Taha Dağlı: Halep düşse bile bu savaşın sonu olmayacak

Halep düşse bile bu savaşın sonu olmayacak
Giriş Tarihi: 2.1.2017 17:27 Son Güncelleme: 2.1.2017 17:27
Taha Dağlı SAYI:31Ocak 2017
Halep uzun vadede kalıcı olarak rejimin kontrolünde kalsa bile Halep’in düşmesi tek başına Suriye krizinin bittiği anlamına gelmiyor. Rusya bu gerçeği çok iyi bildiğinden aralık ayının ilk haftasından itibaren Halep’in batısındaki İdlib’e de eş zamanlı saldırılar başlattı. Çünkü Halep kendi başına büyük bir anlam ifade etmiyor, Halep alınacaksa yanında mutlaka İdlib de alınmalı. Zira Halep’e saldırırken oradan püskürtülen grupların İdlib’ten başka yönelecekleri yer yok.

Üç ay sonra Suriye'deki iç savaş tam altı yılını geride bırakmış oluyor. Bu süreçte Suriye'nin en büyük ikinci şehri olan Halep birçok kez, haftalar süren ağır saldırılara hedef oldu. Ancak hiçbirisi son bir aydaki kadar yıkıcı olmamıştı. Halep'teki son saldırı zincirinde yaklaşık 1200 insan hayatını kaybetti ancak yıkımın bilançodan ziyade ortaya çıkardığı asıl tablo, rejim askerlerinin Halep'in doğusundaki birçok bölgeye yaklaşık dört yıl aradan sonra ilk kez ayak basmaları oldu. Halep'teki havalimanı yahut eski şehir olarak bilinen kale ve çevresine yıllar sonra ilk kez girdiler. Halep hem ağır saldırı hem de kuşatma altında tutuldu. Kuşatma nedeniyle 200 bin belki daha fazla sayıda sivil mahsur kaldı. Bir yandan katliamlar yapılırken diğer yandan rejimin zafer kutlamalarına tanık olduk.

Türkiye ise bütün süreci yakından takip etti. 1 Aralık'tan itibaren Rusya ile Halep konusunda sürekli sıcak temas kuruldu ve bu durum 13 Aralık akşamı ateşkes hamlesiyle somut bir karşılık buldu. Tahliye süreci ilk etapta İran'ın engelleme girişimlerine hedef oldu, otobüslere ateş açıldı, siviller katledildi. Bu aşamada Türkiye yine devreye girdi, birkaç günlük duraklamanın ardından tahliyeler yeniden başladı. Geldiğimiz noktada en az 40 bin sivil kuşatma bölgesinden kurtarıldı. Tahliye aşamasında sona gelinirken Ankara'da Rus büyükelçisi suikasta hedef oldu. Ertesi gün ise Moskova'da Halep zirvesi vardı. Birileri Halep ateşkesinden de Suriye krizinin Türkiye ve Rusya ekseninde çözülmesinden de rahatsızdı anlaşılan. Bu rahatsızlık da şok bir suikastla ayyuka çıktı. Neticede Türk-Rus ilişkileri 24 Kasım 2015'teki gibi bir krize girmedi aksine saflar daha da sıklaştı.

Meseleyi bütün bu pencerelerden değerlendirdiğimizde Halep, Suriye krizinin tamamını olmasa da önemli bir kısmını karşılayabilen bir boyuta sahip. Özellikle son iki yıldır iç savaşın Suriye'nin kuzeyine odaklandığını düşünecek olursak, Halep kilit nokta olarak karşımıza çıkıyor. Halep'in rejim tarafından ele geçirilmesi Suriye krizini kökünden bitirmez. Kaldı ki Halep'in rejim askerleri mi yoksa onları desteleyen Suriye dışı güçler tarafından mı kuşatıldığı sorusu da fazlasıyla tartışmaya değer. Zira aralık ayının ilk günlerinden itibaren Halep'in doğusundan gelen görüntülerde Halep Kalesi'ne çıkan askerlerin her ne kadar Şam rejiminin adamları olduğu vurgulansa da kuşatmadaki asıl büyük güçlerin Rusya, İran ve Hizbullah olduğu bir vakıa.

Meseleye dair en büyük soru işaretlerinden biri de Halep'in doğusunda uzunca bir süredir ipleri elinde bulunduran muhalif grupların bölgeden çekilme süreçleriyle ilgili. Bu muhalif gruplar arasında eski adı Nusra Cephesi olan, El-Kaide'den ayrıldıktan sonra da adını Şam Fethi Cephesi olarak değiştiren örgütün olduğunu görüyoruz.

Birçok Suriyeliye göre Halep'te en kritik konu da onların oradaki varlığı. Halep'in Suriye İç Savaşı'ndaki uluslararası konumlandırılması aslında Amerika ile Rusya arasındaki mücadelenin bölgesel yansıması gibi duruyor. Rusya'nın da Halep için en büyük karın ağrısı bölgedeki Nusra varlığı, en önemli tehdidin Nusracılar olduğunu kendileri dile getiriyorlar. 5 Aralık günü kuşatma ve saldırılar sürerken Ruslara ait bir sahra hastanesi havan toplarıyla bombalandı, Rus ekibinden bir kadın askeri görevli hayatını kaybetti, iki kişi de yaralandı. Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenko, saldırının Nusra Cephesi tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu, sahra hastanesinin koordinatlarının da ABD tarafından Nusracılara verildiğini iddia etti.

Bu değerlendirmeye Batı'nın "Halep düşse bile bu savaşın sonu olmayacak" şeklindeki mesajını da ekleyecek olursak, bu işin 2017'de bir süre daha devam edeceğini söyleyebiliriz. Tabii tam Halep krizi çözüme ulaştı denirken, Ankara'da Rus büyükelçiye yönelik suikast gerçekleştirilmesini de savaşın bitmesini değil uzamasını amaçlayan bir hamle olarak değerlendirmemiz mümkün.

Halep'te kim ne istiyor?

Kuşatma sürecinde bir ayda yaklaşık 1200 sivil katledildi. Bölgede 200 ile 250 bin civarında sivil unsurdan bahsediliyor. Bunların yüzde 90'ının kuşatma sırasında şehirde mahsur kaldığı biliniyor, ilk etapta çok az sayıda bir grubun tahliyesi söz konusuydu. Amerika ile Rusya arasındaki Halep atışmasında sivillerle ilgili konuda bile uzlaşma sağlanamadı. Ruslar, sivillerin mahsur kaldığı yönündeki açıklamaları reddedip, yaklaşık 10 bin kişinin güvenli bölgelere alındığını duyurdu. Amerika tarafından yapılan açıklamalarda ise sivillerin tahliye edildiği bilgisi yalanlandı. BM'den de peş peşe siviller için uyarılar yapıldı. Bu süreçte bir de BM Güvenlik Konseyi toplantısı gerçekleştirildi. Yedi günlük ateşkes önerisi Rusya ve Çin tarafından veto edildi. Rusya veto kararını; "ateşkes olursa silahlı grupların yeniden toparlanması için zaman doğacak" şeklinde açıkladı. Yani ara verildiği takdirde Amerika'nın Nusra'yı yeniden hazırlamak için harekete geçeceğinden endişe etti.

Gelinen noktada Halep uzun vadede kalıcı olarak rejimin kontrolünde kalsa bile Halep'in düşmesinin tek başına Suriye krizinin bittiği anlamına gelmediğini söyleyebiliriz. Rusya bu gerçeği zaten biliyor, o yüzden de aralık ayının ilk haftasından itibaren Halep'e ilerleyiş sürerken Halep'in batısındaki İdlib'e de eş zamanlı saldırılar başlatıldı. Çünkü Halep kendi başına büyük bir anlam ifade etmiyor, Halep alınacaksa yanında mutlaka İdlib de alınmalı. Zira Halep'e saldırırken oradan püskürtülen grupların İdlib'ten başka yönelecekleri yer yok. Rusya hem İdlib bağlantısını kesmek hem de Halep'in yanında İdlib'i de içeren bir kuşatmayla Suriye'nin kuzeybatısını tek elde tutmayı amaçlıyor.

Bu arada dünya gözünü Halep'e çevirmişken komşu İdlib'te beş gün içinde 200'e yakın sivil can verdi. İdlib'in önemi ateşkes sürecinin ilk saatlerde ihlal edilmesi, sonraki günlerde de tahliye edilen sivilleri taşıyan konvoylara yönelik saldırıların sürmesinde de kendini gösterdi. Siviller ve direnişçiler Halep'ten çıkarılıp İdlib'e getirilirken, İran kontrolündeki Şii militanlar konvoylara saldırdı orada da can kayıpları oldu. İran'ın tahliye sürecini baltalama girişiminin nedeni muhalif unsurların Halep'ten sonra İdlib'te de direnişe devam edecek olmalarıyla ilgili. Bu nedenle hazır Halep'i almışken, rejimin yanında durmayan sivillerin tamamını silahlı muhalif hatta El- Kaideci terörist ilan ederek, herkesi yok etmeye kalktılar.

Halep ve İdlib'i bir bütün olarak düşünmek gerek. İkisi de Suriye'nin kuzeyinde yer alıyor. Doğuda Halep, batısında ise İdlib. İdlib'ten sonraki durak Lazkiye yani Esed'in kalesi ve Rusların askeri üslerinin bulunduğu şehir. Lazkiye aynı zamanda Akdeniz'e çıkış noktası. Sonraki durak ise Rakka. Rakka'nın DAİŞ terör örgütünün işgalinde ve PYD terör örgütünün de operasyon sahası olduğunu hesaba katarsak Lazkiye-İdlib-Halep hattının Rusya için anlam bütünlüğü daha net ortaya çıkıyor.

Rusya İran'a alan açıyor

Rejim kanadında hep Rusya'nın planlarını konuşuyoruz. Aslında Halep konusunda sürekli konuşan tarafın Ruslar olduğunu görüyoruz, günlük resmi paylaşımlar hep onlar tarafından yapılıyor. Oysa sahada İran da var ama sessizler, bu durum Rusya'nın plandaki ağırlığını ortaya koyuyor. İran bu denklemde kimsenin piyonu olmaz ancak biraz geri planda durur gibi yapmayı tercih ediyorlar zira boşalan bölgeleri doldurmak İran'a düşecek. İran Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de bunun peşinde, nüfus değişiminin yaşandığı alanlarda bitiveriyorlar ve değişim onlar üzerinden gerçekleşiyor. Halep ve İdlib tamamen rejim kanadına geçtiği takdirde bu bölgelerdeki boşluğu İran dolduracak. Suriye'de sahada giderek varlığını arttıran bir İran var. İran altı yıldır Suriye'de ancak Halep son bir ayda düştü. Burada da İran'a alan açıldığını görüyoruz. O alanı ise Rusların açtığı aşikâr. Eğer Rus hava gücü olmasaydı İran karada bu kadar kısa sürede ilerleyip Halep'i ele geçiremezdi. İran'ın Halep ve bir sonraki adımda İdlib gibi Türkiye'nin sınır kentlerine hâkim olması Suriye meselesinde okların Türkiye'ye karşı çevrildiğine işaret ediyor. Irak sınırımızda Musul'da, Suriye sınırımızda da Halep'teki İran yapılanması hiç de hoş bir durum değil. Neticede Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta Sünni Araplarla bağlantısı kesiliyor, oluşan boşluğu ise Şiiler ve PKK unsuru terör örgütleri dolduruyor. Ankara bu tehlikenin farkında. Musul'da ekim ayındaki operasyon başlamadan önce Türk askerinin bölgeye yerleşmesi, oradaki Sünni grupları eğitmesi, operasyon sırasında da sınıra yapılan yoğun sevkiyat, Suriye'de geç de olsa yapılan politikanın Irak'ta vaktinde yapıldığını gösteriyor.

Türkiye'nin önceliği sınır güvenliği ve sivillerin korunması

Suriye Türkiye için çok ama çok engebeli bir yol, bu yolda bundan daha temkinli yürünür mü bilinmez.

O nedenle eldeki verilere bakmak önemli. Türkiye için öncelik, Azez-Cerablus hattının korunması ve bu planda bir aksama yok. Türkiye'nin burada önemli bir tasarrufu söz konusu. Fırat Kalkanı Operasyonu devam ediyor, hedeflenen hat DAİŞ ya da PYD gibi terör unsurlarından temizlendi. El-Bab üzerinden Münbiç'e doğru ciddi bir ilerleme söz konusu. Türkiye'nin bu bölgedeki tasarruflarına Rusya hiçbir müdahalede bulunmadı. İran'ın bu durum karşısında bazı tedirginlikleri ve bu tedirginlik nedeniyle Türk askerine yönelik müdahale hevesinin olduğu biliniyor. Amerika da bu durumdan rahatsız.

Gerçek şu ki Fırat Kalkanı Operasyonu'nda Türkiye'nin önüne engel çıkarmayan en büyük ve tek güç Rusya. Bu önemli bir etki. Rusya bu anlamda Türkiye'ye; "Sen benim işime karışma ben de sana karışmayım" planında hareket ediyor.

Türkiye'nin önceliği sınır güvenliği ve sivillerin korunması. Sınır güvenliği için Azez-Cerablus hattının korunması gerek, bu durum sadece sınır için değil siviller için de gerekli. Zaten Türkiye ateşkes hamlesiyle Halep için tek başına bir ülke olarak yapabildiğinin azamisini gerçekleştirdi. Suriyeli muhalifler konusunda ise Fırat Kalkanı Harekâtı'nda Türkiye ile beraber hareket eden grupların Ruslarla görüşüyor olması ve görüşmelerin Türkiye'nin tasarrufunda Ankara'da yapılıyor olması da bir diğer önemli başlık. Muhalifler meselesinde de kırmızı çizgileri var Türkiye'nin. Bizim için Suriyeli muhalif çerçevesi, Fırat Kalkanı'nda ve sınırımızı doğrudan ilgilendiren bölgelerde bizimle ortak hareket eden gruplardan oluşuyor olmalı. Aksi takdirde farklı ajandaları olan gruplar da bölgede yer alıyor, bunların birbirine karıştırılması, birçok dengeyi kırılgan hale getirebilir.

Şam rejimi, Rus ve İran desteğiyle Halep'e saldırırken, 'Türkiye neler yapabilirdi' sorusu en çok tartışılan konu. Şöyle izah etmekte fayda var; Halep'te Rusya ve İran'ın karşısında olmak çok da doğru sonuçlar ortaya çıkarmazdı. Ruslar Halep'e saldırırken, Ankara'da Ruslarla muhalifleri masaya oturttuğumuza göre sahada Rusların kapıştığı silahlı grupların bir farkı olmalıydı, Türkiye bu farkın ne olduğunu bilip ona göre hareket etti. O halde kimse Türkiye'yi "Halep'te muhalifler için niye bir şey yapmadın" diye haksız yere suçlayamaz. Türkiye'nin önceliği direnen grupları ikna edip, sivil can kayıplarının önüne geçmekti. Atılan adımların tamamı buna yönelikti ve tek başına bir ülke olarak Halep gibi bir cenderenin içerisinde mümkün olan en makul ve en olumlu sonuçları çıkarmaya çalıştı. Siviller konusunda gerekli yardım koridorlarının açılması noktasında ise Rusya ile görüşmeler yapıldı ve bu görüşmeler sonuç doğurdu.

Silahlı direnişçiler meselesinde ise Halep'ten ayrılan grupların İdlib'e veya Fırat Kalkanı Operasyonu'na kaydırılmaları söz konusu. Türkiye'nin tüm girişimlerine rağmen, "Hayır biz Halep'te kalacağız" şeklinde ısrar eden muhalif adı altındaki silahlı gruplar varsa onlar için yapacak çok fazla şeyimiz yok. Zira dediğimiz gibi Suriye'de farklı ajandaları olan gruplar da bulunuyor, işte bu farkı ayırt etmek önemli, Türkiye bu ayrımı yapıyor.

Neticede savaş Suriye'nin kuzeyinde düğümlendi, ilk ayağı da kuzeybatısı yani İdlib ve Halep'te şekilleniyor. Ruslar burada önde gidiyor. Kuzeydoğuda ise Rakka'dan Haseki'ye uzanan ve daha çok Amerika ile PYD terör örgütünün hâkim olduğu bir alan var. Bu iki hattın tam ortasında ise Fırat Kalkanı Operasyonu devam ediyor. Suriye'nin kuzeyini üç parçada düşünecek olursak, birinde Rusya ile İran'ın diğerinde Amerika'nın askeri yapılanması söz konusu. Tartus ve Lazkiye'de Rus donanmasıyla hava üsleri, Haseke'de ise Amerika'nın askeri üsleri var. Suriye krizi nereye evrilirse evirilsin ortaya çıkacak sonuç şu: Bu iki ülkenin Suriye topraklarında kurdukları askeri yapılanmalar ve İran'ın bizzat Suriye'deki varlığı.

BİZE ULAŞIN