Doğu’nun apartmanları
Doğu'ya Yolculuk kitabında Gerard de Nerval, Kahire'deki evlerin genellikle küçük olduğundan, aşağı katta erkeklerin, yukarı katta da kadınların yaşadığından bahseder. Erkekler yukarı çıkarken, kadınların ya odalarına kaçmaları yahut baş ve yüzlerini örtmeleri için 'Destur ya sitti!' diye seslendiklerini söyler. Nerval, Fransızcada kadın ve erkekler için ayrılan bölümlerden 'apartman' diye bahseder, çünkü kelimenin asıl manası budur. Haremlik ve selamlığı iki ayrı 'apartman' olarak tasvir eden Nerval'den belki bir yüzyıl sonra bu kelimeyi farklı ailelerin bir arada yaşadığı binalar için kullanmaya başlayan Türklere karşın, Araplar Arapça terkipler kullanmayı tercih etmiştir.
Apartman gibi roman da hem Mısır, hem de Türk kültüründe 'geç' bir kavramdır, bu yüzden iki kültürün romanında da bu yaşam biçiminin konu edilmesi gayet anlaşılır bir durum. Apartman formunun doğuya geldiğinde alacağı şeklin ne olduğu yahut olabileceğini konu edinen romanlara iki örnek Ala al Aswany'nin Yakubyan Apartmanı ve Elif Şafak'ın Bit Palas'ı. Bu iki roman aynı zamanda apartmanın doğuda ne gibi bir hayat tarzına kapı açtığının, nasıl endişeleri yansıttığının ve ne gibi bir nostaljinin mekânı olduğunun ipuçlarını veriyor. Apartmanın manasına Şafak'tan çok önce değinen ve apartman meselesinin melodisini dilimize dolayan Cemal Reşit Rey'in de dikkatimizi çektiği gibi: Şişli'de bir apartmanda oturduğunuzda geceleri davetli olacağınız yer elbette ya 'dine', yahut 'balo'dur.
İstanbul evinin soy ağacı
Al Aswany ve Şafak'ın romanları Kahire ve İstanbul'u, çeşitli imparatorluklara baş şehirlik yapmış, imparatorluk sonrası melankolisi yaşayan ve eski manadaki kozmopolitlikleri çok küçük alanlara sıkışmış olan şehirler olarak tasvir eder. İki romanda da bu iki kadim şehrin çok kültürlülüğü birisi Nişantaşı'nda, diğeri Süleyman Paşa Caddesi'nde iki apartmanda vücut bulur. Kahire ve İstanbul şehrinin geldiği noktada bu iki apartman inşa edildikleri 20'li ve 30'lu yıllardaki gibi 'ilerleme'nin sembolü değildir, düzeltilemez bazı hataların, eksikliklerin göstergesi haline gelmişlerdir. Mekânı kavramsallaştırmakta elbette insanların yaşadıkları yerlerin nasıl tasvir edildiği ve isimlendirildiği konusu çok önemli. Türkçeye Yakupyan Apartmanı olarak çevrilen romanın orijinalindeki kelime 'imarat' iken, Elif Şafak'ın romanındaki binanın türü 'palas': Fransızca 'palais' ile İngilizce 'palace'in telaffuzlarının karıştığı, soysuzlaşmış bir kelime. Bit Palas romanındaki 'palas' kelimesini artık hak etmeyen köhne apartman, kenti 'soylulaştırma' projesine kurban gitmeye namzet bir emektardır.
İstanbul'un farklı yerlerinde (örneğin Gümüşsuyu'nda) hâlâ rezidanslara direnen bu palaslar, zamanlarında sıradan apartmanların biraz daha lüks versiyonları olarak caddelerimizi, bulvarlarımızı süslüyorlardı. Apartmanın yükselişi, Orhan Pamuk'un da hem romanlarında, hem de İstanbul: Hatıralar ve Şehir kitabında değindiği bir mesele. İstanbullu zengin ailelerin nasıl yalılardan apartmanlara taşındıklarını anlatan Pamuk, hem yaşanılan binalar için kullanan kelimeler, hem de Ara Güler'in fotoğrafları arasında dolaşarak bize bir 'İstanbul evi' soyağacı çıkarır: Bir statü sembolü olarak 'yalı'dan 'apartman'a, oradan da Elif Şafak'ın palas'ına... Şafak, romanında betimlediği böcekli apartman için bir 'palas'ı seçerek bize, binaların, şehirler gibi, şaşalı zamanlardan, zor zamanlara düşmesinin işin tabiatından olduğunu hatırlatır. Şafak'ın apartmanı İstanbul'un bugünkü kozmopolitliğinden daha yüksek bir değer taşıdığını düşündüğümüz Osmanlı çeşitliliğine bir gönderme yapmaktadır.
Ermeni ustaların birbirine bağladığı şehirler
İki romanda da belli karakterler, kendilerini 'daha iyi günler görmüş' bu apartmanlarla özdeşleştirirler. Anlatıcılar da okuyucuyu şüphede bırakmayacak bir şekilde bu apartmanların bu şehirlerin 'kaybolmuş kozmopolitliğinin' birer gölgesi olduğunun açıkça altını çizer. Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras kalan bir pratik içerisinde, Türkleştirme çabalarına rağmen 50'lere kadar beraber yaşamayı beceren farklı dinlere mensup apartman sakinlerinin izi artık ancak apartmandaki bir Müslüman ailenin bireylerinin isimlerinde görülebilmektedir: ebeveyn Musa ve Meryem ve oğulları Muhammed.
Bit Palas, Bolşevik ihtilalinden kaçan bir Rus tarafından İstanbul'a geldikten ve burada zorlu birkaç yıl geçirdikten sonra, Ermeni bir mimara yaptırılmıştır. Kahire'deki Yakupyan Apartmanı ise isminden anlaşılacağı üzere bir Ermeni'ye aittir ve Garo Balian adlı bir Ermeni mimar tarafından yapılmıştır. Ermeni ustalar, böylelikle Kahire ve İstanbul'daki iki apartmanı birbirine bağlar. Coğrafyamızdaki apartmanların izine düşüldüğünde Ermeni mimarların Osmanlı topraklarında pek çok şehri (Beyrut'ta da bir Yakupyan Apartmanı vardır.) böyle birbirine bağladığı görülecektir. Al Aswany, apartmanı şöyle tasvir eder: "1934'te Mısır Ermeni cemaatinin önde gelenlerinden milyoner Agop Yakupyan kendi ismini taşıyan bir apartman inşa etmeye karar verdi. Bu iş için Süleyman Paşa caddesinde çok güzel bir yer seçti ve tanınmış bir İtalyan mühendislik firmasıyla anlaştı. Firma çok güzel, 10 katlı, Avrupa yüksek klasik stili bir bina projesi çizdi. Balkonlarda Grek yüz süsleri, hepsi mermer kolonlar, merdivenler, koridorlar ve en son model bir Şindler asansör. İnşaat tam iki sene sürdü ve sonunda öyle bir mimari şaheser ortaya çıktı ki sahibi apartmanın girişine Latin harfleriyle Yakupyan yazılmasını istedi."
Apartman modernleşme döneminin bir semptomudur
Yakupyan Apartmanı İtalyan mühendisi, Yunan süslemeleri ve Avrupa stiliyle apartman estetiğinde bir Akdeniz sentezini yansıtır. Fakat asansör elbette Almandır. Akdeniz ve komşularının ürünü olan bu apartmanın yaşamaya devam etmesi, Akdeniz etrafında kurulan bu sentezin devam etmesi manasına gelecektir. Bit Palas genel bir bakımsızlıktan ve böceklerden muzdaripken, Yakupyan Apartmanı neredeyse şekil değiştirmektedir. Bir zamanlar çatıda kapıcıya ait tek bir kulübe varken, ülkede yaşanılan karmaşalar ve ekonomik sıkıntılar sonucu aynı çatı neredeyse apartmanın tepesinde bir 'teneke mahallesi'ne dönüşmüştür. Normal dairelerde oturanlarla kulübelerde oturanlar arasında yaşanan çekememezlikler ülkedeki kargaşanın aynasıdır. Al Aswany bu gerginliği romanında sonunda çatıda yaşayan genç Busayna ile uzun zamandır apartmanda yaşayan Kahire'nin o sihirli kozmopolit geçmişini bilen Zeki Bey'i evlendirerek çözme yoluna gider. Zeki Bey Avrupai formların günümüzdeki gibi endişeyle değil, tam bir iman ve umutla benimsendiği günlerden kalma bir şahsiyettir: "Busayna şu güzel mimariye bak! Binanın en ince ayrıntısı bile Paris'te Latin mahallesinde gördüğüm bir binadan kopyalanmış." Yakupyan Apartmanı, nostaljiyle beslenen Zeki Bey'in kuşağı ile yeniliklerin peşinde koşan Busayna'yı aynı daireye koyarak iç huzurunu sağlayacak ve apartman Kahire'nin sosyal yapısındaki haklı yerini alacaktır.
Bit Palas ise mahalledeki eski yerini almak için öncelikle bitlerinden kurtulmalıdır. Apartmana musallat olan böceklerin kaynağı, sakinleri tam manasıyla sahiplenmediği için apartmanın bir duvarının yanında biriken çöp yığınıdır. Bit Palas sakinlerinden saklı kalan bir isim, çöpleri temizledikten sonra duvarın dibinde bir yatır olduğuna dair bir yazı yazar. İslam'ın başka pratikleri hakkında gayet geniş olan İstanbul halkı yatır konusunda oldukça hassastır. Mahalleli duvarın yanına çöp atmayı bırakır. Bu durumun devamını sağlayabilmek için apartmanda güçlü bir asabiyet gereklidir ve bunun için bir çeşit apartman yasası ilan edilir. Birinci madde; yatarken ayakların yatıra doğru uzatılmaması, ikinci madde; insanların dairelerinde yanlarında böyle önemli bir hazret yatarken çıplak gezmemeleri, üçüncüsü de; camlardan yatırın olduğu cepheye doğru halı silkinmemesi ve camlardan aşağıya kati surette bir şey atılmamasıdır.
İki kitap da apartmanı, modernleşme döneminin bir semptomu olarak görür. İki şehir de modernleşme dönemini geçirmiştir ve artık eski manada metropolden daha öte bir geleceğe doğru adım atmaktadır. Romanlarda apartman sakinleri arasındaki hukuk, çoğunlukla bakım isteyen apartmanın ihtiyaçları üzerinden kurulur. Apartman bu köhne haliyle, köhne olduğu için iletişimi gerekli kılar. Bu sürekli bakım isteyen binalar şehrin dokusundaki yerlerini yöneticileri, kapıcıları bir manada devre dışı bırakan 'akıllı binalara', 'ileri yaşam alanları'na bırakmaktadır. Bit Palas ve Yakupyan Apartmanı'nın yaşamlarına devam etmelerini sağlayan şey, şu anda yaşayan sakinlerin bir ünsiyet duygusu geliştirmesi kadar, kendi mahallelerimizden de bileceğimiz üzere, geçen seneler içerisinde bu apartmanların mülkiyetlerinin çok girift bir hal almış olması ve bu yüzden 'gelecek'leri konusunda bir karar verilememesidir. Yani, al Aswany ve Şafak'ın altını çizdiği üzere, parlak dönemleri çoktan geçmiş olan bu apartmanların zaafları bir manada avantaja dönüşür. Bir hevesle inşa edilmiş Akdeniz'in, yahut 'doğunun apartmanları' Fransız usulünü geride bırakan, daha modern, mekanik, kâra yönelik 'yaşam mekanları' moda olduğunda kaderlerine terk edilir- al Aswany ve Şafak da bu terk edilmişlikten bir çıkış hayal eder. Fakat bu gibi edebi müdahaleler doğunun ahşap evlerinin yerini alan apartmanların da artık sitelerin, rezidansların ortaya çıkmasıyla birer dönem unsuru haline gelmiş olduğu gerçeğini değiştirmez.