Biz meğer doğarken depresyona girmişiz
Geçen akşam evde tek kalan pasta dilimini kardeşimle paylaşmak istemeyince annem; "Sen küçükken de böyleydin hiçbir şeyini paylaşmazdın"
tarzındaki klasik cümlesini savurur savurmaz küçük çaplı depresyon belirtileri gösterdim hemen. "Acaba küçükken de böyle sık depresyon belirtileri gösteriyor muydum" diye anneme sorduğumda almış olduğum; "Eskiden depresyon mu vardı" cevabı beni hiç tatmin etmedi açıkçası. Günümüzde hemen hemen herkesin baş belası olan depresyona çocuklar hatta bebekler de girer mi acaba diye düşünmeye başladım. Birkaç
gün sonra bu konuyu danışmak için kendisini çocuk psikolojisine adamış olan Rabia Başkaya'nın yanına ışınladım kendimi. Doğrudan konuya girerek bebekler de depresyona girer mi, diye sorduğumda; "Çocuk ve ruh sağlığı teorilerinde gördüğümüz üzere çocukluk depresyonu diye bir tanı var. Bunu bebeklere indirgeyecek olursak bebekler de depresyona girer" şeklinde konuştu. Peki, bir bebek henüz dünyaya yeni adım atmışken, yan gelip yatmaktan başka bir sorumluluğu yokken neden depresyona girerdi, merak ediyorum doğrusu. Rabia Hanım: "Bir bebeğin dünyası annesidir.
Evet, konuşamaz ama ağlayarak duygularını ifade edebilir, bu onuniletişim şeklidir. Ağlayarak iletişime geçtiği anda onun dünyası olan annesi yanına gelmezse bebek kendini depresif hisseder bu şekilde depresyona girer" diyerek gideriyor merakımı. Peki, zamanlarının çoğunu ağlayarak geçiren bebeklerin depresyona girdiklerini nasıl anlarız diye sorduğumda; "Sürekli ağlıyorsa, birincil ihtiyacı olan annesi yanına gelmiyorsa bebeğin depresif belirtiler gösterdiğini söyleyebiliriz. Ağlama şekilleri de vardır. Bir anne çocuğuyla biraz vakit geçirdikten sonra karnı acıktığı
için mi, altını pislettiği için mi yoksa annenin ilgisine mi ihtiyaç duyduğu için ağladığını anlayabilir. Eğer bütün ihtiyaçları karşılanan bir bebek hâlâ ağlamaya devam ediyorsa bu demektir ki ilgiye ihtiyacı vardır" cevabını alıyorum Rabia Hanım'dan. Peki, bunun bir tedavisi yok mu diye sorduğumda; "En güzel tedavi çocukla kaliteli vakit geçirmektir. Mutlaka çocukla hayatı paylaşacak, duygu ve düşüncelerine önem verecek
onun özerkliğini geliştirecek, ona özgüven duygusu katacak etkinlikler yapılmalıdır" diyor. Özellikle çocukların dört elementten uzaklaştırılmaması
gerektiğinin altını çiziyor. Bunlar; ateş, su, toprak,hava. Bu dört elementten çocuğu ne kadar soyutlarsak çocuk kendini depresif hisseder ve depresif enerjisini atamazmış. Bu konu hakkında "Dört elementle birlikte büyüyen çocukların hayata daha kolay adapte olduklarını görüyoruz.
Yani çocuğun piknikte ateşle buluşturulması; rüzgâr, yağmur ve denizle büyümesi, çocuğun toza toprağa dokundurularak kirlenmeyi öğrenmesi çocuğun kişiliğini olumlu yönde etkilediğini" söylüyor. Genellikle depresif kişilerin çocukluklarında depresif olaylar yaşadığı görüyoruz, diye de ekliyor.
Rabia Hanım'dan öğrendiğim kadarıyla, çocuklarda ilk stres doğumla birlikte yaşanırmış. Bebeğin ağlaması onun anne rahminin sıcaklığı ve rahatlığından koparıldığı için dış dünyanın soğukluğu ve inciticiliğine bir tepkiymiş. Bebek kendini annenin bir uzantısı, bir uzvu gibi hisseder, annenin vücudundan ayrıldığında dünyada kendini boşlukta hissedermiş. Bu yüzden çocuğun annesine ne kadar yakın olursa o kadar iyi olduğunu söyleyebiliriz. Eğer bir gün Doktor Lacivert depresyona girerse lütfen yadırgamayalım görüldüğü üzere, biz doğarken depresyona girmişiz…