Charlie Hebdo'dan Fransız devlet oyununa
2020 yılının bir Kasım günü Albertville şehrinde sabahın çok erken saatlerinde Fransız güvenlik güçleri çok "özel ve hassas" bir baskın operasyonu gerçekleştirdiler. Dört potansiyel terör zanlısının peşindeydiler. Bu tehlikeli zanlılar sadece 10 yaşında kızlı erkekli dört çocuktan ibaretti ancak Fransız polisine göre "terörün" yaşı, cinsiyeti yoktu, sadece dini vardı; o da Müslümansa.
Dört ilkokul öğrencisinin evine sabahın köründe aniden uzun namlulu silahlarla maskeli on polis dalıverdi. Üçü Türk olan dört Müslüman çocuk apar topar uykularından kaldırılarak ele geçirildi ve 11 saat boyunca gözaltında tutulup sorguya çekildi. Artık Fransızlar kendilerini sinsi teröristlerden koruyan hükümetleri ve güvenlik güçleriyle gurur duyabilirdi.
Bu akıllara seza silahlı baskın operasyonunun tek gerekçesi dört çocuğunun bir gün önce okullarında bir derste işledikleri konuydu. Bir ilkokulda, 10 yaşındaki öğrencilere Hz. Muhammed'e hakaretler içeren karikatürlerin hiciv dergisi Charlie Hebdo'da yeniden yayımlanması nedeniyle bir terör saldırısı sonucu kafası kesilerek öldürülen öğretmen Samuel Patty'nin katli hakkında konuşmak anlı şanlı Fransız eğitimcilere göre son derece pedagojik olmalıydı. Bu dersi veren öğretmenlerin anlattıklarını onaylamayan türden cevap veren öğrenciler de hâliyle mutlaka terörle –açık konuşalım- "İslami terörle" bir şekilde bağlantılı olmalıydılar.
Laiklik, insan hakları, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, çocuk hakları hatta aydınlanma konusunda dünyaya örnek olduğunu büyük bir kibirle her fırsatta vurgulayan Fransa'nın kendi yöneticileri ve eliti tarafından içine düşürüldüğü paranoyanın tablosu çizilecek olsa bu dört çocuk ve onlara yönelik operasyon bu tabloda mutla yer alacaktır.
Yeni stratejik savaşın bayrağı
Yıllar önce Galatasaray Lisesi'nde küçük yaştaki bizlere Montesqieu'den Descartes'tan ya da "Fikirlerinize katılmıyorum ama onları ifade edebilmeniz için canımı bile veririm" sözünü izafe ettikleri Voltaire'den bahseden Fransız öğretmenlerimiz o göklere çıkartılan Fransız değerlerinin varıp varacağı seviyenin bu olacağını söylemiş olsalardı asla inanmazdık herhâlde. Ama oldu.
Fransız devleti çocuklar üzerinden Müslümanlara mesaj ve ayar verme noktasına geldiyse bunu etkilerini daha bir süre hissedeceğimiz belli olan Charlie Hebdo olayının bayraklaşmasına borçluyuz. Öncelikle şunu tespit edelim; Fransızlar için ifade özgürlüğü en azından yakın zamana dek olması gereken noktada "yeterince kutsal" bir kavramdı. Fransız devleti ve derin devletinin sömürgelerinde ve toprakları dışında işlediği tüm suçları ifşa eden Calendriers des Crimes de la France d'Outre-Mere (Fransa'nın Denizaşırı Suçlar Takvimi) gibi kitapların rahatlıkla yayımlanabildiği bir ülkeden bahsediyoruz neticede.
Ancak bu "kutsal" değer, başkalarının kutsallarına en aşağılayıcı türden hakaretleri öncelemeye ve koruma altına almaya varınca Fransa ve aşırı sağa kayan Avrupa için ifade özgürlüğü de, din ve vicdan özgürlüğü de içeriği boşalan ve ikiyüzlüce kullanılmaya başlayan bir toplumsal silaha dönüştürüldü.
Bu stratejik tercihin mihenk noktasını ya da miladını ise keskin ve sınır tanımaz bir hiciv dergisi olan Charlie Hebdo dergisi oluşturdu. Tüm İslam dünyasının tepkilerine rağmen derginin 2015'te Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayımlaması Fransa'yı en somut anlamda ifade özgürlüğü ile İslamofobi arasında sallandırmaya başladı.
Terörü tahrik etmesine ve kan dökülmesine rağmen derginin aynı karikatürleri 5 yıl sonra geçtiğimiz haftalarda ısrarla yeniden yayımlaması ise bu sallantıyı İslamofobi'ye kayma noktasında sabitleştirirken Charlie Hebdo'yu da bu yeni stratejik savaşın bayrağına dönüştürdü.
Kışkırtıcı hiciv zihniyetine sadakat
Charlie Hebdo 1970 yılında bir ifade ve basın özgürlüğü hareketi olarak kendisinden önce bu alanı temsil eden Hara Kiri dergisinin ekibi tarafından kuruldu. Hara Kiri, II. Dünya Savaşı sonrası Fransa'sının teşkilatlandırıcısı General De Gaulle'ün ölümünü "Colombey'de Trajik Balo: 1 Ölü" kapağı ile alaya alınca yasaklandı. Dergiyi çıkaran ekip bu yasağa tepki olarak bu defa sol eğilimli daha keskin bir hiciv dergisi olan Charlie Hebdo'yu çıkarmaya başladı.
Siyasi konum olarak solda yer alan dergi özellikle militarizm ve ruhban sınıfı karşıtıydı. Yıllar içinde ne Fransız devletini, ne papalığı, ne antisemitizmi ne de herhangi bir kutsalı tanımadığını sağ-sol demeden yayımladığı insafsız bel altı karikatürlerle defalarca gösterdi. Otoriteye başkaldıran, kutsal sayılan ya da yüceltilen her şeye karşı çıkan hatta ayaklar altına alan, hiyerarşiyi sorgulayan umarsız tavrıyla tanınan bir marka oldu. Charlie Hebdo'nun bu sınır ve adap tanımayan tavrında kendi politikacıları ve devlet adamları başta olmak üzere, din adamları, Yahudiler, ırkçılar, yabancılar, göçmenler, sağcılar, solcular, hemen herkes payını adı.
Mali'de görevdeyken bir helikopter kazasında öldürülen askerler üzerinden millî yas sırasında Fransız ordusunu aşağılayan kapak karikatürüyle büyük tepki toplarken bile dergi, "Ordunun terörle mücadelesini saygıyla karşılıyoruz ancak dergimiz bazen kışkırtıcı da olan hiciv zihniyetine sadık kalmalıdır" diyerek kendini savundu. 2015'te İslam Peygamberi'ne yönelik aşağılayıcı ve müstehcen nitelikli karikatürleri yayınladıklarında bile bunun ifade özgürlüğü olduğu konusunda ısrar ediyorlardı.
Bu yayın üzerine uğradığı silahlı terör saldırısında dergi kadrosu can kayıpları verdi. Ancak bu saldırı daha önce geçekleştirilen terör saldırılarından çok daha büyük ve küresel bir tepkiye yol açtı ve Charlie Hebdo Fransa başta olmak üzere birden tüm Batı dünyasında ifade ve basın özgürlüğünün sembolüne dönüşüverdi.
Charlie Hebdo kime ne ifade ediyor?
İşte tam bu noktada Charlie Hebdo -en azından iddia ettiğikimliğinin ve misyonunun tam zıt kutuplarına hizmet eden bir alete dönüşüverdi. Charlie Hebdo'nun cüretkâr ve edepsiz mizah anlayışı yabancıları, Arapları, Yahudileri ya da göçmenleri en müstehcen ve muzır karikatürler eşliğinde hicvederken sözde tam tersi kutupta yer alan Batı'nın ırkçı ve zenofob aşırı sağını bile geride bırakıyordu. Yine de derginin bu üslubuna ırkçılık ya da antisemitizm eleştirileri yöneltilebiliyordu. Hz. Muhammed ile ilgili karikatürlerden sonra bu eleştiriler de kesildi.
Tüm Müslümanların en hassas noktalarından biri olan Hz. Peygamberi hedef alarak onun şahsında Müslümanları alenen ve çok çirkin bir şekilde aşağıladıklarında bile ifade özgürlüklerini kullandıklarını düşünüyorlardı zira bu tavır onların alışıldık yayın çizgisine tezat oluşturmuyordu. Anlaşılan "başkasının haklarının başladığı yerde senin özgürlüğün kısıtlanır" düsturu ya da "başkasının mahremiyetine halel getireceğin yerde senin ifade özgürlüğün susar" ilkesi yeryüzündeki en az 1,5 milyar Müslümanı en hassas yerinden inciten Charlie Hebdo için geçerli olmuyordu.
Karikatürler nedeniyle kanlı bir saldırıya uğradıktan sonra Charlie Hebdo Batı'da ve Müslüman aleyhtarı dünyada ifade özgürlüğünün sembolüne dönüştü dönüşmesine ancak bundan sonra kendi savunduğu değerlerin ya da solun değil çok daha başka şeylerin, hatta tam zıt kutbun sembolü oldu.
İslamofobi'nin, Müslümanlar üzerinden yabancı düşmanlığının, ırkçı aşırı sağcıların, radikal Hristiyanların, Siyonizm'in, medeniyetler çatışması taraftarlarının, vahşi kapitalizmin, küreselciliğin, yeni nesil makyajlı faşizmin ve başta Fransız devleti olmak üzere farklı kimlikleri baskılayarak kontrol etmek isteyen tüm siyasi odakların ardına yaslandığı bir entelektüel ve manevi dayanağa, başka şartlarda insanlığa karşı suç olarak nitelendirilebilecek ne varsa onu meşrulaştırma aracına dönüşmüş buluverdi kendini.
Karşı olduğu tarafa çalışan Charlie zihniyeti
Bu anlamda Charlie Hebdo Avrupa açısından "İslami terör" ya da "radikal İslam"a karşı mücadele bahaneleri üzerinden terörle ya da siyasetle uzaktan yakından ilişkisi bulunmayan başta Avrupa'nın "iç Müslümanları" olmak üzere tüm İslam coğrafyasındaki yüz milyonlara yönelik bir baskılama, formatlama, manipülasyon operasyonunun işaret fişeği olarak bir milat teşkil etti.
İnfiale neden olan aynı karikatürleri yakın zaman önce yeniden yayınlayan ve din üzerinden terör devşiren çevreleri bir kez daha tahrik ederek yine kan dökülmesine neden olan derginin herkes tarafından kullanılmaya müsait bu durumundan –en az teröristler kadar- hiçbir vicdani sorumluluk duymadığı anlaşılıyordu.
Ancak her ne kadar Avrupa'daki radikal İslamcılar üzerinden yürütülen bir mücadelenin sembollerinden biri yapılsa da Charlie Hebdo -bilerek ya da bilmeyerek- startı daha öncelerden verilmiş çok daha büyük bir operasyonun kamuoyunu ve hükümetleri kışkırtma değneklerinden biri.
Oynanan bu büyük oyun ise Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" teziyle ilan edilen, kapitalizmin hâkimiyetine ve küreselleşmeye karşı en büyük direnç potansiyelini taşıyan, Batı'nın temsil ettiği değerlerin karşısında şu an dünyada durabilecek yegâne direnç kalesini teşkil eden İslam'ı sindirme operasyonu.
11 Eylül saldırıları ile AB'de ilk miladını yaşayan bu küresel operasyonun Avrupa'daki miladı ise Charlie Hebdo'nun karikatür kışkırtıcılığı üzerinden gelen kanlı saldırı ve onun son haftalarda yeniden depreşen tekerrürü ile bir kez daha sahnelenen Müslüman düşmanlığı oldu. Öte yandan, derginin daha önce hedefi olduğu terörü uyandırma pahasına aynı tavırda ısrar etmesine bakıldığında ifade özgürlüğünden başka sebepler de geliyor akla: Akla ilk gelen tahrik (provokasyon), ikinci gelense bu provokasyonun Fransız devlet mercileri tarafından korunması hatta teşvik edilmesi.
"Fransa'da devlet İslamofobisi var"
Bu projeye 21'inci yüzyılın Haçlı Seferi gözüyle de bakmak mümkün. Aykırı tarihçi Norman Daniel'in ifadesiyle İslam düşmanlığı Avrupa kimliğinin kurucu unsurlarından biri ve geçmişten beri süregelen bu köklü gelenek komünizmle mücadele döneminin konjonktürü icabı uykuya yatırıldıktan sonra günümüzde de varlığını sürdürüyor.
Fransız devleti de İslam'a kaşı yürütülen bu büyük küresel operasyonu fırsat bilerek Charlie Hebdo olayının yarattığı dalga üzerinden kendi projesini güdüyor:" İslam Français" (Fransız İslam'ı). "Radikal İslamcı" olarak nitelendirilen, şiddet ve terör eylemlerini mubah gören zümreleri tahrik eden her görüş, kendi içindeki Müslümanları kontrol ve asimile etmeye yönelik "Fransız İslam'ı" projesini gerçekleştirmek adına Fransız devleti tarafından fırsata dönüştürülüyor. Bu projenin benzerleri Almanya, Avusturya, Belçika başta diğer Avrupa ülkelerinde de küçük nüanslarla sergileniyor.
Fransa'nın bu projesini yürütürken kullandığı başlıca sopayı ise laiklik teşkil ediyor. Öncelikle şunu görmek gerekiyor: Fransa, aslında herhangi bir inancı ya da inançsızlığı benimsemiş olanların birbirlerine karşı bir sigortası/ güvencesi olması gereken laikliği devletin belli inanç grupları üzerine indirdiği kızılcık sopasına çevirme yolunda emin adımlarla ilerliyor.
İşin daha ilginç olanı ise laiklik kavramının ve uygulamasının beşiği olan Fransa laikliği böyle bir sopaya çevirme işini 28 Şubat Türkiye'sinden ilham almış gibi bir görüntü çiziyor. İslam kisveli terör grupları ve köktenci hareketlerin sağladığı malzeme sayesinde laikliği ve İslamofobiyi Müslümanlara karşı iç ve dış politikada bir toplum mühendisliği ve baskılama aracı aracı olarak kullanıyor.
Son İslam ve Müslüman karşıtı devlet kışkırtıcılığının gerçek boyutunu "Bizzat devletin bağrında ve medyada pekişen bir Cumhuriyetçi McCarthyciliği"nden dem vuran Le Monde gazetesi yazarı siyaset bilimi profesörü Jean François Bayart bile şu satırlarında açıkça ifşa ediyor: "Tabiri hoşunuza gitse de gitmese de Fransa'da tam anlamıyla bir 'devlet İslamofobisi' var."
Gerçek şu ki Fransız devleti ve medyasının bir bölümü etnik olarak Fransız olmayanların geçmişlerini, kültür ve inançlarını inkâr etmesini ve mümkün olduğunca laikleşerek hâkim toplum içinde erimesini hep istedi ve istiyor. Bu noktada en büyük direnci en kalabalık yabancı unsur olan Müslümanlar gösteriyor. Fransız devleti de İslam üzerinden küresel çapta oynanan oyunun içinde kendi oyununu böyle kuruyor.