Yıllarca kitaplardan okuduğumuz, hikâyelerini dinlediğimiz, filmlerini izlediğimiz kahramanları o gece kanlı canlı olarak Türkiye'nin bütün şehirlerinde gördük. Kimi tankın altına yattı kimi kendisini kurşunlara siper etti kimi köprüye çıktı kimi de devlet için stratejik öneme sahip olan mekânları korumaya gitti. Hepsinin ortak bir özelliği vardı: Vatan sevgisi! Hemen hemen 100 sene evvel büyük devletlere karşı İstiklal Harbi vermiş ve bundan da alnının akıyla çıkmış olan bu millet, 100 sene sonra yine aynı ellerin organize etmesiyle kurgulanan bir darbe girişimini çıplak elleriyle püskürttü. O gece kimler yoktu ki sokakta…
Sırt çantasını takıp köprüye giderek askerlerle burun buruna kalan Safiye Bayat'tan tankların önünde tekbir çekerken kolundan vurulan Muhammed Emin Tekin'e, darbede stratejik olarak en önemli yerlerden biri olan Çengelköy'ün muhtarı Can Cumurcu'dan Ankara'da yaralanan Üsame Özkaya'ya, uçaklar kalkmasın diye tarlasını yakan Bitik Köyü Muhtarı Hicabi Bitik'ten bastonunun desteğiyle elinde bayrakla köprüde yürüyen dedemize, "Görüyon değil mi Türk'ü" ifadesiyle o gecenin kahramanlığını tek cümleyle özetleyen Mustafa Zorova'dan Fatih Zorlu'ya kadar herkes sokaklardaydı.
Bu millet daha evvel yaşadığı darbelerin acısını asla unutmadı ve bunun ne demek olduğunu iyi biliyordu. Onun için bir daha böyle bir girişime asla müsaade etmedi. Kamera kayıtları olmasa belki birçok insanın inanmayacağı şeyler yaşandı o gece. Yaşananlar bir efsane değil, bütün çıplaklığıyla ortadaydı. Bir millet bütün masumiyetiyle o gece tanklara, F-16'lara ve tüfeklere karşı siper oldu ve başardı.
Peki, bütün bu yaşananlardan sonra o gecenin kahramanları geçen bir senede neler yaptı, neler yaşadı? FETÖ ile mücadelede yapılanlar, şuan varlığımızı borçlu olduğumuz kahramanlarımızı ne derece tatmin ediyor? Dava sürecinden beklentileri ne? Bütün bu soruları o gecenin kahramanlarından olan Can Cumurcu, Safiye Bayat, Fatih Zorlu, Üsame Özkaya ve Muhammed Emin Tekin'e sorduk.
Biz o gece vatan için sokağa çıktık. Bize övgüler dizsinler diye çıkmadık fakat gelinen aşamada süreç çok sulandırıldı. Gazilerimiz; "gün gelir de; niye o gece sokağa çıktınız diye bizi de tutuklarlar mı acaba" diye düşünüyorlar. Böyle bir ruh haline sahipler.
Zor bir süreç
hâlâ devam ediyor Darbe girişiminin en kilit noktalarından olan Kuleli Askeri Lisesi'nin bağlı olduğu Çengelköy Mahallesi'nin Muhtarı Can Cumurcu'ya bu bir senenin nasıl geçtiğini ve yapılan mücadeleden ne derece tatmin olduğunu sorduğumuzda kendisi; "Bu bir sene bizim için zor geçti. Tedavilerimiz hâlâ devam ediyor. Benim tedavim bir seneyi doldurdu ama daha iki yıl sürecek bir tedavim var. Bunun yanında hâlâ fizik tedavileri olan ve hastanede yatan gazilerimiz var.
Bunlar problem değil, vatana canımız feda. Biz zaten bunu vatan için yaptık. Bize övgüler dizsinler diye yapmadık fakat gelinen aşamada süreç çok sulandırıldı. Gazilerimiz; 'Gün gelir de; niye o gece sokağa çıktınız diye bizi de tutuklarlar mı acaba' diye düşünüyorlar. Böyle bir ruh haline sahipler. Çocuklar ister istemez böyle bir psikolojiye girdiler. 'Acaba biz yanlış mı yaptık' diye düşünüyorlar.
İşin üzücü tarafı Sayın Cumhurbaşkanımız ve yanındaki birkaç kişiden başka kimsenin bu savaşı verdiğine inanmıyoruz" diyerek kaygılarını belirtti. Köprüye giderek asker kıyafetli hainlere tek başına karşı koyan Safiye Bayat ise; "Süreçten memnun değilim. Zamanı çok geçti, yüzler unutuldu, hırslar unutuldu, intikam unutuldu ama Allah'ın adaletine güveniyoruz.
Mesela ben bana vuran, küfreden ve tartaklayan hainin yüzünü tanıyordum ama artık unuttum sayılır. İçeride zaten rahat bir hayat sürüyorlar, besleniyorlar, sadece kapalı alandalar. Zalime azap gerek, fiziksel azap da çekmelerini isterdim ama çekmiyorlar" şeklinde yorumladı süreci. Genç kahramanlardan Muhammed Emin Tekin; "15 Temmuz gecesinden sonra meydanlarda konserler verilmeye başlandığında ortada bir gariplik olduğunu hissettim. Gün geçtikçe arttı bu gariplik.
15 Temmuz sonrası süreç, bugün hepimizi endişelendiren bir şeye dönüştü. Hastanede ziyarete gelen bütün siyasilere, röportaja gelen bütün muhabirlere aynı şeyi söyledim; 28 Şubat sürecinde yapılan hukuksuzlukları bugün unutmayalım. Bir cam kırdığı iddiasıyla 20 seneden fazla süredir içeride tutulan Cihat Özbolat'ı, FETÖ'nün o zamanlar kuyruğuna bastığı için bu zulme maruz kalan Ali Acar, Yılmaz Dalyan, Ethem Köylü, İlhan Doğan, İsmail Uysal gibi sayamayacağım yüzlerce kahramana bari bugün vefa gösterelim.
Herkes beni tasdik etti, kafa salladı ama biz âdil yeni yargılamalar beklerken bu olmadığı gibi Hayrettin Soykan gibi fikir adamlarının 28 Şubat'tan kalma davalarla içeri alındığını görüyoruz. 15 Temmuz gecesinde bu millet, canını oyun oynar gibi ortaya koyacağını gösterdi. Yine olsun yine gösterir. Biz zaten yapılması gereken her şeyi yapmaya hazırız.
Yeter ki verilen mücadeledeki sahiciliği görelim. Görelim de kalbimiz rahatlasın..." dedi. Bütün tanıkların söylediğinde ortak bir taraf vardı ki; kimse 15 Temmuz sonrası yaşananlardan memnun değil, geldiğimiz süreç kimseyi tatmin etmiyor. İşin elbette ki hem hukuki hem de siyasi boyutları var ama bütün olan bitenden sonra hukukun ufacık dahi olsa katillere müsamaha göstermesi kimsenin içine sinmiyor.
Devletine ve milletine silah çekene takım elbise değil çuval giydirilmeli
Tabii ki dava sürecinde yaşananlar ve FETÖ'ye mensup teröristlerin binlerce delil olmasına rağmen davadaki pişkin ve kendilerinden emin tutumları insanların içini yakmaya yetti. Yargılamaların başlamasıyla her şey açıkça ortaya çıkmaya başladı. Dava sürecinde yaşananları sorduğumuzda Can Cumurcu; "Ben davalara henüz katılamadım ama şehit ailelerinden dinledim. Bir gazi kardeşimiz var, abisi şehit.
Anlatırken ağlıyor 'Abi benim ağırıma gitti, sanki biz suçluyuz da onlar haklıymış gibi bir sürece döndü iş' diyor. Bu hiç iyi değil, insanların psikolojisi bozuldu. Mahkemelerde teröristlere o kadar hoşgörülü davranılmasına gerek yok. Biz birinci dakika gol yedik. Bunlara çuval giydirip götürmeliydik. Takım elbise giydirmek ne demek? Bunlar devletine, milletine silah sıktı, meclisine bomba attı. İnsanları öldürdüler, katil bunlar. Çuval giydirmeleri gerekirken takım elbise giydirdiler.
Uygar ülke dediğin Amerika suçlulara çuval giydirip öyle götürüyor. Bunlara kahverengi çuvalı giydirecektin öyle çıkartacaktın mahkemeye. Niye bu kadar sorguluyoruz? Bu katiller kurşun sıktı mı, sıktı. Adam öldürdü mü, öldürdü. O zaman tez elden kesin cezasını. Ben devletimin içerisindeyim, ne kadar büyük bir devlet olduğumuzu biliyorum. İki tane çapulcuya bırakacak değiliz devleti ama böyle olaylarla moral ve motivasyonumuz düşüyor. Daha hızlı kararlar verilmeli" diye konuşuyor ve ekliyor; "Ama biz Cumhurbaşkanımıza güveniyoruz.
Halkımızın kalesi o. Şehit aileleri de gazi aileleri de görüyor bunu. Ondan sabrediyoruz." Cumurcu'nun söylediklerinin çarpıcı olmasının sebebi aslında muhtar olması diyebiliriz. Konuşmak için Çengelköy Muhtarlığına gittiğimizde kendisinin mahalle sakinleri ile ne denli ilgili olduğuna ve onları çok iyi tanıdığına şahit olduk. Bu bakımdan bir nevi bütün Çengelköy'ün sesi oluyor Cumurcu. Köprüdeki genç gazilerden Muhammed Emin Tekin ise; "Mahkemelerden, devletin değil birkaç şehit yakınının hatırlatmasıyla haberdar oldum, bir gün gidebildim sadece Silivri'ye. Sadece gönüllü avukatlar oradaydı.
Sanıklar suçlarını inkâr ediyor, zaten hainlerden dürüstlük beklemiyorum ama onları oraya kız istemeye gider gibi getirmek zorundalar mı, inanın bilmiyorum" diyerek duyduğu sitemi belirtiyor. Bu konudaki hassasiyetini dile getirenlerden biri olan Safiye Bayat; "Mahkemelerde çok pişkin cevaplar veriyorlarmış. Çok taciz ediyorlarmış, bu şekilde olunca bazı arkadaşlar da tutamıyormuş kendini. Bunlar neden takım elbiseli tıraşlı geliyorlar? Bir de önce onların savunmaları dinleniyor, bu süreci oldukça uzatıyor.
Neden onların savunmalarını dinlemek zorundayız. Rahmetli Acıbadem Mahallesi muhtarımızın eşi sabahtan akşama kadar orada bekliyor, çoluğu çocuğu var yazık değil mi? Hâlbuki bizlere gün ve saat verseler biz de ona göre orada olsak bu kadar perişanlık yaşanmaz" diyerek mahkemelerde yaşananların çok da doğru olmadığını ve daha sistemli çalışılması gerektiğini söylüyor.
Çengelköy gazilerinden Fatih Zorlu ise; "Devletten ve mahkemelerden beklediğimiz desteği göremiyoruz. Memnun değiliz. FETÖ'cülerin her biri aşağı yukarı dokuzar saatlik savunma veriyor. Neredeyse bir kitap kalınlığında savunmalar. Savunmasını yaparken "Ben TSK memuruyum" diye başlıyor, aldığı ödüllerden bütün hayat hikâyesine kadar her şeyi anlatıyor.
Bunu yaparak süreci uzatmayı amaçlıyorlar. Şehit aileleri ve gazilerin dışında FETÖ'cülerin aileleri de var mahkeme salonunda. En ufak ses olduğunda hâkim; 'Sizi dışarı atarım, sesiz olun' diyor bize. Onlar da bizi tahrik etmek için mahkemede gülüyorlar. Onlara sorarsanız, darbeyi önlemişler. Savcı 'Bütün talimatlar senin telefonunda' deyince 'Telefonumu başkası kullanmış, ben dışarı çıkıp geldim talimatları başkası verdi bizim onlar ile alakamız yok' diyorlar" sözleriyle FETÖ mensuplarının ve ailelerinin şehit aileleri ve gazileri nasıl bir psikolojiye sokmak istediklerini anlattı.
Aynı soruyu Üsame Özkaya; "Mahkeme salonlarında pişkin teröristlerin, yakınlarının ve avukatlarının, gazi ve şehit yakınlarına terörist ve hainmişizcesine davranma cesaretini veren mahkeme heyeti ve diğer bütün yetkililer, o salonda hüngür hüngür ağlayan şehit annelerinin ve eşlerinin gözyaşlarından sorumludur" şeklinde cevapladı.
Halkın vicdanını yaralayan bir vaka olarak FETÖ davası tahliyeleri
Gecenin kahramanlarının ve bütün Türkiye'nin canını yakan, sürece dair umudunu zedeleyen asıl konu ise FETÖ davasında yaşanan tahliyeler. Ömer Faruk Kavurmacı, Serdar Seyitoğlu ve son olarak da Ekrem Yeter'in tahliyesi ve tahliye edilenlerin çoğunun işadamı olması halk içinde bir infiale yol açtı. Bu durum FETÖ ile mücadelenin inandırıcılığını da sorgulatmaya başladı. Muhtar Cumurcu tahliyeler konusunda; "Devlet büyüklerimiz birçok konuda çıkıp nasıl konuşuyorlarsa Kavurmacı olayında da açıklama yapmalılar.
Bu herkes tarafından bekleniyordu. Aldığımız tepkiler bu yönde. Halkımız; 'Muhtarım niye konuşmuyorlar' diye sorduğunda bizde; 'Çocuklar bekleyin, biz sabır ehliyiz. Bunu vatanımız, bayrağımız için yaptık. Mutlaka büyüklerimizin düşündüğü bir şey vardır' diyorduk fakat artık o sabır sınırı geçildi, somut bir şey yok" diyor. Safiye Bayat; "Güç neredeyse her şey orada...
Güç seni cımbızlayıp içeriden dışarıya çıkarır. Baklava çalan çocuklar 9'ar yıl ceza almıştı, sadece baklava çaldığı için. Bu kadar söyleyeyim" sözleriyle kısa ama olması gereken bir konuya değiniyor: Adalet. Konuya dair Muhammed Emin Tekin; "Açık söyleyeyim; bizimle dalga geçiyorlar. Bu zamana kadar eline sapan almamış şehit Halil Kantarcı abim gibi insanların neler yaşadığını biz biliyoruz. Daha düne kadar Mirzabeyoğlu'na neler çektirildiğini biliyoruz. Darbeciler suçlarını inkâr ediyorlar, bu onlardan beklenendir.
Diyelim bu tahliyelerde katkısı olanlar da kendisini gizlemiş FETÖ'cülerdir, bunları anlayabilirim ama bunları müdafaa eden, hiç sorumluluk hissetmeyen hükümete sadece hayret ediyorum. Cumhurbaşkanı'na ise şöyle demek isterdim: Bizi meydanlara davet eden sizdiniz. Ben sizden şu sözü çok işittim: 'Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu/Gelir adl-i ilâhî sorar Ömer'den onu.' Lütfen bizim kanımızı yerde bırakmayın" sözleriyle sürece dair acısını ve beklentisini dile getiriyor. Fatih Zorlu ise işin bir başka acı tarafına değinerek; "Parası olan tahliye oluyor. Burada da bir adaletsizlik var. Kavurmacı ve Seyitoğlu çıktı. Son içeri alınan damat Ekrem Yeter ise nasılsa yakında çıkar [Yeter bu röportajdan bir gün sonra tahliye edildi.] Asıl alınması gereken örgütün başındaki insanlara bir şey olmuyor, örgüt devam ediyor" diyerek acı bir gerçeği dile getiriyor.
Beklentiler kesinlikle idam
Bütün tanıkların beklentileri dava sonunda darbeci teröristlerin idam edilmesi. Can Cumurcu; "Bizim istediğimiz idam, İslam'daki gibi kısasa kısas. Ama bu işin oluru şimdi yok. Devlet büyüklerimiz, meclisimiz oluruna bakmalı" derken Safiye Bayat; "Onlar bir insanı öldürdükleri için insanlığı öldürdüler. Bu insanların nefesi havaya, suya, toprağa zararlıdır. Elbette gönül idamı ister ama mevcut kanunlarda bu mümkün değil gibi görünüyor. Allah'ın adaletinden kaçamayacaklar ama" diyor ve Fatih Kolcu da aynı şekilde; "İdam bekliyoruz. 249 şehidimiz var. Eğer böyle kalır ise bu insanlar boşuna ölmüş, şehit olmuş olur. Bir an önce idamın gelmesini beklediğini" belirtiyor.
Hem bizim hem de millet için bir şeref gecesi
Bütün yaşanan gelişmelere rağmen direniş gecesinin kahramanları için 15 Temmuz'un ne ifade ettiği ise çok önemliydi. Hâlâ aynı histe olup olmadıkları, pişman olup olmadıklarını, çocuklarına bunu nasıl anlatacaklarını öğrenmek adına sorduğumuz soruyu ise yine hepsi benzer şekilde cevapladılar.
Muhtar Can Cumurcu; "Eğer kalkışma başarılı olsaydı sokaklarımızda Hanslar, Johnlar olacaktı. O geceyi bir Kurtuluş Savaşı olarak görüyorum. Millet olarak asla unutmamamız, hafızamızı sürekli diri tutmamız gerekiyor" diye konuşurken Muhammed Emin Tekin; "Layık oluruz olamayız ayrı mesele ama hem benim için hem de bu millet için büyük bir şereftir 15 Temmuz. Bunu ilk andan itibaren hissettim. Sakalıma kan değdiğinde bir şeylerin hakkını verdiğimi düşündüm. Ama insan, nisyanla malul. Kalp ise değişmekten, halden hale girmekten almış ismini.
Hep o geceki gibi kalamıyorsunuz. Okuyanlardan dua isterim bunun için... Çocuğuma nasıl anlatırım bunu kestiremiyorum" dedi. Safiye Bayat; "O gece bizim meşru müdafaamızdı. Hem ihanetin hem zaferin gecesiydi. Dünya tarihinde böyle masum bir zafer yok. Silahları bedenleri olmuş bir savaş yeryüzünde yok. Bu bir savaştı aslında, darbe değil işgal girişimiydi bu kesin" derken Fatih Kolcu ise; "Milletimiz Çanakkale gibi bir zafer yazdı ama böyle giderse 5-10 yıla her şey unutulur, hepsi tahliye olur. Sadece bizim yaşadığımız acı kalır. Sakat kalan, bacağını kaybeden, şehit olan arkadaşlarımız var. Bir şey yapılmaz ise boşunu olmuş olur bunlar" diyerek o gecenin asla unutulmaması ve yaşananların boşa yaşanmış olmaması gerektiğini vurguluyor.