Festivallerde neler oluyor?
Festivallerde gördüğümüz haksızlıklar her zaman ideolojiler üzerinden olmaz. Jüri bazen yakın arkadaşını korur, bazen sevgilisini. Şimdilerde ise aynı okuldan mezun olmuş olmak öne geçen bir durum. Festivali hangi grup düzenliyorsa o grubun okulundan mezun insanların filmlerinin yarışmaya alınması ve ödüllendirilmesi söz konusu. Türkiye'de her sene irili ufaklı onlarca sinema festivali düzenleniyor. Kimi tematik konular üzerinden giderken kimi de herhangi bir tema gözetmeksizin sinema ve sanat ekseninde ilerliyor ama festivallerle ilgili değişmeyen tek şey; her sene, özellikle büyük festivallerde yaşanan tartışma ve gerilimler. Kimi sanatçılar ödül kürsüsünü bir meydan okuma alanı olarak görürken kimi de çıktığı kürsüyü, "sanatçı muhalif olur" düsturundan hareketle miting kürsüsü şeklinde değerlendiriyor. Nihayetinde ise büyük sinema festivalleri, politikanın ve ideolojinin gölgesinde kalarak sanata kattığı değer tartışılır bir vaziyette son buluyor. Türkiye'deki festivallerin durumunu yönetmenler Nazif Tunç, İsmail Güneş, İstanbul Medya Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Ogün Şanlıer ve sinema eleştirmeni Abdülhamit Güler'e sorduk.
Türkiye'de düzenlenen sinema festivallerinde her sene büyük tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmaların çıkış noktası çoğu zaman ideolojik sebeplere dayanıyor. Festivallerde gerçekten objektif değerlendirmeler oluyor mu?
İsmail Güneş: Tamamen objektiflik yok dememiz haksızlık olur. Haksızlıklar da her zaman ideolojiler üzerinden olmaz. Bazen jüri yakın arkadaşını korur, bazen sevgilisini. Bazen de sevgili olma ihtimalini gözetir. Şimdilerde ise aynı okuldan mezun olmuş olmak öne geçen bir durum. Festivali hangi grup düzenliyorsa o grubun okulundan mezun insanların filmlerinin yarışmaya alınması ve ödüllendirilmesi söz konusu.
Ogün Şanlıer: Ülkemizde düzenlenen festivallerin kendilerine ait bir artistik bakış açıları var diye düşünüyorum. Filmlerin objektif olarak değerlendirilmesi konusu da yine bu konu ile alakalı. İzlemeler festivallerin artistik bakış açılarına ve özelliklerine göre yapılır, buna göre de değerlendirilir. Bir festivale kabul edilmeyen film başka bir festivalde ödül alabilir, bunlar normal durumlar. Önemli olan festival sürecine başlayacak film için doğru festival stratejisinin oluşturulmasıdır diye düşünüyorum.
İdeolojik tartışmalar ise aslında festivallerin doğrudan belediyeler ve valilikler gibi kurumlara bağlı olmasından kaynaklanıyor herhalde çünkü bu belediyeler seçimlerde bir partiden başka bir partiye geçtiğinde bütün festival baştan aşağı değişebiliyor. Bu da sektörde birçok karmaşaya ve belirsizliğe sebebiyet verebiliyor.
Nazif Tunç: Film festivalleri son yıllarda sinema eserlerinin sinemasal kriterlerle değerlendirildiği, kalıcı filmlerin, ustalıkların ve hakların verildiği platformlar olmaktan çıkıp keşmekeş, karışıklık, çekişme ve kavga alanlarına döndü. Mızrak artık çuvala sığmıyor. Her festival başlamadan sorunları ayyuka çıkıyor. Sonrasında da değerlendirmelerin sağlıksız ve adam kayrılarak yapıldığı gün gibi ortaya çıkıyor. Film festivallerinin ön seçici ve ana kurulları diretilen, empoze edilen bir sinema anlayışının yaygınlaşması için canlarını dişlerine takan menfaat klanlarına dönüşmüş durumda. Salt sinema için,
Salt sanat için insaflı ve adil değerlendirmeler olmadığından tartışmaların, keşmekeşin ardı arkası kesilmiyor.
Abdülhamit Güler: Festivallerin işleviyle manzara birbiriyle bağlantılı. Sinema yakın zamana kadar sadece belli bir zümrenin elinde olduğu için dar çerçevede dönen organizasyondan bahsedilebilirdi. Şimdi ise çerçeve genişledi. Üretim çeşitliliği arttı fakat Türkiye'nin politik manzarasından kendini alamayanlar, törenlere bunu yansıtıyor. İdeolojisinden sıyrılamayanların değerlendirmelerinin sağlıklı olması beklenmemeli. İdeoloji sahibi olmak mesele değil, bunu haksızlık boyutunda, sanata ve değerlendirmeye yansıtmak sorunlu. Türkiye'de yakın zamana kadar festivallerin tamamı böyle yol aldı. Son dönemde bazı düzelmeler olmakta beraber, her nedense kendini muhalefet partisi mensubu gibi görenlerin sahnelerde bir cümle bile kurması manzaranın devamı gibi algılanıyor.
Peki teknik açıdan festivallerin eksiklikleri nelerdir, festivaller dünya standartlarına nasıl çekilebilir?
İsmail Güneş: Festivallerin dünya standartlarına çekilebilmesi için öncelikli olarak protokol konuşmalarından vazgeçmek lazım. Gittiğim festivallerin hepsinde, kültür bakanı, sinema genel müdürü, il valisi, belediye başkanı, il kültür müdürü gibi makamların konuşma yapmadıklarını gördüm. İlle de bir konuşma yapılacaksa bu konuşmanın festivalin genel sanat yönetmeni tarafından yapıldığını gözlemledim.
Festival törenleri çağımızın folklorudur. Nasıl folklor belli kurallar içinde, belli ritim duygusuyla ve kostümle icra ediliyorsa festivallerin de aynı disiplinle yapılması gerekir. Festival konukları ve yarışmacılar da bu disiplinin içine girmeliler. Hatta festivali organize edenler de bu disiplinden kopmamalılar. Bizim festivallerimiz maalesef bu disiplinden uzaktır. Festivalde özellikle yarışanlar kendi setlerinde disiplin isterler ancak buralarda özgür olmayı tercih ederler. Bunu da sadece Türkiye'deki festivallerde yapabilirler. Yurtdışındaki festivallere katıldıklarında kendilerinden ne isteniyorsa harfiyen yerine getirirler.
Ogün Şanlıer: Gayet başarılı festivallerimiz olmakla birlikte eksiklikleri olan yahut asgari gereklilikleri dahi maalesef karşılayamayan festivallerimiz var. Festivallerin belki de asgari şartlarının neler olması gerektiğinin de tartışılması gerekiyor. Yurtdışında da eksikleri olan festivaller var tabi ama biz Cannes, Berlin, Venedik gibi festivalleri örnek alıp da bu soruya cevap vermeye kalkarsak biraz yanılgıya da düşebiliriz. Bu festivaller çok uzun süredir kurumsal bir yapıya sahipler, uzun yıllardır organizasyonları güçlenerek devam ediyor. Bizim festivallerimizin de öncelikle kurumsal yapılarını sağlamaları gerekir, kurumsal yapı ve organizasyon en önemli hususlar bu konuda. Daha sonra tabii ki güçlü bir film pazarına sahip festivalimizin olmaması da bizim gibi potansiyeli yüksek olan bir ülke için kabul edilemez bir durum. Bu şartları sağlayabilirsek, ulusal sinemamızın da daha iyi imkânlar elde etmesi kaçınılmaz olacaktır, ulusal sinemamızın kalitesi, üretim şartları ve bilinirliği arttıkça da festivallerimizin uluslararası alanda da etkili olabileceğini tahmin ediyorum. Başarı bir şekilde yerlileşebilmekte yatıyor gibi görünüyor, farklılaşmamız, özgünleşmemiz ancak böyle mümkün olabilir.
Nazif Tunç: Bugün Türkiye'de yapılan bütün festivaller ya belediye tarafından yahut valilik tarafından himaye ve organize ediliyor. Bu yüzden de festivallerde belediye başkanının, valinin sözü geçiyor. Sanatı himaye etmek, yüceltmek adına bütçelerinin önemli bir kısmını karşılayan belediye yahut valilikler festivalleri aslında boyunduruk altına alıyorlar çoğu zaman. Festivallerin yönetmeliklerinin olması ve bütün festivallerin bu yönetmeliklere göre düzenlenmesi gerekir. Sinema meslek birlikleri, sinema kurumları, sinema örgütleri festivallerde sadece konuk değil idarelerinde söz sahibi olmalılar. Ön seçim kurulları, ana kurullar meslek birliklerinin, sinema kurumlarının önereceği sanatçılardan oluşmalı. Böylece festivallerde daha üstün bir değerlendirme ve kalite yakalanabilir.
Abdülhamit Güler: Öncelikle organizasyon becerimiz yükselmeli. Geçen haftalarda bir festival yapıldı ve tam manasıyla hemşeri organizasyonuydu. Sinemacıların konuşamadığı, sahneye çıkamadığı ödül törenlerine şahit oluyoruz. Gerçekten sinemacı ve organizasyoncu olanlar bu işi yapmalı. Jüri oluşturma yöntemleri de gözden geçirilmeli. Meslek birliği yahut dernek/vakıf manasında çeşitlilik artmalı ve bu durum jüri oluşumuna da yansımalı. Festivaller özerkliğe kavuşmalı. Evet, devlet desteklemeli fakat bu kadarla kalmalı.
"Yerli ve milli" ifadesi ağızlara sakız oldu ama bu konu hakikaten çok mühim. Toprağıyla, milletiyle ve geçmişiyle barışık olmayan insan, sinemacı da olsa nalbur da olsa işinde sıkıntı doğar. Sanatın evrenselliği yerliliği ile mümkün olur. Haliyle, festivallerde de bu zihin yapısı yerleşmeli.