TOPLUMSAL KAOS DÖNEMLERİNDE DEZENFORMASYON
Sosyal medyada dolaşan devasa enformasyon bombardımanına anbean maruz kalıyoruz. Sosyal medya, günlük yaşamın bir parçası olarak her an hayatımızın içinde olduğundan bilgi akışı adeta can damarımız oldu. Dünya genelinde, yakın çevremizde neler olup bittiğine dair haberleri sosyal medyadan almaya çalışıyoruz. Duygu ve düşünce paylaşımı yaparak sosyalleşiyor, yeri geldiğinde yalnızlığımızı gideriyoruz. Peki, sosyal medya ne kadar gerçek? Acaba hiç düşünüyor muyuz? Sahte ile gerçeğin mozaikleştiği bir âlemde yaşıyoruz.
Sosyal medya yazılı, görsel, işitsel bilgi paylaşım türleri olarak karşımıza çıkıyor. Dilediğince paylaşım yapma imkânı sunan sosyal medyada kişiler her türlü paylaşımı yapıyor; gidilen mekânlar, yıl dönümleri, kutlamalar, yemekler, etkinlikler… Kişisel paylaşımların yanı sıra toplumu ilgilendiren konularla ilgili de adeta bir haberci gibi olay yeri paylaşımı yapılıyor ve tam da bu aşamada sahte ile gerçek sorgulaması devreye giriyor. Kişilerin birinci ağızdan bilgi paylaşımı yapması kulağam daha inandırıcı geliyor olsa da dezenformasyon denilen kasıtlı yanlış bilgi yayılımı da çevrimiçi ağlarda ortaya çıkıyor.
Dezenformasyon sinsidir
Son günlerde yanlış bilgi, asılsız bilgi, çarpıtma, yanıltma, sahte ve daha pek çok kavram havalarda uçuşuyor. Dezenformasyon gibi popülerliğe kavuşmuş bir kavramı diğerlerinden ya da bir kısmından ayıran en belirgin farklılığa göz atacak olursak "kasıt" ön plana çıkıyor. Yani dezenformasyon ile yanlış bilgiyi ayırt ederken, asılsız bilginin kasıtlı olarak yayılması dezenformasyonu işaret ediyor.
Kasıtlı olarak bilginin doğruluktan sapması, çarpıtma ya da yanıltma bilgi olarak karşımıza çıkıyor. Yanlış bilgide ise yanıltma kastı yoktur fakat abartılı
başlıklar, mizah ya da parodi yaparken abartma, esprili anlatımlar vardır. Özellikle gazetelerde sıkça görülen asparagas haberler yanlış bilginin en belirgin örneğidir. Yanlışlıkla oluşan yalan haber yanlış bilgi iken dezenformasyon sinsidir. Dezenformasyon, kasıtlı yanıltma amacı taşır, kötü niyet taşır, manipüle eder, bağlamdan kopuktur, tamamen uydurmadır.
Peki insanlar neden dezenformasyon yayarlar? Dezenformasyon kasıtlı olarak yayılırken bunun farkında olmayan kişilerde bu paylaşımları yayarak aracılık etmiş oluyorlar. Dezenformasyon yayılım motivasyonları ele alındığında, sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz: Doğru ya da yanlış bilgiyi ayırt edememek, sosyal medyada görülen bilginin nasıl bir filtreden geçirmek gerektiğini bilmemek, yanlış bilgiyi ayırt etme motivasyonunun olmaması.
Sonuncusunu biraz daha açacak olursak; insanların inandıkları kaynaktan gelen, çevrelerindeki aynı ya da benzer değer ve inançlara sahip insanlardan gelen bilgiye inanma eğilimleri var. Bu durumda paylaşılan bilginin doğruluğunun teyit edilmesi es geçilebiliyor. Hatta bu bilgilere şüphe ile yaklaşılmadığı, tamamen güvenildiği görülüyor. Yine insanların geçmiş yaşantıları da devreye giriyor. Önceden bilinen bilgiyle çelişiyorsa, yeni bilgi yanlış kabul edilebiliyor ve doğruluğu araştırılmadan reddediliyor.
Toplumsal kaos ve bilgi kirliliği
Dezenformasyonun duygu durumu ile de bağlantısı var. Sosyal medyada her çeşit duygu barındıran içerik dolaşıma giriyor. Kişinin o anki duygularını
destekleyici paylaşımların da yayılım oranı yüksek. Kişi içinde bulunduğu duyguyu pekiştirmek için doğruluğunu araştırmadan paylaşılan bilgileri destekleyebiliyor. Bu durum özellikle toplumsal kaos dönemlerinde daha çok oluyor.
Olumsuz duygusal atmosferin yayılım gösterdiği kriz dönemlerinde, kasıtlı olarak ortamın daha da içinden çıkılmaz bir hal alması için çalışan sahte
(trol) hesaplar ortaya çıkıyor ve bir anda sahte bilgiler, "fake news" olarak adlandırılan yalan haberler olumsuz ruh hali de eklenerek dolaşıma katılıyor, kişiler galeyana gelebiliyor. Sosyal ağların duygusal yayılıma hizmet etme yönünden olumlu anlamda yararlanmak varken dezenformasyonla olumsuz ruh hali yayılımı ile kötüye kullanılıyor.
"Dezenformasyonu kimler yayarlar?" Sorusuna cevap "herkes" olabildiği düşünüldüğünde, küresel bir bilgi kirliliği bombardımanının etrafımızı sardığı ortaya çıkıyor. Özellikle bilinçli yayanların kötü niyetli olduklarına şüphe bulunmuyor. Bağımsız ve profesyonel troller, botlar, sahte haber siteleri, komplo teorisyenleri, aşırı muhalifler, yabancı hükümetler ve dahaları…
Toplumsal kaos dönemlerinde harekete geçiliyor, ortalığı birbirine katmak, kargaşanın boyutunu daha da arttırmak hedefleniyor. Bunların farkında olarak, kriz dönemlerinde sosyal medya kullanımına daha çok dikkat etmek ve önlem almak gerekiyor. Her yaştan birey için dijital medya okuryazarlığı becerilerinin önemi kriz dönemlerinde yeniden gündeme geliyor.
Dijital medya okuryazarlığının önemi
Dijital medya okuryazarlığı becerileri sosyal medya kullanımı ve diğer etkileşimli yeni medya platformları için bilinçli kullanım kılavuzu sunuyor. Pratik olarak yararlanabileceğimiz dijital medya okuryazarlığı becerilerini hayatımıza entegre etmemiz gerekiyor. Bu noktada ilk adım olarak, sosyal medya mecralarında paylaşılan bilgilerin doğruluğunu farklı kaynaklardan teyit ederek, çevrimiçi ağlarda dolaşan bilgilerin hangi hesap tarafından paylaştığına dikkat etmemiz gerekiyor.
Sahte (trol) hesaplardan korunmalı, sosyal ağlarda olumsuz ruh hali barındıran içerikler paylaşmamalı ve sosyal medya kullanımında aşırıya kaçmamalıyız. Bir bilginin kaynağını tanıyor olsak bile paylaşılan her bilgiye şüphe ile yaklaşmalıyız. Whatsapp gibi telefon uygulamalarından gelen görüntü, ses kaydı, yazılı bilgileri doğrudan paylaşmamalı ve paylaşımlarda etik değerlere dikkat etmemiz gerekiyor. En önemlisi ise çocukların zarar görebileceği içerikleri paylaşmamalıyız ve kriz dönemlerinde resmi kaynaklardan paylaşılan bilgileri takip etmeliyiz.
Dezenformasyonun yaptırımı olmalı
Dezenformasyon, kendi içinde bir çeşit algı yönetimi mekanizması olduğu için etki gücü yüksektir; kasıtlı olarak çarpıtılmış bilgi paylaşımı yapıldığından kötüye kullanım örneği olduğu açıktır ve bu yüzden de tehlikeli sonuçlar oluşturması kaçınılmazdır. En son deprem felaketinde yayılan dezenformasyonların yarattığı olumsuz sonuçlar kaçınılmaz oldu. Sosyal medyanın yardım kampanyalarının yayılması, resmi kaynaklardan vatandaşa bilgi akışı sağlanması, acil duyuruların hızlandırılması gibi avantaj sağlayan yönlerinden faydalanılması için dezenformasyon yayılımını ve
yalan habere inanma psikolojisini bertaraf etmeye çalışmak gerekiyor.
Dijital medya okuryazarlığı bu anlamda vatandaşlık görevi olarak görülebilir. Diğer yandan önlem çalışmalarında yasal düzenlemeleri işe katmaya ihtiyaç vardır. Kasıtlı olarak yalan haber yaymanın da bir yaptırımının olması önlem çalışmalarına anlam katacaktır. Tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibi, sosyal medya çevremizi de temiz tutmak nefes almamızı sağlayacaktır.
Dijital medyada çocukları korumak
Çocukların dijital medya kullanımı erişkinliğe kadar ebeveynlerin sorumluluğundadır. Peki, toplumun hiç mi sorumluluğu yok? Kriz dönemlerinde yayılan dezenformasyonlara, uygunsuz görüntülere ve pek çok zararlı içeriğe çocukların maruz bırakılmasında "sorumluluk herkestedir". Elbette ebeveynler çocuklarını zararlı içeriklere karşı korumayı görev edinecektir. Peki, sosyal medyada çocuklar için tehlike unsurları barındıran
devasa içeriklerin kaynak akışı hiç mi dinmeyecektir?
Dünya genelinde dijital reşitlik yaşı uygulamasından bahsediliyor. Pek çok ülkede çocukların ortalama 13 yaşından itibaren dijital medya mecralarını
bilinçli kullanabileceği, zararlı içeriklerden kendilerini koruma becerilerini edinebileceği ön görülüyor. Madalyonun bir yüzü dezenformasyona karşı
öz denetim becerileri ile kişinin kendi önlemini alması iken, diğer yüzü, saldırıya geçenlere karşı yasal önlemlerin alınmasıdır, diyebiliriz.
Her ne kadar ortalama 13 yaş dijital okuryazarlık becerisine sahip olma yaşı olarak düşünülse de, sosyal medya mecralarını konu alan yasal düzenlemeler, İngiltere'de şiddet içerikli videolar izledikten sonra yaşamına son veren 14 yaşındaki genç bir kızın olayından sonra gündeme gelmiştir. Dolayısıyla çocukların yaşı ne olursa olsun aile ve güven ortamının sağlıklı oluşturulması gerektiği Yasal düzenlemeler ve uygulamaların işe katılması
ise aile ortamını destekleyici önlemler olarak ele alınırsa dijital medyanın yarattığı şiddete karşı çocukların maruziyet riski azalabilir. Kriz dönemlerinde bir kere daha önemine vurgu yapılan dijital medya şiddetinden çocukları korumak için alınabilecek önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz.ortadadır.
10 maddede ebeveyn dijital medya rehberliği:
- Dijital mecralarda, özellikle Youtube'da otomatik oynatma özelliğini kapatmak.
- Çocuğun neler izlediğini kontrol etmek.
- Reklamsız video izleyebilme mecralarına çocuğu yönlendirmek.
- Dijital medya kullanım süresinde aşırıya kaçmamak.
- Sosyal medya mecraları ile çocuğu baş başa bırakmamak.
- Siber zorbalık riskine karşı çocuğu sohbet sitelerine terk etmemek.
- Çocuğun dijital medya mecralarını kullanım anındaki ruh halinin farkında olmak.
- İnternet sitelerine erişimde gerekli filtreleri işe katmak.
- Çocuğu faydalı içeriklere yönlendirmede kılavuzluk etmek.
- Dijital medya mecralarında eğlenirken etik değerlere dikkat edilmesi gerektiğine yönelik çocuğa bilgilendirme yapmak.
Dezenformasyon şu günlerde çağın problemi olarak yerini aldı. Sosyal medya kullanımında gerekli olan bilinçli kullanım becerilerini sergilemenin artık
zamanı geldi. Bilgi kirliliği, çevre kirliliğinde olduğu gibi atmosferimize zarar veriyor. Öyleyse dezenformasyonun zararlarını bilerek korunmak için hep birlikte mücadele etmeliyiz.