ir yazara yahut bir topluma dair en net fikirleri o yazarın yahut toplumun eserlerinde görebiliriz. İşte kitap eleştirisi ve incelemesinin önemini burada görüyoruz. Eleştiriden bu kadar mahrum olduğumuz bu çağda şair kimliğini eleştirmen kimliğiyle beraber yürüten Arslanbenzer, Doğu düşüncesi ve edebiyatı, Batı düşüncesi ve edebiyatı ve Uzakdoğu klasiklerini içine alan 250 kitabı tek tek incelemiş. Üç bölümden oluşuyor kitap. Uzakdoğu klasikleri hariç her bölümde 80'er kitabın eleştirisi var. İlk bölüm Türk-İslam Klasikleri: Kutadgu Bilig, Divan-ı Lügat-it Türk, İmâm-ı Rabbânî'nin Mektubât'ı, Mustafa Kemal'in Nutuk'u gibi çeşitli yelpazeden kitaplar bu bölümde yer alıyor. Bununla birlikte yine aynı başlığın edebiyat kısmında; Kaside-i Bürde, Battalnâme, Necip Fazıl'ın Çile ve İsmet Özel'in Erbain adlı şiir kitapları, Peyami Safa'nın Yalnızız ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanlarının da içinde olduğu birçok edebiyat klasiği incelenmiş.
Kitapta dikkat çeken husus Arslanbenzer'in, yazarı eseri ile tam olarak yekvücut olarak düşünmesi ve ikisini birbirinden ayırmadan değerlendirmesi. Örneğin İmâm-ı Rabbânî'nin Mektubât'ını anlatırken şöyle diyor yazar: "İbn Haldun'un madde ilimlerini işlemedeki dehası, Gazâlî'nin akla gelebilecek bütün ilimleri birleştirip İslami anlamda ihya etme çabası Rabbânî'de insanın çelişkilerinin giderilmesinde İslam düşüncesi açısından bir başka zirvesini bulur." Değerlendirmenin en önemli noktası da bu sanırım. Bir tasavvuf klasiği olan Mektubât'ın hakkında bu zamana kadar yazılanların birçoğu, belki de hepsi bilmiyorum, işin fikir boyutundan ziyade fıkhi ve manevi boyutu ile ilgiliydi. Ama İmâm-ı Rabbânî'yi İbn Haldun ve İmam Gazâlî ile beraber okumak çok önemli bir yola götürüyor bizi. İslam klasiklerinin hudayinabit yahut tesadüfi olarak değil de kendinden önce gelen onlarca ilim adamının bıraktığı mirasın devamı ve cem edilmesiyle oluştuğunu gösteriyor.
Türkiye'de bu şekilde yayımlanmış çok kitap yok. Klasik tanıtım/reklam metinlerinin dışında 'yazar-diğer yazar-eser' bağlamını bir arada değerlendirerek kitabı tanıtırken aynı zamanda eleştiri yapmak oldukça önemli bir şey. Eskimeyen Kitaplar bunu başarmış.
Eskimeyen Kitaplar'a yalnızca kitap/yazar eleştirisi diye bakmamak gerekiyor. Kitap, okundukça bir yol çiziyor okurlara. Düşünce dünyasının büyük resmini sunuyor bir bakıma. Aslında kitap eleştirileri üzerinden yazılmış fikir yazıları da diyebiliriz. Bu fikir yazıları Doğu ve Batı Klasikleri olarak iki ana bölüme ayrıldığından dolayı (Uzakdoğu nispeten küçük bir hacme sahip) Doğu'nun ve Batı'nın en temel eserleri üzerinden bir okuma yapıyor Arslanbenzer. Örneğin Lucien Febvre'nin Rönesans İnsanı adlı kitabı için yazdığı; "Batı dünyasının tarih çevreleri, insansız olduğu için, maddeci, ayrıntıcı, bitmez tükenmez ve mükemmel olduğu için tutuyorlar Fernand Braudel'i. Biraz da Marksist olduğu için tutuyorlar. Beynelmilelci olduğu için, sözümona her millet için geçerli olabilecek/olması gereken bir tarif çalışması ortaya koyduğu için tutuyorlar" ifadeleri Febvre kitabı üzerinden başka bir yazarı, onun üzerinden de Batı'nın zihni dünyasının okumasını yapıyor.
Kitapta benden olan-senden olan ayrımıyla yazılmış yazılar yok. "Yiğidi öldür ama hakkını yeme" düsturuyla eserin ne olduğunu, çıkış noktasından varış noktasına kadar en öz haliyle anlatan yazılardan oluşuyor. Son zamanlarda oldukça moda olan okuma listesi hazırlamayı göz önüne aldığımızda Eskimeyen Kitaplar'ın üniversiteye henüz başlamış olan bir öğrenci için ideal bir liste olduğunu söyleyebiliriz. Kitapta bahsedilen eserler belirli bir düzen dâhilinde okunduğunda, Türk-İslam fikri ve Batı fikir dünyası üzerine sağlam bir altyapının oluşmasının ilk adımı atılmış olacak.