FETÖ belasının temel sebebi ailelerin çocuklarını yük görmeleri
Ankara milletvekili, Ak Parti Kadın Kolları Başkanı, üç çocuk annesi, çiçeği burnunda babaanne olan Lütfiye Selva Çam sadece bir mühendis ve siyasetçi değil. "Siyaset" üzerine düşünen, bu yönde dikkate değer çalışmalar yapan, dolayısıyla mücadelesini nazari ve pratik anlamda sağlam temeller üzerine oturtmaya çalışan ilkeli bir isim. Bugün elde ettiği başarısı, çalışkanlığı ve zengin iç dünyasında gizli bana kalırsa. Üstelik hayatında bölünmeler, kopukluklar değil, bütünlük ve süreklilik hâkim olmuş hep. Bütün çabası bir yere dâhil olmak, şöyle ya da böyle anılmak olan şu politik çağda, kendi yaşam serüvenini sanki başka birinin hikâyesini anlatıyor gibi alçakgönüllü bir tavırla anlattı. Öğrencilik yıllarından tutun, sivil toplum çalışmalarına, politik kimliğinden anneliğine ve daha birçok husus üzerine uzun uzun konuştuk. Selva Hanım'ı kendisini tanımlamaktan çok, "kendinin" nasıl daha iyi olması gerektiği hususunda konuşurken hatırlayacağım en çok…
Annelik serüveniniz ne zaman ve nasıl başladı?
Okuldan uzaklaştırma, cezalar filan derken evlenmiş, okulu dondurup birer valiz eşyamızla eşimle bir yıllığına yurtdışına yüksek lisans için gitmiştim. Döndükten sonra her şey olduğu yerde duruyordu; hocalar aynı tavizsiz bakışları ile bizi karşıladı. Zorlu mücadeleye, tekrar derslere başlamıştım. Pek çok şeye ara vermenin zorluğunu yaşarken bir de bu kez yeni bir sorumluluk da oluşmuştu; artık bir bebeğimiz olacaktı. Evimizin düzeni de yoktu; ben gelip okula başlamış, eşim de benden altı ay sonra yurda dönerek iş arama sürecine girişmişti. Ailelerimizin himayesindeki yaşam sürecimizi hızlı bir şekilde minik bir ev kiralayarak ve cebimize uygun taksitlerle mobilya borçlarına girerek tamamlamıştık. Tabii bütün bunları; sıkıntılı okul süreçleri, hamilelik ve çok yoğun ekonomik tedbirlerle en hesaplısını bulmak üzere, soğuk mobilya mağazalarının merdivenlerini ağır ağır çıkarak tamamladık. Çok zor ve sıkıntılı bir süreçti ama sabreden derviş muradına ermiş. Evlendikten birkaç yıl sonra evimizin düzeni kurulmuş, bir bebeğimiz olmuş ve kucağımdaki bebeğimle de mücadelemizi başarıyla tamamlayıp diplomamı almıştım.
Anne olarak Lütfiye Selva Çam, çocuklarıyla kurduğu ilişkide nasıl biridir?
Onların gözünden kendimi tanımlamam güç, bunu onlara sormak lazım. Ancak şunu söyleyebilirim; iki yıl önce doğum günümde evimizin en küçüğü kızımız, tüm aile fertlerinin duygu ve düşüncelerini aktardıkları bir video çekimi yapmıştı. Bu vesile ile çocuklarımın ve gelinimin bana karşı olan duygularını onlardan dinlemiş oldum. Çocuklarım savaşçı ruhumun olduğunu, iyi bir dinleyici, disiplinli, prensip sahibi, idealist olduğumu düşünüyorlar. Benim çocuklarımla kurduğum ilişkide ise; daha ilk çocuğumuzda, çocukların emanet olduğunu, büyüyüp evleneceklerini, onların üzerine bir kurgu kurulmaması gerektiğini, kalıcı olanın biz olduğumuzu eşimle paylaşmıştım. Çocuklarımız bize sadece birer emanet ve bizim sadece o emanete sahip çıkıp, onları doğru bir şekilde yetiştirmekle mükellefiz.
Siz aktif siyaset içerisinde ter dökerken çocuklarınız nerede duruyorlar? Hem çocuk büyütüp hem de siyaset yapmak nasıl oldu/oluyor?
Eşinizin ve ailenizin desteği olmadan siyaset yapmanız mümkün değil. Annemin ve eşimin desteği inanılmaz şekilde işlerimi kolaylaştırdı. Aktif siyaset öncesinde de okullu yıllarımızdan itibaren sivil toplum hareketlerinin içindeydik. Ülkemiz için bir şeyler yapmak, davamız ve değerlerimiz uğruna çalışmak ve insanlara faydamızın dokunacağı işler için koşturmak bizi siyasetin içine sokmuş oldu. Çocuklarımız da tüm süreçlerde hayatımızın içinde yer aldılar ve bunların içerisinde büyüdüler. Zamanı iyi değerlendiriyoruz. Ailenin bir arada toplandığı zaman dilimini önemsiyoruz. Yetişme dönemlerinde onlarla ortak paydalarda buluşmaya çok özen gösterdik. Özellikle çocukların ergenlik dönemlerinde onlarla çok daha yakından ilgilenmek gerekiyor.
Ülkemizin FETÖ belası ile karşı karşıya gelmesinin temel sebebi ailelerin çocuklarını bir yük gibi görmeleri; kendilerinin vermeleri gereken pek çok şeyi, dini değerler başta olmak üzere, belletmenlere göndererek verdiler. Sizin ilgilenmediğiniz çocuklarınızla muhakkak bir başkası ilgilenecektir ve dolayısıyla sizin gözetiminizin dışında başka yollara sapacaktır. Anne baba olduysanız çocuklarınız Allah'ın size emanetidir. Size düşen, emanete en iyi şekilde sahip çıkmaktır. Bizim hatalarımız yüzünden çocuklarımız farklı yönlere yönelmesin. Tabii, en iyi eğitimci örnek olandır. Özellikle üç yaşına kadar çocuklarla çok yakından ilgilenmek gerekiyor. Çocuklarınızdan kopmadan, kendinizi de yetiştirebileceğiniz bir mekanizma kurmanız gerekiyor.
Evdeki kadın, anne L. Selva Çam'ın nasıl bir rutini var gün içerisinde? Çocuklarına neler anlatır, evinde hangi işleri yapar?
Çocuklarıma işlerini kendileri yapmaları gerektiğini söylerim daima. Bizi hayatta nelerin beklediğini bilmiyoruz, anne ve babaları olmadan da birtakım şeyleri yapabilmeleri gerekiyor. Çocukluklarından itibaren evdeki işleri birlikte yaparız. Aile üyelerinin rollerinden ziyade, aile merkezli hareket ederiz. Evde ailecek yaptığımız rutin işler vardır. Öte yandan çocukların annenin elinden pişen yemeği yemesini çok önemsiyorum.
Kendi anneniz ile kurduğunuz bağ için geçmişinize döndüğünüzde aklınıza gelen en çarpıcı imge ne oluyor? Çocuklarınızın sizi hangi imgelerle hatırlamalarını isterdiniz?
Disiplinli bir ailede büyüdüm. Babam askerdi ve çok yoğun bir işi vardı. Dolayısıyla her şeyimizle annem ilgilendirdi. Annem başkasından bir şey beklemeyen, işini kendi yapan biridir. Çok fedakâr ve sevgi dolu bir insandır. Ben öğrenciyken anne olunca, özellikle büyük oğlumun bakımıyla yakından ilgilendi. Allah uzun ömürler versin, çok dürüsttür ve bana hiçbir konuda yalan söylediğini hatırlamam. Geniş bir aileden gelen annem; hem evini hem çocuklarını hem de aile ilişkilerini bir teşkilatı yönetir gibi yönetirdi. Çocuklarımızı dürüst, yalan söylemeyen, ilkelerinden ödün vermeyen bireyler olarak yetiştirmeye çalıştık. Çocuklarımın da benim için, "Bizi hep Allah'ın rızasına uygun bir şekilde yetiştirmeye çalıştı ve kendi de o rızaya uygun bir şekilde çabaladı ve o yolda da gitti" demelerini isterim.
Annelere mahsus bazı duygular vardır. Kaygı, sızı gibi mesela... Sizin anneliğinizi şekillendiren duygular nelerdir?
Her annenin çocuğu için endişeleri olur. Çocuklarımızın en iyi şekilde yetişmelerini istedik ama geleceğe dönük kişisel bir endişemiz olmadı. Tabii iyi kul olmalarına yönelik endişelerim oldu. Çocuklarımıza doğru yolu gösterdik ve yoldan hafif kaçmalar olduğunda çaktırmadan ihtiyaçları olan destekler ile onları toparlamaya çalıştık. Aslında kaygıyı duaya dönüştürüp, Allah'tan yardım dilemek daha doğru bir yaklaşım çünkü sizin yapabileceğiniz kısıtlı.
Herkesin gel-git, yap-et emrine memur, saçları süpürge, kendileri yol olan Anadolu kadını ile modern kadının "benlik" algısı üzerine kurduğu anneliğini nasıl okuyorsunuz?
Benim zihnimdeki Anadolu kadını, modern kadından çok daha güçlü bir kadındır. Türkiye'nin 81 ilini gezmiş, köylerine kadar gitmiş biri olarak söylüyorum bunu. Bacıyan-ı Rum'dan gelen-belki daha öncesinden- işine, aşına, eşine sahip çıkan, Ahilik kültürü içinde ilk kadın örgütünü kuran, güçlü bir kadın var Anadolu'da.
İmkânları en zor olan kadından tutun, daha rahat olanına kadar geniş bir skalanın içinde tutmak mümkün bu profili. Sadece para kazanan ve mesleği olan kadının güçlü olarak tanımlanmasından hoşlanmıyorum. Bir kadın evinde işini, aşını yapıyorsa, kışlık ihtiyaçları için salçasını, turşusunu, tarhanasını yapıyorsa ekonomiye katkı sağlıyordur. Çocuklarını iyi yetiştirmek için çabalıyorsa bunların hepsi güçlü bir kadın profili çizer. Sırtında çocuklarını taşıyıp diğer yandan tarlasını süren kadınları biliyoruz.
Anadolu kadını aslında gücü temsil eder, Nene Hatun gibi bizim köklerimizi oluşturan kadınlardır. Maalesef kapitalizmin bize dayatmaları var. Her şeye rağmen ne modern kadını ne de Anadolu kadınını belli bir yerde konumlandırıp sıkıştırmamalıyız. Herkes kendi mizacıyla, yaşam tarzı ve yetiştiği ortam içerisinde var oluyor. Asıl tahlil etmemiz gereken şey: Bize dayatılanı ne kadar kabul ediyoruz, ne kadarını kabul etmeliyiz?
Tahsilli, dil bilen ve maddi olarak çok şeye sahip olduğu hâlde mutsuz ve kompleksli bir nesil yetişiyor. Nerede yanlış yapıyoruz sizce? Kendi gibi olan ve kendi kültürel değerlerine yabancılaşmayan çocuklar yetiştirmenin yolları neler olmalı?
Gençliği önyargılardan uzak bir şekilde ele almamız gerekiyor. Çocukları dışlamadan, onları anlamaya çalışarak yaşam tarzlarını, izlediklerini, onlara sunulan imkânları yok saymadan bir çözüm bulmak zorundayız. Bilgiye, teknolojiye, her şeye çok rahat ulaşılabilen bir çağdayız. Bu dönemin çocuklarına "pancake generation" deniliyor. Pankek dışarıdan, kabarık ve çok güzel görünür fakat bastırdığınızda içi boştur. Bilgi içselleştirilmeden geliyor, alınıyor ve yok oluyor. Çözmemiz gereken asıl şey derinleşememek. Çocukları suçlayıcı, dışlayıcı yaklaşımların hiçbirini doğru bulmuyorum. Çocukları yetiştiren bizleriz. Biz neye değer veriyorsak çocuklarımız da ona değer verecektir. Çocuklarımızın yetişmesinde ne kadar çaba harcıyoruz, bunun için bir gayretimiz var mı? Bu hiç konuşulmuyor. Ne yapmalıyız ki çocuklarımız bizim istediğimiz gibi yetişkinler olsunlar? Çocuğumuzun mizacını, fıtrattan getirdiği hasletlerini bilip ona göre mi yetiştiriyoruz yoksa çocuğumuzu kafamızdaki imgeye mi ulaştırmaya çalışıyoruz? Çocuğunuz sizin hayatınızın merkezinde değil, hayatınızın içinde olmalı. Nereye giderseniz yanınızda olmalı. Çocuklarımız bütün çalışmalarımızın içinde yer aldılar. Eşim MÜSİAD'da Genel Sekreter Yardımcısıydı, ben de kadın çalışma grubundaydım. Toplantılarda yanımda olurlardı. MÜSİAD fuarlarına bizimle birlikte katılan, tozunu yutan çocuklarımız şimdi kendileri girişimci olarak katılıyorlar. Çocuklarımız siyasal mücadele süreçlerimizde de yer aldı.
Yüreği yangın yerine dönmüş, tek arzuları çocuklarına kavuşmak olan "Diyarbakır anneleri" son günlerde gündeme kor gibi düştü. Bu sadece o annelerin meselesi değil hepimizin meselesi hatta mesuliyeti değil mi?
Siyasi görevlerimiz gereği kadın kollarımızla pek çok defa Diyarbakır'a gittik. Bölgede neler olduğunu iyi biliyoruz. 2008'de kadın, genç ve çocukların yoğun bir şekilde dağa çıktığı bir dönemde, bölgenin insanı ile mülakatları içeren bir araştırma çalışması yapmıştık. Dönemin belediye yönetiminde AB Projeleri kapsamında, çamaşırhane, tandır ve taziye evleri gibi sosyal alanları oluşturduklarını görmüştük. Çamaşırhane deyince çok masum bir şeymiş gibi geliyor ama ücra köşelerde, imkânları kısıtlı kadınları evlerinden servislerle alarak çamaşırhanelere getirip orada çamaşırlar yıkanırken diğer taraftan da kadınları teröre yönelten militan ideolojileri aşılayan belgeseller izletip konuşmalar yaptıklarını öğrenmiştik. Propaganda eğitimi esnasında ise çocuklar da kreş bölümüne alıp aynı şekilde masum kalp ve dimağları düşmanlıkla kirletilmekteydi. Bu tezgâhın yetiştirdiği pek çok kadın arasından yapılan tercihler neticesinde en güçlüleri ve militan ruhlu olanları ise dağa çıkmışlardı.
Çukur siyasetinin yaşandığı dönemde Diyarbakır'da düzenlediğimiz toplantılarda çocukları dağa çıkarılan annelerinin yanı sıra şehit anneleri de olurdu; evlerinin altına kazılmış hendekler yüzünden açıkta kalmış kadınlar da olurdu. O mahallelerde terör iltisaklı siyasi partiye destek vermeyen aileler ciddi baskı ve tehditlerle karşı karşıya kalırlardı. Terörist konumda olan komşuları tarafından mimlenip, kendilerine de bunu hissettirirlerdi. Hatta aileleri fark etmeyecek şekilde çocuklarına yönlendirmeler ile polise taş attırmaya çalıştıklarını dahi tespit ettik.
Dönemin belası "çukur siyaseti"nden çok daha öncesinde kadın kollarımız aracılığıyla da taş atmaya teşvik edilen çocukları Çanakkale'ye ve şehitlerimizi ziyarete götürmüştük. Çocukların bir kısmı Lice doğumlu şehitlerimizin kitabelerini okuyunca: "Benim dedelerim de burada savaşıp şehit olmuş" diyerek duygusal anlar da yaşanmıştı. O gezide çocuklarda ciddi bir dönüşümü gözlemlemiştik. KanKandırılarak dağa çıkartılan ve sonra devletin kurtardığı kadınları bulup onlarla iletişime geçmiştik. Hepsinin ortak özelliği: Hiçbiri isteyerek gitmiyor, birtakım vaatlerle oraya götürülüyor ve dağdaki yaşamın vaat edildiği gibi olmadığını görünce bir an önce oradan kurtulmak istiyor. Diyarbakır annelerini seslerini yükseltip çocuklarının dağdan gelmelerini istiyorlarsa bize düşen de birey olarak ve tabi ki anneler olarak onların yanında durmak ve destek vermektir. Hacire Anne'nin çocuğunu aldıktan sonra cesaretlendirdiği diğer tüm annelerin de feryadını dünyaya duyurmak bizim boynumuzun borcudur elbette. Hacire Anne başardıysa diğer annelerimiz de mutlaka başaracaktır.
Evreni ve kendini okuyabilen kadınlar değerlerine, kültür miraslarına ve fıtratlarına karşı rikkat sahibi oluyorlar. Muhakkak ilham aldıkları mitler veya şahsiyetler oluyor. Sizin yürüdüğünüz yolun ilham kaynağı nedir?
Hz. Hatice benim en etkilendiğim şahsiyetlerden biridir. Vahyin gelişi ile beraber Peygamber Efendimizin (S.A.V) en zor zamanlarında yanında duruşu, ona sahip çıkışı, bunun yanında iyi bir ticaret insanı oluşuyla bir kadın olarak önümüzdeki en değerli örnektir. Ailemde ilham aldığım bir şahsiyet de merhum ninemdir. Kendisini çok güzel ifade edebilen, konaklarda iyi bir aile terbiyesi almış; görmüş geçirmiş bilge bir Osmanlı kadınıydı. Annem de benim için hep ilham kaynağı olmuştur. ODTÜ'lü yıllarım ve mücadelelerim, çocuklarımı büyüttüğüm dönemler, aile çevrem ve burada kadın kollarında beraber çalıştığım her bir insanın bana ayrı bir şey kattığına, ilham ve motivasyon kaynağı olduğuna inanıyorum.
LÜTFIYE SELVA ÇAM KIMDIR?
1970 doğumlu Lütfiye Selva Çam, ODTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. 1996-2008 arası Ankara, İstanbul ve İsviçre'de çeşitli firmalarda yönetim, organizasyon, insan kaynakları alanlarında çalıştı. Yönetim ve Organizasyon, Kişisel Gelişim ve İnsan Kaynakları Yönetimi konularında çalışmalarını 1996'dan bu yana çeşitli yerli ve yabancı kuruluşlarda ve aile şirketinde yürüttü. AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları MKYK ve MYK üyesi olarak Ekonomi İşleri Başkanı, Dış İlişkiler Başkanı olarak görev yaptı. 2008-2012 yılları arasında Avrupa Halk Partisi (EPP) gözlemci yönetim kurulu üyesi; 2013-2014 tarihleri arasında ise Asya Siyasi Partileri Konferansı (ICAAP) Kadın Kolları Başkan Yardımcısı olarak görev aldı. KADEM Ankara Temsilciliği'nin kurucu başkanıdır. 25 ve 26'ncı dönemlerde AK Parti'den Ankara milletvekili olan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığı görevini yürütmektedir. İleri düzeyde İngilizcenin yanı sıra temel düzeyde Fransızca ve Arapça bilmektedir. Evli ve 3 çocuk annesidir.