GÜNEY AFRİKA’DA BİR OSMANLI MİRASI: EBUBEKİR EFENDİ'NİN HİKÂYESİ

Yunus Arslan 26 Şubat 2025, Çarşamba

Osmanlı'dan miras kalan gönül coğrafyamız, devletin siyasi sınırları içinde kalan yerlerden ibaret değil. Yeryüzünde bir Müslüman nereye ayak bastıysa bizim gönül coğrafyamızın sınırları oraya uzanır çünkü Osmanlı'nın sınır tahayyülü yoktu. Coğrafyanın her bir yanına İslam'ı tebliğ etmeye giden dervişleri vardı. Kimilerinin isimleri bugünlere ulaştı, kimileri de bölgeye bir ruh bıraktı. Bu sebeple coğrafi sınırların zihnimizi sınırlamasına izin vermemeliyiz. Tüm yeryüzünü gönül coğrafyamız bilmeliyiz. Mutlaka bir yerlerde bilmediğimiz bir derviş, bir âlim İslam'ı anlatmaya gitmiştir.


Bu yazıda uçakla 12 saat süren bir mesafedeki coğrafyadan bahsedeceğim. Osmanlı, sınırları içinde yer almayan Güney Afrika'ya önce kitap, sonra âlim göndermiştir. Bugün o âlimin ektiği tohumlar yeşermeye devam ediyor, bölgeye verdiği ruh etkisini gösteriyor. Soyundan gelenler devlet yönetiminde söz sahibi ve ülkenin kaderini Batılı sömürgecilere teslim etmiyor. 1860'lara uzanan bu hikâyenin kahramanı, Erzurum'dan kalkıp Güney Afrika'ya İslam'ı anlatmaya giden Ebubekir Efendi'dir.

Güney Afrika'da sömürge düzeni
Güney Afrika, verimli toprakları ve zengin yeraltı kaynaklarıyla yaşamını sürdüren insanların diyarıydı. Dünyanın tüm kaynaklarını sömürme gayesinde olan Batılılar sırasıyla buraya yerleşti. Yerli halkı da köleleştirdi. 1652 yılında Hollanda Doğu Hindistan Şirketi ile Hollandalılar, bölgenin hem zenginliklerini tutsak ettiler hem de halkı köle olarak sattılar. 1795 yılında Fransa ve İngiltere sömürüye ortak çıktı. Yeni gelen sömürgeci İngiliz yönetimi, eski yönetimin baskıcı tutumunun halkı bezdirdiğini gördü. Akılcı bir sömürü düzeni sayesinde birçok ülkeyi sömüren İngilizler, halka ibadet özgürlüğü getirdi. 1834 yılında kölelik de kaldırıldı. Artık Güney Afrikalılar hacca gidebilirdi.

Erzurumlu Ebubekir Efendi
Güney Afrikalı bir grup hacı adayı, ibadet özgürlüğüne kavuşmanın sevinciyle Mekke'ye doğru yola çıktı. Yolda başka Müslümanları da gördüler. Onlardan birçok şey öğrendiler. Müslümanların bir halifesi olduğunu, bu halifenin Osmanlı Devleti'nde yaşadığını da öğrendiler. Hacdan dönerken yanlarına ne buldularsa aldılar. Ancak en önemlisi, büyük bir heyecan ve güven de onlara eşlik ediyordu.

Güney Afrika'ya dönen bu topluluk, İslam'ı daha iyi öğrenmek istedi ancak ellerinde ne kitap vardı ne de âlim. Bir cami inşa etmek istediler; paraları yoktu. Ancak Osmanlı Devleti vardı. Halk bu taleplerini karşılamak için Osmanlı'ya bir mektup göndermek üzere sömürgeci İngiliz yönetimine başvurdu. Güney Afrikalı Müslümanların Osmanlı topraklarına iletilen taleplerine Sultan Abdülaziz oldukça önem verdi. Sınırları kıtanın ucuna uzanan Osmanlı sultanına minnettar kalan halk, inşa ettikleri caminin adını Mescidü'l-Aziz koydular. İngilizlerin Osmanlı Devleti'ne karşı tutumları sebebiyle, bu cami beyazların bölgesinde olduğu bahanesiyle yıkıldı. Halk sahile yakın bir yere camiyi yeniden inşa ettiğinde ise adını değiştirmedi.


Sultan Abdülaziz'in Güney Afrika'ya uzanan yardım eli, bölgenin kaderini değiştirecek bir hamleyle taçlandı. Bu hamle İslam'ı anlatmak üzere Ebubekir Efendi'nin gönderilmesiydi.

Güney Afrika'da Erzurumlu bir âlim
Erzurumlu bir âlim olan Ebubekir Efendi'nin soyu Peygamber Efendimize kadar uzanıyordu. İstanbul'da iyi tanınan ve saygıdeğer bir ilim adamıydı. Bu sebeple Güney Afrika halkının eksik bilgisini gidermek ve İslam'ı anlatmak için öne çıkan bir isim oldu.
Ebubekir Efendi, İstanbul'dan yola çıktı. Önce Londra'ya, oradan da yaklaşık 5 ay süren bir yolculukla Ümit Burnu'na vardı. Henüz yola çıkmadan planlarını hazır etmiş ve hızlıca halkın eğitimiyle ilgilenmek istemişti. İlk günlerde devlete rapor gönderen Ebubekir Efendi bir parça ümitsizliğe kapılır gibi oldu, zira halkın arasında birçok ihtilaf vardı ve eğitim durumları da bir hayli yetersizdi. Ancak Osmanlı, Balkanlarda dervişlerle uzun ve sabır gerektiren bir şekilde halka etki edilebildiğini biliyordu. Dâhiliye kâtibinden aldığı mektupta da bu ifade edildi:
"13 Ocak 1863 tarihli raporunuzdan anlaşıldığına göre Ümit Burnu'ndaki memuriyetinizin zahidelerinin bir fayda sağlayamayacağı fikrine kanaat getirdiğiniz anlaşılmaktadır. Hâlbuki size daha önce söylendiği üzere böyle işlerde çok fayda az zamanda olmayıp üzerinden biraz zaman geçmesi gerektiğinden, Allah'ın yardımıyla bu mühim memuriyetinizin din ve milletimiz hakkında ileride mutlaka faydalı olacağı şüphesizdir. Devletlû Ali ve Fuat Paşa hazretlerinin de bilhassa selam eylediklerini beyan eylerim."

Ebubekir Efendi, kendisine telkin edildiği gibi sabırla bölge halkına İslam'ı anlatmak için faaliyetlerine başladı. İlk olarak bir okul açtı. Kısa bir süre sonra da eşinin başında olduğu bir kız okulu açtı. Halk üzerindeki etkisi hızlı bir şekilde görülmeye başladı. Öyle ki Ümit Burnu'na ulaşmasından bir yıl sonra, İngiliz arşiv belgelerinde Ebubekir Efendi'nin etkisine dikkat çekiliyordu:

Ebubekir Efendi'nin Güney Afrika'ya gitme kararı, 26 Mayıs 1862'de Sultan Abdülaziz tarafından onaylandı.


"Ebubekir Efendi İstanbul'da iyi tanınan saygıdeğer bir ilim adamıdır. Bu sebepten dolayı onun Cape Town'da açmış olduğu okulundaki faaliyetleri için İstanbul Hükümeti Ebubekir Efendi'ye hatırı sayılır bir maaş ödemektedir. Küçük bir Müslüman topluluğuna hitap etmesinden ötürü onun faaliyetlerinin küçümsenmemesi gerekir zira faaliyetlerinin etkisi sebebiyle birçok yerli zenci kabile Müslümanlığa dönmüştür. Ebubekir Efendi'nin yaratmış olduğu etki tahmin edildiğinin çok üstündedir."

Nesiller boyu süren hizmet Ebubekir Efendi adeta bir reform hareketi başlattı. Müslüman topluluklar arasında bir kültürel altyapı çalışması gerçekleştirdi. Halka daha fazla etki edebilme gayesiyle ana dilleri olan Afrikaans dilini öğrendi ve o dilde, ancak Arap harfleriyle bir din kitabı da kaleme aldı. Beyânü'd- Dîn adlı bu eser, Osmanlı Padişahı Abdülhamid Han tarafından Güney Afrika Müslümanlarına hediye edilmek üzere İstanbul'da basıldı. Ebubekir Efendi, Güney Afrika'da 17 yıl boyunca vefatına kadar hizmet etti. Bu hizmetleri süresince birçok kitap da kaleme aldı.

Osmanlı'nın bu bölgeye yardımları her daim sürdü. Ebubekir Efendi'nin vefatından sonra da bölgeye başka bir lim gönderildi ve ilmî faaliyetlerin
devam etmesi sağlandı.

17 yıllık hizmetinin artık ömrünün sonuna geldiği için tamamlanacağını hisseden Ebubekir Efendi, Osmanlı Devleti'ne bir mektup daha yazdı. Vefatından sonra çocuklarının sahipsiz kalacağını düşündüğünden devletten ricacı oldu. Evlatlarının Osmanlı himayesinde eğitimlerini tamamlamasını ve devletlerine hizmet etmesini istiyordu.

Ebubekir Efendi'nin ricası üzerine Osmanlı da evlatlarının eğitimiyle ilgilendi. Ebubekir Efendi'nin oğlu Ahmet Ataullah Bey, önce İstanbul'da lise tahsilini bitirdikten sonra Mısır el-Ezher Üniversitesi'nden İslam ilimleri eğitimi aldı. Babasının vefatından sonra bıraktığı görevi bir süreliğine devraldı. Bu okulu kardeşine bırakıp başka bir okul açtı, bu sırada siyasetle de ilgilendi. Güney Afrika'da Cape Town sömürge hükümetine giren ilk Müslüman olarak tarihe geçti.

Ahmet Ataullah Bey, daha sonra parlamentoya delege olarak seçildi ancak sömürgeci yönetim sebebiyle bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu faaliyetleri Osmanlı Hariciye Vekâleti'nin dikkatini çekti. 1901 yılında Sultan II. Abdülhamid Han'ın özel emriyle Singapur'da ilk Osmanlı başkonsolosu olarak görevlendirildi. Singapur'da da etkin bir isim haline gelen Ahmet Ataullah Bey, genç yaşında bir suikasta uğrayarak şehit edildi.

Hişam Nimetullah Efendi de diğer bir oğluydu. O da İstanbul ve Mısır'daki eğitimlerinden sonra babasının yolunda gitti ve ilmi faaliyetlerini sürdürdü. Ebubekir Efendi'nin diğer çocukları ve torunları da bölgede etkili isimler olarak varlıklarını sürdürdüler.

Günümüze uzanan miras Ebubekir Efendi ve ailesinin mirası Güney Afrika'da halen varlığını korumaktadır. Torunu İbrahim Patel, Güney Afrika Ticaret ve Sanayi Bakanı olarak hükümette yer almış ve bugün hâlâ Türkiye ve Güney Afrika ilişkileri için çalışmalarını sürdürmektedir.

1860'larda Ebubekir Efendi'nin Güney Afrika topraklarına ayak basmasıyla Osmanlı etkisi Afrika'nın güneyine de uzandı. Günümüzde bu etki halen devam etmektedir. Osmanlı ve Güney Afrika kaynaklarını araştırarak eksikleri ortaya çıkaran Güney Afrika Cape Town Üniversitesi'nden Dr. Halim Gençoğlu'nu da anmadan geçmemeliyiz. Zira onun çalışmalarıyla tüm doğruluğuyla ortaya çıkan bu araştırmalar sayesinde Osmanlı'nın ufkunun nerelere uzandığına şahitlik edebiliyoruz.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.