Elveda steril yaşam!
"Gençliğimizde çocukların yükünün dışında kaynanadan, kocadan, görümcelerden, kayınlardan da çektik. Gel gör ki bunaldığımda elime orağımı alıp şöyle ormana doğru bir yürürdüm. Hem ot biçerdim hem düşünürdüm. Eve geri döndüğümde canım neye sıkılmıştı, derdim neydi onu bile hatırlamazdım. Sizin işiniz çok zor. Siz nereye çıkacaksınız!"
Bu sözleri bir arkadaşımın annesi söylermiş. Kent hayatından, apartman dairelerinde çocuk büyütmekten serzeniş ettiğimiz bir sohbette aktarmıştı arkadaşım. Çocukluğum ağaç dallarında oradan oraya zıplayarak geçmiş olmasına rağmen bu sözlerde yatan derin anlamı yeterince kavrayamamışım. Ne de olsa o hayatı çocuk olarak deneyimlemiştim. Bir de yetişkin olarak deneyimlemenin ne olacağını bilemezdim. İnsanın neyi kaybettiğini bilmesi için, önce yaşaması gerekirmiş.
Şehirle imtihan olmak
Çocukla birlikte şehirle imtihanı da derinleşiyor insanın. Birdenbire kaldırımlarda rampaların, binalarda asansörlerin, otobüslerde gerekli donanımın olmadığını fark ediyorsunuz. Bir çocukla yürüyemediğim şu şehirde engelli bir insan nasıl yaşıyor diye düşünmeye başlıyorsunuz. Ama düşünceler hep çocuk ekseninde akıyor. Çocuğu arada sırada çıkaracak bir park, biraz yeşillik, biraz ağaç, çimen olsa yetecek, dünyalar bizim olacak gibi geliyor. Çocuklar büyüyene kadar o da. Sonra yine eski tas eski hamam olsa da sorun olmayacak, betonarme dört duvarın içinde biz yine mutlu olacağız. Arada sırada doğa yürüyüşlerine çıkıp, bazen bir pikniğe bazen bir kampa gidip doğa ihtiyacımızı karşılayacağız. Biraz üstümüzü başımızı kirletip, ayaklarımızı şöyle toprağa değdirdik mi negatif enerji de kalmayacak. Arabamıza atlayıp otoparkımızda indikten sonra, asansöre binerek ulaştığımız steril hayatlarımızda mutlu olacağız. Peki, öyle mi gerçekten?
Aslında çocuklar yine bildik rollerini üstlenip, kral çıplak diye bağırıyorlar. Bizleri sıkışıp kaldığımız o steril apartman yaşamı içerisinde sürekli dürterek kendilerine de bize de insani bir alan açmaya çalışıyorlar. Biz ise onların sesini televizyon, bilgisayar karşısına oturtarak kısıyor, onları adeta uyuşturuyoruz. Ta ki sisteme adapte olana kadar… Onlarla işimiz bittiğinde artık hepsi bizim gibi ağaç, çiçek isimlerini bilmeyen yahut unutmuş, böceklerden korkan, üstünü başını pisletmekten hoşlanmayan hijyenik ve pek çok durumda alerjik fertlere dönüşüyorlar. Savunmamız hazır: Ne yapalım, imkânlar elverse tabii ki bahçeli bir evde oturmak isteriz fakat imkânlar kısıtlı ve ancak bir apartman dairesine yetecek kadar kaynak var.
Bu mazeret pek çok insan için geçerli olabilir ama hiç değilse pahalı semtlerde, lüks dairelerde oturan insanlar için bir imkânsızlıktan ziyade bir tercihtir söz konusu olan. Neyi kaybettiğini bilmeden yapılan bir tercih.
Apartmandan bahçeye
Bu cümleyi benzer bir tercih yapmış olmanın rahatlığı ile kuruyorum. Şehrin merkezinden epeyce uzak bir semtte bahçeli bir evde mi yoksa merkezi bir semtte bir apartman dairesinde mi yaşayalım sorusuna pek de gönüllü olmadan, kerhen, mecburen ve pek itiraf etmeden geçici olmasını ümit ederek evet demiş olmanın tecrübesiyle…
Çocuklar büyüyene kadar, onlar için katlanılması gereken bir çile, yapılması gereken bir fedakârlık olarak başladı bahçeli ev maceramız. Ne de olsa şehir etrafımızdan, bize neredeyse hiç temas etmeden akıp geçecek, işe gitmek için yollarda geçen saatler de üzerine eklenecekti. Ama olsun, çocuklar mutlu olsun, nefes alsındı.
Bahçeli yaşama geçişimizi uzun yıllarca sürmüş olan düşük yoğunluklu bir depresyondan çıkmak olarak tanımlıyorum. İçindeyken farkına varmadığınız, yıllar içinde bir ağ gibi dokunmuş ve ancak içinden çıktığınızda fark edeceğiniz türden bir ruh hali. Oysa bu konu çocuklarımızla ilgiliydi. Onlar mutlu olacak, biz katlanacaktık. Onlar yiyecek, biz doyacağız türünden bir ana-babalık haliydi talip olduğumuz.
Oysa beklediğimizden çok farklı şeyler oldu. Çocuklarımız mutlu oldular, huyları değişti. Daha uyumlu, rahat ve gerilimsiz hale geldiler. Bahsettiğim düşük yoğunluklu depresyondan sanırım onlar da muzdaripti. Fakat olanlar bununla sınırlı değildi. Apartman hayatından, bahçeli yaşama geçiş tam bir kendini yeniden keşfetme sürecine dönüştü. O bildik, moda 'kendini keşfetme, gerçekleştirme' türünden değil yalnız. Daha sade, iddiasız, yalın bir keşfetme. Fıtrata dokunan, insan olmanın gereklerini hatırlatan, ağacı, yeşili, çiçeği, böceği görmeden, dokunmadan yaşamanın tuhaflığını hissettiren, bildiklerimizi yeniden hatırlatan bir süreç. Çocukken yaşadığımız hayatı nasıl olup da bu kadar unuttuğumuza duyduğumuz hayret. Aslında ne kadar ihtiyacımız olduğunu bilmeden, apartmanlarda eskiyip, azalmamıza müsaade eden her şeye karşı duyduğumuz usanç. Pencereden baktığınızda toprağı yahut ağaçları görmenin, kapıyı açıp hemen toprağa kavuşabilmenin verdiği sevinç... Toprağa diktiğiniz bir fidenin boy verişini, serpilişini izlerken hissettiğiniz şaşkınlık. Büyüyen bitkinizden meyve alırken duyumsadığınız şükür. Dört duvar arasından her an kurtulabilmenin hissettirdiği özgürlük. Fıtri bir asgari ihtiyaç düzeyinde olmasına rağmen, bir apartman dairesinde yaşanması mümkün olmayan daha nice şey…
Ve en önemlisi tabiatı izlemenin verdiği içgörü. Tek işleri toprağı işlemek olan insanların daha müşfik, sabırlı ve ferasetli olmalarına şaşırmamak lazım. Çünkü tabiat gerçekten bir öğretmen. Bir şeye emek etmeden karşılık beklemenin anlamsızlığını, emek ettiğiniz şeyin size geri dönüşündeki gösterişi, güzel şeyleri boğmak, sömürmek için bekleyen sarmaşıkların, yaban otlarının nasıl hızla çoğaldıklarını ve emeklerinizi korumak için onlarla da mücadele etmeniz gerektiğini, beklemenin, sabretmenin güzelliğini size usul usul öğreten bir öğretmen. Sürekli freninize basan, sizi bir işten yorulduğunuzda başka bir işle dinlendiren ve bundan keyif almanızı sağlayan, sükûnete çağıran, sabırlı, erdemli bir hoca.
Bu yüzden tercih yapma imkânı olanların apartman hayatından yana tercihte bulunmamasını, biraz fedakârlık yaparak apartmandan kurtulacak olanların bu fedakârlığı yapmasını ve sistemimizin apartman yaşantısını ortadan kaldıracak şekilde yeniden dizayn edilmesini ümit ediyorum. Terapist arkadaşlara da bir tavsiyem olacak: Hastalarınızı/danışanlarınızı mümkünse apartman hayatından kurtulmaya teşvik edin. Yarısının kendiliğinden iyileştiğini göreceksiniz. Belki de daha fazlasının…