Nagihan Haliloğlu: Muhteşem Amerikan romanı: Düzeltmeler

Muhteşem Amerikan romanı: Düzeltmeler
Giriş Tarihi: 30.12.2014 17:16 Son Güncelleme: 7.01.2015 15:33
Nagihan Haliloğlu SAYI:09Ocak 2015
Düzeltmeler; ilk bakışta ne yapmak istediğini bilir gibi görünen, önünde kapitalist manada her türlü seçenek bulunan 'sıradan' bir Amerikan ailesinin hikâyesi.

Amerika'da her şeyin daha büyük, daha iyi, en iyi olduğunu hepimiz biliriz. Kabul edelim coğrafya olarak büyük olan ülkelerinin sınırları içinde oynadıkları liglere 'Dünya Serisi' diyebilen bir millettir Amerikalılar. Bu büyüklük sendromu edebiyata da yansımıştır ve 19'uncu yüzyıldan itibaren dönemlerini, zamanlarının ruhunu yansıtan Amerikan romanlarına 'the great American novel' denmiştir. 'Great' kelimesini 'büyük' diye de çevirebiliriz ama 'great' Amerikan romanlarının en ünlülerinden The Great Gatsby'nin Türkçesindeki 'Muhteşem' kelimesi bu büyüklük kompleksini tasvir için belki de daha uygun. Muhteşem Amerikan romanı kavramı o kadar yerleşiktir ki, 1970'lerde, zamanının muhteşem Amerikan romanlarını yazan Philip Roth, Muhteşem Amerikan Romanı diye bir roman bile kaleme almıştır. Evet, muhteşem Amerikan romanı kendi kendini tekrar eden ve yeniden üreten bir türdür. Eline kalem alan her erkek Amerikalı yazar (evet, kadın yazarların kitapları bu 'muhteşem Amerikan romanı' listelerine pek giremez) kendini zamanının 'Muhteşem Amerikan Romanı'nı yazmakla yükümlü hisseder. Günümüzde bu baskıyı hisseden ve bu vaadi gerçekleştiren yazarlardan biri de Jonathan Franzen'dır.

2001 senesinde yayınlanan Düzeltmeler, Franzen'ın üçüncü romanı ve Amerikalıların deyimiyle, değişik edisyonlarında 500-600 sayfayı bulan uzunluğuyla bir 'kapı durdurucu', yani duvara çarpmasın diye arasına koyabileceğiniz büyük bir kütle. Roman, ismini başkahramanlardan biri olan Chip'in bir türlü bitiremediği muhteşem Amerikan senaryosunda yaptığı son düzeltmelerden almakta. Bu düzeltmeleri bitirememesinden dolayı hayatı oldukça fantastik, kendisini ta Litvanya siyaset ve mafya çatışmalarının içine kadar götürecek bir yön alacaktır. Her ne kadar yazar kimliğiyle Chip romanda bir derece de olsa Franzen'ı temsil etse de ve yazan okuyan insanların en fazla ünsiyet hissedeceği kahraman olsa da kendimizi hemen Chip'in maceralarla dolu dünyasında kaybetmeyelim. Chip'ten başkahramanlardan biri diye bahsettim, Düzeltmeler başkahraman kavramını reddeden bir roman. Franzen roman boyunca bizi anne-baba Lambert'in ve çocukları Chip, Gary ve Denise'in hayatlarının bazen istemeyeceğimiz kadar mahrem yerlerine sokuyor. Okuyucu, anne babanın çocuklarından, çocukların anne babalarından, kardeşlerin birbirlerinden sakladıkları her şeyi bir Güzin Abla sabrıyla dinlemek zorunda. Okuyucunun bu kahramanlardan birini daha ilginç bulması mümkün. Örneğin Chip'in Litvanya'ya giden uçaktaki sahnesini okurken bölüm birden bitiyor ve kendinizi birden kız kardeşi Denise'in mutsuz hayatının içinde buluveriyorsunuz. Örneğin, ben en çok ilgimi çeken karakterden ayrıldığım için homurdanıyorum, ama iki üç sayfa sonra Franzen'ın Amerikan hayatının bütün detaylarını ince ince veren nesri beni sarmalayıveriyor ve Denise'in ne gibi seçimler yapacağını en az Chip'in başının nasıl belaya gireceğini merak ettiğim kadar merak etmeye başlıyorum. Franzen bir yandan romanına bir polisiye roman ritmi veriyor ve kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Ama bir yandan da anlattığı sırların bazıları o kadar karanlık ki, kendinizi neredeyse evanjelistlerle birlikte Mehdi'nin gelmesini beklerken buluyorsunuz. Evet, ilk bakışta ne yapmak istediğini bilir gibi görünen, önünde kapitalist manada her türlü seçenek bulunan bu 'sıradan' Amerikan ailesinin her ferdinin kendine ait birçok karanlığı var. Romanı acıklı kılan şey de, karakterlerin onurlarını yenip meselelerini diğer fertlerle paylaşmamaları… Ama tabi kelin merhemi olsa…

Amerika'da 90'ları anlatan kitap Lambert ailesinin 'köyü' olan hayali şehir St. Jude'da -burada herkesin birbirini ihanetle suçlamasına, Judas'a bir gönderme mi var acaba?- başlar. Anne baba Lambert artık boş kalmış o büyük Amerikan evlerinde yalnız yaşamaktadır. Baba Lambert, ailesinin itirazlarına rağmen işinden ayrılmış, (neden ayrıldığının acı gerçeğini de çok sonra öğreniriz) vaktini hobi alanı olarak tayin edilmiş bodrum katta geçirmektedir ve ne yazık ki Parkinson'un ilk aşamalarındadır. Eşi Enid onun için endişelenir ama bir yandan da kendi hayatını yavaşlattığı için biraz da kızar. Güzin abla olarak bu yakınmaları biz dinlemek zorunda kalırız. Fakat Enid sonunda çareyi Aslan adında çok etkili bir antidepresan almakta bulur ve kafayı ilaçlarla bozarak eşini de, 'Correcktall' -Her şeyi düzelt- adında yeni denenen bir ilacı almaya ikna etmeye çalışır.

Alfred hayatı boyunca demir yollarında mühendis olarak çalışmış, bir sürü yenilikler getirmiş, Protestan iş ahlakına sahip, artık nesli tükenmiş örnek bir Amerikan babasıdır. Hayatı bir başarı hikâyesi olsa da, arka planda oynayan film, Amerikan endüstrisinin ve buna bağlı olarak demir yollarının nasıl çöktüğünü anlatmaktadır. Alfred savaş sonrası Amerikan ekonomisinin en iyi yıllarında yaşamış, emekliliğini garantilemiştir, ama çocukları için benzer emniyetli bir gelecek yoktur. Parkinsonu takip eden alzaymırla beraber Amerika'nın bu parlak yıllarının hafızası da yitip gidecektir.

Alfred ve Amerikan endüstrisinin çöküş hikâyesi ilginizi çekti mi? Güzel, o zaman Franzen gibi hemen başka bir karakterin sembolize ettiği, başka bir Amerikan endüstrisinin çöküşüne geçelim. Amerikan aydınını temsil eden oğul Chip, iyi bir Amerikan üniversitesindeki fildişi kulesinde yaşamaktadır. Amerikan kapitalizmini ve tüketimini Marksist bir dille eleştiren aydınımız, pek çok liberal gibi kendini 'sıradan Joe'dan daha üstün ve zeki görmektedir. Chip'in fildişi kulesi, öğrencilerinden biriyle yaşadığı ilişki sonucu yıkılır ve saygıdeğer aydınımız yaşamını 'kalemiyle', deneysel senaryolar yazarak kazanmaya çalışır. Her apartman bloğuna düşen 'yazar' sayısı en az 10'u bulan New York'ta bir süre çabaladıktan sonra kız arkadaşı sayesinde Litvanyalı bir 'emlak' baronuyla tanışır ve onun 'söylem üreticisi' olur. Marksizm'in yıkıntıları, Komünizm sonrası bir sistem tutturmaya çalışan (ama ne yazık ki mafyanın eline düşen) Doğu Bloku ülkeleri 90'larda eski Marksist Chip'in ekmeğini kazanmasını sağlayacak bir sektör haline gelmiştir. Hayatı altüst olurken bunları anne ve babasına yansıtmamaya çalışan Chip, ailesi tarafından Wall Street Journal için çalışıyor diye bilinmektedir. Öyle ya Wall Street, New York, Amerika'nın 'kalbi' olan 'orta batı'ya en az Vilnius kadar uzaktır. Chip (ki ismi pek çok başka şey dışında kumar masalarında kullanılan fiş manasına da gelir) paranın gücünü yeni yeni keşfederken, abisi Philadelphia'da ruhunu tamamen borsaya kaptırmış, ailesinden dolayı istediği kadar büyük riskler alamamanın sancısını çekmektedir. Philadelphia'da yaşadığı halde abisiyle hemen hemen hiç görüşmeyen Denise ise evlilik konusunda gayet Amerikan, Protestan ve geleneksel olan anne babasına 'boşanmış güçlü kadın' kimliğini kabul ettirmeye çalışırken yaptığı bir dizi yanlış seçim sonucu hem aşk hem iş hayatını bir kördüğüm haline getirir.

İşte bütün bu dert yumakları, filmlerden bildiğimiz üzere sadece yeterince iyi bir mazeret bulamadıkları için (yahu bir Amerikan karakteri de Noel için anne babasının yanına güle oynaya gitsin!) Noel'de St. Jude'da toplanır. Hemen hemen bütün karakterler birbirleriyle konuşmak için sakin birer köşe bulurlar. Sohbetleri tam dertlerini paylaşmaya imkân verecek noktaya geldiğinde ya ailenin diğer fertleri tarafından kesilir, ya da anne, baba, oğul, kız, kardeş gururlarından dolayı -işte ve özel hayatta başarı her şeydir- ya da diğerine daha fazla dert yüklemek istememelerinden dolayı sıkıntılarını çok daha yüzeysel sebeplere bağlayarak konuşmayı sonlandırırlar. Franzen bu konuşmaların ilerleme hızını dakik bir muvakkit gibi, sizin içinize dert olacak bir şekilde ayarlar. Neredeyse birbirine açılacak olan kalpler, yine kapılarını kapatıp başka yörüngelere savrulurlar.

İnsanların birbirlerinden, en yakın olmaları gereken insanların dertlerinden habersiz yaşaması Franzen'ın romanında Amerika'nın başarı ve tüketime dayalı sistemine bağlanır. Fakat bu diğer insanların cehennemlerinden bihaber olma durumu sadece Amerikalıların değil, çağımızın bir hastalığı olduğundan Amerika kadar dünyanın içinde bulunduğu duruma da bir eleştiridir Düzeltmeler. Bu yüzden de sadece muhteşem Amerikan romanı değil, iyi bir roman olarak adlandırılmayı hak eder. Franzen hem Düzeltmeler'de hem de diğer romanlarında bize Matrix filmindeki gibi bir seçenek sunmaktadır. Ya hepimiz birer 'Correcktall' alıp düzelmeyi bekleyeceğiz ya da şimdiden tezi yok birbirimizle gerçek manada konuşmaya başlayacağız.

NAGiHAN HALiLOĞLU KİMDİR? FSM Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Bölümü'nde görev yapmaktadır. Sömürge-sonrası edebiyatı temsilcilerinden Jean Rhys üzerine yazdığı doktora tezi 'Narrating from the Margins' Rodopi Yayınevi tarafından 2011'de yayınlanmıştır.

BİZE ULAŞIN