Kimseyi bekleyemem dedim, vatan mücadelesi beklemez
Türkiye onu Boğaziçi Köprüsü'nde darbecilere direnen kadın olarak tanıdı. O uzun gecenin ilk kahramanı Safiye Bayat. Tek başına köprüye çıkıp askerlere "Beni sırtımdan vurun o zaman" diyecek kadar mert ve korkusuz. "Benim olana sahip çıkmak en büyük hakkım ve ben cihada gidiyorum, neden korkacakmışım ki?" diyecek kadar imanı kuvvetli. O gecenin mucizelerini Bayat'ın evine misafir olup kendisinden dinledik.
Öncelikle sizi bu sürece hazırlayan geçmişinizi ve sizi konuşalım? Safiye Bayat kimdir?
34 yaşındayım ve iki çocuk annesiyim. Kastamonu Bozkurtluyum. Safiye Bayat çocukluğundan beri mücadeleci ve lider ruhlu bir karakter. En büyük çocuk olduğum için aileyi hep yönetmeye çalışan kişi oldum. Yönetici ruhum var diyebilirim. Önce hep sevdiklerimi düşünürüm. Ama bana en çok ne ile tabir edersiniz kendinizi derseniz 'mücadeleci' diyebilirim. Öleceğimi bilsem de bir kişiyi bir olay karşısında yalnız bırakmam. Sonuna kadar, çözüme ulaştırana kadar uğraşırım. Hiçbir zaman hayatım boyunca meraklı bir insan olmadım ama sorgulamadan da yapılan her amelin yanlış olduğunu düşünüyorum.
Darbe girişiminin olduğu gece sizin için nasıl başladı?
Ben bu olaya darbe demiyorum, 'işgal' diyorum. Bu bir darbe değildi. İşgalin olduğu gece dışardaydım ve olayların farkında değildim. Arkadaşlarımla Harem tarafında geziyorduk. Araba bendeydi ve eşim beni eve çağırdı ona araba lazım olduğu için. 10 civarı evdeydim. Fazla televizyon izlemem ama tesadüfen televizyonu açtım. Ekranın üstünde geçen yazıda, Boğaziçi Köprüsü'nün kapatıldığını, tankların ve benim müsvedde diye nitelendirdiğim askerlerin orada olduğunu okudum. Vatanı işgal ediyorlar dedim. Darbe falan olduğu aklıma hiç gelmedi. Ya Allah bismillah dedim. Eşim de evde yokken fırsat bu fırsat diye düşündüm. Eğer o evde olsaydı müsaade etmezdi. Sen kal dua et, ben giderim derdi. Olağanüstü bir durum olduğu için yara bandı, sargı bezi, powerbank ve tespih koydum sırt çantama ve yola koyuldum. Direkt olarak Boğaziçi Köprüsü'ne gitmeyi düşündüm. Onlar kimmiş ki benim köprümü kapatır dedim, çok sinirliydim. Orası benim köprüm. Ben İstanbul'da yaşıyorsam İstanbul'un tırnağına taş değdirmem. Cuma gecesi Çengel normalde çok kalabalık olur ama yollar bomboştu. Sol taraftan köprü tarafına doğru indim. O sırada Çengelköy'de olan olaylardan hiç haberim yokken yola devam ettim. Serzenişte bulunarak, bir insan evladı da mı kalmadı diye sokaklarda söyleniyorum. Herkes sığınaklara indi diye düşündüm başta. Beylerbeyi'ne vardım. İki-üç çocuk çıktı karşıma, "Abla ileride tanklar var orası tehlikeli, bize evlerimize dönmemizi söylediler" dedi. Niye evime dönecekmişim diye daha da çok sinirlendim. Beylerbeyi geliş yönüne ulaşınca bir baktım özel arabalar sağ tarafa araçlarını yamuk yumuk park edip orayı terk etmişler. Ben de normalde arabaların geçtiği yoldan ilerlemeye başladım. Bir baktım ki Altunizade-Kadıköy ters yönden ışıkları kapalı bir itfaiye aracı yaklaşıyor. Arkasına bir baktım ki yığın yığın asker dolu. Bunlar gerçekten Beylerbeyi'ni kapatmaya gidiyorlar diye düşündüm. İçlerinden bir tane asker gülerek el salladı. Keyifleri çok yerinde gözüküyordu. Onları görünce daha çok hiddetlenerek, dualar ederek ilerlemeye devam ettim. Köprüye çıkış yoluna gelince bir polis panzeri ve orada bekleyen çelik yelekli polislerle karşılaştım. "Abla biz de senin gibiyiz, elimizden silahları aldılar, ne olur gitme orası çok tehlikeli, vururlar seni" dediler. "Kimi vuruyorlar ya onlar, ben onlarla konuşmaya gideceğim, neden benim köprümü kapatmışlar soracağım onlara" dedim. Bana müsaade etmelerini istedim. İsmini sonradan öğrendiğim İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan içi titreyerek, geçsin dedi. Ben kadın olduğum için en fazla tartaklarlar diye düşünüyordum, ateş açmazlar. Sonra geçit verdiler ve ilerledim.
Bu sırada siz yoldayken eşiniz aramadı mı?
Çengelköy'e inerken aradı. Köprüye gittiğimi söyledim, geri dönemem dedim. O sırada arkadaşlarım da aradı, biz de seninle gelmek istiyoruz diye. Kimseyi bekleyemem vaktim yok dedim onlara. Vatan mücadelesi beklemez. Bir de kimsenin mesuliyetini almak istemem. Ben gideyim de sonra gelen gelirse gelsin. Ben kendi hesabımı öyle ya da böyle bir şekilde veririm. Hep böyle düşünmüşümdür. Allah da beni güzel bir şekilde şereflendirmiştir ömrüm boyunca.
Sizi gören askerler ne yaptılar?
Askerler, "Gelme ateş açarız, gelme vururuz" diyorlar. Onları duymazlıktan gelerek yanlarına kadar gittim, söylene söylene. Komutan müsveddesi, "Buradan git bak, yoksa vururum" dedi. Ben de "Senden korkmuyorum. Sizin burada ne işiniz var? Benim köprümü siz niye kapatıyorsunuz, bu askerin, bu tankların burada ne işi var, amacınız ne?" dedim. Sadece "Git, vururuz" diyerek beni tehdit etmeye çalıştılar. Bir asker oradan "Komutanım içeriye alalım mı?" dedi. Çok sinirlendim ve daha da çok bağırmaya başladım. "Sen kimi içeriye alıyorsun, ne hakla? Ben bir hadsizlik yapmadım. Hakaret de etmedim, neden içeriye alacakmışsın beni?" dedim. O kadar hırslandım ki ellerim kollarım durmuyor, sürekli bağırıyorum. Bedenim değişmişti sanki. Bütün bedenim, aklım, her yerim toprak olmuş, vatan olmuştu. Komutan beni korkutmak için öyle çok bağırmaya başladı ki. Askere "İşte anneniz sizi bugünler için doğurdu" dedi beni kendine çekti ve tanktan ateş açtırdı. Yer titriyordu. Daha sonra hırpalamaya başladı. "Bak haddini bil. Ben senin sınırını ihlal etmiyorum ama sen benim sınırlarıma giriyorsun" diye bağırdım. Döndüm arkamı "Vuracaksan vur beni, sırtımdan vur" dedim. Beni kendine döndürüp tekrardan hırpalamaya çalıştı. O an şu hadis kulaklarımda çınladı: "Vatan sevgisi imandandır." Bana kuvvetin bu sözlerden geldiğini düşünüyorum. Komutan beni kendine bir hamleyle çekip yanağımın üzerinden ateş açtı ama kılım kıpırdamadı. Ateş parçaları yüzümden aşağı kadar indi. "Beni bununla mı korkutmaya çalışıyorsun? Senden korkmadığımı aklın almıyor mu hâlâ?" dedim.
Ateş açan komutandı değil mi?
Evet komutan müsveddesiydi. Ondan sonra bu hırsını alamadı ve aciz insanın yaptığı gibi hakaretler etmeye başladı. "Ben buraya iki çocuğumu bırakıp geldim. Bir sırt çantam bir de elimde telefonum var. Sen bir asker olarak hem bana silah doğrultuyorsun hem de sonrasında ateşliyorsun, yazıklar olsun" dedim. Beni itti, bileğimi tutup telefonumu fırlattı attı. O ana kadar çok sinirliydim ama telefonumu fırlatıp attıktan sonra daha da sinirlendim. Gittim telefonumu attığı yerden aldım. Döndüm dedim ki, "Sizin teçhizatınız bitecek ve biz görüşeceğiz. Şimdi gidiyorum ama tekrar geleceğim, bunu bilin." Geri döndüm, polis panzerinin olduğu yere kadar geldim tekbirler getirip dualar ederek.
Halktan başka kişiler yok muydu hiç o sırada arkanızda?
Halk gelmeye başlamış. Polisler onları tutmaya çalışıyor. Ben de yanlarına gittim, "Gitmeyin, bunlar bizim askerimiz değil. Bunlar hain. Bunlar hepimizi öldürmeye gelmişler. Bakışları korkunç" dedim. Çünkü hepsi öldürülmeye adapte olmuş katillerdi. Ben böyle deyince bir tane cengâver kardeşim çıktı dedi ki: "Abla kaçımızı öldürebilirler? 100 mü, 200 mü? Razıyız biz." Oradaki herkes öldürülmeyi, yaralanmayı göze almıştı.
Panzerin arkasından ortaya geçtik. Tam olarak menzillerindeydik. Ateş açmaya başladılar. Genç bir çocuk ileriye doğru gitti, ilk onu vurdular. Sonra iyice ateş hattında bıraktılar, yaralıyı almayalım diye. Binlerce kurşun geçti o gece üstümüzden. Allah bana o saatlerde nasip etmedi şehit olabilmeyi. Ölenler, yaralananlar çoktu. Benim taşımaya çalıştıklarımın çoğu yaşlıydı. Lacivert üniformasıyla doktor bir kardeşim de oradaydı. Kurşunlardan hiç korkmadan herkese yardımcı olmaya çalıştı. Avrupa yakasından gelen araçları durdurup onlara yaralıları hastaneye götürmeleri için verdik. Ben komutanın gözlerinin içine bakarak konuşurken içimden düşünmüştüm. Bunlar ölmeyi bile beceremezler, teslim olurlar diye. Yaralıları taşırken hiçbirinde bağırma, sızlanma yoktu. Sürekli gelen yaralılara dua ediyordum. Her yer kan revan. Ama hiçbirimizde korku yoktu.
Siz ne zaman yaralandınız?
Bir tane kadın yaralandı dediler. Bileklerim de taşımıyor aslında ama benim mahremim gideyim ne olursa olsun taşıyayım, kurtarayım onu diye düşündüm. Tam menzildeydim. Belki de demişlerdir o hain hâlâ burada diye. O sırada bacağımdan vuruldum ve o kardeşimi alamadım tabii. Kurşun atardamar ve toplardamar arasından kemiği parçalayarak çıkmış. Eğer kemikten girip arka taraftan çıksa paramparça olurdu dedi doktor ayağım için. O gece çok mucize oldu. Bu da benim mucizemdi. Öncesinde soğuk soğuk terledim, her yer kan revan oldu. Yakın mesafede olduğumuz için kaç kişiye girip çıkıp sana gelmiştir o kurşun dediler. Direkt girse paramparça olurmuş insan. Yere yığıldım tabii ama canım hiç yanmıyordu. Bilincim gidiyor gibi oluyordu ara ara. Kendime sürekli şehadet telkini vermeye çalışıyordum. Bir tane kardeşim üstüme abandı, daha fazla kurşun almayayım diye öyle dakikalarca bekledik. Sonra kurşunlar biraz durunca beni taşıdı ve bacağıma turnike yaptı tişörtüyle. O sırada en son gördüğüm ve hatırladığım görüntü benim almaya gidemediğim yaralı kadını almaya giden gencin vuruluşuydu. O an kaskatı oldu vücudum. Hep keşke erkenden vurulmasaydım da şu kardeşlerime yardım edebilseydim, dualarını yapabilseydim diye düşündüm. Yoldan geçen herhangi bir aracı durdurup beni ve bir yaralı kardeşimi daha bindirdiler, hastaneye götürdüler. Acım çoktu ama dayanmak zor değildi. Hemen ameliyat etmeyeceğiz dediler, kurşun yaralanmalarında enfeksiyon olabilirmiş. O yüzden pazartesi gününe kadar antibiyotik tedavisi oldum. Sonrasında ameliyat oldum ve 32 cm'lik bir platin takıldı.
Şimdi dönüp o geceye baktığınızda neler düşünüyorsunuz?
Vatan mücadelesi için oraya gittik. Bizim teminatımız devlettir. Allah başkumandanımız Recep Tayyip Erdoğan'dan razı olsun. Bazı müsveddeleri, halkı neden sokağa çıkardı diye söyleniyorlar ya, halk her şeyi yapabilir. Zaten biz her şeyi yapabilmek için dışardaydık. Ağzımı duada tutup, kötü söz söylemek istemiyorum. Allah onların haklarından gelecektir. Millet vatanın sahibidir. İnsanlar bunu unutuyorlar. Biz millet olarak nerede neler yapacağımızı insanlara gösterdik. Bir yeri dağıtmadık, bir askere zarar vermedik. Zalimler mutlaka ortaya çıkarlar ve bizim gibi olamazlar. Son diyeceğim, vatan sevgisi imandandır, imanınızı halis tutun. O zalimlerin duası buluta kadar gider, masumun duası arşı alayı geçer Allah'a uzanır. Biz tüm İslam coğrafyasının son kalesiyiz.