Mizah öldürmez süründürür!
"Gülmenin tarihini yazmak çok ilginç olurdu." A. I. HERZEN
Rus düşünür Herzen bu sözüyle gülmenin tarihi kadar nelere neden güldüğümüz sorusunun önemini de getiriyor akıllara. Gülme deyince akla ilk gelen şaka, neşe, eğlence ve mizahtır. Aslında birbirinden farklı içerik ve anlamlara sahip olan bu terimler, kimi zaman birbirleri yerine kullanılarak da bir karmaşaya sebebiyet verirler. Her birinin içerik ve üretim noktasında farklılıkları olsa da sonuç itibari ile ortaya çıkardıkları gülme eylemi, aralarında bir ortak payda oluşturur. Temelde kendini iyi hissetmek ve kısa bir süre için de olsa iyi vakit geçirebilmek adına insanın en mutlu anını temsil eden bu terimler araçsallık ve amaçsallık noktasında da farklılık gösterirler. Bu noktada mizah çoğu kez şakayı, neşeyi ve hatta eğlenceyi de içinde barındırabilmesi nedeni ile en kapsayıcı terimdir.
Mizahın içinde var olan gülme eylemi kimi zaman araçsallık ve amaçsallık noktasında farklılıklar gösterir. En basit şekli ile belki mizahi olan ve olmayan şeklinde bir ayrım gülme eyleminin içeriğini de anlatır bize. Gülme, birçok eylemin sonucu olabilirken mizah, öncelikle bazı farkındalıklar ve kavrayışları oluşturur, ardından gülerken düşündürme eylemi ile son bulur çoğu kez. Mizah sebep olduğu düşünme, anlama ve yorumlama hasebi ile farklı bir etkiye de sahiptir. Ayrıca en önemli özelliği çoğu kez güçlü ile güçsüz arasında bir ilişki kurmasıdır. Güçsüz olana özgürleştirici, özne olabileceği bir alan açar. Mizah ile içinde yaşanılan hayatın ve iktidarın, gücün etki alanının dışına çıkılır; bu zihinsel yolculuğun hazzı da toplumsal olarak paylaşılır.
Mizah, hayalden çok hislerin ve en çok da zekânın ürünüdür. Bir mizahçı, öncelikle toplumsal olaylardan -yani bugünden-, tarihten -yani geçmişten- ve doğa olaylarından faydalanabilir. Amaç ise var olanın, alışılagelmişin dışında yeni bir şey söylemektir. Çünkü toplumun bu yeni söyleme ihtiyacı vardır. Mizah bu yanıyla da toplumsal bir ihtiyaçtır. Çoğu kez öfke, sıkıntı ve bastırılmışlıkların dağıtılmasında en etkin yöntemdir; hem de bunu şiddete çevirmeden.
Çoğunlukla güçsüzün söz söyleme alanı olan mizah, bu açıdan kendini ifade edebilme imkânı sunması nedeni ile bir rahatlama vesilesidir. Yani toplumun aynı anda birlikte bir rahatlama ve ifade biçimi olarak çıkar ortaya. Yani mizahın tek amacı eğlence oluşturmak değildir. Aksine hem düşünmeyi sağlaması hem de bastırılmışlıklara bir rahatlama vesilesi olması, direkt söylenemeyecek şeyleri söyleme yöntemi oluşturması açısından önem arz eder.
Mizah, insanlardaki katılığı, acımasızlığı ve kabalığı en yumuşak hali ile söyleme sanatıdır bir yandan da. Sanatın, zekânın ve toplumsal farkındalığın birleştiği bir alandır bu anlamda. Bu nedenledir ki mizahın insanlar üzerindeki psikolojik etkisi genelde olumludur. Öte yandan mizah üretenle mizahın malzemesi olan taraflar her zaman aynı hissiyatı paylaşmazlar. Genelde pozitif etkileri olduğu düşünülse de, mizah, kimi zaman asıl amacından saptırılarak küçümseme, alay etme ya da küçük düşürme motivasyonu ile de kullanılır. Hele ki asıl amacı olan güçsüzün güçlü karşısındaki ezilmişliğinden beslenme tarafında değil de güçlünün ve hakim dilin yanında olduğunda yıkıcı etkileri beklenildiğinden de fazla olabilir.
"Kime, neye, kiminle birlikte gülünür?"
"Bu sorulara yanıt vermek bir toplumun kolektif zihniyetlerinin ve toplumsal yapılarının merkezine ulaşmanın bir yoludur" der ünlü Fransız tarihçi Jacques Le Goff. Yani gülünen şey kadar kimin yanında olup kime neden güldüğümüzün de mizah için ne kadar önemli olduğu aşikâr. Gücün yanında olup üstenci bir dille ezilen ve zayıf durumda olan kişi ile mi, yoksa güç dengelerini elinde bulundurduğu halde yaptığı haksızlıklar üzerinden güçlü olanla mı ilgili mizah üretiyorsunuz? Çoğu kez neye, kime, ne için güldüğümüzü bilmeden ve çok da düşünmeden gülmek, bizi haksızın yanında duran bir alaycıya dönüştürebiliyor.
Özellikle güçlü erkin yönlendirmeleri ile oluşan kolektif zihniyetler, farkında olarak ya da olmayarak hep ötekileştirilenlerin ezilmesine, kolay harcanmasına sebebiyet verir. Ya da dışlanmış ve hor görülmüş, zayıf ve güçsüz olan ötekine nasıl davranılacağına güçlü olan erk karar vermiştir ve toplum da üzerinde fazla düşünmeden güçlüden yana tavır almıştır. Bunu basit bir örnekle açıklamak gerekirse, Cumhuriyet'le birlikte gelen tek ulus devlet fikrinden yola çıkarak devamlı istenmeyen ve öteki olmak zorunda bırakılan azınlık etnisiteleri, belki de sayı olarak diğerlerinden fazla olmaları hasebi ile de Kürtler, iyi birer örnek olabilir bu durumu anlamak için. Üstün makbul vatandaş olamayan ötekiler toplumsal olarak, fıkralarda, söylemlerde, filmlerde ve hatta tiyatrolarda birer mizah (aslında alay) konusu oldular yıllarca. Mizahın içerdiği zekâ ve düşünceden ziyade aşağılama ve küçümseme içermesine rağmen, bu kesimlerin farklılıkları toplumda kabul gören bir mizah unsuru olarak yıllarca tüketildi. Bugün eskiye nazaran çok daha iyi noktalara gelinmiş olsa bile yıllarca zihinlere işlenen aşağılamaların bir anda silinmesi maalesef mümkün olmuyor.
Bir üniversite hocası arkadaşım sınavdan 90'ın üzerinde not alan öğrencisinin hiç sesini duymadığını fark edip yanına çağırdığında, gencin sahip olduğu Doğu şivesinden ötürü sınıfta konuşmaktan çekindiğini anlamış. Bu olay aslında yıllarca mizah denilerek yapılan şeylerin nasıl uzun vadeli toplumsal yok edişe sebebiyet verdiğini de canlı bir örnek olarak gözlerimizin önüne seriyor. Dersleri dinleyip anlayan bir öğrenci olmasına rağmen şivesi üzerinden kendisi ile alay edilmemesi için adeta sınıfta yok olmayı göze alıyor bu öğrenci. Farklı olana gülünmesinin dışında neden böylesi can acıtıcıydı bu susmak?
Bir başka arkadaşım ise küçük kızına ne zaman farklı bir aksanla konuşsa güldüğünden bahsetti. Henüz iki yaşında olan kızı hiçbir ayrımcılık fikrine sahip olmadığı halde başka aksanları duyduğunda ona gülüyor ve onunla eğleniyor adeta. Ya da televizyonda duyduğumuz farklı bir aksan, Karadeniz şivesi, Rumeli ağzı ya da Kıbrıs aksanı da bizde gülme isteği oluşturur. Hatta çoğu, mizahın da malzemesi olmuştur. Peki, bu farklı şive ve aksanları yukarıdaki örnekten ayıran nedir?
Toplumsal hafıza ve kolektif bilinç burada devreye girer. Her ikisine de sınıf içerisinde gülünebilecekken, gülmeyi tetikleyen şey neden her ikisinde tamamen farklıdır? Çünkü diğer aksan ve şiveler farklılıkları üzerinden eğlenmeyi sağlarken, Kürt bir çocuğun aksanı yıllardır süregelen geri kalmışlığı, cehaleti ve ikinci sınıf olmayı getirir zihinlere. Biri sempatik ve şirin olabilirken öteki kaba ve çirkin bulunur. Ve tüm toplum zaten bugüne gelene kadar garip bir şekilde temelde aynı olan bu farklılıklara çok başka anlamlar yüklemiştir.
Mizah var olan hayatı yorumlama şekillerinden sadece biridir. Bu yorum içerisinde mizahı alay ve küçümseme yolu olarak kullananlar, aslında mizah yapmamakla birlikte, hayatı ötekileri yok etmek üzerinden algılarlar. Bu yüzdendir ki aslında mizahın bir başkaldırı, zayıfın güçlüyü eleştirisi ve bir sosyal rahatlama mekanizması olarak görülmesindense alay ve küçümsemeye indirgenmesi yapıcılıktan ziyade yıkıcılığa sebebiyet verir. Bu sebeple mizah var olan haksızlığa bir başkaldırı değil zaten süregelen bir haksızlığın toplum tarafından da benimsenmesi, kabul görmesi ve onaylanması manasına evrilmiş olur. Yani toplumsal birleşmenin ve rahatlamanın en önemli eylemlerinden olan mizah bir anda ayrıştırıcı ve ötekileştirici olma özelliğine bürünebilir. Böylece tüm zekasına ve başarısına rağmen bir çocuğun susarak kendisini görünmez kılıp daha az yaralanabileceğine inandırabilir.