Uyku ve uyku düzeni, bir kişinin iç dünyası hakkında birçok bilgi verir. Kişinin uykuya nerede, nasıl geçtiği, uyku sırasında herhangi bir sıkıntı yaşayıp yaşamadığı, rüyaları ve hatta nasıl uyandığı, bu bilgiye ulaşmayı sağlayan araçlardır. Uyku sürecini, bütün savunmaların ortadan kalktığı, gün içinde yaşanmış, huzursuzluk vermiş ama bir şekilde bastırılmış ne varsa, hepsinin ortaya çıktığı bir zaman dilimi olarak tanımlayabiliriz. Bunlar uykuya dalamama, uykuda huzursuzluk, uykuda diş gıcırdatma yahut kâbuslarla kendini gösterebilir.
Bu nedenle birçok terapist yaptığı görüşmelerde, kişinin ruh halini daha iyi anlamak için uyku düzenini ve rüyalarını da sorar danışanına. Bazı araştırmacılara göre rüyalar, anlamsız, bağlantısız ve rastgele oluşan imajlar olsa da rüyaların son derece önemli olduğunu, bilinçdışındaki arzu ve dürtülerin çeşitli semboller aracılığıyla ortaya çıktığını ifade eden uzmanlar da var. Bu uzmanlar önemli olanın, rüyada görünen kişi yahut nesneden öte, bunların rüyayı gören kişi için anlamı ve ona hissettirdiği duygu olduğunu söylerler. Bu noktada rüya görmek yahut hiç görmemek bile anlamlıdır.
Çocuklar için de benzer durumdan bahsedebiliriz. Bir çocuğun uykuya nerede ve nasıl geçtiği, uyku sırasında herhangi bir zorluk yaşayıp yaşamadığı kadar, rüyalarının da önemli olduğunu söylemek mümkün... Kimi uzmanlar çocukların rüyalarında, herhangi bir sembole gerek duymadan, içlerinden geçen ne varsa olduğu gibi gördüklerinden bahsetse de, kimi uzmanlar da çocukların rüyalarının da belli bir semboller bütünü olduğunu ve gördükleri rüyaların, iç dünyalarına ait bir anahtar görevi üstlendiğini söylerler. Mesela çocuk çok beğendiği ama alamadığı mavi topu, rüyasında aldığını ve onunla oynadığını görebilir. Bunu, gün içinde yaşadığı olayın bir devamı, onu tamamlayan bir parça olarak yorumlamak mümkündür fakat aynı zamanda ruh dünyasına denk düşen arzu-yasak ilişkisini, engellenmeyi ve/veya engellenme karşısında hissettiklerinin bir temsili şeklinde de yorumlayabiliriz.
Ben ikinci grubun görüşlerine daha çok katılıyorum. Gün içinde birçok insan aynı uyarana maruz kalabilir ama kişi o uyaranı yahut ona dair bir parçayı rüyasında görüyorsa bu parça, bilinçdışında bastırılan bir arzuyu, dürtüyü veya ifade bulmaya ihtiyaç duyan bir duyguyu temsil ediyordur. Çocuğun rüyasında gördüğü, oyun oynadığı o mavi topun, kendi iç dünyasında mutlaka bir anlamı olduğunu unutmamak gerekiyor.
Kâbus değil, uyku terörü
Çocukların gördükleri rüyalar, gelişimleriyle birlikte de paralellik gösterir. İki yaştan önce çocukta ifade edici dil gelişimi yeterli olmadığı için rüya görüp görmediğine yahut ne gördüğüne dair çok net bir fikrimiz olmaz. 3-5 yaş aralığında canavarların olduğu, 5-7 yaş aralığında ise daha çok hırsızların olduğu rüyalar görebilirler. Yedi yaştan sonra ise çocukların rüyaları simgesel anlamda zenginleşir. Canavarların, kaçırılmaların, düşmelerin, kaybolmaların, anne-baba kaybının, zarar görmelerin olduğu rüyaların fazlalığı, çocuğun iç dünyasındaki zorluğa da işaret eder.
Genellikle 5-7 yaş aralığında görülen ve kâbus görmekle karıştırılabilen bir başka zorluk da uyku terörüdür. Çocuk, gece uykusundan çığlıklarla uyanır. Yanına gelen ebeveynlerini tanımaz. Bu sırada etrafındakilere yahut kendine zarar verici davranışlarda bulunabilir. Korkmuş bir hali olur. Atak geçtiğinde tekrar uykuya dalar ve sabah uyandığında bunların hiçbirini hatırlamaz. Bu sırada çocuğu uyandırmak zordur fakat uyanırsa bilincini geri kazanması biraz zaman alabilir. Bu problem daha çok biyolojik kaynaklıdır. Dolayısıyla böyle bir durumda karşılaşıldığında çocuğu uyandırmamak, kendine ve etrafına zarar vermesine olabildiğince engel olmak, sarılıp sakinleştirici sözler söyleyerek atağın geçmesini beklemek en doğru yöntemdir. Aynı olayın birkaç kere yaşanması durumunda mutlaka bir çocuk psikiyatri ve nöroloji uzmanıyla görüşmek gerekir.
Canavar bizim için hayali, çocuk için gerçektir
Yıllar önce tanıştığım ve kâbuslar gören bir çocuğun bana anlattığı bir rüyasını hatırlıyorum. Rüyasında karanlık bir yolda giderken onu kaçırmak isteyen kişiler olduğunu görmüş, hemen bir dükkândan içeri girmiş ve orda saklanmıştı. Onu kaçırmaya çalışan kişiler dükkâna doğru geldiklerinde de uyanmıştı. Uyandığında çok korktuğunu hatırlıyordu. Daha sonra bu rüya vesilesiyle onunla ve anne-babasıyla bazı görüşmeler yaptık. Bu rüyanın, yakın zamanda annesinin ciddi bir hastalık sonucu bir süre hastanede yatmış olmasıyla beraber yaşadığı kaybetme-kaybolma kaygılarını tetikleyip tetiklemediği üzerinde konuşma fırsatımız oldu. Böylece içinde taşıdığı ama baş etmekte zorlandığı o duygular; tehlikeli kişiler, karanlık yollar ve sığınmaya çalıştığı bir dükkân şeklinde simgeleşmişti. Sadece bu simgeleri fark etmek ve iç dünyadaki karşılığı üzerine düşünmek bile o çocuk için oldukça rahatlatıcı olmuştu.
Aslında yetişkinler için olduğu kadar çocuklar için de oldukça anlamlıdır rüyalar fakat bu anlam üzerinde düşünebilmek için çocuğun belli bir zihinsel olgunluğa sahip olması gerekir. Bu nedenle çocukların rüyalarını, kendileri anlamlandıramasa bile, yetişkinlerin ciddiye alması gerekir. Bir çocuk "Bir rüya gördüm" veya "Dün gece rüyamda çok korktum" dediğinde onları mutlaka dinlemek gerekir.
Çocuklar kâbus görebilir, uyanınca yahut sabah kalktıklarında bunu ifade edebilirler. Böyle bir durumda "Ne var bunda korkacak canım" demek, "Yok öyle canavar falan onlar gerçek değil" demek, pek de işe yarayan cümleler olmaz çünkü bizim için canavar ne kadar hayaliyse, bir çocuk için o kadar gerçektir! Bunun yerine ona sarılmak, sakinleştirmek "Of demek rüyanda canavar gördün, çok korkmuşsun" demek yeterli olacaktır.
Eğer çocuk gördüğü rüyadan dolayı kendi yatağı yerine anne-babasının yanında yatmak istiyorsa, bu konuda onaylayıcı olmamakta fayda var. Çocuk için düzen, çerçevedir ve çok da gereklidir. Uykuya geçtiği ve uykudan uyandığı yerin kendi yatağı olması gerekir. Böyle bir durumda "Tamam korktun, haklısın ama kendi yatağında yatman gerekiyor. İstersen sen uykuya dalana kadar yanında kalabilirim" diyerek bir sandalyeyle yatağının yanında durulabilir. Elini tutmak, saçlarını okşamak yahut sırtını sıvazlamak da yapılabilecekler arasında sıralanabilir.
Çocuk korkmaya devam ediyorsa, rüyasında gördüğü ve onu korkutan ne varsa onun resmini çizmesi yahut oyun hamuruyla ona benzeyen bir heykel yapması istenebilir. Çocuk için, onu korkutan ne varsa, "içerde" kalmaya devam ettikçe rahatsız etmeye de devam eder. Resim yahut heykel yoluyla "dışarı" çıkan ve bir tasarıma dönüşen bu korkutucu parça, böylece daha görünür olur. Görünür olanla baş edebilmek ise çok daha kolaylaşır. Bundan sonrasında ortaya çıkan ve onu korkutan bu "canavar" ile ne yapacağına dair çözümü çocuğun bulması gerekir. "Sence ne yaparsan bu canavar artık seni korkutmayacak bir hale gelir" yahut "Bu canavardan korunmak için ne yapabilirsin" gibi işi kolaylaştıracak sorularla yönlendirilebilir çocuk. Denediğinizde çocukların hayal güçlerine ve problem çözme becerilerine hayran kalabilirsiniz!
Bazen çocuklar, rüyalarında gördükleri bir hayvanın onları ısırdığını, kollarına yahut bacaklarına zarar verdiğini düşünerek uyanabilirler. Böyle bir durumda sakin kalmaya çalışarak "Evet çok korktun ve canının acıdığını hissettin. Gel birlikte bakalım bacağın nasılmış. Bak bacağın iyi, artık geçti" diyerek onu şimdiye ve buradaya getirmekte fayda var fakat çocuk, yine de bu ve bunun gibi kâbusları sıklıkla görmeye devam ediyorsa mutlaka bir uzmandan yardım alınması gerektiğini de unutmamak gerekiyor.