İlk albümünü 1980 yılında yapan Ümit Besen, 1982'de söylediği Nikâh Masası ile Türk Hafif Müziği'ne damgasını vurdu. Nikâh Masası öyle bir fenomen oldu ki, aradan geçen 35 yıla rağmen hâlâ söylenen, dinlenen ve paylaşılan bir şarkı. Ümit Besen'in Osmaniye'de başlayan hikâyesi şimdilerde Bodrum'da devam ediyor. Kendisi ile İstanbul'da olduğu bir akşam görüştüm. Sakin, huzur dolu ve biraz utangaç bir adam buldum karşımda. Zaten kendisi de "50 yaşından sonra konuşmaya başladım, utangaç alıştık biz" diyor. Sohbete melankoli ile başladık, aşkla devam ettik, yolun sonunda ise müziğe geldik. Kıymetli vaktinden Lacivert'e ayırdı, sağ olsun...
Melankoli deyince akla Nikâh Masası, Nikâh Masası deyince akla siz geliyorsunuz.
Demek ki melankolik şarkılar yazacak kadar çok şey yaşadım. Bir altyapım var.
Nasıl oluyor bu altyapı?
Duygusallık aslında insanın ruhunda olur. Bu duyguları kaleme döküp genele yaymak gibi bir edebiyat bilgisi de bende var. Duygusal olup hem müzik hem şiirle iç içe yaşayınca böyle… Hiçbir şarkı sevinçten mutluluktan çıkmaz, hepsi hüzünden çıkar zaten.
Neden mutluluktan çıkmasın?
Çünkü canınızın acıması lazım. Canınız acımazsa bir şeyler yazamazsınız. Hasret olmalı, ayrılık olmalı... Mutlu iken o ânı yaşamaktan başka bir şey yapmaz insan. O sevgiyi, mutluluğu sevdiğinizle yaşamak, güle oynaya yaşamak varken başka bir şeye vakit ayırmak o ânı öldürür. Kırda, parkta el ele gezmek varken, oturup şiir mi yazacaksınız? Ancak ondan ayrıldığınızda yazabilirsiniz. İyi ayrıldıysanız duygusal şeyler yazarsınız, özlediğinize ve onu sevdiğinize dair… Ama canınızı yakarak gittiyse; o zaman zehir zemberek yazarsınız, acının, gözyaşının, sitemin şarkıları çıkar. "Yere batsın sevgiler, aşk yere batsın" gibi...
Mutlu olduğumuzda paylaşmak istemiyoruz ama hüzünlü olduğumuzda paylaşmak istiyoruz öyle mi?
E genelde öyle değil mi? Mutluluktan değil ama acıdan yapılan paylaşımlar daha unutulmaz geliyor bana.
Nikâh Masası şarkısı 35 senelik, biz bu şarkıyı dinlediğimizde hâlâ hüzünleniyoruz. Nasıl bir hikâyesi var bu melankolik şarkıların?
Hikâyesi tamamen kendi içinde... Evlenmeyi hayal ettiği sevdiği ile ayrı düşen bir âşık... Uzun bir hasret ve sonra bakıyor ki sevdiği kız başkası ile nişanlanmış.
Yalnız melankolinin dibi… "Nikâhına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin." Pes yani.
Bu sevgiliye yazılan sitem aslında, nikâha gideceğinden değil.
Gitmez miydi nikâha?
Gitmez, gidemez, dayanamaz o görüntüye. Evet, bir teklif var. Niye çünkü sevdiğini beyaz gelinlikler içinde görmek istiyor. O kadar görmek istiyor ki yanındaki ben olmasam da seni gelinlikle görmeyi hayal ettiğim için sana doğru gelmek istiyorum diyor.
Bir röportajınızda, "Bu şarkıyı şimdi yazsam bu kadar sevilmezdi" demişsiniz. Neden?
Çünkü şimdi yaşanan duyguların ve aşkların çabuk bittiğini görüyorum. Bazı insanlar acı çekmeden, hasret çekmeden birbirlerine kavuşuyorlar ve bir mesajla bitiriyorlar aşklarını. Şimdiki zamanın âşıklarına komik gelir belki diye düşünüyorum. Böyle aşklar kaldı mı falan diyecekler sanıyorum ama sonra bunların azınlık olduğunu fark ediyorum. Biliyor musunuz, başından hiç evlilik geçmemiş bazı gençler bile bu şarkıyı seviyorlar.
Nasıl oluyor bu?
14-15 yaşındaki çocuklar gelip Nikâh Masası'nı istiyor, bu benim en sevdiğim şarkı diyor. Yani demek ki bir şey yaşamadan da sevenler var. Babadan oğula geçenler var. Babam annemi doğuma götürürken Nikâh Masası çalıyormuş arabada o nedenle benim adımı Ümit koymuşlar diyen bile oldu. Kıbrıs'a gitmiştim. Oradan bir basın mensubu arkadaş söyledi. Kıbrıs'ta 'Ümit Besen kadınları' ve 'Ümit Besen erkekleri' varmış. Nasıl oluyor o dedim. Sevdiğini alamayanlar, sevdiğine kavuşamayanlar dedi. Sevdiğiyle evlenemeyen erkeğe Ümit Besen erkeği diyorlarmış.
Siz melankolik bir insan mısınız?
Çok duygusalım. Her şeye gözlerim dolabilir. Bir dizi izlesem, bir fedakârlık sahnesi görsem anlatırken sesim titrer.
Yani sadece yaşadığınız değil, gördüğünüz acılar da size ilham veriyor?
Tabii. O olayı yaşamasam da yarı yarıya etkileniyorum. O kişinin yerine koyuyorum kendimi. Bir doktor arkadaşım vardı. Asistanına âşık oldu, bir akşam bana "Ümitçiğim bu akşam açacağım hislerimi" dedi. Kızın yanına gidince tam söyleyecek, kız buna ağabey demiş. O da ağabey deyince bir şey söyleyememiş. Ben de şarkısını yazdım. "Aynı anadan babadan mı olduk? Bana ağabey deyip durma, severken kardeş mi olduk" diye.
Aşkı tanımlayın desem...
Aşk yaşanır, anlatılmaz, anlatılacak bir duygu değil zaten. Aşk acısı kötü bir şey. Hani kavuşunca aşk biter derler ya, yalan, birazcık heyecanı diner insanın, alışkanlığa dönüşür. Ama olur da bir gün kaybetmeye yakın bir şey yaşarsanız tekrar başa döner, yeniden âşık olduğunuzu anlarsınız. Hemen alevlenir.
Şarkılarınız depresyon için kısayol niteliğinde. Sitem eden oluyor mu?
Ağabey senin yüzünden çok çektik, okula gitmedik, şu kadar gazoz içtik, parasını isteriz diye espri yapanlar oluyor. Ama ben bunları hiçbir şey içmeden yazdım.
Romantik bir erkek misiniz?
Çooook.
Erkek adam ağlar mı?
İnsan olan herkes ağlar. Ağlamamak insanın kendine zarar verir. Boşalması lazım yağmur gibi. Kendi kendime bir yerlere gidip hüngür hüngür ağladığım çok olmuştur. Mesela kardeşimi kaybettikten sonra her şarkı beni hüzünlendirmeye başladı. Hasta olduğu üç sene boyunca, tedavisi sürerken geri dönülmez bir yol olduğunu bildiğim için her gün o ölümü yaşadım. Üç sene... O yüzden kimseye belli etmeden içimi döktüğüm zamanlar oldu. Sahnedeyken ağlarım, şarkı bozulur, sesim titrer diye bazı şarkıları söyleyemediğim oldu.
Hayat üç günlük. Ne götüreceğiz yanımızda?
Dürüstlüğümüzü ve şahsiyetimizi. Sağlam dostları geride bırakacağız ve eğer böyle dostluklar bırakabiliyorsak en büyük zengin olarak öleceğiz. Mal, mülk dünya dekoru, onlara tamah etmemek lazım. Kullanmayacağın para, pul senin değil, paylaştığın sofra senin. Yoksa hepsi yalan.
Üç kız babası olmak nasıl bir duygu?
Valla kız babası olmak çok güzel bir şey.
Babam; "Kız babası olmayan baba oldum demesin" diyor.
Aynen, baban doğru söylemiş. Erkek evlat hiç aramadım. Hayırlısı dedim.
82-87 yılları arasında 13 film çevirmişsiniz sonra sinema bitmiş. Neden?
Kanallar çoğaldı. Klipler çekilmeye başlandı, sinemaya gerek kalmadı. O dönem tek kanal vardı, adam meşhur olmuş nasıl göstereceksin? Televizyon da yok o zaman, müzikal film yapacaksın. Biz aktör değiliz, tiyatro eğitimimiz de yok ama baktılar filmler başarılı oluyor teklifler çoğaldı.
Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?
Hafif, duygusal, romantik, dinlendirici ve düşündürücü.
Geçtiğimiz sene yeni bir tarz denediniz, rock albümü yaptınız resmen.
Gençlere hitap etmek için Ümit Besen yelpazesi genişledi.
İyi oldu mu?
Dinlemeyen de dinlemeye başladı. Nikâh Masası ile sınırlı değilmiş diyenler oldu. Çünkü oradaki birçok şarkı benim repertuarımda olmayacak şarkıydı. İyi yorumladığımı söyleyenler oldu, övgüler aldım. İşte sizden böyle şeyler bekliyoruz diyenler oldu. Zaten 1974'te sahnede orkestrayla Barış Manço şarkılarını yorumluyordum.
Arabesk, rock bunların bir derdi var, pop müziğin yok diyorsunuz.
Arabesk acıyla, ayrılıkla beslenir, caz da öyledir. Rock müziğin de bir hikâyesi vardır. Pop şarkılarda o hikâye anlatımını pek göremiyoruz. Aslında ben müzikleri çok fazla ayrıştırmam, beni duygulandırıyor mu ona bakarım. Önemli olan söyleyiş tarzı ve içinde olandır.
Son zamanlarda dinlediğiniz 'bu çok iyi dediğiniz' bir şarkı veya şarkıcı var mı?
Bazen yarışmalarda dinliyorum, çok hoşuma gidiyor, isimleri aklımda değil ama yetenekli gençler var ama ne yazık ki sonu gelmiyor. Hüsran...
Neden hüsran?
Çünkü öyle bir piyasadayız. Artık sosyal medyada bir şeylerin çok öne çıkması lazım, albüm satışları yok çünkü.
Siz sosyal medya kullanıyor musunuz?
Kızım ilgileniyor Facebook hesabımla, ben Instagram kullanıyorum.
Fotoğraflarınızı mı paylaşıyorsunuz?
Bazen çektiğim fotoğrafları paylaşıyorum, bazen de gitar çaldığım bir videoyu.
Yetiştirdiğiniz biri veya birileri var mı?
Akıl verdiklerim, öneride bulunduklarım oldu ama birini yetiştirmedim.
Yeni bir klip, proje var mı ufukta?
Bora Duran'la söylediğim Nikâh Masası'nın klibi gelecek. Eskiden yaptığım bazı şarkıları da yenileyeceğim tekrardan.
Teşekkürler.