Paris'te bir türk istisnası

Orkun Elmacıgil 14 Nisan 2018, Cumartesi
Paris denince akla gelen turistik vecibelerden uzak kalarak yaşamanın gündeliğine daha çok yoğunlaşmayı, kendi serüvenime sizi ortak etmeyi istiyorum. Diliyorum layıkıyla anlatır ve anlaşılırız.

İşbu yazının yazıldığı tarihten yaklaşık iki ay öncesine denk gelen, 15 Kasım 2017 tarihi benim için heyecanla, özlemle, hem üzüntü hem de kendimden neşet eden bir görev bilinciyle dolup taştığım bir serüvenin başlangıcıydı. Zira bu tarihte, vatanım Türkiye ve şehrim İstanbul'dan kalkan bir uçakla, eşimle beraber Paris'e yerleşmek üzere yurttan ayrıldım. Daha öncesinde yalnızca kısa ve dönüş tarihi belirli olan seyahatler için terk ettiğim yurt sathından ilk kez ne zaman döneceğimizi bilemeden ayrılıyorduk. Ve şu günlerde ayrılışımızın ikinci ayını idrak ediyor, yeni bir şehir, dahası yeni bir ülke, kıta ve dahi yeni bir medeniyet havzası içinde yaşamanın, bu yaşama alışmanın, bütün bu yaşamlar içinde kendimiz olarak kalmanın yollarını arıyoruz. Bu yazı dizisiyle, hem derli toplu bir günlük tutmuş olacağım hem de sizlerle birlikte, yurdundan uzak yaşama pratikleri nelerdir, insan neye, nereye kadar ve hangi ölçülerde alışabilir, nelere alışamaz birlikte öğreneceğiz.

Paris melankolisi

Sakini bulunduğumuz mekân, yani Paris, bizi Türk kılan mekânın uzağında, bu sebeple de her daim bir uzaklığı hatırlatıyor. Türkiye'den "zorunlu" ve "ekonomik" saiklerle göç edip onlarca yılını hep bir gün geri dönebilme ihtimaline tutunarak yaşayan ilk gurbetçilerimizi daha iyi anlamaya başlıyorum çünkü attığınız her adım esasen varmak ve olmak istediğiniz yerin uzağına düşüyor. Birbirine benzeyen 19'uncu yüzyıl mimarisine ait binaları, geniş ve yine birbirinden ayırt edilmesi zor olan bulvarları, insanların karşılıklı bakarak değil ama caddeye dönük oturma düzeniyle tasarımlanan meşhur Paris kafeleri, kahir ekseriyetle kapalı ve ziyadesiyle soğuk olan havası… Yani her şey sizi ilk aşamada bir tür zorunlu melankolinin içine itmeye yönelik gibi geliyor. Bu olumsuz havayı mağlup etmenin yolunu, bulunduğumuz mekânın kenara atılmışları ve yabancıları olarak değil bütün yeryüzünü sahiplenen bir efendilik ve kapsayıcılıkla aşmak mümkün sanırım.

Paris'te Türk olmak

Paris'in şehir merkezi 20 bölgeden oluşuyor ve genel olarak bu 20 bölge içinde bir ev bulup yuva kurmak oldukça zor. Bunun yanında, İstanbul'da alışageldiğimizin aksine daireler büyük değil ve öğrenciler çoğunlukla 10 ila 30 metrekare arasında olan stüdyo dairelerde oturuyor. Evli bir çift olduğumuzdan, Paris'in bu 20 bölgesinin dışında ve güneydoğusunda yer alan Alfortville'de güç bela bulduğumuz ve görece büyük bir daireyi kiralayarak Paris'in sakini olmaya başlıyoruz. Ev bulmanın zorluğunu tekraren anlamanız için tuttuğumuz evin dahi bir yıllık değil birkaç aylık bir kontrat ömrü olduğu gerçeğini söyleyeyim. Sokağımızda bulunan Türk marketi ve hemen karşısında Avrupa'nın pek çok şehrinde görmeye aşina olduğumuz Türk kebapçısı, anavatanı hatırlatan bir görüntü.

Paris'te Türk varlığının kökenini Jön Türkler'e kadar uzatabilecek olsak da, entelektüel yahut siyasi sebepleri olmayan Türk göçü 1960'ların başında başladı. Daha çok Almanya ile andığımız "misafir işçi" anlaşması Fransa ile de yapılmıştı. Bu anlaşmanın ardından geçen neredeyse 60 yılın ardından Fransa, Almanya'dan sonra en çok Türk nüfusu barındıran ikinci Avrupa ülkesi oldu. Paris'te Türk olmanın böylelikle hem tarihi hem de günlük hayata değen bir yanı var. Arada birbirinize rastlayıp bu rastlayışa hem sevinip hem de sevinme ölçünüzü normale indirgeyebileceğiniz kütlede bir topluluk arz ediyoruz.

Paris'teki ilk günlerimiz, az çok bildiğimiz ama daha ziyade turistik yanlarına vakıf olduğumuz bu şehrin, kendi rutini içinde nasıl döndüğünü anlayarak geçti. İstanbul'un aksine daha sakin, insanların sokakları daha az doldurduğu yahut doluluğun eski ve başarılı bir şehir planlamasıyla dağıldığı şehir Paris. Düzen ve kategori vaat eden Avrupa medeniyetinin medar-ı iftiharı olabilecek bir şekilde nakışlanmış planın, geniş ve sizi şehrin istediğiniz yanına götürecek metro ağının bizi rahat ettirdiğini söylemeliyim. Kedileriyle meşhur olmasına rağmen, sokaklarda tek bir sokak kedisi görmememizi Avrupa illüzyonuna, her sabah erkenden kalkıp apartman bahçesindeki güvercinleri besleyen 80 yaşındaki alt komşumuz hanımefendinin şefkatini de insaniyetin sınır tanımayacağına dalalet görüp yaşamaya ve anlamaya devam ediyoruz.

Türkler, Fransız hayalinin uzağında

Sana cismini, ismini ve mananı veren yerden uzaklık omzunda bir yük… Bu yükü taşıyarak zamanında Sartre'dan Ahmet Hamdi'ye, Valery'den Ahmet Haşim'e arşınlanmış kaldırımları yürüyorsun. Şairler parkı Tuleries'e çıkınca şehrin simgesi Eyfel Kulesi'ni bir iki dakikalık yürüyüşün ardından demirden çıplaklığıyla görüyor, ardından paltonun cebinde, şehirde hüküm süren yoğun hırsızlığın kaygısından sürekli yokladığın cüzdanının içindeki ulaşım kartıyla evine dönüyorsun. Evine, yurdunda olmayan evine...

Bitirirken Fransa'da göçmen sosyolojisi çalışanlar tarafından bilinen bir kavramı hatırlatarak biraz da Türklerin Fransa'nın havsalasında nasıl bir anlam teşkil ettiğinden bahsetmek istiyorum; kavramımızın şiirsel bir adı var: "Türk istisnası" İşbu tabir Türklerin, göçmen topluluklar içinde asimilasyona en çok direnen, kendi kültürünü en fazla koruyup evlilik tercihinde de yine en çok kendi milletini tercih eden topluluk olması dolayısıyla kullanılmakta. Az evvel yaptığım tanımda, asimilasyon kelimesini siyasi bir tercihle ben kullanmadım aksine Fransa devletinin yasalarında, yabancıların Fransız değerleri içinde eriyerek "asimile" olması gerektiğinin altı çizilir. Yani Almanya'nın aksine, daha açık sözlü davranan Fransa, kendi ötekisini kendi içinde, kendine benzetmek suretiyle "asimile" eder. Yapılan bilimsel çalışmalar ve bilimsel olmayan kişisel gözlemlerim, Türklerin Fransız devletinin bu hayalinin oldukça uzağında bir yerde kendi hayatlarını sürdürüyor olduğunu gösteriyor. Burada geçireceğimiz, kişisel tecrübemizde bize yol gösterecek olan kavram belki de Türk istisnası olacak, Paris'te bir Türk istisnası...

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.