Mustafa Akar: Bağımlılık insanın kendisinden ümidi kesmesidir

Bağımlılık insanın kendisinden ümidi kesmesidir
Giriş Tarihi: 2.2.2016 12:57 Son Güncelleme: 16.2.2016 11:39
Bir bağımlılık diğerini tetikler ve kolaylaştırır. Bağımlılık deyince sadece madde bağımlılıklarını mı anlamalıyız? Bağlılık ve bağımlılık arasındaki farkları nasıl tanımlayacağız? Her alışkanlık aynı zamanda bir bağımlılık mıdır? Çağımızın en önemli meselelerinden biri olan 'bağımlılık' konusunu klinik psikoloğu Mehmet Dinç ile konuştuk. Özellikle internet bağımlılığı üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Dinç, internet üzerinden oluşan cinsellik, oyun, şiddet, kumar vb. bağımlılıkların gerek dünyada gerekse de ülkemizde çok tehlikeli bir şekilde ilerlediğini, bunun ciddi bir tehlike arz ettiğini ve konu hakkında acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.

Bağımlılık deyince tam olarak ne anlamamız gerekiyor?

Bağımlılıkla alışkanlık ilginç bir şekilde birbirine karıştırılıyor. Önce bunların ayrımını yapmamız lazım. Bunları birbirine karıştırdığımız zaman meselenin hastalık boyutu eksik kalıyor. Özellikle bağımlılığı biz kimyasal ve eylemsel bağımlılıklar diye ikiye ayırıyoruz. Eylemsel bağımlılıklar kötü alışkanlıklar olarak değerlendirildiğinden kendi kendine geçer gibi bakılıyor. İşte askere gidince geçer, evlenince geçer, işe girince geçer diye düşünülüyor. Hâlbuki bağımlılık aynı şeker hastalığı gibi kronik bir hastalıktır. Başladı mı yüzde yüz temizlenmiyor. İnsanda bir yatkınlık oluşturuyor ve tedavide de amaç onu kontrol etmeyi öğrenmesi üzerine gerçekleştiriliyor. Çünkü başladıktan sonra süreç içerisinde bağımlılık gelişiyor ve o noktadan geriye doğru gitmiyor. Bıraktığında o noktada bırakıyor. Belli bir süre sonra yeniden başladığında da bıraktığı yerden devam ettiriyor.

Alışkanlıklardan ayırıyoruz yani bağımlılığı…

Kesinlikle ayırmamız lazım. Ve kullanırken de bu onun bağımlısı, bu şunun bağımlısı gibi kullanmamak lazım çünkü bu durumda kendi kendine geçer denilebiliyor. Hâlbuki bağımlılık hakikaten insanın hayatını felç eden, fiziksel, psikolojik, sosyal ve manevi yönlerden hayatı olumsuz etkileyen ve tedavi edilmesi gereken bir hastalık. O yüzden kavramı hastalık olarak oturtmadığımız zaman eksik kalıyor ve tedavi edilmesi de zorlaşıyor.

Eskiden kumar, alkol, uyuşturucu bağımlılığını daha sık duyardık. Siz bunlara internet bağımlılığını da ekliyorsunuz; modern hayat içerisinde alışkanlık zannettiğimiz bazı şeylerin aslında bağımlılık olduğunu söyleyerek bağımlılık türlerini çeşitlendirdiniz.

Temelde iki ana başlığımız var. Bir tanesi kimyasal bağımlılık yani bir maddeye bağımlı olma hali. Örneğin alkol, uyuşturucu, sigara bağımlılıkları bu kategoriye dâhil edilebilir. Bir de eylemsel bağımlılık dediğimiz bir davranışa bağımlı olma hali var. Kumar, internet, teknoloji, spor, alışveriş, cinsellik bağımlılıkları da buna girer. Biz bir davranışın bağımlılık olup olmadığını anlayabilmek için belirli ölçütler kullanıyoruz.

Nedir bu ölçütler?

Bir kere 'belirginlik' diye bir kavram var. Belirginlik ne demek? İnsanın hayatında bir davranış diğer bütün davranışlarından çok daha fazla öne çıkıyorsa o davranış belirginleşiyor. O insanın hayatına dışardan ufak bir nazarla baktığınızda hayatının o davranış etrafında döndüğünü gözlemliyorsunuz. İşte bu belirginlik maddesi oluyor. İkinci madde ise şu; o insan duygu değişimi için bir davranışı kullanıyor mu? Mesela insanlar işten sonra kafalarını dağıtmak için televizyon seyrettiklerini söylüyorlar. Buraya kadar anormal bir durum yok ancak bir insan kafasını dağıtmak için hep televizyon seyrediyorsa ve seyretmeden kafasını bir türlü dağıtamıyorsa o artık basit ve masum bir eylem olmaktan çıkmıştır. Burada ciddi anlamda bir bağımlılık geliştirmiştir. Yani bir süreklilik ve duygu durumunu değiştirme meselesi söz konusu.

Peki, bu bağımlılıkların yerine ne koyacağız? Onlar olmasa hayatımızda büyük boşluklar doğacak diye düşünmeye yatkınız...

Çok güzel bir soru. Ben bunu seminerlerimde de genelde söylüyorum. İnsanlar diyorlar ki, teknoloji hayatımızda çok büyük bir boşluğu doldurdu. Demek ki insanların hayatında büyük bir boşluk varmış. Teknoloji hayatımızda birçok şeyin zamanını kısalttı. Eskisi kadar çok yürümüyoruz mesela, elde çamaşır bulaşık yıkamak yok artık. Her şeye ulaşma miktarları kısaldı. Dolayısıyla ciddi bir boş vakit söz konusu olmaya başladı. Biz bu boş vakti anlamlı bir şekilde doldurmadığımız zaman bu sefer anlamsız bir şekilde doldurulmaya başlanıyor. Hâlbuki insanın beş tane gelişim boyutu var. İnsan bu beş gelişim boyutuna günlük yatırımını yapmış olsa zaten bağımlı olacak kadar bir şeye vakit harcaması mümkün değil. Dolayısıyla ben bir şeye bağımlıysam muhakkak kendi gelişimimden bir şeyler çalıyorum ve gelişimim geriye gidiyor. Mesela fiziksel gelişimde üç tane şeye bakıyoruz. Birincisi uyku meselesi, ikincisi beslenme meselesi, üçüncüsü spor meselesi. Bir insan bağımlıysa çok bariz şekilde bu üç şeyden birinden ya da hepsinden bağımlı olduğu şey uğruna muhakkak çalıyor demektir. Ya da psikolojik gelişime bakıyoruz. Psikolojik gelişimde insanın kendini tanıması, yetenek ve özelliklerini bilip bunlara yatırım yapması çok önemli. Bir insan bağımlıysa ve bağımlı olduğu şeye vakit ayırıyorsa demek ki kendine yatırım yapmıyor demektir. Zaten bağımlılıktaki en önemli faktörlerden bir tanesi insanın kendinden ümidi kesmesidir. Bir hayali olmamasıdır ve intiharı kademe kademe gerçekleştirmesidir.

İşin bir de görsel boyutu var. Mesela bir gazetenin internet sitesine giriyorsunuz ve haberin bir tanesinde 14 yaşındaki bir kıza tecavüz edildiği haberi yer alıyor. Haberin sağına konulan pencerede ise 16-17 yaşındaki bir mankenin bugün çok iddialı, çok cesur davranarak soyunduğu haberi yer alıyor...

Dikkat edin burada cesur ve iddialı gibi sıfatlarla bir olumlama durumu var. Şu anda özellikle gençler arasında online cinsellik bağımlılığı dediğimiz şey maalesef çok yaygın. Özellikle eylemsel bağımlılıkların tedavisi madde bağımlılığının tedavisinden çok daha zor. Mesela benim danışanlarım var. Bunlar inançlı çocuklar. Namazında niyazında ya da maneviyatı fikir olarak bilen tipler. Davranış olarak da iyi insan olmaya çalışan insanlar bunlar. Ama maalesef bu bağımlılığa bulaşmış ve ondan yakasını kurtaramıyor. Bir araştırma yaptık ve Türkiye'de 800 lise öğrencisi üzerinde online cinsel bağımlılık ölçeği uyguladık. Bunların yüzde 20'si bağımlı çıktı. Bu çocuklar büyüyecekler, aile kuracaklar. Bu bağımlılık kendilerinde devam ettiği sürece eşleriyle sağlıklı bir cinsel yaşamı nasıl tesis edebilecekler ki? Burada bir de vücutlarını kontrolsüzce suiistimal etme durumu söz konusu. Dolayısıyla ciddi bir tehlike bizi bekliyor ve acil önlemler alınması gerekiyor. Allah'tan Türkiye bu konuda erken davrandı. Dünyada teknoloji bağımlılığı tam olarak konuşulmazken Türkiye bu bağımlılığı beş çalışma alanından birisinin içerisine aldı. Bu beş alan 'kumar, madde, teknoloji, alkol, sigara'dan oluşuyor. Teknoloji içerisinde cinsellik konuşulmaya korkulan bir konu ama yavaş yavaş onu da incelemeye ve çalışmaya başladık. Bir de şiddet meselesi var. Şu anda gençler arasında yaygın olan şey kafa kesme videolarını tekrar tekrar izlemek. Bu dalga Çeçenistan Savaşı esnasında başladı. Şu anda bu konuyla ilgili arşivi olan gençler var.

Geleneksel hayatımızda bağlılıklar vardı. Fakat modern hayatımızda zamanla bağlılıkların yerini bağımlılıklar aldı. Siz bağımlılıkla bağlılığı nasıl ayırıyorsunuz?

Bağlılıkta insanın karakteri ve kişiliği yok olmuyor. Bağlılıkta bireyselliğin kaybolması söz konusu değil. Birey olarak kabul olmak, teslim olmak var. İlişki kurmak, almak var. Ama bağımlılıkta bireyin tamamen kaybolması, köle olması, artık ihtiyari olarak kendi özelliklerini, kendi fikrini gösterememesi, yitirmesi durumu var. Zaten bağımlı insanların karakteristik özellikleri birbirine çok yakındır. Yani bağımlı olduktan sonra hepsi birbirine benzer. Bireyselliklerini kaybetmişlerdir. Bu anlamda insanı insan yapan temel özellikleri ciddi anlamda yitirmeye başlamışlardır. Mesela psikolojik anlamda bahsettik ya, 'Ben kimim?' ve 'Ne için yaşıyorum' sorusu kaybolur. Bunlar kaybolduktan sonra zaten kediden, kuştan, böcekten farkı yok ki insanın. Geçen senelerde Rusya'da bir gazeteci şöyle bir haber yapmıştı. Moskova'da biliyorsunuz ki inanılmaz bir metro ağı vardır. O muhabir dış mahallelerden binip merkeze geliyor her sabah. Bir sabah fark ediyor ki üç tane köpek çetesi metroya binip şehir merkezine geliyor. Görevliler de buna engel olmuyor. Ertesi gün aynı köpekleri aynı şekilde metroyla şehir merkezine giderken görüyor. Aynen çalışan bir insanın mesaiye gitmesi gibi. Muhabir haber yapmak için köpekleri takip ediyor. Köpekler her sabah sekiz metrosuna biniyor, şehir merkezindeki çöplerde yiyecek bulma imkânı daha yüksek olduğu için büyük semtlerdeki çöplerden besleniyor ve karınlarını doyurduktan sonra da akşam metrosuyla geldikleri yere dönüyorlar. Bağımlılarda da böyle. Kişisel özellikleri yavaş yavaş kaybolur, bireysellikleri gitmiştir. O insandan insan olarak istifade etmenin imkânı yoktur. Bütün değerleri de feda edebilir hale gelir. Aileyse aile, işse iş.

Bir de oyun bağımlılığını duyuyoruz. Japonya'da bir çocuğun neredeyse 18 saat kadar bilgisayar başında oturduğu için hayatını kaybettiği haberini hatırlıyorum.

Güney Kore'de de çok yaygındır bu. Mesela Amerika'da, İngiltere'de, Rusya'da oyun bağımlıları var. Ama Güney Kore gibi Japonya gibi ülkelerde oyun bağımlılığının fazla olma sebebi, Batı kültürünün çok fazla tesiri altında kalmalarından kaynaklanıyor. Kendi kültürleri ile bağları gitmiş, Batılı olmaya çalışıyorlar ama olamıyorlar. Mesela bir Türk, Amerikalı gibi yaşamak isteyip Amerika'ya gitse çok fark edilmez. Ama Güney Kore'de fark ediliyor. İnsanlar ona, orada doğup büyüse bile aksanlı muamelesi yapıyor. Bu yüzden oyunlarda avatarları çok kullanıyorlar. Avatar üzerinden sarışın ve çekik gözlü olmayan tipler seçip, uzun süre orada yaşamayı tercih ediyorlar. Mesela internet bağımlılığının en fazla olduğu, 50'nin üzerinde tedavi merkezi olan Güney Kore'de 7/24 açık 1500 kişilik internet kafeler var. Üç gün çıkmazsa hiçbir ihtiyacı olmaz kimsenin. Yemeği bile kapısına geliyor. Dolayısıyla gerçek hayattan daha cazip gelmeye başlıyor onlara. Çünkü gerçek hayatta kabullenmediği bir kökü, kimliği ve hayali var.

Bir modern bağımlılıklar listesi yapabilir miyiz? Türkiye'de yapılmış bir araştırma var mı bu konuda?

Çalışılıyor ama Türkiye çapında çok detaylı yapılmış bir araştırma yok. Geçen sene Aile Bakanlığı 25 bin öğrenciye yapacaktı. Bu bize epey malzeme verecekti ama bakanlık değişti, engele takıldı. Fakat şunu biliyoruz ki, teknoloji ve internet bağımlılığı tüm bağımlılıklardan daha yüksek Türkiye'de. Dünyada da böyle. Ama burada teknoloji bağımlılığı derken ikiye ayırıyoruz. Bir tanesi genel internet, diğeri özgür internet. Genel internet bağımlılığı, interneti kullanmak için kullanmak, oradan oraya zıplamak falan. Özgür internet bağımlılığı dediğimiz şeyin içinde ise online cinsellik var, online kumar var. Bir sebeple giriyor. Türkiye'de bir de çok ilginç ki online bilgi ve haber siteleri var. Buralarda yetişkinler çok görünüyorlar. Mesela Twitter'dan 10 tane haber sitesi takip eden kişiler var. Ciddi olarak kontrol etmediğimiz zaman tolerans dediğimiz şeyle beraber artıyor bu. Her geçen gün daha fazla vaktimizi almaya başlıyor. Eskiden keyif aldığımız şeylerden artık keyif almamaya başlıyoruz. Eskiden vakit ayırdığımız şeyler bize artık eskisi kadar cazip gelmemeye başlıyor.

Sözünü ettiğiniz bağımlılıkların birbirini tetikleyici özelliği var mı?

Direkt bu buna götürür diye bir bağ yok. Ama şu çok açık bilgidir tüm bağımlılıklar için; bir bağımlılık diğerini tetikler ve kolaylaştırır. Şöyle düşünün, bağımlılıkta bir süreç var, kullanım var, kötüye kullanım ve bağımlılık var. İlk başta insan kullanır, hiçbir problem yoktur, zararını görmez. Bir süre sonra kötüye kullanım başlar, yani o insanın bundan zarar görmeye başlaması. Herhangi bir şekilde bedeni, sosyal hayatı ya da zihni zarar görür. Ama yine bağımlılık değildir ve geriye dönüş mümkündür. Bağımlılıkta artık onsuz yaşayamamak ve onsuz hareket edememek vardır. Bir insan bir kere bağımlı olduktan sonra, bu sigaraysa sigarayı bırakır alkole başlar, alkolü bırakır kumara başlar. Oradaki boşluğu yine bir bağımlılık ile doldurur. Eşik aşıldığı için hangi bağımlılığa bulaşırsa bulaşsın sıfırdan başlamaz, aşılmış eşikten başlar. Çok daha hızlı ve kolay bağımlı olabilir. Online bağımlılıklar birbirini tetikliyor. Mesela yine bizim Türkiye'de yaptığımız araştırmaya göre, çok uzun süre internette kalma ile online cinsellik bağımlılığı arasında çok sıkı bir ilişki var.

O zaman bahsettiğimiz kışkırtma öğesine yakalanıyor bir yerde. Öyle mi?


Evet. Yetişkin bir insan için biraz daha direnmek mümkün. Ama çocuklar ve ergenler için direnmek çok daha zor. İngiltere'de ve Amerika'da bununla alakalı yapılmış birçok çalışma var. Türkiye'de çok yok. Türkiye'de araştırma değil de bir tane deneme yapıldı. İngiltere'deki araştırmalar bize diyor ki; yedi yaş ile 12 yaş arası çocukların yüzde 95'i aramadan, istemeden, tercih etmeden, en az günde bir defa ağır online cinsel materyale maruz kalıyorlar. Bu çok ağır bir şey. Türkiye'de buna benzer bir araştırma oldu. Bundan üç-beş sene evvel, bir araştırma görevlisi çok kullanılan sohbet sitelerine girmiş. Bu sohbet sitesine kendi adını yazıp beklemiş, yarım saat cevap yok. Ondan sonra 'nazlı13', 'yeliz13' benzeri şeyler yazmış. Yarım saatte 300'ün üzerinde mesaj gelmiş. Bunların çoğu cinsel içerikli mesajlar. Bu şekilde erken uyarılma çok ciddi problem haline geliyor. Erken ergenliği de beraberinde getiriyor. Gelişim süreci göz önünde bulundurulmadığından cinsellik ve erotizmden ziyade pornoya kayıyor. Ve bu pornoya kaydıktan sonra da başka türlü hastalıklar söz konusu oluyor. Çok özür dileyerek söylüyorum; grup meselesi var, hayvanlar var, maalesef ki tecavüz var.

Yani fıtratın dışına çıkılıyor.

Çünkü fıtrata uygun olan yetmiyor artık. Çok erken bu sürece girilmiş. Mesela dünyada internet bağımlılığının en yaygın olduğu ülkelerden bir tanesi Hindistan. Buradaki toplu tecavüz meselelerini biliyoruz. Bunlar durup dururken olan şeyler değil. Oradakini gerçekleştirmeye dönük şeyler maalesef. Mesaj da şu; ilk başta istemiyor gibi yapıyor ama sonradan keyif alıyor. Bu tarz saçma sapan mesajlar var.

Tam da burada ters bir şey sormak istiyorum. Bağımlılığın hiç mi pozitif yanı yok?

Buna iki tane cevap verebilirim. Bir tanesi kullanım ile bağımlılığı karıştırmamak lazım. Sizin bir amaç doğrultusunda amacınız kadar kullanmanızda problem yok. Yeter ki hayatınızın diğer öğelerini ihmal etmemiş olsun. İş yapıyorum diye uykunuz ve sosyal hayatınızdan çalıyorsanız burada kötüye kullanım var. Hiçbir şey yapamıyor hale geliyorsanız burada bağımlılık var. Dolayısıyla kullanmak ve kötüye kullanmayı ayırt etmemiz lazım. Mesela iyi tarafı yok mu dediniz ya. Pozitif bağımlılık diye bir kavram geliştirilmiş 80'li yıllarda. Doğrusu ben bunu özellikle internet bağımlısı danışanlarım için kullanıyorum. Pozitif bağımlılık şu şekilde oluyor. Sende bir bağımlılık potansiyeli varsa bari iyi bir şey yap. Mesela o dönemde spora yöneltilmiş insanlar. Liseye giden bir kız danışanım vardı. Anne-baba ayrı, tek çocuk, hiç arkadaşı yok. Bu çocuk tüm vaktini komik videolar izleyerek geçiriyor. Bunu elinden alsam çocuk intihar edecek, bir yandan da hayata tutan şey o onu. Ne yaptık? Konuşurken dile kabiliyeti olduğu ortaya çıktı ve Japonya'yı merak ediyordu. Tamam, sen Japonya'ya gitmek istiyorsan Japonya'ya Japonca bilerek gitsen güzel olmaz mı dedim. Ocak ayında Japonca çalışmaya başladı internetten, haziranda Japonya'ya gitti. Ve Japonca öğrenerek gitti. Yani günde sekiz saat internette video izliyorsa bir saat de Japonca çalışıyor. Giderek bu saati arttırmaktı niyetim. Ama devam edemedi.

Baudrillard'ın bir lafı var: "Biz hayatın televizyon, televizyonun hayat içinde kaybolduğu bir çağın çocuklarıyız."

Bir danışanım bana "Hocam bıktım artık kafelere gitmekten" diyor. Ama gençlerin başka sosyalleşebilme alanları yok. Bu dönemde gençlerin bağımlı olmasının üç temel sebebi var. Bir tanesi enerjisini harcayamıyor çocuk. Sabahtan çıkıyor, okulda oturuyor, okuldan servise, servisten eve devamlı oturma üzerine kurulu bir hayat var. İnsanlar uyudukları süreden daha fazla oturuyorlar. Ortalama modern bir insan 9,5 saat oturuyormuş. Bu oturma bağımlılığı için 'sitting is new smoking' diyorlar. Dolayısıyla gençler enerjilerini harcayamıyorlar, bu çok büyük problem. Kendilerini ifade edemiyorlar ve gerçek hayatta görünemedikleri için başka şekilde kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Önceden dayı çocuğun boyunun uzadığını görüyordu. Mahallenin bakkalı yeni ayakkabısını fark ediyordu. Çocuk bir şekilde görünüyor, tanınıyordu. Konuştuğu, derdini anlattığı kitlesi vardı. Şimdiki gençlerin bir kitlesi yok.

Üçüncü sıkıntı da sosyalleşme imkânı yok. Akranları ile ilişki kurmaya ihtiyacı var ancak ilişki kurabilecekleri zeminler çok kaygan zeminler. Bu üç ihtiyacı karşılanmayan bir genç akşam eve gidip internete girmeyip ne yapsın. Bunda anne ve babaların da çok suçu var çünkü biz internet bağımlılığı dediğimizde internet ve gençler hemen akıllara geliyor ama esasında televizyon ve anne babaların akla gelmesi lazım. Çünkü interneti kapamıyor diye danışan getirdiklerinde, interneti kapatıp ne yapsın diye soruyorum. Anne baba, 'gelsin bizimle televizyon izlesin' diyor.

Hangi yaş gruplarında bağımlılık daha çok görülüyor yoksa bir yaş sınırlandırması yapmaya gerek yok mu?

Şöyle var; bu dönemde teknolojinin yerlisi dediğimiz yani doğduğu andan itibaren teknolojiyle büyüyen çocukların teknoloji bağımlısı olma ihtimalleri daha yüksek. Bir de riskli dönem var. Riskli dönem şu; doğduğu andan itibaren 20 yaşına kadarki gelişim dönemleri çok hızlı seyreder ve kişilikte, bedende ciddi tesir bırakır. O yüzden o dönemde çokça televizyon ve internet kullanmak, çokça bu süreçten etkilenmek, 20'sinden sonra başlayan insanın etkilenmesinden daha kalıcı hasar bırakır. O yüzden sıfır-iki yaş arasının hiç kullanmaması lazım.

Bağımlılıkların teşhisini koyuyoruz, tehlikeye işaret ediyoruz. Bireysel olarak temelde ne yapmamız lazım? O boşluklar nasıl doldurulacak?

İsmet Özel bir şiirinde "Yaşamak Umrumdadır" diyor. Yaşamayı umursayacağız. Başka bir şiirinde diyor ya yine "Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla." Başkasının hayatını umursamaktan, başkasını takip etmekten, başkasının hayatını bilmekten kendi hayatımızı ıskaladığımız bir dönemdeyiz. O yüzden, bağımlılıkları önlemede iki tane strateji gözetilir: Arzı azaltma, talebi azaltma. Kimyasal bağımlılıklarda arzı azaltma işe yarayabilir. Yani uyuşturucunun geldiği yolları kesersiniz, daha çok narkotik kontrol yaparsınız, başarıya ulaşırsınız. Ama eylemsel bağımlılıklarda internet, kumar, cinsellik bağımlılığında arzı azaltmak işe yaramaz. Çünkü arzı ne kadar azaltırsanız azaltın insan bir şekilde yolunu bulur bunun. O yüzden talebi azaltmak lazım. Talebi azaltmak ne demek? Bireyi öyle bir güçlendireceğiz ki birey ona gitmeye ihtiyaç duymayacak. Bireye çalışacağız. Mesela Güney Kore yaptı bunu. İnternet hızını yavaşlattı. İnsanlar bıksın diye arzı azalttı ama bıkmadı insanlar, daha fena bağımlı oldular. Buna benzer yöntemler kullanılıyor. Talebi azaltmadan başarılı olmak mümkün değil. Talebi azaltmak için insanı güçlendirmek lazım. Bir, ben kendime yatırım yapıyor muyum? Uykuma yemeğime dikkat ediyor muyum, spor yapıyor muyum, bu üçüne dikkat edin. Psikolojik gelişimle alakalı kendimi tanıyor muyum? Ne yapabileceğimi biliyor muyum? Bir idealim var mı? Ne için yaşıyorum? Yani bu yaşamımın anlamı ne? Aragon'un bir şiiri vardı, "Bunca yolculuğun sonunda bize dönüp anlattıkların akşam evinin verandasında oturmuş bir insanın söyleyecekleri ise ne anlamı var bu yolculuğun." Yani ben bu ömürde hiçbir şey yapamayacaksam niye yaşıyorum? Bunun derdini çekmesi lazım psikolojik anlamda ama bunun için kendisi ile biraz yalnız kalması, biraz halleşmesi, konuşması, kendini tanıması, kontrol etmesi lazım. Bu eksik. Yani insanlar boş kaldıklarında hiç kendileri ile yalnız kalmıyorlar. Eskiden tasavvuf büyükleri söylerdi ya, 'halvet der encümen', kalabalıklar içerisinde yalnız kalmak. Şimdi bırakın onu, yalnızken yalnız kalamıyor insan. Yalnızlıktan korkuyoruz artık.

Televizyonda, internette, 'yalnız kalmayın, yalnızlık kötü bir şeydir' diyor uzmanlar.

Yalnız kalmak isteyen insandan korkuyorlar. Bir derdin sıkıntın mı var, niye yalnız kalmak istiyorsun diye. Hâlbuki bizim biraz yalnız kalmamız lazım. Bir diğer mesele sosyal gelişim anlamında yatırımımız. O da şu, yakın ilişkilerimizi derinleştirmemiz lazım; anne babamızla, komşumuzla. İki tane örneğim var. Ben yüksek lisansımı Avustralya'da okudum. Oradaki Türk ailelerde anne baba İngilizce bilmez, çocuk Türkçe bilmez. O yüzden bir araya gelirler "naber, iyi" biter. Bir gün içerisinde anne babanın çocukla konuşması bu kadardır, çünkü ortak dili konuşamazlar. Üzülürdüm. Şimdi aynısı bizim çocuklar için geçerli. Anne baba "ödevini yaptın mı?" diye soruyor, çocuk "yaptım" diyor ve konuşma bitiyor. Daha fazla konuşmuyorlar. Çocuk odasında, anne baba televizyon karşısında, sosyal derinleşme yok. O yüzden çocuk mesela hayatında kritik bir karar alacağı zaman gidiyor internetteki insana soruyor. Baba yan odada oturuyor. Babaya güvenmiyor. Ötekinin söylediğine güvenmese de devam ediyor. Bir de bağımsız filmler festivalinde şöyle bir film vardı geçen senelerde, Avrupalı bir genç hayvan hakları örgütüne üye, foklarla alakalı Antarktika'da bir yasa geçecekmiş, bu çocuk işinden izin alıyor, bankadan para çekiyor ve gidiyor Antarktika'ya oğluyla birlikte. İşte meclisin önünde protesto yapıyorlar. Hava soğuk, perişan oluyorlar. Dayak yiyor, sokakta yatıyor, aç kalıyorlar. 15-20 gün sonra vazifesini yapmış olarak geri dönüyorlar. Böyle koltuğuna gururlu bir şekilde oturuyor. Kamera o odadan çıkıyor yandaki dairenin içini çekiyor. Üç gün önce ölmüş bir yaşlı, kimsenin haberi yok. Mesaj olarak da diyor ki, Antarktika'daki foktan haberin var ama duvarın kenarındaki adamdan haberin yok. O yüzden sosyal gelişim anlamında ilişkilerimizin derinleşmesine ihtiyacımız var. İkincisi, büyük görmeden büyüyor çocuklar. Büyükle bir ilişki yok. Akranları ile devamlı görüşüyorlar. Akran ne kadar doğru yönlendirebilir? Hâlbuki eskiden amca, dayı, hala gibi büyüklerle konuşup fikir almak vardı. Şimdi büyük görmeden büyüdüğü için kültürden inançtan yana fakirlik söz konusu oluyor. Zihinsel gelişim, internet bağımlılığı ve diğer bağımlılıklar ile bozulan bir şey. Onda da birkaç tane temel sıkıntı var. Birincisi, bilgi sevgisi yok, malumat sevgisi var. Bilgiyi kutsayan, önemseyen, bilgi açlığı yaşayıp öğrenmek isteyen yok. İkincisi, faydasız bilgi öğreniyoruz. Bilgi ahlakı kaybolmuş durumda, aklımızın bizim üzerimizde hakkı var, yatırım yapmamız lazım. Yatırım yaparken de bunlara dikkat etmemiz lazım. Aklını bu şekilde kullananda bağımlılık olmaz. Bir de manevi gelişimi oturtmamız gerekli; kanaat, tefekkür, tevekkül, vefa, teşekkür, merhamet... Bunlara yeniden sahip olunduğunda hayatta bağımlı olunacak boşluğa yer kalmaz. Bir insan bunlara dikkat ederek yaşıyorsa bağımlı olmaya vakti kalmaz zaten.

Yani buradan anladığımız kadarıyla hiçbir bağımlılık masum değildir.

Zaten bağımlılık dediğimiz zaman hastalık, problem, dert, sıkıntı beraberinde gelir. Allah insana cüzi irade vermiş. O iradeyi kaybeden için her şey sıkıntı. Çünkü iradeyi kaybettiğiniz zaman hesabı siz ödeyeceksiniz. Yani yemediğiniz yemeğin hesabını ödüyorsunuz. Yemeği ye hesabını da sen öde. Bağımlılık iradeyi yok ediyor.

Teşekkür ederiz.

MEHMET DİNÇ KİMDİR?

İstanbul'da dünyaya gelen Mehmet Dinç, lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünde, eğitim alanındaki yüksek lisansını RMIT Üniversitesi'nde, klinik psikoloji alanındaki yüksek lisansını ise Okan Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Geçmişte Psikolojik Danışmanlar Platformu ve Avustralya Türk Enstitüsü Başkanlığı görevini yürütmüştür. İnternet Bağımlılığı, Gençliğe Kitabe ve Prof.Dr. Kemal Sayar ile birlikte kaleme aldıkları Psikolojiye Giriş adlı üç kitabı bulunan Mehmet Dinç halen Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmakta ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliğini de eş zamanlı olarak sürdürmektedir.
BİZE ULAŞIN