Cem Sancar: Bir “deli gömleği” olarak Türk solu!

Bir “deli gömleği”  olarak Türk solu!
Giriş Tarihi: 15.1.2018 11:33 Son Güncelleme: 16.1.2018 11:41
Cem Sancar SAYI:42
Marksizm’le Kemalizm’i birleştiren ana tema, her iki düşüncenin de ilerlemeci bir tarih kavrayışına sahip olmasından dolayı kolay olmuştur. Unutulmamalıdır ki, Kemalizm’i düşünce olarak inşa eden Kadro dergisi ve o derginin ideologları TKP’den kopan ve önemli bir kısmı SSCB’de eğitim görmüş ve oradan Kemalizm’e iltihak etmiş insanlardan oluşmaktaydı… Türkiye'de sol, daima Kemalizm'in etkisi altındaydı. Öyle mahrem bir ilişkiydi ki bu, Kemalist düşünceyi Kadro ve Yön dergileri hareketinde yeniden ifade edenlerin hepsi eski komünistti. Genci, yaşlısı gizli bir vesayetin uzvu yahut ortağı olduğunu biliyor, bilmeyenler de bunu zamanla hissediyordu. Ondandır; "Türk solu Edirne'den sonra 'sol' adını kaybediyor" denmesi ha keza dünyadaki solcular tarafından garipsenmesi de. Zira Türk solunun bir nevi otoriter devletçi olduğunu bal gibi biliyor hepsi.

Türk solcuları 12 Eylül hariç- ki bu genel bir temizlikti, orada ülkenin kodları güncellendi- her darbeyi bir şekilde desteklediler hatta içinde oldular. Mustafa Kemal Paşa'nın komünist bir parti kurdurduğunu buraya iliştirelim ve geçelim. TKP ise o günkü Rusya'nın bir koluydu, kutsal kişileri Stalin idi…

Sıkı bir düşünür yanının olduğu kabul edilen ve sol içinde aykırı bir yerde bulunan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, bir nebze yerliydi. Ülkeyi tanımak, İslamiyet'i anlamak istiyordu lakin o da 27 Mayıs darbesinin paltosunun içine girdi. "Ordunun bizdeki ilerici rolü üzerine tezler" yazdı… O günkü Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) hareketleri mahkemelerde yaptıkları savunmalarda, Doğan Avcıoğlu'nun, Türkiye'nin Düzeni adlı çalışmasında ileri sürdüğü tezleri olduğu gibi tekrarladılar. Avcıoğlu'nun devlet ve ordu üzerine düşünceleri, görüşlerine tamamen uygundu. Bu örgütler mahkemelerde sosyalizmi hedeflediklerine dair herhangi bir şey söylemediler! Doğu Perinçek ve arkadaşları da aynı Avcıoğlu çizgisinin uzun süreli, tutkun takipçileri olarak kaldı.

Kıvılcımlı'dan sonraki solcu-devrimci kuşağın biricik istisnası gencecik bir delikanlı, İbrahim Kaypakkaya'dır. Fakir bir köylü çocuğu olarak darbeyi, vesayeti reddedip yerli bir Anadolu sosyalizmi arayışının içine elini uzattı fakat o da ne yazık ki henüz bıyıkları terlerken heba oldu, gitti.

1970'lerin solu ideolojik gıdalarını Avcıoğlu'nun etkisi altındaki Yön ve Milli Demokratik Devrim (MDD) hareketinden almıştır. Yöneticilerin genç olması ve hareket tabanının üniversiteli gençliğe dayanmasının yanında, Marksizm'den bihaber oldukları söylenir. Kendilerine Avcıoğlu yerine Che Guevera ve Mao'yu almak için didindikleri de... Ne var ki kendi ülkelerine, halk dediklerinin kültürüne, haline, ahvaline karşı işitme engelli ve köksüz bir inkâr içindeydiler. Orası gerçek. "Medeniyetsizleştirme" projesi bu kuşaklarda başarılı olmuştu.

Sonuç olarak Türkiye solu, hiçbir zaman özgür olamadı. Kendi içinde sorgulayıcı, duyarlı kişileri çeşitli yöntemlerle uzaklaştırdı. Son zamanların gaddar diliyle söylersek bu kişileri "medeni ölü" haline getirdi! Sol, dünyadaki ve kendi coğrafyasındaki gelişmeleri asgari düzeyde de olsa takip etmeyi başaramadı.

Kimdi bu Doğan Avcıoğlu?

1961 yılında Mümtaz Soysal ve Cemal Reşit Eyüboğlu'yla birlikte kurduğu ve sürdürdüğü Yön dergisiyle 1960 sonrası siyasi düşünce ortamında etkin bir rol oynayan Avcıoğlu, Yön dergisinde yayınlanan yazılarında bir tür "Kemalist Sosyalizm" anlayışını savundu. Kemalist devrimin kazanımlarını öven ve bunu bir ileri nokta olan sosyalizme taşımayı savunan görüşleriyle o dönemde geniş taraftar topladı. 1960 sonrası sol düşünce ve eylem biçimlenmesinde derin etkileri olan bu dergi, 1930'lardaki Kadro dergisi etrafında kurulan Kadro Hareketi'nin görüşleriyle önemli benzerlikler taşıyordu.

Avcıoğlu'na göre üstyapı alanında (dil, şapka falan) başarılı olan Kemalist devrim altyapıda dışa bağımlı sermayeyle toprak ağalarının etkisini kıramamıştı. Bilakis Kemalist devrimin altyapıda sürdürülmesi, radikal bir toprak reformu, devletçi sanayileşmenin ve ekonomik bağımsızlığın gerçekleştirilmesi halen Türkiye'nin gündemindeydi. Doğan Avcıoğlu, 1968'de yayımladığı Türkiye'nin Düzeni adlı kitabında geri kalmışlığın nedenlerini araştırıyor, "milli devrimci kalkınma modeli" adını verdiği bir tür devletçi-sosyalist ekonomi modelini öneriyordu.

1968-1969 yıllarında ise CHP Yüksek Danışma Kurulu üyeliği yaptı. 1969'da, Yön'deki görüşlerini daha net biçimde dile getirdiği haftalık Devrim gazetesini çıkarmaya başladı. 12 Mart 1971 darbesine kadar Devrim gazetesine yazdığı yazılarında; "Devrim'in Kemalist aydınların yol göstericiliğinde ve Kemalist genç subayların öncülüğünde geniş bir cephe tarafından gerçekleştirilebileceğini" savundu!

12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte Devrim gazetesi etrafında toplananların içinde 27 Mayıs 1960 darbesini bizzat yapan Milli Birlik Komitesi'nin gerçek lideri emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu da vardı. "Milli Demokratik Devrimciler," Türk ordusunu tahrik ederek bir çeşit Baasçı cunta kurdurmak için İlhan Selçuk'un da başını çektiği çok ciddi faaliyetlerde bulundular.

O dönem Devrim gazetesinin önemli isimlerinden biri olan Hasan Cemal, çok sonra anılarını anlattığı Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim adlı kitabında o zamanki maksatlarının; "Ulusalcı subayları ikna ederek onlarla birlikte bir 'Milli Demokratik Devrim' yapmak olduğunu" yazdı. Darbenin adı değişiyor, kendi değişmiyordu.

12 Mart 1971 muhtırasından sonra 9 Martçılar olarak "orduyu başkaldırmaya teşvik" iddiasıyla Cemal Madanoğlu ile birlikte yargılanan ve beraat eden Avcıoğlu, 1973'te siyasi hayattan çekildi.

Türkiye'de sağ sol, sol da sağdır

Adnan Menderes'in idamı ve 1960 darbesiyle şahikaya çıkan sol-cuntacı gelenek, İdris Küçükömer tarafından 1969'da açık edilmişti aslında. Bu Türkiye solu için önemli bir kırılmaydı. Sol, yüzleşme şansını heba etti. İdris Küçükömer hızlıca camiadan ihraç edildi, unutturuldu.

İdris Küçükömer, iktisatçı bir düşünürdü. Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP'nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia etmesi ile ünlendi ve sarsıcı kehanetini düşünce tarihimize altın harflerle yazdı: "Türkiye'de sağ sol, sol da sağdır. Sol denilenler ilerici değil, gericidir!" Aslında o da çoğu sosyalist aydın gibi darbeci iştiraklerden gelmekteydi. 1960 sonrasında Yön'de yazdığı yazılarla tanındı. Ant dergisindeki yazıları tartışma yarattı. 1963'te Talat Aydemir'in başında bulunduğu cuntayla yakın irtibat kurdu ancak darbeciliğin "faşizan, mutlak iktidar ideolojisini anladıktan sonra" cuntacılığa karşı sivil toplumu savunacak, geri kalan ömründe de devrimci öğrencileri cuntacılığa karşı uyaracaktı. Tabii kimse onu dinlemedi. Küçükömer'e göre; Türkiye'de devletin despotik niteliği, sivil toplumun gelişmesi önünde duran en büyük engellerden biridir. CHP sağ bir örgüttür ve dönüştürücü, ilerici ruh Müslümanlar tarafından temsil edilmektedir…

Marksist gelenekten gelen, Avrupa'ya çıkan istisnai sosyalistlerde görülen sağaltıcı bir semptomla, Türk solundan ricat edip anarşist felsefenin serbest ovalarında koşmayı seçen bir başka yerli fikir adamı, Alişan Şahin, aynı meseleyi şöyle özetliyor:

"Marksizm'le Kemalizm'i birleştiren ana tema, her iki düşüncenin ilerlemeci bir tarih kavrayışına sahip olmasından dolayı kolay olmuştur. Her iki düşünce biçimi, Kemalizm'in eklektik ve pragmatist yapısına dair söylenecekler bir yana bırakılırsa, modernleşmeci ve pozitivist olarak adlandırılabilir. Unutulmamalıdır ki, Kemalizm'i düşünce olarak inşa eden Kadro dergisi ve o derginin ideologları TKP'den kopan ve önemli bir kısmı SSCB'den eğitim görmüş ve oradan Kemalizm'e iltihak etmiş insanlardan oluşmaktaydı…"

Artık hadisenin aslına, Karl Marks'ın zatına gelebiliriz. Görüldüğü gibi bütün kavga onun ismiyle, onun üstünde koptu. Türk solunun Marksizm'le alakası olmadığı söylendi. Söylendi de, bir alakası olsa ne olurdu, işte asıl o söylenmedi. Marks, Doğu Sorunu kitabında, Hindistan'ın vahşice sömürgeleştirilmesi hakkında şöyle yazmıştı; "İngiltere'nin, Hindistan'da bir toplumsal devrimi yaratırken en iğrenç çıkarlara göre hareket ettiği ve bunları kabul ettirmede aptalca davrandığı doğrudur ama sorun bu değildir. Sorun, insanoğlunun Asya'nın toplumsal durumunda köklü bir devrim olmaksızın yazgısını tamamlayıp tamamlayamayacağıdır. Eğer tamamlayamayacaksa suçu ne olursa olsun, bu devrimi getirmekle İngiltere, tarihin bilinçsiz aleti olmuştur. İngiltere'nin ikili bir görevi vardır; biri yıkıcı, öteki yenileyici! Eski Asyatik toplumun ortadan kaldırılması ve Asya'da Batı toplumunun maddi temellerinin atılması."

Marks, radikal modernleşme, tahakkümcü Batılılaşma uğruna Doğu'nun dümdüz edilmesinden yanaydı. O bize Batı kapitalizminin açıklarını gösterdi orası tamam ama bununla beraber aynı insafsız medeniyetin, Batılılaşmanın adamıydı. Ecnebiydi, "beyaz"dı. Tarihin gördüğü en acımasız köle tüccarını, sömürgeci bir organizasyonu, "İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası"nı ilerici-devrimci olarak izah edebilmişti!

Görkemli yanılgılar müzesi

Sol geleneğin tarihinde yerli, ferasetli isimler arasında romancı Kemal Tahir, şair Ece Ayhan, kendini saklamış olsa da İlhan Berk ve sola daha mesafeli bir düşünür olarak Cemil Meriç sayılmazsa olmaz ancak bu isimler hep bir şekilde ötekileştirildiler, itibarsızlaştırılmaya çalışıldılar. Okumuş yazmış sosyalistler içinde hakir görülen küçük bir azınlık, aklını ve kalbini kaybetmemiş bir grup insaf ehli her zaman oldu fakat!

15 Temmuz'un ardından sosyalist yazar Ertuğrul Başer şunları yazdı: "Göz açıp kapayıncaya geçen ömrümüzde, ömrümüzün son mevsiminde kardeşlerimizi tanıdık. Sâlâ verdiler bütün camilerde: Es sâlâtu ve's-selamu aleyke ya Rasulallah! Uyanın dediler minarelerden, güvercinler havalandı; uyanın vatan tehlikededir! Sokağa çıkın, omuz omuza verin, 15-20 yıldır dişimizle tırnağımızla elde ettiğimiz haklar, özgürlükler, birlikte yaşama bahçeleri, ağız dolusu konuşma, gülme hakkımız, kaderimizin üstüne açtığımız kanatlar, demokrasimiz tehlikededir, uyanın! Bir göz açıp kapayıncaya son mevsiminde ömrümüzün kardeşlerimizi tanıdık. Ne dediklerini tam bilmiyorum, Allahuekber kebira ama kalın menkıbe kitaplarından çıkmış kahramanlar gibi gözlerini kırpmadan zalimin üstüne yürüdüler; oradaydım, gördüm ve şahidim.

Seçilmiş cumhurbaşkanını, seçilmiş hükümeti, demokrasinin kalbi olan meclisi yeniden işler ve hâkim kıldılar. 'Yedirmeyiz' diyorlardı; sözlerini tuttular, aşk olsun ve ant olsun, Erdoğan'ı yedirmediler. Şükürler olsun. Ülkeyi sonu belirsiz, kanlı bir iç savaşın eşiğinden aldılar; ülkelerini yeniden işler, hâkim ve vatan kıldılar. Silaha, şiddete tenezzül etmediler…"

Hayatını "devrim" yollarından geçirmiş bir başka entelektüel, Yenikapı mitinglerinin, 15 Temmuz darbe direnişinin ve demokrasi meydanlarının artık tanınmış bir siması, 66 yaşındaki İsmail Sakarya ise şöyle diyor: "Hrant benim arkadaşımdı. Hrant'ın öldürülmesi sırasında AK Parti'nin duruşu samimiydi ama önce beni kalbimden vuran 27 Nisan Muhtırası'dır. AK Parti sözcüleri çıkıp çatır çatır demokrasiyi savundular ve muhtırayı darbecilerin kafasına attılar. Yoksul halkın şerefli bir partisi olarak gördüm onları. Tanrıyla problemim vardı evet ama bir kere anti Kemalist'tim! Vesayet dayatmasına en fazla karşı olan bendim.

27 Nisan'da bunlar da süklüm püklüm geri çekilecek sandım. Onlar darbeci tahakkümün belini kırdı! O noktada Müslüman siyasetçilerde, politika dışında bir dava hissettim. Dava adamıydılar. Sempati duymaya başladım. Ben ateist olabilirim ama İslam'ı müthiş bir ruh olarak görüyorum. Nitekim 15 Temmuz'da bu gösterildi. Ben o gün mutluluktan sarhoş oldum. Dünya görmedi öylesini! Marks'a gelince bizim için, cennet gibi topraklar Türk ceketiyle kirlenmemelidir diye bağırmıştır. Çoktan vedalaştım kendisiyle."

Bu arada, Deniz Gezmiş gibi ikonlaştırılmış gençliğin, İslam düşmanı "üst yapı devrimleriyle" formatlandığını da unutmayalım ve tabii ki beyin sarsıntısı geçirtilen gençler kadar onları ölüm sehpasına yollayan kurucu partinin de kendine "sol" dediğini…

Toptancı bir reddiyeyi değil analiz edici, eleştirel bir zihniyeti inşa etmek ferahlatıcı olacak yine de. Ne demiş Cemil Meriç; "İzm'ler idraklerimize giydirilen deli gömlekleri." O gömlekleri, tarihin Görkemli Yanılgılar Müzesi'ne hediye etmenin saati geldi zannımca…

Cem Sancar kimdir?
Gazeteci-yazar.
BİZE ULAŞIN