Fanatizmin en belirgin özelliklerini tek yönlü düşünme ve sınırlama, ayrıca arabuluculuğu hiçbir şekilde kabul etmeme olarak isimlendirebiliriz.
İnsanlık tarihinde sıkça karşılaştığımız şiddetin din, dil, ırk ayırt etmeden sahip olduğu ortak nokta nedir diye soracak olursak belki de ilk olarak 'fanatizm' karşımıza çıkar. Öyle ki, fanatizm; mantık, düşünce ve vicdan sistemi içerisinde kabul edilemeyecek birçok düşünce ve hemen ardından da davranışı ortaya çıkarabiliyor. Peki, bu fanatizm nasıl bir şeydir ki insanları normalde davranmayacakları şekilde davranmaya sevk ediyor ve kimi zaman insanlıktan dahi çıkarıyor?
Fanatizm kelime manası itibari ile Latince fanatice -öfkeli bir biçimde, ateşi başına vurmuş şekilde- kökünden gelir. Din psikoloğu Tonu Tehtsaar da bir şeyi normalin üzerinde tutkulu ve aşırı bir şekilde savunma ve takip etme olarak açıklar fanatizmi. Yani aşırılık ve öfke aslında temel taşlarıdır fanatizmin.Bununla birlikte en belirgin özelliklerini ise tek yönlü düşünme ve sınırlama, ya da arabuluculuğu hiçbir şekilde kabul etmeme olarak tarif edebiliriz. Elbette ki fanatizmden bahsederken 'hayran olmak' kavramına değinmeden geçemeyiz. Ama hayran olmak hiçbir zaman tek başına bir fanatizm sebebi değildir. Aynı şey bir takıma ya da gruba 'bağlılık' için de söz konusudur. Hayran olmakla fanatik olmak arasındaki fark karşı takımın da hayran kitlesi olmasına normal bakılmadığında, ya da karşı tarafa şiddet uygulamakta bir mahsur görülmediğinde, en önemlisi de kişinin kendisine yüklediği tüm anlam ve kimlik yalnızca bu takım ya da grup üzerinden ifade edilmeye başlandığında ortaya çıkar. Fanatizm evrensel bir kavram olmakla birlikte daha çok siyaset ve dinle bağdaştırılmıştır. Hâlbuki sosyal aktivizm, futbol fanatizmi ya da herhangi bir gruba bağlılıkta olayın yaşanış ve olaya yaklaşım şekliyle bir fanatizme dönüşebilir. Unutulmamalıdır ki bazı sosyal ortamlar, siyasal ve dini yaklaşımlar, totaliter rejimler ve savaş gibi olağanüstü durumlar, fanatizmi tetikleyen etkenler olabilir.
Fanatizmin kurucusu fanatikler
Fanatizm düşünsel olarak ortaya çıkan bir durum olsa da kendisini eylem olarak ortaya koyar ve düşünceden ziyade eylemleridir kişileri fanatik yapan. Çünkü o düşünce pratiğe dönüşmeden orada varlığını devam ettiremez. Ve harekete geçen bu düşüncenin en büyük sorunu gerçek dünyanın ve realitenin asla zihindeki dünyanın yerine geçememesidir. Örneğin fanatik bir komünist, Sovyetler birliğindeki komünist yönetimin çöküşü üzerinde kritik düşünüp sonuçları değerlendirmeye asla yanaşmaz ve komünizmin ideal yönetim şekli olduğunda ısrar eder. Yaşanan tecrübelerin dahi fikri üzerinde bir etkisi olmaz.
Fanatik kişi gözünü kulağını var olan gerçeğe, sonuçlara ve yaşananlara kapar ve görmek istediklerini görür, gerisini gereksiz bulur. Var olabilecek tehlikelere de gözlerini kapamıştır, çünkü fikri olarak onların varlığını bile kabul etmez. Kendi yanılmaz doktrinleri var olan dünyanın gerçeklerinden izole eder onu. Mutlak doğruya sahip olduğuna inan kişi aynı zamanda tüm cevaplara da sahip olduğunu düşünür.
H. J. Perkinson, Fanaticism (2002) adlı makalesinde, insan gelişiminin kendi yaradılış, fikir, düşünce ve inanç sistemine karşı eleştirel olmayı bırakıp; aksine onların değişmez ve mükemmel olduğuna inanmaya başladığında durduğunu söyler. Ve fanatizm tam da bu noktada artık daha iyi ve güzelin peşinden gitmeyi bırakıp kendi mükemmelliğini ilan etmiştir, yani insani gelişimini durdurmuştur.
Fakat fanatizmin en korkutucu yanı bu fikre sahip kişinin dar görüşlü ve dogmatik olması değil aynı zamanda bu fikri başkalarına da empoze etme amacıdır. Kendi inandıkları fikirden o kadar emindirler ki bu fikrin lideri olan kişilerin söylediklerini mutlak doğru olarak kabul eder ve kendilerini de bu doğruları yaymak için seçilmiş özel kişiler olarak kabul ederler. Ve bu seçilmişliği önemsemeyen kişilerden nefret ederler, dahası o insanları talihsiz olarak görürler. Bu kişiler genellikle otoriterdirler ve fark etmeden tanrıcılık oynamaya başlamışlardır aslında. Hâlbuki mantık çerçevesinde düşünüldüğünde tüm dünyanın tek bir kişinin inanç ve ideolojisi etrafında dönmesi mümkün değildir. Ayrıca her şeyin kendi istediği anda kendi istediği şekilde ve hemen olmasını beklemek de mantık sınırları dâhilinde değildir.
Fanatizmin fikirden çıkıp aksiyon haline gelmesi de sözel olarak ikna edemedikleri öteki talihsizleri artık aksiyona geçerek aydınlatmaya çalışmalarıyla başlar. Geçmişte Avrupa'da yaşanan cadı avları, bu insanların yakılarak öldürülmelerinin ruhlarını temizleyeceğine inanılması bunun en iyi örneklerindendir. Ya da bir ülkeye nükleer bomba atarak tamamen gelecek nesillerle birlikte yok olmasını sağlamak, düşmanlıktan da öte kendi mutlak gücünün ve doğruluğunun fanatizme dönüşmüş halidir.
Biz ve Öteki'nden mutlak kötüye geçiş
Normal şartlarda gruplar biz ve öteki diye ayrılır, biz, bilinen güvenilen kesimken, öteki şüpheyle yaklaşılan tam olarak güvenilmez kişi ya da gruplardır. Ama fanatizmde bizden başkası direk evrensel düşmandır, hatta artık biz ve öteki değil iyi ve kötünün, hatta karanlık ve aydınlığını savaşına dönüşür olay. 20'nci yüzyılda Almanya'daki ulusal toplumculuğun ve Sovyetler Birliği'ndeki Bolşevizmin kendilerinde gördükleri 'düşmanları yok etme hakkı', etnik ve milli fanatizm örnekleri arasında gösterilebilir. Ayrıca ABD eski Başkanı George W. Bush'un 2001 Afganistan ve 2003 Irak saldırıları da birer fanatizm hareketi olarak görülebilir. Özellikle 2003'te uluslararası hukuk kurallarına karşı yine de saldırıda bulundan G.W Bush "ya bizimlesin ya da düşman tarafındasın" fikri dışında üçüncü bir alternatif söylem oluşturulmasına izin vermedi. Kendisi iyi tarafta olduğu için kendi yanında olmayan herkes evrensel yanlış içindeki kötü taraf olmuştu birden.
Fanatizmin bir diğer özelliği de kendini kurban etme şeklindeki adanmışlık halidir. Önemli bir futbol maçına grup halinde giden yaşları henüz 20'lerin başında olan bir grubun "Futbol şiddettir, holiganlıktır" diye bağırarak ve ortalığı kışkırtarak kalabalık bir şekilde metrobüse yürümesi fanatizmin açık göstergelerindendir. O an karşı taraftan, hatta sadece onların söylediğinin aksine, bir sese karşı her an kavgaya girmeye hazır bir grubun çok da mantık çerçevesinde düşündüğü söylenemez. C.L Nystrome Immediate Man isimli makalesinde fanatizmi refleksin yansıma üzerindeki zaferi olarak tanımlar. Normal şartlar altında bir uyarana karşı refleksif savunma hali insanın doğumla gelen bir özelliği iken, bu uyaranları anlamlandırma ve karşılık verme özellikleri zaman içinde gelişen yetilerdir. Bu gelişim evresi önemlidir çünkü tepkilerimiz kendi yaşam çevremize göre belirlenmeli ve bir davranış biçimi oluşturulmalıdır. Bu self kontrolü, kritik düşünmeyi ve tepkilerimizi ertelemeyi öğretir bize. Fanatizmin aslında tam olarak bu sosyal gelişimi tamamlayamamış kişilerin reflekslerinin bir sonucu olduğu da söyleyebilir bu durumda.
Fanatik Adanmışlık
Bir fanatik kendi istediği hedefe gitmeyi kafasına koyarsa bu yolda her şeyi yapmayı göze alır ve kimin ne düşündüğünü ya da kendisinin ne kadar garip göründüğünü hiç önemsemez. Ayrıca çoğu kez bu gözü kara adanmışlık hali, adanan kişiden ya da şeyden daha fazla önem arz eder. Bu yüzdendir ki fanatikler için bazen yaşanan hayal kırıklıklarının ardından değişen fanatizm özneleri, ama değişmeyen fanatik davranışlar mevcuttur.
Aslında bu özne değişimleri kitle hareketlerinde de mevcuttur. Bir fanatik bir kitle hareketine katılmak istediğinde çoğu kez bu hareketin ne ya da kim olduğu önemli değildir. Kolaylıkla tutkularını bir nesneden diğerine geçirilebilir. Fanatikler ikna edilemez, fakat başka bir şeye adanabilirler. Fanatizme bazı kişiliklerin daha yatkın olduğu, bazı çevresel faktörlerin ve bazı ideolojilerin fanatizmi destekler yapıda oldukları aşikâr. Öte yandan fanatizmi destekleyen başka durumlar da mevcut. Bazı önemli sosyal değişimler esnasında eskinin yerine konan yeni sistemde henüz doldurulamayan boşlukların olması da bunlardan biridir. İnsanlar bu boşluk zamanlarında güven duygularını sağlayacak yeni ideoloji ve inançlara ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada bu boşlukları dolduran inançlara çok daha sıkı ve fanatik bir biçimde bağlanırlar. Çünkü o an için Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde fizyolojik ihtiyaçlardan hemen sonra gelen en önemli ikinci ihtiyaç olan güvenlik duygusu bu şekilde sağlanmıştır.
E. Hoffer Kesin İnançlılar kitabında fanatiklerden bahsederken kendi varlıklarını reddetmek istediklerinden bahseder. Çünkü kendilerini değersiz, hayatlarını boş ve anlamsız gördüklerinden söz eder. Kaybedilen özgüven kutsal bir amaçla yer değiştirir. Yitirdikleri anlamlarını ve özsaygılarını uluslarına, dinlerine, ırklarına, takımlarına ya da kutsal sebeplerine yükleyerek kendilerini yeniden anlamlandırırlar. Hoffer'a göre korku içindeki bu fanatikler için kitle hareketleri ya tamamen kişinin kendi yerine ya da dünyayı onun için daha çekilir kılan elementler yerine geçer. Kitle hareketleri bu yetersiz kişilere istedikleri değişim için güç verir. Ve bir aidiyet duygusu ile yeniden anlamlandırmış olurlar kendilerini. Hoffer bunları örneklendirirken Fransız Devrimi'nden, Bolşeviklerden ve Nasyonal Sosyalistlerden bahseder. Fransız Devrimi'nin her şeye gücü yeten sınırsız insan aklına inandığını ve dolayısıyla abartılmış bir özgüvene sebep olduğunu söyler. Bolşeviklerin tek doğru olarak gördükleri Marksizm'in de aynı hüsranla sonuçlandığını ve Almanya'nın da kendi diktatörüne, onun savaş ve propaganda yöntemlerine mutlak doğru olarak bağlanıp kaldıklarından bahseder. Ayrıca, bir fanatik kendinden ne kadar emin olmasa da, inandığı şeye o kadar inanır ve bağlanır. Kendini burada var ederken kendi kimliğinden vazgeçmesi aynı zamanda kitle olarak yapılan tüm davranışlarda bir nevi bireysel sorumluluktan kaçma yöntemidir Hoffer'a göre.
Nystrom yine Immediate Man makalesinde bu tarz bir zihniyetin oluşmasında televizyonu çok etkili görür. Görsel bir araç olarak analitik olmayan, çabuk, âna odaklı ve duygusal tepkiler veren bireylerin her geçen gün çoğaldığından bahseder. Ekrandaki her şeyin çabuk ve çok düşünmeden verilen kararlar olduğunun da altını çizer. Bugüne geldiğimizde ise aynı şeyi sosyal medya için söylemek çok daha kolay olur. Anlık, çoğu kez provakatif ve hatta yalan haberlerle dolu sosyal medyaya inanma ve hatta oradaki bilgilerle harekete geçme potansiyeline sahip geniş bir kitle bulunmakta. Hatta sosyal medyayı sadece bu amaç için kullanan gruplar oluşmuş durumda bugün. Bu gruplar hiçbir bilgiyi teyit dahi etme gereği duymadan kendi refleksif duruşları doğrultusunda harekete geçip enini sonunu düşünmedikleri olaylara sebebiyet verebilmektedirler. Fanatizm' de gelinen son noktayı göstermesi itibari ile de önemlidir bu davranış şekilleri.
Ayrıca H.J. Perkinson yine Fanaticism makalesinde bu tarz fanatik bir düşünce yapısının oluşmasında eğitimin de çok etkili olduğundan bahseder. Ve insanların problemleri hakkında peşin hüküm ve cevapları olan eğitim siteminin de fanatizme yol açabileceğinden söyler. Ayrıca bu eğitim sistemini bilen, inanan ve kabul eden insanları makbul vatandaş olarak görür, dahası bunları doğru, iyi ve istenen kişi ilan eder. Bir nevi fanatizmin eğitim sistemi ile desteklenmesi demektir bu.
Türkiye Fanatizmi
Türkiye'deki fanatizmin boyutuna baktığımızda ise tek ulus, tek din, tek dil ilkeleriyle kurulmuş yeni bir Cumhuriyet içerisinde makbul vatandaş olma amacı ile tek tip olunması gerektiği fikrinin nesiller boyu inşasını da görürüz. Tek tipliliğin makbul görülüp, yeni sisteme uymayanların ceza ve dışlanma şeklinde yok edilmeye çalışıldığı bir toplum içerisinde inandığı ya da savunduğu her değere fanatizm şeklinde bağlanan nesiller oluşması kaçınılmazdı. Bugün geldiğimiz noktada ise birbirinden aynı şekilde nefret eden, inandığı değerlere yöntem ve biçim olarak çok da farklı yaklaşamayan ve kendi inandığını mutlak doğru olarak kabul eden, en önemlisi de değişime kapalı makbul vatandaşların ortaya çıkması işten bile değil. Geldiğimiz noktada tüm değişimlerle birlikte bu fanatizm dogmasından bir anda kurtulmak çok mümkün görünmese de, ötekini yani farklı olanı ilk etapta evrensel düşman ya da mutlak kötü olarak görmekten vazgeçerek işe başlamak belki de yapılabilecek en doğru davranışlardan biri olacaktır.