Akbaba'dan Leman'a 'Sulu Mizah'ın serüveni
Çok partili sisteme geçildikten sonra Adnan Menderes iktidarına daha önce görülmemiş bir şekilde muhalefet eden mizahçılar her zaman resmi ideolojinin en sert savunucuları olmuşlardır. Menderes'in idam edilmesiyle bile alay eden, sonraki iktidarları da çeşitli biçimlerde tehdit eden mizah dergileri, güldürmekten çok korkutmak, sindirmek gibi görevler üstlenmişlerdir. Medyaya hâkim olan sermaye gruplarının çıkarları doğrultusunda, bürokratik ve askerî vesayetin sopası gibi çalışan bu dergilerin egemen ve imtiyazlı sınıflara muhalefet ettikleri hiçbir zaman görülmemiştir.
1972 yılında, Hürriyet gazetesinin de kurucusu olan Sedat Simavi'nin isteği üzerine çıkmaya başlayan Gırgır için bugünün mizah dergisi ekolünü oluşturan ana dergi denilebilir. Oğuz Aral 70'lerin başında Gırgır dergisini çıkarmaya başladığında dergide ağırlıklı olarak o güne kadar küçümsenen ve 'sulu mizah' denilen konular işlenir. Argo, cinsellik, küfür, sokak ağzı barındıran bu mizah anlayışı Gırgır'ı bir ekol haline getirir. Fakat Aral'ın birtakım kuralları vardır ve bu kurallara bütün çizerler uymak zorundadır. Örneğin insanların diniyle, ırkıyla alay etmek, aşırı cinsellik ve çok açık küfür kullanmak Gırgır'da yasaktır. Bu kuralları zaman zaman esneten bir grup çizer, 80'lerin ortasında Gırgır'dan ayrılarak Oğuz Aral yönetiminde yapamadıkları her şeyi yapmaya başlayacakları Limon dergisini kurarlar ve bugünün 'saldırgan' mizah anlayışı böylece kendisine bir yol açmış olur. 90'ların başına kadar çok sert Özal muhalefeti yapan ve 90'lardan sonra yoluna Leman adıyla devam eden dergide dindar insanlarla çok açık biçimde alay edilir, Yeşilçam filmlerindeki 'sahtekâr imam' tiplemesi Limon ve Leman'da yeniden hayat bulur.
70'lerin Gırgır'ından bugüne, isimleri ve tarzları değişse de 'bağımsız' oldukları iddiasında olan bu dergilerde tek bir şey değişmez: ana akım olarak adlandırılan medyayla paralel yayın yapma alışkanlığı. Hürriyet gazetesi neye muhalefet ediyorsa, Limon ve sonrasında Leman ve Penguen aynı şeye muhalefet etmiştir. Nedense bu dergilerde Türkiye'nin en çok tartışılan iş adamları olan Rahmi Koç, Aydın Doğan gibi isimler ve bu isimlerin sahibi olduğu medya organları hiçbir zaman 'bağımsız' mizahçıların keskin ve orantısız zekâları tarafından eleştirilmemiştir.
90'ların başında bir grup çizer, mizah dergiciliğinin gittiği bu yolu değiştirebilecek bir hamle yaparak Cıngar adlı bir dergi çıkarmaya başlarlar. Cıngar, Türkiye'deki başörtüsü sorununu, dindar halka yönelik devlet baskısını ilk defa sayfalarına taşıyan mizah dergisi olmuştur. Küfür, cinsellik ve aşağılama olmadan mizah yapan Cıngar ve uzun yıllar Gırgır kadrosunda çizen Hasan Kaçan ve arkadaşlarının çıkardığı Ustura dergileri maddi destekleri olmadığı için devamlılık sağlayamamışlardır. Aynı yıllarda yayınlanan ve bugünün baskın mizah anlayışının temsilcisi olan Leman ise baskı ve dağıtım gibi sorunları olmadığı için haftalık yüz bin gibi oldukça yüksek satış rakamlarına ulaşmıştır. Ana akım medyanın sahip çıktığı, desteklediği, reklamını yaptığı bu 'hayta çocukların' dergileri, gazetelerde kullanılamayacak kadar ağır ve saldırgan bir dili 'mizah' adı altında eleştirilemeyen bir silaha dönüştürmüşlerdir. Egemen medyanın kaptan köşkünde oturan 'mizah sever' yöneticiler ve patronlar da kendi gazetelerinde kullanamadıkları bu üslubu mizah dergilerinin sayfalarında görmekten oldukça memnun olmalılar ki, geçmişten bugüne desteklerini hiçbir zaman esirgememişlerdir.
Absürtlüğün zirve yaptığı, üniformalı askerlerin gazetecileri toplayıp ne yazmaları gerektiğini anlattıkları, subay çocuklarına istihbarat toplama görevi verilen ve içinde daha pek çok komediyi barındıran 28 Şubat gibi bir dönemde, bu keskin zekâlı mizahçıların hiçbir komiklik bulamamış, eleştirilecek hiçbir şey görememiş olmaları ilginçtir. 2000'lerden sonrası ise mizah dergilerinin ana muhalefet partisi gibi siyasi muhalefet yaptıkları, yıkıcı ve saldırgan bir eleştiri biçimini benimsedikleri, halkın belirli bir kesimini sistematik olarak topa tuttukları yıllar olmuştur. Mizah tarihi açısından utanç verici olan bu yıllar, Gezi sürecinde de olduğu gibi saldırganlığı 'mizah' kılıfıyla pazarlamanın işlevselliğini toplumun bütün kesimlerine fark ettirmesi bakımından önemlidir.