Fatmanur Altun: Özgürlük ne güzel şey

Özgürlük ne güzel şey
Giriş Tarihi: 5.04.2016 17:06 Son Güncelleme: 5.04.2016 17:08
Fatmanur Altun SAYI:23Nisan 2016
Batı’nın çıkarlarına zarar vermediğiniz sürece, herhangi bir devletin çıkarlarına zarar verebilecek türden bilgileri yaymanızda, propaganda yahut casusluk faaliyeti yapmanızda sakınca yoktur. Düşünce özgürlüğünü terör propagandası yapmak için kullanabilir hatta bazı dinlere hakaret edip, kutsal kitaplarını bile yakabilirsiniz. Bazı ülkelerde kısıtlamalara tâbi tutulsanız bile özgürlüğünüzü temin edebilecek bir Batı ülkesi mutlaka bulursunuz.

Modern zamanlar ne latif, ne hoş! Özgürlüğü derin bir soluk gibi ciğerlerimizden içeri çekiyoruz her gün. Öyle eski zamanların feodal beyleri, toprak ağaları hükmetmiyor hayatlarımıza. Kaderimizi iki dudağı arasından çıkacak bir söze emanet ettiğimiz krallar, padişahlar, paşalar, beyler, lortlar falan hayatımızdan çıkıp gideli çok oldu. O her yaptığımızı gözetleyen, kurallar, normlar dayatan sosyal formasyon da çözüldü iyice. Ne yedin, ne içtin, ne giydin karışan teyzeler, mahalle bakkalları falan çok bunaltıcıydı gerçekten. Kısacası artık hayatımızda hem siyasal, hem de sosyal görünümüyle yer eden mahalle baskısının pek bir karşılığı kalmadı.

Buna karşılık, alabildiğince geniş bir alanda özgürce hareket edebiliyoruz. İstediğimiz gibi giyinip, yiyip, içip, istediğimiz şeyleri konuşuyoruz. Sadece internetin önümüze koyduğu imkânlar bile bu çağın sınır tanımayan özgürlük anlayışını çok güzel özetliyor. Dünyanın bir ucunda oturup, diğer bir ucundan istediğimiz ürünü satın alabiliyoruz mesela. Yahut sosyal medya ortamlarında istediğimiz kişiyle ilgili ne kadar merak ettiğimiz konu varsa araştırabiliyor, her konuda fikir beyan edebiliyoruz. Üstelik fikir beyan ettiğimiz konuda uzman yahut bilgi sahibi olma zorunluluğumuz bile olmadan. Eski çağlara özgü tabular, ahlak kaideleri nevinden şeyler de giderek etkisizleşiyor. Böylece özgürce zevklerimizin peşinden koşup, deneyim duygumuzu tatmin edebiliyoruz.

Özgürlüğün küçücük bedelleri

Bu kadar özgürlük için bir parça bedel ödemediğimizi söylemek zor tabii fakat deneyimlediğimiz şu zevkler ve özgürlükler karşısında bunların lafı mı olur! Örneğin seyahat özgürlüğü. Seyahat özgürlüğünün ilk insandan bu yana en temel haklardan biri olarak görüldüğü muhakkak. Ulus devletler çağından önce insanların geçişken sınırlar içinde özgürce hareket edebildikleri, katı sınır rejimlerine ve ağır bürokratik engellere tâbi olmadığı da bilinen gerçekler. Bugünün insanı için Marco Polo, İbn-i Battuta yahut Evliya Çelebi gibi diyar diyar gezmek, 80 günde devr-i âlem türünden hedefler koymak çılgın birer fanteziden ibaret. Fakat özgürlüğü bu kadar duyumsarken seyahat özgürlüğümüzün çok kısıtlı olması sorun edilmemeli bence. Pasaport, vize derken dünyanın her yerinin, her birimize açık olmadığını düşünerek suyu bulandırmaya gerek yok. Bütün bürokratik engelleri aştığımızda dahi, gümrükte karşımıza çıkan bir memurun sadece dış görünüşümüzden dolayı bizi geri gönderebileceğini düşünmek bile özgürlük algımızı zedelediği için bence buralara da fazla takılmamak gerekiyor.

Modern insanın sahip olamadığı bir iki küçük özgürlük daha var elbette. Örneğin modern insanın mahremiyeti, daha önce hiçbir çağda olmadığı kadar tehdit altında. Gözetleme ve takip sistemleri ile modern insan her an izlenmekte. Kiminle, nerede, ne kadar görüştü, ne konuştu, bunlar hep takip edilmekte ve muhtemel bir tehdit unsuru içerip içermediği incelenmekte. İnternette yaptığımız aramalar bile özel yazılımlarla takip edilmekte ve depolanmakta. Fazla meraklı olmaz, dünya sisteminin zararlı gördüğü akımlara, düşüncelere falan ilgi duymazsanız korkacak bir şeyiniz yok. Bir de tehdit olarak algılanan hareketlerden, giyim-kuşam pratiklerinden de uzak durduğunuz sürece sizin özgürlüğünüze kimse dokunmayacaktır. Öyle başörtüsüyle gezmekte ısrar edip bir de Brüksel havalimanında patlama olduğu gün İspanya'daki bir havalimanından çıkış yapmaya kalkarsanız size şüpheli muamelesi yapılmasına da katlanacaksınız. Başörtünüzün altı bir güvenlik görevlisi tarafından didik didik edildikten sonra, ellerinizde barut artığı arayan bir makineye sokulabilirsiniz. Bunlar özgür dünyamız için ödeyeceğimiz ufacık bedellerdendir ve bütün bunların sözünü bile etmek aslında ayıptır!

Gelelim inancınızı yaşama özgürlüğüne… Eğer terörizmle eş tutulan bir dine mensup değilseniz, dininizi özgürce yaşayabilirsiniz. Örneğin Paskalya geldiğinde aynı anda yüz binlerce kişi olsanız bile şehrin sokaklarını zapt edebilir, büyük kutlamaların parçası olabilirsiniz. Ku Klux Klan benzeri şapkalar takarak yahut kapkara kıyafetlere bürünerek binlerce kişiden oluşan bir kortej halinde herhangi bir Avrupa şehrinde saatlerce yürüyebilir, trafiği durdurabilir, sizinle aynı dine mensup olmayanların hayatlarını epey zorlaştırmak pahasına dininizin gereğini yerine getirebilirsiniz. Fakat eğer terörizmle yahut gericilikle özdeş bir dine mensupsanız, ibadet etmek için mekân talep etmeye bile hakkınız olmaz. Hasbelkader sahip olduğunuz ibadethaneler ise saldırıya uğrayabilir ve bu konuda bir şeyler yapmaya istekli pek az hükümet görevlisi bulabilirsiniz. Hele kurban kesmek gibi vahşice ibadetlere girişmeniz pek tabii ki hoş karşılanmaz. Bu konuda mümkün olan en yüksek perdeden eleştiriler her seferinde bıkıp usanmadan dile getirilir. Namaz kılmak gibi toplumun huzurunu kaçıran eylemleri de halka açık ortamlarda yapmanız hoş değildir. Zira namazınızı gidip pekâlâ evinizde kılabilirsiniz, hatta başınızı da evinizde örtebilirsiniz. Allah'la sizin aranızda olana karışmayacak kadar geniş özgürlüklerle kuşatılmışken, insanları huzursuz etmenin yani eski tip mahalle baskısı yapmanın pek bir manası yoktur.

Bir de masumiyet karinesi var tabii. Bilinen bütün hukuk sistemlerinin başlangıç fasıllarında yer bulan ve 'suçu ispat edilmediği sürece herkes masumdur' şeklinde özetlenen bu ilke makbul inanç, düşünce ve ırka mensup olduğunuz sürece pekâlâ işletilir. Makbul olmayan bir düşünce yahut inanca mensup olduğunuzda, içinizden birinizin işlediği bir kabahat yüzünden hepiniz sorumlu tutulabilirsiniz. Guantanamo gibi hapishanelerde hakkınızda bir suçlama dahi yapılmadan yıllarca yatabilir, türlü işkencelere maruz kalabilirsiniz. Hatta aileniz nerede olduğunuzu bile bilmeyebilir ve bir anda yeryüzünden silinebilir, en temel insan haklarından mahrum bırakılabilirsiniz. Tabii şüpheli düşünceler yahut inançlara sahip olmak tamamen kişilerin özgür seçimleri olduğu için bu konuda karşılaşacakları zorluklar da yine şu özgürlüklerle donatılmış sisteme mâl edilemez. Bu kadarcık kısıtlama mahalle baskısından azade yaşadığımız şu zevklerle dolu dünyada pek küçük karşılıklar değil midir?

Bir de düşünce ve ifade özgürlüğü konusu var. Bütün düşüncelerinizi özgürce ifade edebilir ve yayabilirsiniz. Örneğin Batı çıkarlarına zarar vermediğiniz sürece, herhangi bir devletin çıkarlarına zarar verebilecek türden bilgileri yaymanızda, propaganda yahut casusluk faaliyeti yapmanızda sakınca yoktur. Düşünce özgürlüğünü terör propagandası yapmak için kullanabilir hatta bazı dinlere hakaret edip, kutsal kitaplarını bile yakabilirsiniz. Bazı ülkelerde kısıtlamalara tâbi tutulsanız bile özgürlüğünüzü temin edebilecek bir Batı ülkesi mutlaka bulursunuz. Bu kadar özgürlüğün küçük bir istisnası var elbette. Düşünce ve ifade özgürlüğünüzü, Batı'nın çıkarlarını ve değerlerini hedef alacak şekilde kullanamazsınız. Bu ilkeyi gözetmediğinizde bir dizi yaptırımla karşılaşabilirsiniz. Düşünceleriniz ve ifadeleriniz Batılı devletlerin ulusal güvenliğine, milli çıkarlarına, değerlerine hatta ticari çıkarlarına zarar veriyorsa, özgürlüğünüzün yahut yaşam hakkınızın elinizden alınması türünden kısıtlamalara maruz kalabilirsiniz.

Ah şu tatlı dünya!

Bu ve bunun gibi birkaç küçük bedel daha ödesek bile, gündelik yaşamlarımızın içlerine kadar burnunu sokup bizi huzursuz eden mahalle baskısından kurtulduğumuz şu harikulade dünya için ödenmeyecek bedeller mi bunlar! Toplumun prangalarından kurtulup, zevklerimizin, tecessüsümüzün ve hırslarımızın peşinden koşabildiğimiz şu dünya çok tatlı değil mi?

Gerçi yukarıdakilere bir kez daha bakınca sanki sahip olduğumuz tek özgürlük, günah işleme özgürlüğüymüş gibi duruyor. Hepimiz kalabalıklar halinde bu özgürlüğün peşinden koşarken, zayıf ve güçsüzlerden oluşan daha büyük yığınları bu gidişata kurban verdiğimiz çok bariz bir biçimde görülebiliyor. Dünyanın her yerinde savaşlar, kaos, yıkım, ölümler ve zulümler son hızla devam ederken…

Aman olsun, özgürlük güzel şey!!!

BİZE ULAŞIN