Birinci Dünya Savaşı: Maskülen Savaş, Feminen Propaganda
Yavuz Selim Karakışla: Birinci Dünya Savaşı öncesinde birkaç şey anlatmak lazım. Birincisi; Birinci Dünya Savaşı bir 'Total War', yani Max Weber'in deyimiyle bir 'topyekûn savaş'. Tarihte ilk defa artık ordular değil toplumlar, ekonomiler ve devlet grupları birbirleriyle savaşıyorlar. Ve artık ordular düşmanın direnme kapasitesini kırmak için değil, karşılarındaki toplumun bütün direnişini ve ekonomisini kırmak için birbirleriyle mücadele ediyorlar. Dolayısıyla, Birinci Dünya Savaşı'na bir topyekûn savaş olarak bakıldığında, kalıcı bir şekilde dünya tarihini nasıl değiştirdiğini görmemiz gerekiyor. Şimdi, savaş propaganda açısından nasıl pazarlandı sorusuna dönecek olursak, savaş başlamadan önce iki sloganla sunuldu dünya piyasasına. Birinci Dünya Savaşı, 'A war to end all wars' yani 'Bütün savaşları dindirecek, bitirecek bir savaş' olarak adlandırıldı. 'Nihai savaş' diyordu Almanlar buna. Yani iki tarafta da öyle bir savaş olacak ki, bu savaşın sonucunda dünyanın paylaşımı sağlanmış olacağı için, bir daha savaşa gerek kalmayacak veya ortada bir daha savaşa neden olacak bir pürüz kalmayacak diye düşündüler. İkincisi, iki taraf da kendinden o kadar emindi ki, ordularının askerlerinin hemen o yaklaşan Noel'de evde olacağını iddia ediyordu. Yani savaşın Temmuz'da başladığını düşünecek olursanız, savaşa giren bütün devletler Aralık'ın 24'üne kadar nihai zaferin kazanılmış olacağını ve orduların Noel'de yani 24 Aralık 1914'te teskere verilmiş askerler olarak terhis edilmiş olacağını düşünüyordu. Maalesef bu büyük savaş, durumun böyle olmadığını hepimize göstermiş bulunuyor.
Böyle büyük bir savaşın insanlık için nelere mal olabileceğini hiç göremediler mi peki?
Yavuz Selim Karakışla: Göremediler değil, aslında hırsları ve idealleri o kadar büyüktü ki, bunu gördüler ama göz ardı ettiler. Mesela Ivan Bloch diye bir Alman akademisyen Balkan Savaşı'nda ilk defa uçakların gözetleme amacıyla da olsa askeri sebeplerden kullanıldığını gözlemlediği için 1914'ün baharında yayınladığı bir kitapta olası bir savaşın düşünüldüğünden çok daha uzun süreceğini ve düşünüldüğünden çok daha tahripkâr olacağını söyledi, ama tabii kimse onu dinlemedi. Almanların iddiası o kadar büyüktü ki, savaşın başında Yıldırım Harbi yapacaklarına inanıyorlardı. Yani, üç hafta içerisinde Belçika üzerinden Fransa'yı fethedip İngiltere'yi vurmaya hazırlanacaklardı. Bu arada da dönüp daha hâlâ doğru dürüst mobilize olamayacağını düşündükleri Rusya'ya saldıracaklardı. Bu planları yaptılar, ama biliyorsunuz saldırı hattı Belçika üzerinde kırıldı, Fransa'ya da ancak bir miktar girebildiler. Kalan dört yıl boyunca kazılan siperlerde Batı Cephesi'nde yeni hiçbir şey olmadı. Her iki tarafın da korkunç kayıplar verdikleri ve hiçbir şey elde edemedikleri siper savaşları yıllarca sürdü.
Almanlar o hayal ettikleri Yıldırım Harbi'ni ancak İkinci Dünya Savaşı'nda yapabildiler.
Yavuz Selim Karakışla: Çünkü İkinci Dünya Savaşı'nda Almanların çok güçlü mekanize birlikleri vardı. Aslında kullandıkları aynı plandır. Von Schliffen planıdır. Evet, İkinci Dünya Savaşı'nda bunu gerçekleştirebildiler, ama bu sefer de planın Rusya ile ilgili kısmı sarktı. Hitler, Rusya'ya saldırmak için 1 Eylül'ü bekledi ve bu tarihsel olarak çok büyük bir hatadır. Neden? Hitler'in aklında Fransız İmparatoru Napolyon'un Rus Savaşı'na çıktığı gün olan 1 Eylül tarihi vardı ve çok geçmeden karşılarında Ruslar'ın 'Mareşal Kış' dedikleri en güçlü askerini buldular. Almanlar, Stalingrad'ı elde ettikten sonra Moskova eteklerine kadar gidebilmiş olmalarına rağmen, tanklarda mazot kullandıkları için araçları dondu, Almanlar durdu, kımıldayamaz hale geldiler ve yenildiler.
Moskova'ya 30 km kala durdular Almanlar, ama hâlâ cepheden Alman toplumuna propaganda videoları gidiyordu. Karlarla vücudunu ovuşturan güçlü Alman askerleri görüntüleri gibi… Hangi savaşın propagandası daha etkiliydi?
Yavuz Selim Karakışla: Şimdi, 'Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı'nda en iyi propagandayı kim yapmıştır?' sorusunu cevaplayacak olursam, kendi toplumunu inandırmayı en iyi başarmış olanların birincisi Almanlar, ikincisi de Amerikalılardır. Amerikalılar 1943 yılına kadar öyle bir 'Nazi ve Japon şeytanı' propagandası yaptılar ki, 1943'te zaten savaşı kimin kazanacağı belli olduktan sonra savaşa girdiklerinde, Amerikan toplumu bu savaşın kazanılmasına ruhen hazırdı. Aynı şeyi 1917'de de yapmışlardı Amerikalılar. Birinci Dünya Savaşı'na girmek için de 1917'ye kadar beklediler. Ve 'Alman şeytanına' karşı savaşa girdiklerinde Amerikan toplumu her şeyini bu savaşın arkasına koymaya ve özellikle de İngilizleri kurtarmaya çok gönüllüydü.