Hak haktır, verilmeyince alınır!
Derginin yazarları bu durumu sert bir şekilde eleştirince, dergi etrafında bir araya gelmiş olan kadınlar birdenbire hareke geçer ve Bedrâ Osman Hanım ilana başvurmayı kabul ederek ilk adımı atar. Ancak Telefon Şirketi, Müslüman Osmanlı kadınlarından daha çok gayrimüslim kesimin kadınlarını bu işe layık görür. Bedrâ Osman Hanım ve onun arkasından başvuru yapan Müslüman kadınlara birtakım zorluklar çıkartılır. Müslüman Osmanlı kadınları bu eşitsiz yaklaşıma sert tepki gösterirler ve büyük mücadelelerinin sonunda yedi Müslüman kadın işe alınır. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yavuz Selim Karakışla'nın Osmanlı Kadın Telefon Memureleri isimli kitabı, Müslüman Osmanlı kadınlarının direnişini ve temelde basit bir işe alma-almama olayı olan bu süreci derinlemesine inceliyor.
Osmanlı kadın ve Osmanlı emek tarihi uzmanı olan, asıl ihtisas alanını ise 'Osmanlı İmparatorluğu'nda kaybedenlerin tarihi' olarak tanımlayan Karakışla, bu çalışmayı şöyle anlatıyor: "Osmanlı kadınlarının tarihi üzerine yazılmış pek çok kitapta bile doğru dürüst yer almayan, 'mikro' yani tek cümle ile özetlenebilecek kadar küçük bir olayın mikroskop altında ayrıntılı bir şekilde incelenmesiyle elde edilmiş 'makro' bir çalışma." Hem bu alandaki boşluğu doldurmak hem de çalışma hayatına atılmak isteyen Müslüman Osmanlı kadınlarının iş bulmakta karşılaştıkları güçlükleri incelemek amacıyla hazırlanan kitap, aynı zamanda dönemin çalışma koşullarını, kadınların toplumdaki yerini ve Osmanlı halkının iş hayatında yaşadığı sorunları da gösteriyor. Karakışla, verilen mücadelenin haklılığını ise şöyle anlatıyor: "Kadınlar Dünyası dergisinin kesinlikle haklı olduğu iki nokta vardı. Birincisi, şirket yöneticilerinin kendilerine iş bulmak amacıyla başvuran Müslüman kadınlara karşı göstermiş oldukları bir kötü tavır söz konusuydu. İkincisi de, 'Osmanlı memleketinde, Osmanlı pây-i tahtında iş görecek, para kazanacak bir şirkete verilen imtiyazda Fransızca ve hele Rumca! lisanlarına vukûfet şartı'dır."
Kadınlar Dünyası, iş başvuruları engellenmek istenen Müslüman kadınların hakkını aramak için eleştirel yayınlarını sürdürür. Dergi, Telefon Şirketi'nin ve ilgili kişilerin konuya kayıtsız kalmasından, herhangi bir açıklama yapılmamasından, ayrıca diğer medya organlarının bu hak arayışına destek vermemesinden yakınır. "Kadınlarımızın hedef olduğu bu muameleye erkekler hedef olmuş olsa idi, acaba İkdâm, Tânin, Sabah, Tasvir-i Efkâr, hatta Alemdar, Tercüman sükût ederler mi, bizim sorduğumuzu pek çok muhikk (haklı) gürültülerle sormazlar mı idi? Sorduklarına cevap almazlar mı idi?"
Sessiz kalan basın kuruluşlarını eleştiren dergi, aslında bu hak arayışında herhangi bir destek beklememekte, yalnızca Osmanlı kadınlarını aşağılayıcı tutuma tepkisiz kalanlara bu ayıplarını göstermek istemektedir. Bunu da, Osmanlı kadınlığının bu girişimine ve karşılaştığı sorunlara karşı neden bu derece sessiz kalınmakta olduğunun bilinemediğini vurgulayan ve Telefon Şirketi'nden özür mektubu isteyen yazıyı, "Hak haktır, verilmeyince alınır" sözleriyle bitirerek gösterir.
Derginin yayınlarından kısa bir süre sonra İstanbul Telefon Şirketi'nin bir temsilcisi Kadınlar Dünyası dergisini ziyaret eder ve gerilim kısmen de olsa azalır. "Kadınlar Dünyası istediğini kabul ettirmeyi fazlasıyla başarmıştı. Derginin istediği gibi Telefon Şirketi 'Osmanlı hanımları'ndan özür dilemek zorunda kalmıştı." Telefon Şirketi geri adım atar ve Müslüman Osmanlı kadınlarından bazılarını işe almaya hazır olduğunu bildirir. Aynı günlerde Osmanlı hükümeti de Kadınlar Dünyası dergisine konuyla ilgili bir açıklama gönderir. "Sonuç, Kadınlar Dünyası için kayıtsız şartsız bir zaferdi." Tüm bu yaşananlar, dergi çevresinde büyük bir kendine güven duygusu uyandırır. "Osmanlı kadınlarının haklarının Osmanlı hükümetinin güvencesi altında bulunduğunun bir kez daha anlaşıldığı ve bunun Kadınlar Dünyası çevresinde teşekkürler ve sevinç gösterileri ile karşılandığı duyuruluyordu."
Ancak, dergi yazarlarının bütün bu iyimserliğine rağmen süreç umulduğu gibi kolay ilerlemez. Aradan aylar geçtiği halde Telefon Şirketi bir türlü yapılmış olan başvuruları işleme koymaz. Dergi, tekrar yazılar yayınlayarak İstanbul Telefon Şirketi'ni Müslüman Osmanlı kadınlarının başvuruları karşısında çıkarmakta olduğu gereksiz güçlüklerden vazgeçmeye davet eder. Nihayet, Bedrâ Osman ve altı arkadaşı, dergi çevresinin verdiği büyük uğraşlar sonucunda İstanbul Telefon Şirketi tarafından istihdam edilir. Fakat süreç yine de olması gerektiği gibi işlememiştir. "İstanbul Telefon Şirketi'ne başvuran 200 Müslüman Osmanlı kadınından yalnızca yedi tanesi işe kabul edilmiş, diğer başvurular çeşitli nedenlerle şirket tarafından geri çevrilmişti. Buna karşılık, aynı süreçte 120 gayrimüslim kadın işe alınmıştı." Şirketin uyguladığı ücret politikasına ait bir bilgi bulunmadığını da belirten Karakışla, "İstihdam politikaları göz önünde tutulunca, şirketin Müslüman ve gayrimüslim kadınlara eşit iş için eşit ücret verdiğini varsaymak pek doğru olmayacaktır" diyor.
Olayın yankıları, İstanbul Telefon Şirketi'nin istihdam politikalarındaki değişim, dönemin çalışma koşulları gibi daha pek çok ayrıntıya yer verilen bu kapsamlı araştırma, orijinal belgeler ve fotoğraflarla destekleniyor. Yavuz Selim Karakışla, basit bir işe alma-almama meselesi gibi görünen mikro bir olayı alıp derinlemesine inceleyerek konunun farklı boyutlarını gözler önüne seriyor. Karakışla'nın, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Osmanlı Hanımları ve Kadın Terzileri, Birinci Kadın İşçi Taburu, Osmanlı Hanımları ve Hizmetçi Kadınlar başta olmak üzere, birbirinden orijinal çok sayıda eseri bulunuyor.