Toplum sizi aynı anda hem kutsal hem de zavallı yapar
Boğaziçi Üniversitesi'nde okumaktan mutlu ama yaşıtlarının da çok gerisinde. Üstelik sosyal yaşamında zorluklar baş gösteriyor. 1985 yılında Kadıköy'de doğan Şeyma Sevim Saleh, ortaokul ve liseyi Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde okumuş. Saleh'in ortaokul ve lise yılları 28 Şubat dönemine denk gelmiş ve bu yıllar onun için mücadelenin başlangıcı olmuş. Önce ortaokul döneminde ufak problemler yaşamış, sonra liseye geldiğinde bir sene boyunca başörtüsü sebebiyle okula alınmamış. "Daha çocuk denilecek yaşta başörtümüzü savunmaya çalıştık. Bize destek olan kimse yoktu, ya başörtüsüne düşman olan kişilerle karşılaştık ya da okumak için başörtünüzü çıkarın diyen gruplarla. Pes etmedim, hep karşı geldim ve başörtümü çıkarmadım. Ciddi bir buhran dönemi yaşadık; gösterdiğimiz başarı sonucunda üniversiteye gidemeyecek olmak yıpratmıştı bizi." Sıkıntılarla geçen yılların ardından liseden mezun olmuş. Bu sefer de 28 Şubat'ın getirdiği katsayı engeliyle karşılaşmış. Zaten üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı sebebiyle üniversite sınavlarına girmemiş Saleh. Sebebini ise şöyle açıklıyor: "O dönem tek bir seçeneğimiz vardı, o da çok yüksek bir puan almak şartı ile ilahiyat fakültesine girmekti. Açıkçası ben, bana dayatılan bir okula gitmek istemedim ve sınava girmedim."
Eğitim hayatı için bir sorunu daha var Saleh'in. Ortaokul döneminde tahtaya yazılan yazıları net göremeyince gözünde bir rahatsızlık olduğunun farkına varmış. Sadece uzağı görememekten kaynaklı küçük bir göz problemi olarak düşünmüş bu durumu fakat sorun ilerleyince 14 yaşında gittiği doktor tarafından kendisine gözün içindeki damar tabakasının iltihabı sonucu ortaya çıkan bir hastalık olan üveit teşhisi konmuş ve bu hastalığın tedavi edilmesi için belli ilaçlar verilmiş. İlerleyen zamanlarda doktorun Saleh'e yanlış teşhis koyduğu ve buna bağlı olarak da yanlış bir tedavi uyguladığı ortaya çıkmış. O dönemi şöyle anlatıyor Saleh: "Maalesef bana doğru teşhis konulamadı. Ben tavukkarasına yakalanmıştım. Sürekli kimyasallarla muhatap olmak bu hastalığı iyice ilerleten bir duruma sebep oluyormuş. Hastalığıma konulan yanlış teşhis sonucu sürekli ilaç kullandığım için bendeki durum da hızla ilerledi ve görme yetimi gitgide kaybetmeye başladım."
Hem katsayı sorunu hem de Türkiye'de başörtüsüyle okuyamayacağını anlayınca Uluslararası Saraybosna Üniversitesi'ne gitmiş Saleh. Gözündeki rahatsızlık, önceleri sadece gece görmesinde sorun yaratırken Bosna'da okuduğu sırada bu rahatsızlığın etkisi gündüzlere de sirayet etmeye başlamış ve Bosna'da ancak bir yıl kalabilmiş. Türkiye'ye dönünce alternatif yollar aramış kendine. "İlk başta yaşadığımız dayatma yüzünden reddettiğim ilahiyat bölümüne kaydolmaya karar verdim ve İstanbul'daki Avrupa İslam Üniversitesi'ne yazıldım. Başlarken önyargılarım vardı ama sonra kendi dinimi öğrenmenin zevkine vardım, Arapça öğrendim ve oradan okul ikinciliğiyle mezun oldum." Saleh'in bitirdiği okulun Türkiye'de denkliği olmadığı için Saleh, üniversiteye girmek için imam hatiplerde uygulanan katsayı sorunun kalkmasını beklemiş. Nitekim 2012 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü'nü kazanmış.
Boğaziçi Üniversitesi'ne girdiği zaman artık görme yetisini neredeyse tamamen kaybettiğini söyleyen Saleh, üniversitenin kendisine destek çıkması ve gösterdiği kişisel çaba sonuncunda emeğinin karşılığını aldığını söylüyor: "Bilgisayarı Boğaziçi Üniversitesi'nde keşfettim ve bundan sonra benim için kâğıt kalemin yerini bilgisayar aldı. Bilgisayarlardan özel çizgiler çizerek kuşe kâğıtlarına sayfalar bastırdım ve özel defterler yaptım kendime. Kalın siyahları daha rahat ayırt edebildiğim için üzerindeki yazıları siyah CD kalemiyle yazıyordum. Bütün derslerde ses kayıtları alıyordum. Ses kayıt cihazı benim kurtarıcımdı. Elimdeki ders kitapları da bana uygun olmadığı için birisinin bana onları okuması gerekiyordu. Nihayet sistemin önüme koyduğu engelleri aşıp ve kendime bir yol çizebildim. Boğaziçi Üniversitesi'nde eğitim aldığım dönemde İspanyolca öğrenmeye de başladım. Çalışmak beni yormuyordu ancak yoran başka şeyler vardı. Yıllarca sistem tarafından engellenmiştim. Şimdi de görme engelim yüzünden sıkıntı yaşıyordum. İnsanlar 'kör olmayı' bir nevi kutsuyor, göklere çıkarıyor. Ama bizler bir yere kadar kutsaldık insanların gözünde. Öyle bir zaman geliyordu ki sana ' Yerinde dur, sen sonuna kadar gidemezsin, çünkü körsün' diyorlardı. Ancak ben hiçbir zaman durmadım."
Görme yetisini zaman içinde kaybettiği için sosyal hayatta en çok bastona alışmakta zorluk yaşamış Şeyma Hanım. " Yolda yürüdüğünüzde kimse sizi fark etmez ama bastonu elinize alıp yürüdükten sonra artık göz önündesiniz ve bu durumda insanların size birtakım müdahalelerine maruz kalabilirsiniz. Mesela, görme engeli olan bir arkadaşımla Üsküdar'da buluşup birlikle okula gideceğiz. Vapura binerken en az beş kişi kolunuzdan, bacağınızdan tutuyor. Vapurdan ineceğim vakit arkamdan bir kadın belime sarıldı. Bana 'Sen in, ben seni tutuyorum' dedi. Kadın erkek olması fark etmez, bana sormadan belime sarıldığı için beni taciz etmiş oluyor. Üstelik bir düşünün; tanınmadığınız birine 'sen' diye hitap eder misiniz? Ama bana 'sen' diye hitap ediyor çünkü onun gözünde ben bir zavallıyım, yardıma muhtaç biriyim ve o beni kendinden daha düşük seviyede gördüğü için bana 'sen' ya da 'abla' diye hitap ediyor. Üstelik kendinde benden izin almadan bana yardım etme hakkını buluyor. Birini kendinden düşük görüyorsanız ona hitabınız değişiyor maalesef. Toplum sizi aynı anda hem kutsal hem de zavallı yapar. Hem başörtülü bir kadınım hem de görme engelim var. Toplumun hiç istemediği bir durum yani."
Boğaziçi Üniversitesi'nden birincilikle mezun olan Saleh'e bu başarının nasıl gerçekleştiğini sorduğumda ise şunları söylüyor: "Uzun süredir bunu düşünüyorum, nasıl bu kadar ilgi çekti birinciliğim? Eğer sistem görme engelli birine görebilen biri kadar birincilik şansı tanısaydı benim birinciliğim yüzlercesi kadar sıradan bir şey olacaktı. Ben görme engelli değilim, körüm ama görme engelli hale getiriliyorum içinde yaşadığımız sistem tarafından. Yola döşenmemiş her sarı çizgi bizi engelli yapıyor, okullarda eksik olan her düzenleme beni engelli yapıyor. Kitapların Braille karşılığının bulunmadan matbaa olarak basılması beni engelli yapıyor. Körlüğü görme engelliliğine taşıyor yani. Daha sonra önüne engeller konulan kişiler sistem tarafından tekrar yüceltiliyor."
Şu an her şeyi bir siluet şeklinde ve grinin tonları olarak gören Saleh, yaşadığı özel bir anıyı da paylaşıyor bizimle: "Ben zaten dokunarak gördüğüm için içinde bulunduğum duruma pek hayıflanmıyorum ama keşke kızımı görebilseydim derdim hep. İçimde kalan tek şey buydu. Bir gün bir şey oldu ve ben kızımı gördüm. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Bir anlık bir şeydi ama çok özeldi benim için. Allah'ın bir lütfuydu bana, herhalde hayatımda sadece bir defa olabilecek bir şeydi."
Saleh, Boğaziçi Üniversitesi'nde aynı bölümde yüksek lisansa başlayacak. Akademik kariyer üzerine yoğunlaşmak istiyor, aynı zamanda da çocuklarla daha çok ilgilenmek istediği için geçtiğimiz dönem staj yaptığı ilkokula önümüzdeki sene de devam etmek istiyor.