Sorunlu bir ''Sorun çözme aracı'': Şiddet
Aile içi ve kadına yönelik şiddet, maalesef sosyoekonomik düzey, eğitim, inanç, siyasi düşünce ve benzeri durumları gözetmeyen, her sosyal grupta karşılaştığımız küresel bir problem. Gelişmiş ülkeler diye tanımladığımız ülkelerde de son derece yoğun şiddet vakalarının olduğunu görüyoruz.
Demek ki şiddetle mücadele ederken hiçbir önyargı ya da önkabul olmadan hareket etmek ve bütüncül bir mücadele stratejisi geliştirmek gerekiyor. Bu anlamda –bir mazeret olmamakla birlikte, teselli kabilinden zikredebiliriz belki- ülkemizde şiddete bağlı kadın ölümleri dünya sıralamasında epey gerilerde ancak tek bir vakanın varlığı bile mücadele etmek için sebeptir.
Hemen şunu da belirtmek gerekiyor ki aile içi ve kadına yönelik şiddet sadece boşanma aşamasında ya da boşanma sonrasında ortaya çıkmıyor. Evlilik devam ederken de ciddi oranda şiddet vakasıyla karşılaşmaktayız. Kaldı ki kadınlar bakımından boşanmaların önemli ölçüde sebebi, şiddet. İstatistiki bir bilgi değil ama mesleki tecrübelerime dayanarak şunu söyleyebilirim; evlilik içinde şiddet varsa bu boşanma evresine ve sonrasına da yansıyor. Evlilik süresince şiddet yaşamayan çiftlerde boşanma evresinde ya da sonrasında da–nadir istisnalar hariç- şiddet görülmez.
"Sorun çözme aracı": Şiddet İlk olarak şiddete başvurma sebeplerini iki ana başlıkta toplayabiliriz. Birincisi şiddetin bir güç ve nüfuz sağlama aracı olarak öğrenilmesi. Bu şiddetin toplumsal nedeni. İkinci olarak ise bireyin şiddeti sorun çözme aracı olarak kullanması; bu da şiddetin bireysel nedeni. Şiddetin güç ve nüfuz sağlama aracı olarak öğrenilmesi maalesef erken yaştan itibaren toplumun, dolayısıyla ailenin, telkiniyle başlıyor.
Toplumsal cinsiyet dediğimiz konu esasen eşitsizlik fikrinin öğretilmesini kapsar. Şiddeti sorun çözme aracı olarak kullanma ise öfke kontrolünü öğrenmemiş, sorun çözme mekanizmalarını bilmeyen kişilerin sorumluluk sahibi bir yetişkin hâline geldiklerinde karşılaştıkları ilk açmazda başvurdukları yöntemdir.
Açıktır ki şiddeti sorun çözme aracı olarak kullanmak, içinden çıkılmaz bir kısır döngü oluşturur ve sorunları çoğaltır. Sebepleri detaylandırmak tabi ki mümkün ancak bu yazının kapsamı dahilinde çok genel hatlarıyla bahsetmekle yetiniyorum. Burada bu şiddetin ve cinayetlerin önüne nasıl geçebileceğimizi ve şiddetle nasıl mücadele edebileceğimizi konuşmamız gerekiyor.
Aile içi ve kadına yönelik şiddetin yukarıda da değindiğim gibi toplumsal ve kişiden kaynaklı nedenleri var. O hâlde çözümü de bu düzlemlerde aramamız gerekiyor.
Şiddeti önleyici, şiddet vukua geldiğinde müdahale edici ve mağdurun mağduriyetini tazmin edici önlemlerin tamamını eşgüdümlü olarak almak durumundayız. Şunu unutmayalım; şiddet öğrenilen bir durumdur. Şu hâlde çocuklarımıza (kız, erkek) şiddeti bir yöntem olarak öğretmememiz gerekiyor. İnsan onurunun vazgeçilmezliğini, eşref-i mahlukat olmaktaki eşitliği öğretmek gerekiyor. Bu işin toplumsal yanı… Önleyici tedbirler bahsinde sayabiliriz.
Şiddete karşı önlem ve imkânlar
Yine bir şiddet vakası olduğunda, bunu normalleştirmemek, hoş görmemek gerekiyor. Aileden başlayarak, şiddete tanık olan ya da maruz kalan her bireyin bunu reddetmesi, şiddet failini "dışlaması", gerektiğinde kolluk güçlerini harekete geçirmesi gerekiyor.
Bu anlamda biliyorsunuz pek çok hukuki ve idari mekanizma var. 6284 sayılı yasadan doğan şiddet failinin şiddet mağdurundan uzaklaştırılmasını sağlayan tedbir kararları müdahale edici önlemlerin en başta Alo 153 hattı, Şiddet Önleme Merkezlerine (ŞÖNİM) müracaatla korunma altına alınma, İçişleri Bakanlığı'nın KADES hattı ile kolluk güçlerinin müdahalesini sağlama imkânlarını ilk elde sayabiliriz.
Mağdurun mağduriyetini giderici önlemler tahtında ise, etkin ve hızlı yargılamanın yapılmasını söyleyebiliriz. Adalet Bakanlığı, uygulamada etkin ve uzman personel istihdamıyla bu alandaki eksiklikleri gidermeye çalışıyor. Yine Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurumsal olarak şiddet vakalarında mağdurun yanında yer alarak hukuki ve sosyal yardım desteklerini de harekete geçirmektedir ki bunun uygulamadaki değeri gerçekten çok büyük. İlgili Bakanlıkların koordinasyonuyla epey yol alınmış olmakla birlikte sorunun tümüyle çözüldüğünü elbette söylemek mümkün değil.
Medyadan beklenen insancıl bir tavır
Şiddetin toplumsal boyutunu değerlendirirken geleneksel medya ve sosyal medyaya hakkında da mutlaka konuşmak gerekiyor çünkü şiddetin sebep ve sonuçlarını bağlamında önemli rol oynuyor her iki platform da. Öncelikle medyanın şiddet olaylarını aktarırken yeterli dikkati ve hassasiyeti gösterdiğini söylemek mümkün değil. Bu hususta daha özenli ve toplum psikolojisini dikkate alarak davranması gerekiyor.
Burada şunu da hemen ifade etmek gerekir; medyanın şiddet, kadın ve çocuklarla ilgili haber içeriklerinde nelere dikkat etmesi gerektiği aslında yasalarla düzenlenmiş vaziyette. Sorun denetim ve ceza mekanizmasının yeterince işlememesi. Ancak özel denetime ve cezalandırmaya gerek olmaksızın Türk medyasının şiddet haberlerini verirken insancıl bir tavır geliştirmesini bekliyoruz.
İzlenme ve okunma beklentisi, haberleri kışkırtıcı vermeye yönlendiriyor medyayı ama ben inanıyorum ki insani hassasiyeti gözetseler daha çok takdir toplayacaklar. Daha çok okunacak ve daha çok izlenecekler.
Son zamanlarda bazı program ve kanallarda, reklam verenlerde şiddete karşı tutumun geliştiğini görüyoruz. Muazzam da ilgi çektiler. Kötü içerikli medya ürününü izlemeyerek, "satın almayarak" başlayabiliriz işe. Denetim kurumları da bu anlamda üzerlerine düşeni yaparlarsa sanıyorum medyanın bu husustaki arızalarını gidermek daha mümkün olacak.
Tabi bir de işin sosyal medya boyutu var ki ben sosyal medyayı hem faydalı hem zararlı buluyorum. Bunu biraz açayım: mağdurların seslerini duyuracakları bir platform olması, STK'ların daha hızlı organize olmalarına vesile olması bakımından faydalı bir platform. Ancak sosyal medyada duyulmayan, ilgi görmeyen hiçbir mağduriyetin dikkate alınmayacağı gibi bir algı oluşmaya başladı.
Sosyal medya yargısı, hatta infazı gelişmeye başladı, bunu da çok sakıncalı buluyorum. Sosyal medya ses duyurmak, destek görmek için var olan araçlardan yalnızca biri. Bizim kurumlarımız, kolluk güçlerimiz, yargımız var. Onların görevlerini, son tahlilde kitle psikolojisinin (ki bu bazen yıkıcı da olur) hâkim olduğu ve manipülasyona da son derece açık bir platforma yüklemek yanlış.
Dolayısıyla her kuruma, her araca hak ettiği kadar önem atfetmekte fayda var. Ancak burada şu eleştiriyi de yapmak zorundayım, mahkemelerimizin de son zamanlarda sosyal medya tepkilerinden gereğinden çok etkilendiklerini görüyoruz. Buna meydan vermemek de yargı kurumlarının görevi.
TCK' da bir eksiklik yok
Bizim hukukumuzda, hangi eylemlerin suç olarak tanımlandığı ve hangi suçun cezasının ne olduğu Türk Ceza Kanunu'nda, ceza yargılamasının nasıl yapılacağı –tutuklama, salıverilme, delillerin toplanması vs.- Ceza Yargılaması Kanununda, verilen cezalarının infazının nasıl olacağı ise Ceza İnfaz Kanununda düzenlenir.
Burada şunu hemen belirtmekte fayda var; suç olarak tanımlanan eylemler ve suçların cezaları bakımından Türk Ceza Kanunu'nda bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Hatta şiddet ve özellikle cinsel şiddet suçlarında, birçok gelişmiş ülke ceza kanunlarından daha ağır cezalar düzenlenmiştir Türk Ceza Kanunu'nda.
Kamuoyundaki tartışmalar daha çok soruşturma ve yargılama süreçlerinin uzaması ve cezaların infazında toplanıyor. Doğrusu aile içi ve kadına yönelik şiddet vakalarında soruşturmaların ve yargılamaların etkin ve hızlı yürütülmesi gerektiği eleştirisine katılmakla birlikte yargılama faaliyetinin bir süreç olduğunu, bugünden yarına bitecek bir faaliyet olmadığını da söylemeliyim. Burada önemli olan, soruşturma ve yargılama evresinde mağdurun yeni mağduriyetler yaşamasının önüne geçilmesi, failden korunması gerekliliğidir.
Adalet Bakanlığı tarafında 17 Aralık 2019 tarihinde yayınlanan genelge bu anlamda oldukça katkı sağlayan bir düzenleme oldu.
KADES, İçişleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen bir uygulama. Akıllı telefonlara yüklenen ve tehlike anında mağdurun bir butona basmasıyla konumunu kolluk gücüne bildiren bir uygulama. Sayın İçişleri Bakanı'nın yaklaşık bir ay kadar önce kamuoyuna açıkladığı bilgilere göre 2020 yılında 1 milyon 160 bin civarında KADES uygulaması yüklenmiş, 643 bin civarı ihbar gelmiş bu uygulama üzerinden. Yapılan 643 bin ihbarın yarıya yakını ciddi, hayati tehlikeyi haiz ihbarlar. Yaklaşık 321 bin 500 hayatın KADES sayesinde tehlikeden kurtulduğunu söyleyebiliriz.
KADES uygulamasında kolluk güçlerinin gecikerek intikal ettiği yönünde eleştiriler de var, Bakanlığın bu eksikleri gidermesini bekliyoruz. Zira uygulamada oldukça önemli bir hizmeti ifa ediyor. Muhakkak kullanıldıkça ortaya çıkacak ve geliştirilecek tarafları olacaktır.