Dünyadan Portreler/Haberler
TAYFUN SELEN
ABD'NİN İLK TÜRK BELEDİYE BAŞKANI ŞİMDİ KONGRE'Yİ HEDEFLİYOR
İTÜ Mimarlık bölümünden mezun olan Tayfun Selen, Türkiye'nin krizler içinde olduğu 90'lı yıllarda şansını yeni dünyada denemeye karar verdi. 23 yıl önce cebinde küçük bir harçlık ve yetersiz bir İngilizce ile ABD'ye ayak bastı. İlk yılını bir benzin istasyonunda çalışarak geçirmek durumundaydı. Asıl mesleğini yapma imkânını bir yıl sonra bir mimarlık ofisinde buldu. En alt seviyeden çizim elemanı olarak işe başlayan Selen aldığı eğitim sayesinde kariyer basamaklarını çıkmakta zorlanmadı. Bir gün sırf meraktan bir kongre üyesinin konuştuğu siyasi bir toplantıya katıldı. Selen'in yabancı bir ülkede politikaya atılma serüvenini ateşleyen bu toplantı oldu. 2003 yılında oturduğu Chatham Belediyesi imar komisyonuna seçilince siyaset hayatı da başladı. 6 yıl önce de Cumhuriyetçi Parti ilçe yönetimine katıldı. Bu yılın başında da Chatham Belediye başkanı seçildi. Selen'in şimdiki hedefi ise ABD Kongresi…
ABDULLAHİ EBUBEKİR
HIRİSTİYANLARIN HAYATINI KURTARAN NİJERYALI İMAM
Abdullahi Ebubekir kısa süre öncesine kadar Nijerya'nın Plato eyaleti dışında bilinmeyen bir imamdı. Oysa şimdi dünyanın saygı duyduğu bir insanlık kahramanı olarak görülüyor. Ebubekir'i 83 yaşında dünyaya tanıtan onun geçen yaz gösterdiği ve kaynağını inancından alan gözü pekliği oldu. Nijerya'nın orta kesimlerinde göçebe Fulani çobanları çoğunlukla Müslümanlardan oluşuyor, çiftçiliği ise daha ziyade Hristiyanlar yapıyordu. Nijerya'nın Barkin Ladi bölgesinde Hristiyan çiftçilerle Müslüman çobanlar arasında 6 yıl önce başlayan anlaşmazlıklar kısa sürede 80 kişinin canına mal olan şiddet eylemlerine dönüştü. Abdullahi Ebubekir bu çatışmalar sırasında 262 Hıristiyan çiftçiyi kendi evinde ve camide saklayarak onlarca kişinin daha öldürülmesine engel oldu. Nijeryalı 83'lük imam bu asil davranışıyla geçtiğimiz günlerde Uluslararası Din Özgürlüğü Ödülü'ne layık bulundu.
BEEREPOOT AİLESİ
TANRI İSTEMEZSE VERGİ ÖDENMEZMİŞ
Tazmanya Yüksek Mahkemesi'nin son dönemlerde uğraştığı sıradışı vergi davasının kahramanları olan abla Fanny, kardeş Rembertus ve anneleri Linda Beerepoot devletin kendilerini yükümlü tuttuğu vergileri ödemeyi kabul etmiyor. Yıllar boyunca biriken 930 bin Avustralya doları tutarındaki vergi borçlarını ödemedikleri için Avustralya Vergi İdaresi tarafından 2,3 milyon dolar vergi cezasına çarptırılan aile fertlerine göre tanrı dışında bir otoriteye vergi ödemek Tanrı'nın kanununa aykırı bir şey. Kraliçe Elizabeth'e ve Avustralya başbakanına bile mektup yazan Beerepoot kardeşler haklılıklarını şöyle ifade ediyor: "Biz, Tanrı'nın bize bahşettiği lütufları ve karşılığında onun için verdiklerimizi dikkate alıyoruz. Yoksa onun haricinde bir varlık olan vergi idaresini değil. en yüksek kanun koyucunun kadir-i mutlak Tanrı olduğunu onayladığına inanıyoruz. Biz de ona ait olduğumuz için dolayısıyla bize ait hiçbir varlığımız yoktur."
İSVİÇRE
"ASKERİ GÜÇLERİN DOĞAYA VERDİĞİ ZARAR SAVAŞ SUÇU SAYILSIN!"
Savaş sırasında hiç olmazsa bazı değerlerin korunması için kabul edilen savaş hukuku kuralları ne yazık ki askeri çatışma ve talimlerin en büyük mağdurlarından biri olan çevre ve doğal dengeyi korumak için işletilemiyor. Ancak doğal dengenin her zamankinden hassas duruma geldiği günümüzde sanayi faaliyetlerinin yanı sıra askerî teknoloji ve çatışmaların da doğaya verdiği zarar öyle kritik noktaya geldi ki bunu önlemek için son çareyi savaş hukukuna başvurmak olarak görenler çıkmaya ve çoğalmaya başladı. Talepleri aynen şu: "Askeri güçlerin doğaya verdiği zararlar savaş suçu sayılsın!" İçinde bulunduğumuz dünya için size fazla ütopik gelebilir bu slogan ama birileri ciddi ciddi bunu öneriyor. Geçtiğimiz temmuz ayında 24 bilim adamının bir araya gelerek bir mektupla 5'inci Cenevre Konvansiyonu dolayısıyla Birleşmiş Milletlere yaptığı çağrı tam da bunu hedefliyordu. İçinde bulunduğumuz durumda bizim için ne kadar lüks kalıyor, öyle değil mi?
YUNANİSTAN-TÜRKİYE
MÜLTECİ GÖÇMENLER İÇİN BİR SES: GÖÇMEN MEDYASI
Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyeliler üç yıl önce İstanbul'da radyo kurmuşlardı. Geçtiğimiz haftalarda da Sefaköy'de bir televizyon kanalı kurarak yayına başladılar. Göçmenler ve mülteciler seslerini duyurmak ve olan biteni kendi perspektiflerinden görmek/göstermek istiyorlar. Bu durum sadece Türkiye'deki mültecilerle sınırlı değil. Yunanistan'a kaçak yollarla sığınan göçmen ve mülteciler de aynı şekilde seslerini duyurmak istiyordu ve onlar da boş durmadılar, kendi dillerinde gazete çıkardılar. Atina'da göçmen ve mültecilerin yanı sıra düşük gelirli Yunan gençlerine eğitim verilen bir gençlik merkezinde 2017'de yayınlanmaya başlayan gazetenin adı da hâline tercüman olduğu kitleye uygun: Göçmen Kuşlar. Mülteci gazetecilerin ve gazeteciliğe hevesli genç kalemlerin haber ve görüşlerine yer veren Göçmen Kuşlar iki ayda bir yayınlanıyor ve 13 bin nüsha basıma ulaşmış durumda. En önemli okurları ise hedef kitlesini oluşturan mülteciler ve mülteci kampları.
AVUSTRALYA
HASTANIN SON ARZUSUNU YERİNE GETİREN AMBULANS
Ancak filmlerde görülebilecek naiflikte bir sahne gibi: İki yıl önce Avustralya'nın Queensland bölgesinde hastaneye doğru hızla yol alan bir ambulans fazla yaşama şansı kalmadığı düşünülen hastanın son arzusunu yerine getirerek durdu ve onun okyanusu doya doya son kez seyretmesine imkân tanıdı. Başka yerde olsa büyük tartışmalara yol açacak bu sıra dışı olay bu kadarla kalmayarak bu sene beklenmedik bir hizmete ilham kaynağı oldu. Geçtiğimiz günlerde Queensland eyaleti yönetimi bu ilginç hadiseden aldığı esinle hastaların son isteklerini yerine getirecek olan bir ambulansı hizmete sokacağını açıkladı. Ümitsiz durumdaki bilinci açık hastaların ölmeden önce son arzularına imkân tanıyacak olan ambulans servisi tabii ki uçuk kaçık isteklere yer vermeyecek. Hastaların çocuklarını, torunlarını ya da yakınlarını son bir kez görmek, müzeye gitmek, doğduğu semti görmek türünden "makul" son arzularına imkân tanıyacak.
RUSYA
SOVYETLER BİRLİĞİ NOSTALJİKLERİ BU YIL REKOR SAYIYA ULAŞTI
Nasıl ki Türkiye'de mevcut sorunların çözümünü 1930'lara, 1940'lara dönmekte arayanlar varsa Rusya'da da bir dönemler dünyanın iki süper gücünden biri olan Sovyet rejimini özleyenler var ve sayılarının az olmadığı biliniyor. Ne var ki Sosyalist Sovyetler Birliği nostaljiklerinin sayısı araştırmalara göre son dönemlerde aşırı bir yükseliş gösteriyor. 2005 yılından beri yapılan bir ankete göre Sovyetler Birliği'nin dağılışından dolayı pişmanlık duyan ve eski rejimin geri gelmesini ümit edenlerin sayısı 2012'de yüzde 49, 2017'de yüzde 58 oranındayken günümüzde yüzde 66 oranına ulaşmış durumda. Rusları eski rejime özlem duymaya iten nedenlerin başında ise planlı ekonomik sistemin çöküşü, büyük bir devlete mensubiyet duygusunun yitirilmesi, giderek yükselen güven kaybı geliyor. Ne var ki anket, ekonomik sıkıntılar nedeniyle Sovyet dönemine özlem duyan Rusların o dönemde hâkim olan yoksulluk, temel ihtiyaç eksikliği, boş raflar ve bitmeyen kuyrukları unuttuklarını da gösteriyor.