Tarihe bakış açımızı değiştiren bilim adamı: Kemal Karpat
Tarihin, günümüzü kuran bir yapı olduğunu düşünen Kemal Karpat, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi çalışmalarının şüphesiz en öne çıkan isimlerinden. Karpat, yaptığı çalışmalar ile tarihçiliğinin yanında zaman zaman bir sosyolog, zaman zaman da bir siyaset bilimci olarak karşımıza çıkar. Dünyada yapılan Osmanlı tarihi çalışmalarında yaygın yanlışları çalışmalarıyla ve kendine özgü yorumlarıyla düzeltme ve tarih algısını değiştirme yolunda çok emek harcayan Kemal Karpat'ın sosyoloji ve tarih çalışmaları, Osmanlı ve Türkiye toplumu hakkındaki görüşleri ve günümüz Türkiye'si hakkındaki yorumları üzerine İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nden Doç. Dr. Lütfi Sunar ile konuştuk.
Kemal Karpat, Türkiye'de eğitim almasına rağmen akademik çalışmalarını yurtdışında yapmıştı. Türkiye'den Amerika'ya akademik yolculuğu nasıl gerçekleşti?
Karpat, 1942 yılında Romanya'dan Türkiye'ye tek başına gelerek üniversite eğitimine başlar. Tabii bu dönemler II. Dünya Savaşı'nın olduğu dönemlerdi. Savaş sonrası Romanya'da sosyalizm egemen olduğu için ailesinden kopuyor. Dolayısıyla İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra ülkesine dönemiyor. 1948 yılında lisansüstü eğitimini yapmak üzere Amerika'ya gidiyor. Aslında amacı Amerika'da eğitim alıp dönmek fakat böyle olmuyor. Eğitimini tamamladığında Türkiye'deki akademide yer bulamaması, Amerika'da kalmasına neden oluyor. Önceleri New York Üniversitesi'nde çalışmalar yapıyor, daha sonra Wisconsin Üniversitesi'nde çalışmalarına devam ediyor. Türkiye'de ise kısa süreli olarak çeşitli üniversitelerde görev alıyor.
Çalışmalarına Türkiye'de devam etmemesinin sebebi neydi?
Aslında 1970'lerin başında araştırma izni alıp bir süre vaktini Türkiye'de geçirir fakat biraz da dönemin istikrarsız üniversite yapısı ve ideolojik faktörlerden dolayı, Türkiye'deki üniversitelere alınmaz. Bu durum da Türkiye'ye dönme arzusunun arka planda kalmasına sebep olur. Öte yandan Karpat'a Wisconsin Üniversitesi'nden çok güzel imkânlar sundukları için çalışmalarına orada devam eder.
Karpat'ın temel metinlerini İngilizce hazırlaması, bu çalışmaları yurtdışında yapılan Osmanlı araştırmaları için önemli bir yere getiriyor mu?
Evet, Karpat'ın Osmanlı çalışmaları açısından yurtdışında çok etkili bir isim olduğunu söyleyebiliriz. Ama öyle temel yönlendirici bir isim değildir. Zira, Karpat Osmanlı üzerine yapılan çalışmalarda genel eğilimin tersine bir bakış açısına sahiptir. O, Osmanlı tarihi çalışmalarında ana akımın içinde kalmamış bir tarihçiydi.
Batı'da Osmanlı çalışmaları nasıl yapılır? Osmanlı, dünya tarihinde etkili olmayan, kendi içerisinde sınırlı bir etkisi olan bir imparatorluk olarak ele alınıyordu. Osmanlı, Batı için "ilginç ve yerel bir vaka" olmanın ötesine geçememiştir.
Peki, Karpat nerede durmaktaydı ve nasıl bir bakış açısı sunuyordu?
Karpat, Osmanlı tarihi anlaşılmadan dünya tarihinin anlaşılamayacağını düşünüyordu. Bu bakış açısı genel akımın dışındaydı. Osmanlı'yı az önce bahsettiğim yerelleştirici ve sınırlandırıcı bakış açısından oldukça farklı olarak etkili ve belirleyici sistem sahibi bir devlet olarak ele alıyordu. Karpat bu düşüncesini geliştirmek için Alternatif Tarih Okulu kuramcılarından Marshall G. S. Hodgson, Edmund Burke, Arnold J. Toynbee gibi çeşitli isimler ile Dünya Tarihinde Osmanlı konulu bir çalıştay düzenler. Bu çalıştayın perspektifi hâlâ aşılabilmiş değil. Zaten Türkçeye de çok geç tercüme edildi.
Karpat'ın tarih anlayışından devam edelim. Sosyal gelişmeleri merkeze aldığını biliyoruz. Nasıl bir tarih anlayışına sahipti?
Karpat gibi tarihçi Türkiye'de çok az bulunur, belki de yoktur. Mesela, Karpat nüfus meselesini ele alacağı zaman sadece tarihsel perspektiften ele almaz. Aynı zamanda güncel bir vaka olarak da ele alır ve meselenin mevcut hâliyle ilgili saha araştırmaları da yapar. Aynı şekilde göç meselesini de sadece tarihsel bir mesele olarak incelemez.
Öte yandan tarihsel süreçte sadece kırılmaları değil süreklilikleri de dikkate alan bir açıklama biçimi üretti. Bu anlamda Karpat, teorileştirmede çoğu zaman başarılı olmasa da çalıştığı alanlarda teori geliştirmeye müsait bir zemin bırakmıştır.
Karpat, yöntem olarak salt belge odaklı çalışmadığı için Türkiye'deki tarihçiler açısından küçümsenir. Karpat daha genellemeci ve yorumlamacı bir perspektif ile tarihe yaklaşırdı. Özellikle ana akışları, süreçleri çözümlemeye çalışan birisiydi. Bu sebeple Türkiye'deki daralan tarihçilik anlayışının aksine daha geniş bir bakış açısına sahipti. Bu sebeple sanırım onu tarihçilerden ziyade sosyologlar, siyaset bilimciler ve edebiyatçılar okumuştur.
Karpat'ın tarihçiliği açısından en önemli bir bakış açısı da tarihin günümüzü kuran bir yapı olduğunu ve günümüzü incelemenin de tarihi anlamanın bir boyutu olduğunu düşünmesiydi.
Tersine bir tarih okuması yapıyordu o hâlde?
Karpat, tarihi kesintiler içinde ele almaz; süreklilikler içerisinde okur. Genellikle Türkiye'de tarih, kesintili bir model olarak ele alınır. Özellikle modernleşmenin açıklanması çerçevesinde keskin bir şekilde kopuşla kurulan bir tarihsel bakış söz konusudur. Bunun sebebi Cumhuriyet'in kurucu ideolojisinin Osmanlı'dan kendini ayırma arzusudur. Osmanlı da kendi içerisinde kesintili olarak, birbirinden kopuk dönemselleştirmeler içerisinde ele alınıyor.
Cumhuriyet, erken dönemlerde kendisini Osmanlı'dan kopuş olarak görmekteydi. Karpat tam tersine tarihi bir akış ve süreklilik olarak ele alıyordu. Bugün bunu söylediğimizde çok ilgi çekmez. Ama 60'lı ve 70'li yıllarda Karpat'ın çalıştığı şekilde tarihçilik yapmak hiç kolay değildi.
Öte yandan kopuşlar olmuştu değil mi?
Tabii, kopuşlar vardı. Karpat da bunu görüyor ve söylüyordu fakat bahsettiğim kopuşları daha anlamlı kılan bir sürekliliğin olduğunu söylemesi önemlidir. Bugün baktığımızda toplumsal yapıda büyük kopuşlar bize pek makul gelmez. Toplumsal yapı devamlıklar ile kurulur. Karpat da çalışmalarında bunu göstermekteydi. Bazen bir örüntü biter ve yeni bir örüntü başlar ama bu ikisi bağlantılıdır. Mesela iskân politikası, Osmanlı'nın sosyal, siyasal ve iktisadi yapısının kurulmasında önemli işlevlere sahiptir. Osmanlı modernleşmesi ile iskân siyaseti bitmez, kabuk değiştirir. 19'ncu yüzyılda Kafkaslardan, Balkanlardan gelenlerin bir tür iskân siyaseti ile yerleştirildiğini görürüz. Mesela şimdi Suriye'den gelenlere devletin tutumuna baktığımızda bu iskân siyasetinin izlerini görürüz.
Karpat'ın sosyolojik çalışmalarından bir diğeri de gecekondulaşma meselesiydi. Gecekondulaşmada da sürekliliği olan fakat değişen bir politika var mıydı?
Karpat, gecekondulaşmada Osmanlı'daki arazi mülkiyeti stratejisinin sürekliliğini izler. Osmanlı'da devlet bir kişiye bir ev yahut kentsel alanda ise evini yapacağı araziyi temin etmek zorundadır. Türkiye'nin 1950'lerden itibaren aynı şekilde gecekonduya da bu şekilde göz yumduğu söylenebilir. Osmanlı'daki gibi halkın böyle bir hakkı olduğuna inanarak göz yumuyor yani. Fakat Osmanlı Devleti güçlü olduğu için planlı bir şekilde halkın hakkını veriyordu. 1950'li ve 1960'lı yıllarda ise plansız bir şekilde gecekondulaşma karşımıza çıkıyor.
Osmanlı toplum yapısını nasıl ele almaktaydı?
Karpat'ın incelemelerinden benim çıkarttığım netice; Osmanlı'nın adem-i merkeziyetçi yapıda olduğudur. Ona göre Osmanlı toplumu, ekonomisi, siyaseti adem-i merkeziyetçi bir yapıya sahipti. İmparatorluk bu sistem üzerine inşa edilmişti. Ancak modernleşme ile merkezileşme de başlıyor. Bizde genellikle tam tersi düşünülmektedir. Modernleşmenin toplumsal aktörleri güçlendirdiği (veya bunu istese de yapamadığı) iddia edilir. Karpat bunun tersini ileri sürer. Ona göre modernleşme toplumsal aktörleri zayıflatmıştır. Dinamik yapıdaki aktörleri pasif hâle getirmiştir. Böylece aslında Osmanlı devletine atfedilen despotik merkezî yapı tezlerini açıktan reddetmese de oluşturduğu analiz çerçevesi ile sorgulanabilir hâle getirmektedir.
Uzun yıllar Osmanlı ve Türkiye üzerine çalışmalar yapan birisiydi Karpat. Sizin gördüğünüz kadarıyla Türkiye için ne gibi önerileri vardı?
Karpat bir göçmen olarak geliyor Türkiye'ye. Burayı bir anavatan olarak görüyor. Sahip çıkma koruma refleksi çok güçlü. Gidecek başka bir yeri kalmamış olması da onu Türkiye'ye bağlı kılıyor. Göçmenlerde olan bir duygudur bu. Ama tabii onun göçü de bitmemiş bir göç. Buradan da Amerika'ya uzanan başka bir göç hikâyesi var.
Karpat'ın Türk insanına karşı çok ciddi ve derinlikli bir sevgisi var. Bu manada tam olarak halkçıdır. Belki de bu sebeple toplumsal aktörlerin devlet karşısında güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyordu ve bunun Türkiye'nin önünü açacağını görüyordu. Gücün dağıtılması gerektiğini ve toplumsal yapının yeniden dinamikleştirilmesini ısrarla vurguluyordu. Bunun için de halkın talep ve arzularının daha fazla dikkate alınacağı bir demokratikleşmeye sürekli vurgu vardır onda. Ayrıca benzer şekilde sürekli bir piyasa ekonomisi vurgusu vardır. Bunda Amerika'da yaşamasının etkisi olabilir. Ama bir yandan da Türkiye'de işlerin yolunda gitmemesinin ve demokrasinin yerleşememesinin nedeni olarak güçlü bir orta sınıfın oluşmamış olmasını görüyor.
Bu sebeple orta sınıfın oluşumunu sağlayacak ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmelere çok destek veriyor. Mesela bir dönem Ecevit'e yakınlık hisseder ama sonraları ondan umduğunu bulamaz. Demirel'in bir yere kadar akıl hocasıdır. Özal'ı çok sever, halkı hareketlendirdiğini düşünür. Sayın Cumhurbaşkanı'nda da böyle bir etki görüyor ve ona çok değer veriyordu. Bütün bunlar onun Türkiye'ye temel önerisinin merkeziyetçiliğin azaltılıp halkın etkisinin artırılması yönünde olduğunu gösterir.
Kemal Karpat Kimdir?
Kemal Karpat, 1923 yılında Türk anne ve babanın oğlu olarak Romanya'da dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi'nde hukuk eğitimi aldıktan sonra Amerika'da yüksek lisansını yaptı ve doktora çalışmalarına devam etti. 1970 yılında Wisconsin Üniversitesi'nde profesör olan Karpat, çeşitli üniversitelerde çalıştı. Osmanlı ve Türkçe Araştımaları Birliği'nin, Türkiye Araştırma Enstitüsü'nün de üyeliğini yapan Karpat, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nin yöneticiliğini ve Orta Asya Araştırmaları Cemiyeti'nin de kuruculuğunu yaptı. 130'dan fazla yazdığı makale, birçok kitap ile çok verimli bir ömür geçiren Karpat, 20 Şubat 2019 tarihinde vefat etti.
Eserleri:
Osmanlı'dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, İslam'ın Siyasallaşması: Osmanlı Devleti'nin Son Döneminde Kimlik, Devlet, İnanç ve Cemaatin Yeniden Yapılandırılması, Osmanlı Geçmişi ve Bugünün Türkiye'si, Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, Osmanlı'dan Günümüze Elitler ve Din, Osmanlı'da Değişim Modernleşme ve Uluslaşma, Ottoman Borderlands: Issues, Personalities, and Political Changes (Robert Zens ile beraber), Ortadoğu'da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk,Türkiye'de Siyasal Sistemin Evrimi (1876-1980), Osmanlı Modernleşmesi Toplum, Kurumsal Değişim ve Nüfus, Osmanlı ve Dünya Osmanlı Devleti ve Dünya Tarihindeki Yeri