“Türkiye’nin demokratikleşmesinin en önemli boyutlarından birisi, Alevi konusunda yapılacak yasal düzenlemelerdir.”
Oral Çalışlar ilk olarak 2008 yılının sonunda yayınlanan Aleviler isimli kitabında bizzat kanaat önderlerinin dilinden Aleviliğin sorunlarını ve taleplerini gündeme getirirken, sürecin tarihsel arka planını da göstermeye çalışıyor. "Cumhuriyet döneminde 1925 yılında çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun en çok Alevileri vurdu. Alevi dergâhları kapatıldı, malları, eserleri yağmalandı, dedeleri tutuklandı, etkinlikleri yasaklandı. Alevilik bir anlamda asimile edilmek istendi." Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulurken yok saydığı ve görmezden geldiği kesimlerin 12 Eylül sonrasında 'kimlik' talebiyle ortaya çıktıklarını söyleyen Çalışlar, önce Kürtlerin, ardından da Alevilerin ve İslamcıların son 20 yılda görünür olmaya, hak talep etmeye başladıklarını anlatıyor.
Çalışlar, son yıllarda meşruiyet alanında yavaş da olsa bazı adımların atıldığını söylüyor ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2008 yılında 'Alevi açılımı' yapmak üzere bir iftar yemeği düzenlediğini ancak sonrasında bu konuda ciddi bir adım atılmayarak sürecin sekteye uğradığını belirtiyor. Çalışlar'ın kitapta görüşlerine yer verdiği ve o dönemde AK Parti milletvekili olan Reha Çamuroğlu ise içinde olduğu o süreci şöyle anlatıyor: "Sonucu ne olursa olsun önemli bir süreç başlattığımızı düşünüyorum. Biz 11 Ocak 2008'de bu oruç yemeğini düzenledik. Arkasından kapatma davası geldi. Ondan sonra da Ergenekon soruşturması patlak verdi. Ondan sonra birbiri ardından terör olayları meydana gelmeye başladı. Yani, Türkiye böyle bir sürece girdi. Bu süreçte, özel olarak Alevi meselesinin üstüne gidilmesinde, bunun gündeme getirilmesinde sayısız risk vardı. Hem siyasi risk vardı, hem de sayın başbakan açısından böyle bir mesai mümkün değildi."
Alevi açılımında ciddi adımlar atılamayınca, 9 Kasım 2008'de Ankara'da 'Eşit Yurttaşlık İçin' miting düzenlendi ve yeni arayışlar başladı. "Hükümet soruna çözüm üretmek amacıyla yeni bir girişim başlattı. İlk kez Alevilerin muhatap olacağı bir sürece girdik. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu yılki (2008) Hacıbektaş Şenlikleri'ne katıldı ve bu katılım Aleviler arasında yeni tartışmaları da beraberinde getirdi."
Oral Çalışlar, dönem itibariyle 'İslamcı medya' olarak ele aldığı
Zaman gazetesinin bu süreçte yaptığı yayınları da kitapta eleştiriyor. "İslamcı medya hâlâ Alevilik konusundaki önyargıları koruyor. Alevilerin taleplerine karşı gereken duyarlılığı göstermek yerine devlet dilini kullanmayı tercih ediyor. Alevilerin ilk kez etkili olarak sahneye çıktıkları 9 Kasım 2008 mitingi öncesi ve sonrası yaptıkları yayınlarla bazı gazeteler 'öteki' olarak gördükleri Alevilere karşı önyargılarını ifade ettiler. Mitinge çok şikâyet ettikleri 'devletçi' bir tutumla yaklaştılar ve mitingi Gazi provokasyonu ve Sivas katliamıyla benzeştirecek bir tutum içine girdiler.
Zaman gazetesinin mitinge yönelik manşeti şöyleydi: Sivas ve Gazi'yi planlayan eller yeni oyun peşinde."
Medyanın kışkırtıcı yayınları ve ülkenin içinde olduğu siyasi ortam dolayısıyla o günlerde Alevi açılımında tatmin edici adımlar atılamadı. Alevilerin zorunlu din dersine itirazları ve konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşımaları sonucunda Milli Eğitim Bakanlığı din dersi kitaplarına "Alevi Ali'yi sevenlere denir" şeklinde bir tanım ekledi. Aleviler bu tanımı komik ve incitici bularak, Alevilikle ilgili bir tanım yapılacaksa, bunu ancak Alevilerin de içinde bulunduğu bir grubun yapması gerektiğini belirttiler. Ayrıca cemevlerinin ibadethane sayılması, Diyanet'te temsil imkânı ve bütçeden pay alma gibi talepleri de geçen yıllar içerisinde herhangi bir karşılık bulamadı. Kitapta röportaj yapılan isimlerden biri olan Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, Alevilerin yabancı güçler tarafından rahatlıkla bir destabilizasyon (istikrarsızlaştırma) faktörü olarak, bir kargaşaya sürükleme faktörü olarak kullanılabileceğini başbakanların tümüne anlattığından bahsediyor. İzzettin Doğan, eski başbakanlardan Demirel'in, Çiller'in, Mesut Yılmaz'ın ve Bülent Ecevit'in söz birliği etmişler gibi "Diyanet İşleri Başkanlığı'nı aşamıyoruz" dediklerini de aktarıyor.
Hacıbektaş Dergahı'nın yüzyıllardır post-nişinliğini yapan ailenin temsilcisi olan Veliyettin Ulusoy ise, Alevilerin talepleriyle ilgili şunları söylüyor: "Bizi bize bırakmalılar. Bize farklı gömlek giydirmek istememeliler. Yani, ne isek o olmak istiyoruz, hiç müdahale edilmeden. Hiç müdahale edilmesin bize. Kendi inancımızı, kendi sosyal yaşantımızı yaşamak istiyoruz. İlle de bize benzetelim, inancınızın, kültürünüzün yanında olalım… Bu bize yapılacak en büyük hakaret. Ama ne yazık ki, hep bunun hücumu altındayız, hep benzetilmek isteniyoruz. Ve bunlarda çok da başarılılar, özellikle Fethullahçılar." Oral Çalışlar'ın "Fethullah'la sizin ne alakanız var? Nasıl bir ilişki var Aleviler ile Fethullahçılar arasında?" sorusuna, Veliyettin Ulusoy şöyle cevap veriyor: "Dost olmak istiyorlar bizimle. Gençlerimizin beyni yıkanıyor. Sınavlarda iyi puan almış birisinin daha kayıt yaptırırken yanına gidiyorlar. Gidiş o gidiş." Çalışlar, "Fethullahçı Alevi çocukları mı var?" diye sorunca, Ulusoy şöyle yanıt veriyor: "Çok, hayal bile edemeyeceğiniz kadar çok. Ve pırıl pırıl da zeki çocuklar hepsi. Toplantılarına çağırdılar beni, birkaç defa katıldım. Gördüğüm, farklı birtakım insanlar oluyor. Sayı olarak bilemiyorum, son bildiğim iki yıl kadar önce, yetişmiş doktor, mühendis, avukat, her meslekten kalabalık bir grupla bir araya geldim."
Oral Çalışlar'ın, Alevi meselesiyle ilgili yapılmış en derli toplu çalışma olarak görülebilecek kitabı Dersim'e, Atatürk'ün Alevilerle görüşmesine, Alevilerin Milli Mücadele'ye sağladıkları katkılara kadar daha birçok konuya değiniyor. Önümüzdeki süreçte çokça konuşacağımız Alevi meselesini anlamak için başvurulması gereken bir kaynak.