Dinin karşısına konumlandırılan Spiritüal “aşk dini” ya da “tek dünya dini projesi”
Bu yazı Mevlâna ile ilgili benim önceki yazılarımla hem benzerlik hem de farklılık İçerecek bir yazı olacak. Yazılarımı takip edenler bilir, benim için öncelik Gördüklerimi koymak, yorumu okuyucuya bırakmaktır. Nitekim doğru olanın da bu Olduğunu düşünürüm. Bu yazıda da böyle olacak. Ama bu kez, gördüklerimi sizinle Paylaştıktan sonra yazı bir soru ile bitecek. Cevabı üzerine düşünülmesi gereken Bir soru... Ortaya sermek ve hakkında soru sormak istediğim konu mevlâna'ya olan İlgi. Ama bu; senin, benim ya da yetiştiği kültür dolayısı ile mevlâna'ya bağı son Derece doğal olan insanların ilgisi değil. Holywood starlarından yabancı medya Patronlarına uzanan, yurt dışında giderek yayılan garip bilgi/ilgiden bahsedeceğim.
HOLLYWOOD YILDIZLARININ MEVLÂNA MERAKI
Önceki yazılarıma benzerlik gösterecek demiştim, bir önceki yazımı bilenler için Holywood yıldızları ile başlayalım. Sektörün bilinen simalarından ünlü ABD'li aktör Brad Pitt bu garip ilgiye sahip isimlerden. Pitt'in New Orleans'ta çekilen fotoğraflarından birinde kolunun altındaki dövme medyada çok konuşuldu. Dövme, Mevlâna'ya ait olan bir sözdü. "Doğru ve yanlış tüm kavramların ötesinde bir yer var. Seninle orada buluşacağım".
2017 yılında Madonna'nın, yakın arkadaşı Mert Alaş ile Konya'ya gelip Mevlâna Türbesi'ni ziyaret edeceği söylentileri çıktı. Yine dünyaca ünlü Coldplay grubunun solistliğini yapan Chris Martin, 2015 yılında Rolling Stone dergisine verdiği röportajda, çıkardığı son albümünde Mevlâna'nın "Misafirhane" adlı şiirinden etkilendiğini söyledikten sonra Mevlâna hakkında yazılan bir kitabı okuduğunu ve kendisinden çok etkilendiğini de ekledi.
Yine ABD'li şarkıcı Pink de Mevlâna ilgisini gizlemeyen ünlülerden. Pink, Instagram hesabında çocukları ile birlikte yaptığı bir paylaşımının altına Mevlâna'dan şu dizeleri paylaştı: "Ölüydüm, diri oldum. Ağlayıştım, gülücük oldum. Aşk devleti geldi de, ben ebedî devlet oldum."
Ancak hepsinin içinde en dikkat çeken ünlü şarkıcı Beyonce'nin Mevlâna ilgisi oldu. Beyonce ikiz çocuklarından birinin adını Rumi, diğerinin adını ise "Efendi" anlamına gelen Sir koydu. Tüm bu gelişmelerden de önce, birçoğunuzun hatırlayacağı üzere UNESCO 2007 yılını Mevlâna yılı ilan etmişti. Bunlarla birlikte New York Times'tan BBC'ye, Guardian'dan CNN'e birçok yayın kuruluşunda Mevlâna'nın Afganistan'dan başlayıp, Türkiye'de tamamlanan hayatı geniş şekilde ele alındı.
MERAK EDİLEN KONU BU SEVGİNİN SEBEBİ…
Aslında Mevlâna'nın ABD'de ünlüler arasında bir şöhret yakalamasında şaşılacak bir şey yok. Zira bu şöhretin bir karşılığı bizzat ABD toplumunun içinde de var ki hem Mevlâna'nın eserleri, hem de Mevlâna üzerine yazılan başka yazarların eserleri ülkede milyonlarca kopya satıyor. Üstelik bu ilgi sadece ABD'de artmıyor.
Konya Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Çıpan, 2013 yılında basına verdiği demeçte, Mevlâna'nın türbesinin bulunduğu Konya'ya 2012 yılında 2,5 milyona yakın ziyaretçinin geldiğini ve bunun 500 bin kadarının yabancı ziyaretçi olduğunu açıkladı. Çıpan ayrıca Konya'ya Japonya başta olmak üzere Güney Kore, Çin, Rusya, Almanya, İspanya ve İtalya'dan da çok sayıda misafirin geldiğini söyledi. Ama merak edilen konu bu sevginin sebebi…
Bunu anlamak için manzaraya biraz daha geniş açıdan bakmak gerekiyor. Avrupa ve ABD'de şöhreti artan esas konu spiritüal inanış grupları. Mevlâna ya da yurt dışında daha çok bilinen adı ile Rumi'nin bu derece şöhret kazanmasının altında yatan da gün geçtikçe hem sayıları hem de etki alanları artan bu spiritüal inanış gruplarının, Mevlâna'nın anlattığı tasavvufa çok benzer bir öğreti dünyasına sahip olması. Böyle olması, dünyanın dört bir yanında Mevlâna'nın öğretisini "Rumi tasavvufu öğretisi" ya da "Sufi öğretisi" adlarıyla aktaran kurumların açılmasına sebep oldu.
DİNE KARŞI SPİRİTÜAL "AŞK DİNİ"
Modernizm (ya da yine yaygın kullanılan post-modernizm) her alanda olduğu gibi din alanında da kendi akımını yarattı. Beni sosyal medya üzerinde takip edenler modernizmin sanatı nasıl gerçek sanat olmaktan çıkartıp bir zümrenin, bir ideolojinin aracı hâline getirdiğini hatırlar. Dinin başına gelen de benzeri bir değişim oldu. Nasıl ki modernizm ile geleneksel anlamda sanat olmayan ama uluslar üstü bir standart geliştiyse, din konusunda da geleneksel anlamda din olmayan ancak uluslar üstü bir standart gelişmeye başladı. İşte spiritüalizm, bu standardın adı oldu. "Aşk dini", "Sevgi dini" gibi isimlerle de anılan bir spiritüel yaklaşım, geleneksel dinin karşısına konumlandırıldı. "Tek dünya dini projesi" olarak da anılarak zaman zaman karşımıza çıkan bu yaklaşım, ulusal farklılıkları ortadan kaldırarak aslında hâkim kültürün "uluslar üstü bireylerini" ortaya çıkaracak etkenlerden biri, o bireylerin metafiziksel ihtiyacını karşılayacak bir literatür oluşturdu.
"EĞİTİMLİ SINIFLARIN GİZLİ DİNİ"
Spiritüalizmin yükselişinin pek çok sebebi var. Rasyonalizmin yükselişi ardından gelen dünya savaşları ve bu savaşların yarattığı yıkım genelde başlıca sebep olarak görülür. Batı toplumlarında ortaya çıkan derin hayal kırıklığı ve umutsuzluk, insanların metafiziksel ihtiyaçlarını derinleştirmiş.
Bu hâl okkültizmden, neo-paganizme, satanizmden Şamanizm'e ve büyücülüğe kadar birçok farklı dini, dinimsiyi ya da spiritüalist yaklaşımın toplumların içinde yükselmesine, "new-age tarikatlar" denen spiritüel tarikatların popülerleşmesine yol açtı. Çok meşhur bir örnek olan Osho felsefesi bunlardan biridir. Tibet orijinli spiritüel düşünce önce uzak doğuyu etkisi altına almış, ardından Avrupa ve Amerika'ya sıçramıştır. Bu akımların başlıca özelliği modern Batılı bilimselliğin rasyonalite, deney ve gözlem gibi araçlarına değer vermemesi, teknoloji karşıtlığı ve bunlara karşı bütüncül kozmik bakışı, şifacılığı ve doğal yaşamı öne çıkarmasıdır. Bu akımlara karşı oluşan yüksek ilgi, özellikle sekülerleşmiş kesimlerin ana akım dinlerden farklı görerek yönelmesi ile gelişti ve marjinal ilgiler olarak başlayan spiritüal akımlar bir ana akım hâline geldi. Öyle ki, bu akımlar "eğitimli sınıfların gizli dini" olarak anılmaya başlandı.
Türkiye'ye özgü New Age: Atatürkçü spiritüalizm
Nitekim bu geçişin yansımalarını Türkiye'de görmek mümkün. Spiritüalizmin yükselişi ile Atatürk'ün seçilmiş ve vahiy alan bir kişi olduğuna inanan, Atatürkçülüğü Kuran'daki ayetlerle temellendirmeye çalışan sıra dışı tefsircilerden, uzaylılar ile irtibat kurduğunu ve "yüksek bilinç" diye adlandırdıkları bir yönlendirici tarafından hayatlarını düzelttiklerine inanan insanlara kadar pek çok cemaatin Türkiye'de giderek genişlemesini sağladı.
Ancak bu yeni dinimsinin yükselişi, modernizmin "çağ dışı" olarak nitelediği ve önüne set çektiği geleneksel dinlerden farklı bir yapıdaydı. "Dinimsi" dememin sebebi de tam da bu farklı yapı. Yükselişe geçen spiritüal inanışlar, üst bir otorite olarak Allah/Tanrı kaynaklı değil; insanlar arası yorum, anlamlandırma ve ilişkiler kaynaklıydı.
Yani vahiye yaklaşımı, "Allah'ın bir söylediği var, bir de söylemek istediği" şeklindeki yaklaşımla, kişilerin manaya dair yorumlarını vahyin önüne koyan bu akımların Mevlâna'ya yaklaşımları da bununla paralellik gösteriyor. Mevlâna'nın eserlerindeki öğretiyi "bireysel arınma ve üst bilince çıkma" olarak görüp, bunu bir dinden ziyade bir kişisel gelişim süreci gibi hayatlarına yansıtıyorlar.
TEK DÜNYA DİNİ, TEK DÜNYA DEVLETİ İDEOLOJİSİNİN MEVLÂNACILIĞI
Mevlâna'ya karşı bireysel ilgi gösterenlerin artmasının sebebini dünyada yükselen spiritüalizm ilgisi ile açıkladım. Ancak Mevlâna ilgisindeki artışın tek sebebi bu değil. Bu ilginin artışının, özellikle büyük basın kuruluşlarının Mevlâna'yı öne çıkartıyor olmasının sebebi de ideolojik.
Çokça konuşulan "tek dünya dini", "tek dünya devleti" ve" tek dünya vatandaşlığı" projelerini destekleyen; kültürel ve ulusal farklılıkları ortadan kaldırarak bir "üst kültür" inşa eden liberal ideoloji, Mevlâna'nın öğretilerini de bu ideoloji ile örtüştürüyor. Mevlâna'ya atfedilen "Gel! Ne olursan ol, yine gel!" sözü, bu projenin ideolojik destekçileri için bir slogan niteliği taşıyor.
"İnandığımız Tanrı bir" diyerek yola çıkan ve "Aşk dini", "Sevgi dini" diye andıkları dini, mevcut dinlerin yerine ikame etmeyi amaçlayan bu yaklaşımın her din içinde seçtiği ve parlattığı kişiler var. Mevlâna da, İslam dinine mensup kişileri bu ideolojik yaklaşıma kaydırmak için bir araç olarak kullanılıyor.
Mevlâna'nın öğretileri vasıtasıyla önce İslam dininin geleneksel şartlarını soyutlaştıran içerikler, ardından İslam dinini ikinci plana atarak bireyle Tanrı arasında bağı yalnızca bu öğreti üzerinden tanımlamaya, ardından da tüm dinleri kapsayan ortak bir dine yönlendirmeyi amaçlıyor. Bu yaklaşım da, tüm dünyada eliyle kalp işareti yapmış şekilde "Benim dinim aşk" diyen pek çok kişinin ilgisini çekiyor.
"ÖNCE İSLAM, SONRA HRİSTİYANLIK... ŞİMDİ DİNİM AŞK"
2017 yılında Huffington Post'ta çıkan bir yazı buna somut bir örnek sunuyor. Karim Shamsi adındaki Suriye doğumlu yazar, "Önce İslam, Sonra Hristiyanlık... Şimdi Dinim Aşk'" başlığı ile paylaştığı yazısında arayış yolculuğunu ve içine girdiği "Aşk dini"ni anlatıyor. Shamsi yazısında şu sözleri sarf ediyor: "Aşk kötü bir şey bilmiyor. Aşk kötü bir şeye neden olmaz. Aşk kötü her şeyi görmezden gelir. Aşkın kötü bir şeyle ilgisi yok.
'Kötü' olur; çünkü dengesiz insanlar dengesiz bir gezegende Tanrı adına suç işler. Aşk bunların hepsini düzeltebilir." "Aşk, tüm insanların gerçek inancıdır. Bunu böyle adlandıralım ve birbirimizi farklı şekilde etiketlemeyi durduralım. Herkes birbirini farklı şekilde görmeyi bıraksın, çünkü herkes sevmek ve sevilmek istiyor." Bu sözler, geleneksel dinlere alternatif olarak gelişen tüm spiritüal inanışların vardığı yer oluyor. Nefretle dolu propagandalarını "nefret değil aşk kazanacak" sloganlarıyla sunan ideolojik gruplardan "dünyayı aşk kazanacak" mottosu ile meditasyon yapan yoga okullarına kadar uzanan bir salgın.
AMAÇLARI GERÇEKTEN SEVGİNİN, KARDEŞLİĞİN, HOŞGÖRÜNÜN YAYILMASI MI?
İşte bu bakış üzerinden politik harita çizenler ve bunu fonlayanlar, Mevlâna'ya yönelik artan ilginin bir diğer ayağını oluşturuyor. Mevlâna'nın özellikle "aşk" konusunda yazdığı ve ilahi aşk olarak yorumlanan eserleri, bu gruplar için birer malzeme olarak görünüyor. Yine Mevlâna'ya ait "Üç nokta Aşk'tır, her nokta gizli bir Ah'tır" sözü ve aşkla ilgili Mevlâna'nın diğer sözlerinden, şiirlerinden bu dünya görüşlerine malzeme çıkartıyorlar. Yazıyı bir soru ile bitireceğimi söylemiştim. O soruyu sorayım. Eğer amaç gerçekten sevginin, kardeşliğin, hoşgörünün ya da kendi isimlendirmeleri ile "aşkın" yayılması ise; neden bu insanlar nebileri değil de Mevlâna'yı öne çıkartıyor?