuktan 4'ü, geliri yoksulluk sınırının altında olan bir ailede büyümektedir.
Hayat standartlarının değişmesi ile birlikte insanların değişen ve gelişen beklentileri, aile içi şiddet gibi faktörler boşanmayı tetiklemektedir. Bu durum geliri yoksulluk sınırı altında olan ailelerin çoğalması ve sanayileşmiş Batı toplumlarında gitgide boşanma oranlarının yükselmesiyle kendisini göstermektedir. Bu konuda Belçika dünya sıralamasında yüzde 70 gibi bir boşanma oranıyla birinci sıradadır.
Burada değindiğim sosyoekonomik sorunların üstesinden gelebilmek için güçlü bir devlet yapısı bulunmalı. Bu, güçlü devletin yanı sıra derneklerin, ilgili konularda araştırmalarda bulunmaları ve sosyal devlet yapısını destekler nitelikte yardımlarının olması gerekiyor. Şiddet içinde yaşayan ve bu durumdan çocuğuyla birlikte kurtulmak isteyen ebeveynler için ise sığınma evlerinin mutlaka çoğalması gerektiğini düşünüyorum.
Batı ülkelerindeki ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi gibi etkenlerin orada yaşayan Müslüman aileler üzerinde ne gibi etkileri oluyor dersiniz?
İslamofobi, milyonlarca Avrupalı Müslümanı üniversitede, iş yerinde ve kamusal alanda ciddi biçimde etkilemekte. Özellikle başörtüsü gibi görünür dinî semboller taşıyan kişilere, Müslümanlara ait olduğu düşünülen mülklere ve ibadet yerlerine fiziksel ve sözlü saldırıların arttığını görmekteyiz. Bunun haricinde sözlü olarak veya sosyal medya üzerinden şiddet, hakaret ve tehdit içeren söylemler; Müslümanları ve azınlıkları hedef alarak toplumu orantısız şekilde etkilemeyi amaçlayan politikalar sunularak kanun tekliflerinin birçok parlamentonun gündemine gelmesiyle birlikte eğitim, iş veya hizmet erişiminde ayrımcılık gibi konular gündemden hiç düşmemekte.
Bütün bunlar artık Avrupalı bir Müslümanın hayatının bir parçası olmuşken çok pozitif bir tablo çizilemeyeceğini düşünüyorum. İkinci sınıf vatandaş gibi görülmek veya hakların sürekli gasp edilmesine şahit olmak motivasyon kırıcı etkenler olabilir. Pozitif bir bakış açısı getirmemiz gerekirse, bu tarz haksızlıklara karşı mücadele etmek için Müslümanlar kendi aralarında hiç olmadığı kadar kenetlenmiş durumdalar. Bu kenetlenme etkili kuruluşlar aracılığıyla oldu ve bu dayanışma ekseninde etkisini gösteren kuruluşlar genç nesle artık daha bilinçli hareket etmek gerektiğini vurgulamaktadırlar.
2009 yılında Brüksel'de parlamentoda yemin ederek göreve başladıktan sonra hatırladığımız kadarıyla başörtülü bir kadın olmanız dolayısıyla hayli tartışmaya hatta ırkçı birtakım tavırlara maruz kaldınız? Avrupa'da başörtülü ya da tesettürlü kadınların durumu ve maruz kaldıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Olumsuz birçok durumla karşı karşıya kaldığım bir dönem söz konusu oldu. Hatta bu dönem diğer milletvekillerine göre medyanın baskısını çok fazla üzerimde hissettiğim zamanlardı. Hukuken başörtülü bir bireyin mecliste görev almasını engelleyen hiçbir yasal engel olmadığı hâlde yabancı kökenli vatandaşlara karşı önyargılı olan bazı partiler, bu konuda bir yasa değişikliğinin gerekliliğini öne sürerek başörtünün yasaklanmasını talep ettiler. Üstelik kendi partimdeki bazı üyeler de adaylığıma çok sıcak bakmamaktaydı. Seçmenlerin tepkilerinden çekinildiği için seçim afişlerindeki başörtülü fotoğrafımın üzerinde oynanarak bazı trajikomik yanlışlık adı altında tahrifatlar yapılmıştı. Avrupa'daki başörtülü kadınların durumuyla ilgili son verilere baktığımızda, Fransa ve Belçika genelinde, İslam karşıtı saldırıların ortalama yüzde 80'inin Müslüman kadınlara yönelik yapıldığı ortaya çıkmıştır. Verilerin eksikliği, ayrımcılığı çeşitli gerekçelerle kaydetmenin zorluğu ve bazı ülkelerde eşitlik ile ilgili mevzuat standartlarının uyumlu olmaması nedeniyle iş piyasasında ayrımcılığı tam olarak sayılara dökmeyi zorlaştırıyor.
Ayrıca, iş dünyasındaki ayrımcılık mağduru olan Müslümanların yaklaşık yüzde 90'ı kadınlardan oluşuyor. Öyle ki aynı yeterlilikteki kadınlardan Müslüman olanların diğer kadınlara göre iş bulma konusunda dört kat daha az şanslı oldukları ve iş başvurularındaki özgeçmişlerinde başörtülü fotoğrafları yer alıyorsa iş bulma ihtimallerinin sıfıra yakın olduğu farklı araştırma kurumları tarafından raporlanmıştır. Müslüman kadınlar (Avrupa'da) en çok ayrımcılığa uğrayan grup hâline gelmiştir. Bu yüzden, toplumsal cinsiyet eşitliği departmanları ve AB kurumlarının ilgili komiteleri, Müslüman kadınları etkileyen ayrımcılık durumlarını ve vakaları belgeleyerek bu konuda etkili olabilecek projeleri desteklemelidir.
Son yıllarda üzerinde duyarlılığın arttığı bir konu da "kadına karşı şiddet." Siz de ırkçılığa ve bu konulara karşı mücadeleye destek verdiniz? Kadına yönelik şiddetin temel nedenleri sizce neler?
Kadına yönelik şiddetin tek bir nedeni yok aslında. Şiddete karşı durmanın toplum için hayati bir husus olduğu genç yaştaki bireylere yeterince anlatılamıyor. Bunun dışında psikolojik sorunlar, çocukken yaşanan travmalar ve bunalımlar, kadınlara yönelik önyargılar, cinsiyetçi söylemler, şiddeti meşrulaştırmak için kullanılan argümanlar, medya dili de diğer sebeplerden bazıları. Kadına yönelik şiddetin psikolojik boyutu da var. Şiddeti sadece bedensel şiddetle sınırlandırmamak lazım…
Avrupa genelinde kadın cinayetleri istatikî olarak ne durumda?
Avrupa genelinde durum pek iç açıcı değil. Fransa'da eylül ayı itibariyle 100 kadının (eski) eşleri veya partnerleri tarafından öldürüldüğü açıklandı. Eurostat istatistiklerine göre, Fransa ve Almanya her sene kadın cinayeti sayısında ilk sırayı paylaşsa da ülkelerin toplam nüfusu ele alındığında listenin ilk sırasında Romanya bulunmaktadır. 2017 yılında Belçika'da 39 kadın cinayeti gerçekleşmiş ve nüfus ile hesaplandığında ülke istatistiği Fransa'nın iki katı olduğu belirlenmiştir. Burada bir de veri problemi var. Kadın cinayetlerinin sayımını genelde kadın dernekleri gazete kupürlerinden takip ediyor. Devletlerin bu konu ile ilgili özel bir kategorisi yok. Bu da istatistik oluşturmakta zorluyor.
Son yıllarda istatistiklere bakılınca tüm dünyada bir artış yaşanmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Şu an için bir artışın olup olmadığını söylemek mümkün mü bilmiyorum çünkü kadın cinayetleri üzerine yapılan araştırmalar ve istatistikler çok yeni bulgulardır. Medya ve genel toplum duyarlılığını, şiddete karşı azalan toleransı da eklersek bu konuya şu an hiç olmadığı kadar hassas olduğumuz ortada. İnsanların, şiddet gören bir tanıdıkları veya dostları olduğunda destek olmak için daha çok inisiyatif kullanacaklarına inanmak istiyorum.
Avrupa'da kadın cinayetleri daha fazla olmasına rağmen bu vahşetin başka coğrafyalarda çok daha fazla yankılanmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bulunduğumuz coğrafyada gelişen cinayetlerle ilgilendiğimizde ister istemez bunun yankısını daha fazla hissederiz. Batı'da da bu konular çok konuşuluyor, Fransız hükümetini görüyorsunuz, Belçika'da ülke genelinde bir mücadele başlatılmak isteniliyor çünkü maalesef kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri tüm dünyayı ilgilendiren bir konu. Bu yüzden Türkiye'de bazı insanların bu olaylar sadece Türkiye'de yaşanıyormuş gibi göstermeye çalışmaları mücadeleye zarar veriyor. Bu hepimizi ilgilendiren bir mesele ve dışlayıcı, ayrıştırıcı söylemler yerine siyaset üstü ve birleştirici bir dille bu felaketi durdurabilmek için çözümler üretmemiz gerekiyor.
Fransa hükümetinin kadına yönelik şiddetle alakalı bir çalıştay başlattığını biliyoruz. Hükümetin bu çalıştayı yapma nedenleri neler? Sonucunda ne hedefleniyor?
Bu çalıştayın başlatılmasının ana nedeni kadın cinayetlerinin çok çarpıcı rakamlara ulaşması. Fransa'nın Avrupa Birliği'ndeki kadın cinayetlerinin en fazla gerçekleştiği ülkelerden biri olması... Bu yüzden Fransa hükümeti konuyla ilgili dernek temsilcileri, polisler, hâkimler, avukatlar ve hükümet bakanlarını içeren bir çalıştay başlattı. Hedef önümüzdeki yıl kadın sığınma evlerinde bin kişilik daha yer açılması. Aynı şekilde acil durum konaklama yerleri dâhil olmak üzere bir dizi önlem alacaklarını ve kadınların şikâyetlerinin nasıl ele alındığını görmek için 400 polis karakolunun denetleneceği de açıklandı.
Ayrıca, kadın cinayeti ile mücadele için 5 milyon avro gibi bir bütçe ayrıldı. Şikâyet prosedürünün basitleştirilmesi, tehdit altındaki kadınların korunmasının artırılması ve şiddet uygulayan eşlerinin daha çabuk uzaklaştırılması da hedefleniyor. Son olarak hükümet, aile içi şiddetten mahkûm olanlara veya yasaklama emri altında kalanlara karşı kadınları şiddetten korumak için elektronik kelepçe fikrini ortaya attı.
Sizce tüm dünyada bu olayların son bulması adına neler yapılmalı?
Keşke tamamen yok edebilsek! Ama azaltmak için İspanya modeli incelenebilir. 2003 yılından bu yana kadın cinayetleri İspanya'nın ana gündeminde. Kadına karşı şiddete yönelik özel mahkemeler kuruldu. Diğer bir uygulama da elektronik kelepçe. Tehdit ve şiddet uygulayan eşe elektronik kelepçe belli bir mesafenin korunmasını sağlıyor; en azından polis gelene kadar kadın saklanabiliyor. Bu önlemlere rağmen şiddet tamamen silinmedi, ancak ciddi bir azalma görüldü. Yaşadığımız toplum da birçok toplum gibi ataerkil. Kadına yönelik şiddeti engellemek için olabildiğince genç kesimin ve çocukların eğitiminde şiddetin tolere edilmediği bir model geliştirmemiz lazım; hem okulda hem ailede. Ayrıca şiddete meyilli kişilerle de şüphesiz daha yakından ilgilenmek gerekiyor.
Son zamanlarda şiddet görenler, kendilerini medyada veya sosyal medyada ifade etmeye ve yardım çağırmaya başladılar. Bu konu hakkında fikirleriniz neler?
Bir insanın şiddet gördüğü bir ilişkiden çıkması düşünüldüğü kadar kolay değil. Karşı tarafın şiddet ile kurduğu etki yüzünden özgüveni tamamen yerle bir olmuş bireyin yardım istemesi bir hayli zor. Bu yüzden sosyal medya gibi bu süreci kolaylaştıracak yöntemlerin oluşması pozitif bir gelişmedir.
MAHİNUR ÖZDEMİR KİMDİR?
Mahinur Özdemir, 7 Kasım 1982'de Belçika'da doğdu. Brüksel ULB Üniversitesi İnsan Kaynakları Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu, kamu yönetimi alanında da yüksek lisansını tamamladı. 2009 yılında Belçika'da Merkez Demokrat Hümanist Parti'den Brüksel Meclisi'ne girerek en genç meclis üyesi oldu. Avrupa'da vekil seçilen ilk başörtülü kadın olan Özdemir, başörtüsü yüzünden eleştiriler aldı. 2015 yılında sözde "Ermeni Soykırımı"nı reddetmesi sebebiyle partisinden ihraç edildi ve Brüksel Meclisi'nde bağımsız milletvekilliğine devam etti. İleri düzeyde İngilizce, Fransızca ve Felemenkçe bilen Özdemir'in 12 Eylül 2019'da Cezayir Büyükelçisi olarak görev yapacağı açıklandı.