Topyekûn bir saldırının ortasında kalakaldık, şaşkınız. Olmaz dediğimiz ne varsa misliyle oldu, tam düştüğümüz yerden doğrulup acımızı anlatmaya niyetlenirken, bedenimizden daha büyük bir parça koptu. Bahçelerimizdeki o mis kokulu bahar gülleri sevdiklerimizin kanlarıyla sulandı. Öfkemizi anlatamayacak kadar öfkeliyiz, sıkılmış yumruklarımız gözyaşlarımızı silmek için bile açılmıyor artık; ağzımıza atıp bir türlü yutamadığımız lokmadan, sevdiklerimize doyasıya sarılmaktan ve uykusuz saatlerimizi geçirdiğimiz yatakların varlığından utanıyoruz. Kısacası, insan olmanın tedavi edilemez sancısını ruhumuzun her zerresinde hissediyoruz.
Ama buradayız; namluların, bombaların ve her türlü belanın doğrultulduğu toprakların tam ortasında... Dik bakışlarımızla açık hedef olmayı kendimiz seçtik, fakir sofralarımıza bizden daha fakirleri buyur etmeyi, kaybetmişin yanında galibe karşı durmayı, soyulmuşun yanında eşkıyaya bıçak çekmeyi kendimiz seçtik ve bir an bile bundan pişmanlık duymadık. Çünkü biliriz ki bizlerin bu topraklardaki varlığı; politikayla, siyasetle, ekonomiyle, felsefeyle, bilimle açıklanamayacak türdendir. Biliriz ki Türkiye denince artık dünyanın aklına kalp düşer, merhamet düşer, yardım düşer ve biliriz ki dünya bizi korkutmaz, ölüm bizi öldürmez, inananların yüzü bu dünyada asla gülmez.
Umudumuzu hiç yitirmedik, 'acaba' diye düşünmedik, sonumuzdan ve rızkımızdan bir an olsun şüphe etmedik. Belki çok okumadık, mektep yolunu orta üçte bıraktık, bulunduğumuz kasabadan hiç çıkmadık, lokantada karın doyurup ardımıza şöyle rahatça yaslanmadık ama kalbimizin atlarını hiç yalnız bırakmadık. Peygamber Efendimizin Sevr mağarasında Hz. Ebû Bekir'e ''Korkma'' dediğini ise hiç unutmadık.
Dünya bunu ezberleyene kadar tekrar edeceğiz: İnsanlığın son adası Türkiye'dir. Hangi dine, ırka, mezhebe ait olursa olsun, nerede bir mazlum varsa onu himaye etmek, korumak, sahip çıkmak Türkiye'nin vazifesidir, bu hakkı ödenmez aziz milletin görevidir.
İçimizde ölenler
15 Temmuz'da başlayan Türkiye'yi fiili olarak işgal etme planı büyük kahramanlıklar doğurduğu gibi büyük hayal kırıklıkları da yarattı.
Acı olan şu ki, sol cenahtaki AK Parti düşmanlığının Türkiye düşmanlığına dönüşmesi bizim mahalleye de sıçramış vaziyette. Şahsi ve siyasi kırgınlıkların Türkiye'nin bugününe ve istikbaline yönelik olumsuzlamalara ve karamsarlıklara yol açması şüphesiz ki bu millete yapılan en büyük haksızlıktır. Rus konsolosuna Türk topraklarında FETÖ tarafından suikast düzenlenmesinin ardından İslamlığına emin olduğum birçok insan 'öldük, bittik, Türkiye elden Acı olan şu ki, sol cenahtaki AK Parti düşmanlığının Türkiye düşmanlığına dönüşmesi bizim mahalleye de sıçramış vaziyette. Şahsi ve siyasi kırgınlıkların Türkiye'nin bugününe ve istikbaline yönelik olumsuzlamalara ve karamsarlıklara yol açması şüphesiz ki bu millete yapılan en büyük haksızlıktır. Rus konsolosuna Türk topraklarında FETÖ tarafından suikast düzenlenmesinin ardından İslamlığına emin olduğum birçok insan 'öldük, bittik, Türkiye elden çıktı' yorumunu yaptı. Düşmanın varlığından daha çok, dostların bu karamsarlığı ve yenilgi beklentisi insanı yoruyor ve yıpratıyor. Birçokları üzülecek ama biz yine de söyleyelim: Bu mübarek Türkiye kıyametin son saniyesine kadar Allah'ın yardımı ve desteğiyle Müslümanlar için güvenli bir belde olarak ayakta kalacaktır. İlla birilerine ömür biçilecek, kafirlikle suçlanacak ise Halep'te Müslümanların ırzına geçen haysiyetsizlere ömür biçelim, o sapık ruhları sahip olduğumuz mecralarda bas bas bağırarak yerin dibine sokalım. Yoksa 'tüm bunlar olurken sen neredeydin ve ne yapıyordun?' sorusuyla muhatap olduğumuz zaman başımızı kaldırıp vereceğimiz bir cevap olmaz.
Halep'ten sağ dönenler
Elimizden bu kadarı geldi. Tüm dünyanın sessizce alkış tuttuğu Halep'teki mezhepsel soykırıma karşı ancak bu kadarını yapabildi bu devlet. İçeriden ve dışarıdan dünyanın en vahşi ve en alçak düşmanlarıyla çevriliyken, devletin tüm kilit noktaları 'sümüklü bir vaiz'in sabotajına uğramışken Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin elinden bu kadarı gelebildi ancak Halep için. Gönül isterdi ki o garipler yurtlarını hiç terk etmeseydi ya da en azından o kardeşlerimizin birinin bile burnu kanamadan alıp onları misafir etseydik ama olmadı. O kiralık katillere karşı siyasi olarak bu kadar mücadele edebildik, bu tahliyelerde emeği geçen kim varsa Allah hepsinden razı olsun.
Türkiye'nin farklı illerinden yola çıkan binlerce araçlık 'Halep'e Yol Açın' konvoyu sınıra gidip kardeşleriyle kucaklaştı, hepsi imkanı ölçüsünde onlara el uzattı. Düşünsenize; gece gündüz uçaklarla bombalanıp her şeyinizi kaybediyorsunuz, çocuklarınızın, eşlerinizin namusuna el uzatılıyor ve artık sadece ölmek istiyorsunuz, haysiyetinize bir zeval gelmeden ölmeyi büyük bir nimet sayıyor ve bunun için dua ediyorsunuz. Ama bir yerlerden birileri çıkıp etrafınızı saran o ölüm çemberini yarıyor ve sizi o cehennemden çıkartıp güvenli bir bölgeye çıkartıyor ve gözyaşları içerisinde size sarılıyor, diz çöküp evlatlarınızı kokluyor. O insanlar için bundan daha büyük nasıl bir nimet olabilir ki?
İşin zor ve acı kısmını böylelikle atlatmış olduk diyelim fakat bundan sonra yapılacak olanlar her şeyden daha kıymetli ve önemli. Allah nasip ederse bir gün bu misafirlerimiz tekrar evlerine geri dönecekler ve beraberinde getirdikleri kuşları kendi göklerinde uçuracaklar ama o zamana kadar kardeşlerimize Müslüman ahlakıyla sahip çıkıp destek vermek öncelikli görevlerimizdendir. Kışın konaklayacakları mekanlar, dil ve meslek kursları, çocuklara ve yetişkinlere acil terapi hizmeti, insani ve eşit şartlarda sunulacak iş desteği gibi hizmetler misafirlerimizi bir nebze de olsa rahatlatacak ve onlara bu dünyada yalnız olmadıklarını hissettirecektir.
Bu babacan ve vefalı tavrımız elbette cezasız kalmayacaktır, kalmıyor da. Görünen o ki bu kalleşçe saldırılar bir süre daha devam edecek, direncimizi, umudumuzu ve güvenlik hissimizi kırmaya çalışıp bizleri istedikleri kıvama getirmeye çalışacaklar. Bu noktada bize düşen görev sakin kalmak, geri adım atmamak ve kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi bir saniye bile unutmamaktır. Bırakın her şeyi önceden bilenler, dünyadaki tüm gizli denklemleri çözenler, memleketin en akıllıları, en entelektüelleri konuşup dursun, siz cephenizi terk etmeyin.