Gökyüzü fotoğrafçılığı karanlık bir pencereden evreni aydınlatmak gibi…
Sizin gözünüzden gökyüzünü anlatabilir misiniz? Neden bu kadar etkilendiniz ve makinenizi gökyüzüne çevirdiniz?
Gökyüzü... Gökyüzü benim için uzaklarda bir yer değil, içinde yaşadığımız evren. İnsan çocukluğundan itibaren nerede yaşadığını sorgulamaya başlıyor. Çevresine bakıyor ve tabii ki sırlarını anlamak üzere başını gökyüzüne çeviriyor. Gökyüzü ise gündüz farklı gece farklı görüntüsü ile insanı her daim düşünmeye ve araştırmaya sevk ediyor. Karanlık ve aydınlığın ötesinde bulunanlar insanın merakını artırıyor. Gökyüzüne bakınca gördüğümüz yıldızlar, gezegenler, galaksiler, aslında insanlığın ve dünyamızın var oluşunu, evren içindeki yerini ve dolayısıyla da başka dünyaların olup olmadığını, insanın kendinden başka hiçbir şeye, hiçbir ekipmana ihtiyaç olmaksızın sorgulatabilir.
Fotoğraflarımı sosyal medyada paylaştıkça bu alanda çalışmalar yapan fotoğrafçıları tanımaya, Ay ve gökyüzü fotoğrafları konusunda yavaş yavaş bilgi edinmeye başladım. Böylece ilk kez Samanyolu fotoğrafı çekmek üzere yola çıktım. 2017 Temmuz ayıydı. Kayseri'de yaşayanlar bilirler; Erkilet Tepesi'nden şehir ve Erciyes Dağı görünür. Oradan galaksimiz Samanyolu'nun böyle bir manzara eşliğinde fotoğraflanabileceğini düşünerek Ay'ın olmadığı bir akşam, eşimle birlikte oraya gittik ama şehrin ışıkları tek bir yıldızın dahi görünmesine müsaade etmiyordu. Saat gece 11'e geliyordu. Madem yola çıktım vazgeçmeyeceğim dedim ve aynı gece yaklaşık 25 km uzaklıktaki Erciyes Dağı'na gittik. Arabanın park edilebileceği bir noktada durduk. Durduk durmasına ama dışarısı oldukça karanlıktı. Korkarak indim araçtan ve başımı kaldırdım gökyüzüne baktım. Samanyolu, beyaz bir buluttu, pırıl pırıl parlıyordu. Değil şehirde tek tük görünen birkaç yıldız, burada görünen yıldızları saymanın imkânı yoktu. Bu heyecan ve düşünceler içinde orada Samanyolu fotoğrafını çekmeyi denedim ve makineden baktığımda görünen fotoğraf beni çok mutlu etti. İşte bu ilk fotoğraf ve Samanyolu'nu net şekilde görmek benim için gökyüzü fotoğrafçılığında büyük bir adım oldu. Yıldızlar gerçekten oradaydı ve görülmeye değerdi.
Samanyolu fotoğrafı çekmek gerçekten kolay bir iş değil. Özellikle de bir kadın fotoğrafçı için şartlar daha da zor ama astrofotoğraf çeken çoğu kişi bu riskleri göze alarak bu fotoğrafları çekiyor. İçinde bulunduğumuz evreni hatırlamak için gerçek gökyüzüne bakmak, karanlıkta galaksimizin ışığını hissetmek benim astrofotoğraftan öğrendiğim en önemli şey oldu.
Fotoğraf çekmenin yanı sıra asıl mesleğiniz mimarlık. Peki, fotoğraf makinesiyle nasıl tanıştınız? İkisini birlikte nasıl yürütüyorsunuz?
Evet, esas mesleğim mimarlık. Fotoğrafa ilgim her zaman vardı aslında. Çocukluğumda evimizde her zaman fotoğraf makinesi bulunurdu. Üniversite sonrasında da değişik zamanlarda dijital fotoğraf makineleri kullanmıştım ama ilk kez DSLR fotoğraf makinesi ile tanışmam yaklaşık dört yıl önce, esasen projelerin 3 boyutlu çizimlerinde kullanmak üzere alan fotoğrafları çekmek için almış olduğumuz makine ile oldu. Makine aldıktan sonra ilk başlarda Kayseri'ye yakın yerlere hafta sonları kısa geziler yaparak ara sıra fotoğraf çekiyordum. Özellikle gün batımında fotoğraf çekmeyi seviyordum. Mimarlık, meslek olarak kişinin hayata bakışını çok etkileyen ve farklılaştıran bir meslek…
Yaşamın her alanındaki tasarım, sanat, bilim ve teknoloji ile iç içe. Yapıların, tarihi eserlerin ve yerleşim merkezlerinin, yaşadığımız süreç içinde değişimini, aralıklarla çekilen fotoğraflar üzerinde incelemek fotoğraf çekmenin en güzel yanlarından biri sanırım. Kayseri'de de bu anlamda çok farklı zaman dilimlerinde, birbirinden çok farklı inanış ve yaşam biçimine sahip insanların inşa ettiği birçok yapının bulunması, hatta bunlardan birçoğunun şehir merkezinde hemen her gün gördüğümüz yapılar olması ister istemez insanın o yapılar ve o kültürlere olan ilgisini artırıyor. Fotoğrafa ilginiz arttıkça yaşadığınız coğrafyaya karşı da farkındalığınız artıyor. Mimarlık bu farkındalığı okul hayatı ile başlatan bir olgu oldu benim için.
Yaşadığımız coğrafyanın insan üzerinde mutlaka bir etkisi oluyor. Fotoğraf çekerken coğrafyamızda başka nelerden ilham alıyorsunuz? Gördüğünüz en farklı manzara neresiydi?
Başta da anlattığım gibi Kayseri, M.Ö. 6000'inci yıllara dayanan bir geçmişe ve bunların yanı sıra birçok doğal güzelliğe sahip. Özellikle Erciyes Dağı ile ve su ögesinin olduğu yerlerde fotoğraflar çekmek, gündüz olduğu kadar gece de çok güzel. Samanyolu fotoğrafı çekilecek yerin mutlaka karanlık olması gerektiği için, bu yerlere geceleri gitmek, orada uzun süre durmak ve fotoğraf çekmek oldukça zordur. Birçok tehlikeli durumla karşılaşabilirsiniz ve yakınınızda ulaşabileceğiniz hiç kimse olmayabilir. Fotoğraf çektiğim yerlerin hemen hepsi de çok güzeldi.
Ama benim için en güzeli ve tekrar gitmeliyim dediğim yerlerden ilki Pınarbaşı ilçesidir. Burada tepelerin arasında kalan bazı köylerin, Bortle ölçeğine göre karanlık derecesi 2'dir. Güneş battıktan kısa bir süre sonra Samanyolu kendini göstermeye başlar. Gece boyu yıldızların ışığı size eşlik eder. İlk kez 2018 Aralık ayında Ay doğuşunu çekme fırsatı bulduğum Erciyes Dağı ise bende Ay doğuşunun izlenebileceği en güzel konumlardan biri. Bulutların ve karlı dağların üzerinde Ay doğarken uzaydan izliyormuş gibi mutlu hissettirir insanı. Sarıoğlan ilçesindeki Tuzla Gölü ise hem gündüz hem de gece muhteşem bir manzaraya sahip. En son gittiğimizde aracımız çamura saplandığı için uzun süre gölün içinde kaldık ve oradaki köylerde yaşayan yardımsever köylüler tarafından birkaç saatlik çalışmadan sonra kurtarıldık. Gökyüzü fotoğrafçılığı karanlık bir pencereden evreni aydınlatmak gibi… İlginç olan ise karanlık ne kadar fazlaysa aydınlatmak bir o kadar kolay.