SOSYAL MEDYADA LİNÇ KÜLTÜRÜ VE BAŞA ÇIKMA YÖNTEMLERİ
Dijital dünya, hayatımızın önemli bir parçası haline gelirken, duygu ve düşüncelerimize yön veren bir platforma da dönüşüyor Bir taraftan düşüncelerimizi tanımadığımız insanlara yayma fırsatı verirken, bir taraftan da beklenmedik gerginliklere yol açabiliyor. Bir yanlış adım, bir düşüncesiz yorum ya da yanlış anlaşılan bir niyet ile kendimizi bir anda sosyal medyanın hızlı yargısından kaynaklı saldırıların ortasında bulabiliyoruz. Şahsen bu çok iyi tanıdığım bir durum çünkü kendimi defalarca orada buldum.
Hakaret dolu cevaplar ya da retweet'ler, aşağılamalar, DM'den bazen tehdidi bulan saldırılar… Hepsini çok defa deneyimlediğimi söyleyebilirim. Bazen iki ayrı kampın aynı anda linçine bile maruz kaldığım oldu.
Meşhur bir haber sitesine "Evrim Yaratıcıya işaret ediyor" dediğim için önce bir dini grubun, daha sonra da radikal bir ateist grubun linçine maruz kaldım. Nitekim hakikat çoğu zaman orta yoldadır, bu da her zaman uç görüşleri rahatsız edip linçe davet edebilir. Ancak yine de sosyal medya linçi ile her karşılaşmamda, bu çevrimiçi bağırış ve saldırı okyanusunun olumlu yanlarını, dersleri ve cankurtaran simitlerini keşfettim. Bu yazımda bu ders ve stratejilerimi paylaşmaya çalışacağım.
Sosyal medya linç kültürü ya da sosyoloji literatüründeki ismi ile "İptal Kültürü" (Cancel Culture) bireylerin - ki bunlar genelde ünlü ya da sosyal medyada nüfuz sahibi kişilerdir - bir sosyal medya platformunda aşağılanması, sert bir şekilde eleştirilmesi veya boykot edilmesi olgusunu ifade eder. Linç beğenilmeyen bir görüş, geçmişte yaptığı bir açıklama ya da davranış, sevilmeyen bir kişi ile olan ilişki gibi çok farklı sebeplerden kaynaklanabilir.
Toplumsal dışlanma eski bir kavram olsa da mevcut şekli ile linç kültürü sosyal medyanın ortaya çıkması ile doğan yeni bir eğilimdir. Bu platformlar bilginin hızla yayılmasını sağlar ve geniş insan gruplarının toplu olarak kınamalarını ifade etmelerine olanak tanır. Sosyal medyanın doğası gereği
tepkiler hızla büyüyebiliyor. Tek bir gönderi çığ gibi büyüyerek yaygın öfkeye ve bazen orantısız sonuçlara yol açabilir.
Zararlı bir kültür: Linç
Linç kültürü nadiren, yasal veya kurumsal sistemler bunu başaramadığında, özellikle de yargılamadan kaçabilecek güçlü şahsiyetler için, bireyleri sorumlu tutmanın bir yolu olduğu gerekçesi ile savunulur. Ancak çoğu düşünür linç kültürünün zararlı olduğu kanaatindedir. Linçe maruz kalanlar için bu durumun sonucu ağır olabilir, kişi işini kaybedebilir, itibarı zedelenebilir ve hayati tehlikeye yol açabilecek tehditlerle karşı karşıya kalabilir. Sürekli linçe maruz kalmak, zihinsel ve duygusal açıdan yorucu olabilir. Anksiyeteye, depresyona ve ciddi vakalarda intihar düşüncelerine veya eylemlerine bile yol açabilir. Siz birine sosyal medyada saldırırken onu "dehumanize" edip insan olduğunu unutabilirsiniz. Ama o da hala hepimiz gibi duyguları ve hayat kaygısı olan bir insandır.
Ben de linç kültürünün zararlı olduğunu düşünenlerdenim. Linç kültürü suçluları bile hedef aldığında sanığa kendisini savunma veya pozisyonunu açıklama fırsatı vermeden yargıç, jüri ve infazcı görevi görebilir. Bu yasal sürecin eksikliği, adil olmayan ve erken kararlara yol açabilir. Yani bu durumda bile bence yararlılığı sınırlıdır. İkincisi, sosyal medya yanlış bilgilerle doludur ve bağlam dışı ifadelerin veya eylemlerin viral hale gelmesi kolaydır. Bir anlatı bir kez yerleştiğinde, eksik ya da yanlış bilgiye dayansa bile onu düzeltmek zordur ve insanlar kişileri bu yanlış anlatılarla ilişkilendirirler. Mesela ben tasavvufa, bu yazıda da değineceğim gibi, büyük önem versem de yanlış anlatılardan dolayı tasavvuf düşmanı olarak anıldığıma çok tanık olmuşumdur. Üçüncüsü, çevrimiçi ortamda yapılan hataların uzun süreli sonuçları olabilir. Kişi özür dileyip durumunu düzeltse de eyleminin dijital ayak izi kalmaya devam eder ve potansiyel olarak bireyin kişisel ve profesyonel yaşamını yıllarca etkiler.
Linç toplumsal bölünmeyi derinleştirir
Sosyal medya linçi demokratik bir toplumun düşmanıdır, çünkü ifade özgürlüğünü tehdit eder. Linç korkusu, bireylerin otosansür yapmasına ve tartışmalı sayılabilecek konulardan kaçınmasına yol açabilir. İfade özgürlüğünün bu şekilde engellenmesi anlamlı diyaloğu engelleyebilir, bu da entelektüel gelişimi ve anlayışı zayıflatabilir. Üstelik linç kültürü anlamayı veya uzlaşmayı teşvik etmek yerine toplumsal bölünmeyi derinleştirir. Kişiler kamplaşır ve yapıcılık kaybolur. Bu kamplaşma kültürün parçası olan bireylere de yansır. Karmaşık konular genellikle kısa kısa konuşmalara veya tweet'lere indirgenir ve tartışmanın zenginliği kaybolur. Kişiler sorunları siyah beyaza boyamaya ve aradaki gri alanları göz ardı etmeye çalışır.
Bunun sonucunda hakikatten uzak radikal pozisyonlara itilirler.
Tabii linç kültürü kötü niyetli grup ve kişilere intikam ya da itibarsızlaştırma için fırsat tanır. Size düşman olan biri kolayca yanlış bilgi yayarak, sahte profil kullanarak bir kişi aleyhinde linç kampanyası başlatmaya çalışabilir. Çok sayıda grubun linç operasyonları başlatmak için WhatsApp grupları kurduklarını ve kişi başına birden fazla sosyal medya hesabı ile hareket ettiklerini biliyorum.
Bu intikam ya da saldırılar kişileri dehümanize edip çeşitli slogan ya da eylemlere indirger. Bu bireyin yaşamının tamamını, katkılarını ve büyüme potansiyelini göz ardı etmek, onu en kötü anına veya hatasına eşdeğer görmek anlamına gelir. Burada önemli bir ders var, sosyal medyadaki kullanıcıların gerçek insan olduğunu ve onlarla ilgili duyduklarımızın yanlış olduğunu unutmamamız önemlidir.
Sosyal medyada en çok gelen sorulardan biri linç ve saldırılar karşısında nasıl sakin kalabildiğimdir. Bu konuda kadim tasavvuf geleneğinin aletlerini kullanıyorum. Tasavvuf perspektifinde her zorluk, hele de nefsimizi (egomuzu) hedef alan zorluklar, büyümemiz için Yaratıcının bir ikramıdır. Sosyal medya yapısı gereği sunduğu beğeniler ve övgüleri ile nefsimizi besler. Linç bunu tersine çevirmemiz için bir fırsattır.
Linçe karşı tasavvufi yöntem
Linç ile karşılaştığım zaman ilk işim iç dünyama çekilmektir. Eleştirinin haklı olup olmadığını anlamaya, beni eleştirenlerin gözünden olayları görmeye çalışırım. Eylemlerim veya ifadelerim kabul ettiğim etik ve manevi ilkelere uygun mudur? Haksızlık yapıyor olabilir miyim? Kullandığım ifadeler nefret, üzüntü, kibir, kin gibi manevi hastalıkların etkisinde yazılmış olabilir mi? Bu iç gözlem sonucunda eğer hatalı olduğum sonucuna varırsam, eleştirilere hak veren bir düzeltme yapar ya da özür dilerim. Özür dilemek nefsimizin sevmediği bir şeydir o yüzden buna direniriz. Bu direnç aşılmalıdır, özür aklımızı ve ruhumuzu yüceltir. Özür dileyip ya da hatamı kabul ettiğim zaman bana yönelik nefretin yumuşadığı hatta takdire döndüğünü çok kere gözlemledim. Hatalı olduğumuzda linçle karşılaştığımızda bunu bizi düzelten bir hediye olarak okuyabiliriz.
Sabır önemli bir sufi erdemdir. Kesinlikle kalbi esir alan kötü duygular başta öfke ile karşımızdaki kişilere saldırmaktan kaçınmalıyız. Bir sufi aceleyle tepki vermek yerine sessiz kalmayı, sabırla duruma katlanmayı ve bir yanıtın gerekli görülmesi durumunda yanıt vermek için doğru anı beklemeyi seçmelidir.
Tasavvuf, Yaratıcının sınırsız şefkat ve merhametini vurgular. Buna uygun olarak sufiler başkalarına karşı şefkat ve bağışlama konusunda teşvik edilir. Bu ilkeyi benimsemek, eleştiri haksız görünse bile, bizi eleştirenlere şefkatle yaklaşmayı gerektirir. Bizi utandırmak, küçük düşürmek isteyenlere karşı affedici yaklaşmamız gerekir. Bizim yüce Yaratıcının nimetlerine karşı ona yaptığımız haksızlık karşısında, bize yapılan bu geçici ufak haksızlıklar nedir ki! Amaç tartışmayı kazanmak değil, her zaman insanları kazanmak olmalıdır. Bunu samimi hedef alırsak linçler bizi büyüten eylemler haline gelir.
Bir sufi, insanları incitmemeye özen gösterir. Bunu gerçek hayatta yapmak çok zor olsa bile sosyal medyada yapmak çok daha kolaydır. Ne zaman bir paylaşım hazırlasam, acaba karşımdaki insanın onuruna zarar verecek onu incitecek bir şey yazıyor muyum diye tekrar okurum. Eğer varsa düzeltmeye çalışırım. Onu ezmek yerine kazanmaya çalışırım. Onu kazanmak tartışmayı kazanmaktan önemlidir.
Nefret ve kinin ilacı merhamettir
Nefretle, kinle ya da korku ile hareket eden kimse iradesini kaybetmiş, manevi hastalık etkisinde hareket eden biridir. Böyle birine kızmak, ona saldırmak doğru olmaz. Nefret ve kinin ilacı merhamettir, sevgidir. "İyilikle kötülük bir olmaz! Kötülüğü, en güzel tavırla sav! O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir." (Fussilet suresi, 34. ayet)
Bir sufi maddi dünyanın geçiciliğinin her daim farkında olmaya ve onun kaygılarından kopmaya çalışır. Bu linç ile başa çıkmaya yardımcı olur. Çünkü ona yapılan saldırı her şey gibi geçicidir ve unutulmaya mahkûmdur. Dahası eğer ifadeleri doğru ise, kişi haktan yana tavır aldıysa, Yaratıcıyı hoşnutsuz edecek bir şey söylemediyse o zaman kınayıcının kınaması önemli değildir. Yanlış çok sayıda insan onu savundu diye doğru olmaz. Siz doğruyu söylediyseniz gerisi detaydır. Bu noktada dua ve ibadet kişinin ilahi olanla manevi bağını güçlendirip, linç ile başa çıkması için gerekli teselli ve rehberliği sağlayabilir.
Tasavvuf ilkeleri kişiyi linç kültürünün bir parçası haline gelmesine de engel olur. Nihai yargı ve din günün sahibi Allah'tır. Her bireyin kendi manevi yolculuğunda olduğunu ve kendine özgü zorluklar ve sınavlarla karşı karşıya olduğunu anlamalı, başkalarını yargılama konusunda dikkatli davranmalıyız. Biz onun yerinde olsaydık ne yapardık bilemeyiz. En iyisi kendi hatalarımıza odaklanmak ve onu düzeltmektir.
Dahası samimi bir tövbe bütün hataları silebilir. Birisi hata yaptıysa bile, sürekli cezalandırma veya utandırma yerine, gerçek pişmanlık ve düzeltmeler üzerinde durmalıyız. Son olarak, her zaman insanlara haksızlık yapmaktan korkmalı ve her dediklerini olabildiğince hüsnü zan ile okumalıyız. Sürekli "acaba yanlış mı anlıyorum" diye kişinin düzeltmelerini ya da açıklamalarını aramamalıyız. Hata yapacaksak bile kişiyi zanda bırakacak yönde hata yapmayalım.