Hayatım tesadüflerle değil tevafuklarla dolu
Fatma Toksoy kimdir, neyin peşinden gider?
Ümmetin ve İslam birliğinin, 'samimi niyetin' peşindeyim. Araştırdığım o muhteşem hayatlar hepsi bir davanın peşinden gitmişler, ama samimi niyetle... Genelde bu dava ümmet davası, İslam davası ve Müslümanlar-Müslümanlık olmuştur. Mehmet Akif'in, Necip Fazıl'ın, Nureddin Topçu'nun, Sezai Karakoç'un, yedi güzel adamın ve bunun gibi ismini sayamadığım nice edip, şair ve düşünürlerin, tasavvuf büyüklerinin, Yavuz Sultan Selim'in, Fatih'in, Alparslan'ın, Selahaddin Eyyubi'nin, İmam Hanife, İmam Şafii, İmam Hanbel, İmam Malik'in, Peygamberimiz (sav)'e kadar olan bütün bu muhteşem hayatların, benliklerinden geçerek kendilerini adadıkları o dava benim de davam. Ve ben o davanın peşinden gitmeye çabalıyorum. Bu konuda harekete geçmekte bir hayli zaman kaybettim belki ama karınca misali, ulaşamazsam da yolunda ölürüm diyorum. Gagasında ateşe su taşıyan güvercin misali yanan ateşe hiç olmazsa bir damla su dökebileceğimi umuyorum. Neden geç kaldım? Önce ben bilinçlendim zaman içinde. Sol cenahtan gelip, bu davayı sahiplenebilmek çok zordur. Önce anlamalı insan. Ben bu safhaları gençliğimde bir bir yaşayarak, şaşırarak, araştırarak geçtim. Üniversiteye solcu girip ideolojileri reddeden, İslamiyet'i yaşamaya çalışan biri olarak çıktım. Başı açık girip örtülü çıktım. Bizlere kodlanan rejimin o kodlarını araştıra araştıra çözerek, o zincirleri yaşadıklarım sonucu bir bir kırarak bambaşka biri olarak yeniden dünyaya geldim. Erzurum ve Atatürk Üniversitesi benim hayatımın dönüm noktasıdır. 12 Eylül dönemiyle başlamıştım üniversiteye. Başörtüsü zulmünden 12 Eylül'ün eziyetlerine kadar her şeyin ortasında buldum kendimi. O zaman anladım ki bizleri birbirimize düşürüp kardeşi kardeşe öldürterek iç savaşlar çıkartıp, darbelerle bastırarak zayıflatıyorlar. Büyük bir oyun oynanıyor ülkemin üzerinde ve Müslüman coğrafyasında. Bu oyunları bozmak, birlik beraberlik içinde olabilmek için neler döndüğünü ve Haçlıları iyi bilmek gerek.
Yakın zamanda Selahaddin Eyyubi hakkında bir kitap hazırladınız. Bu sizin için uzun bir araştırmanın ürünü. Selahaddin Eyyubi'nin Ortadoğu halkları için ne ifade ettiğinden bahseder misiniz?
Bu kitabı eşimle birlikte yazdık. Eşim İSAM'da dokümantasyon uzmanı ve kütüphaneci. Dolayısıyla kaynakları seçmeyi, hangi kaynağa itibar edebileceğimi, arşivden faydalanma, kaynak araştırma gibi konuları bu kitapla beraber eşimden öğrendim. Hikâyeleştirebilme, kelimeleri, cümleleri seçme, seçerek en doğru biçimde ifade edebilme, seçici olmayı da Ali Ural Bey'den öğrendim. İDEMER'in yazarlık atölyesine kabul edildikten sonra iki yıl Ali Bey'in öğrencisi oldum. Çok verimli iki yıldır benim için. Ve Selahaddin Eyyubi ile ilgili liderlik özelliklerini öne çıkaran bir kitap çıkardık. Buradan bizi heveslendirerek destekleyen Bilecik Üniversitesi Rektörü Sayın Azmi Özcan Bey'i de minnetle anmadan geçmeyeyim. Bu kitaptan beş-altı yıl sonra da ben o muhteşem hayatın liderlik sırrı içine hapsolmaması gerektiğini düşünüp, Selâhaddin Eyyûbî'nin hayatının tamamını araştırmaya başladım. Yazdıkça yeni yeni bilgiler ekleniyordu. Eşimin itirazlarına rağmen devam ettim. Bir süre sonra o da coştu ve bu muhteşem hayatı safha safha yazdık. Yazdıkça hayranlığım daha da arttı.
Bu kitabımız hakkında son bir şey daha söyleyeyim. Selahaddin Eyyûbî'ye milliyet atfedilmekte ve bu yine Batı veya bazı art niyetli kişilerce özellikle yapılmakta. Selâhaddin Eyyûbî'ye Kürt veya Türk veya Arap diyenler ona ve onun İslam Birliği ülküsüne ihanet eder. Selahaddin'in, ataları Arap asıllı, babası Kürt annesi Türk'tür. O, ümmetin lideridir. O, Müslümanların lideridir. Ona milliyet atfedenler bilerek veya bilmeyerek Haçlı-Siyonist zihniyetin oyunlarına ve planlarına hizmet edenlerdir. Selahaddin Eyyûbî Müslümanların ayrışmasına, birlik olamamasına üzülüp ta o zamanlardan günümüze şöyle seslenmektedir: "Kalplerin ihtilafa düşmesi hususunda Allah'tan korkmak gerek. Yoksa düşman muradına nail olur. Birbirinizle didişmeyin ki gücünüz yitmesin. Çünkü düşmanlar her yerden sizi gözetliyor."
Seyyide dergisinin sizin için önemini biliyorum. Bilmeyenler için Seyyide'yi ve sizin için önemini anlatır mısınız?
Ben Seyyide'de benliğimi buldum. Allah kendisinden razı olsun, Sare Tamgüney Ziyansız Hanım'ın çıkarttığı bu dergiye dâhil olmam hayatımı bambaşka bir mecraya çevirdi. Her yeni yazı benim için yeni bilgiler öğrenmek demekti. Bu arada bu derginin özel bir durumu var. Mutfağında sadece hanımlar bulunmakta. Hanımca, zarifçe bir bakış açısıyla olaylara bakıyoruz, yorumluyoruz. Bu dergimizde de her meşrepten, farklı tasavvuf gruplarından, farklı görüşlerden hanımlar var. Biz bir tasavvuf ekolünün gölgesinde gölgelensek bile, kendi fikrimizi dikte etmiyoruz. Devrin Selahattin Eyyûbîyeleri diye adlandırıyorum ben Seyyide yazarlarını. Bizler de onun gibi siyaset ve tarikat üstü çabalıyoruz. Amacımız ümmet bilinci, İslam bilinci ve İslâm Birliği. Birlik olabilmek yolunda bu dava hareket noktamız.
Çevrenizde hep pozitif enerjiniz ve samimiyetinizle bilinen birisiniz. Özel hayatınızda ve kendinizle kaldığınızda da hep böyle misinizdir?
Benim hayatım tesadüflerle değil, tevafuklarla doludur. Ömrümün bir diğer dönüm noktası ise tasavvuftur. Yollarımın hepsi tasavvufa çıkmıştır. Ve bu tasavvuf da beni olumlu etkilemiştir. Kâh yolumu açmıştır kâh ufkumu, düşüncelerimi. Aman aman bir derviş gibi yaşamaya özensem imrensem ve tam yaşayamasam bile tasavvufun o terbiye edici, yol gösterici yanından faydalanmayı bilmişimdir. O yüzdendir belki de hayata olumlu bakmam, pozitif olmam. Enerji dolu olmam belki bu yüzdendir. Tasavvuf ve ilim, araştırma yapmak, yazmak bana enerji veriyor. Ama her zaman böyle değilim tabii.
Derdime vâkıf değil cânân, beni handân bilir
Hakkı vardır, şâd olanlar herkesi şâdân bilir
Söylesem te'sîri yok, sussam gönül râzı değil
Çektiğim âlâmı bir ben, bir de Allâh'ım bilir
Der ya Fuzuli, onun gibi herkes şâdân bilse de benim de üzüldüğüm zamanlar, ağladığım zamanlar olur. Ama gelip geçicidir. Yaz yağmuru gibi. Sonra o üzüntümden bile olumlu bir ders bulur ibret alırım. O üzüntümde bile muhakkak komik bir yan bulur gülerim. Hastalıklarımda bile yeri gelir gülerim, bu yüzden hastalandığıma bile inanmazlar. Çünkü hastayım desem de bayılana kadar ayakta durabilirim, hele yapacak işlerim ve yazılarım varsa…
Fatma Toksoy dendiğinde insanların aklına ne gelmesini isterdiniz?
Ümmet, ümmet bilinci, İslâm Birliği için çabalayan çocuk ruhlu ama titiz, itinalı bir şekilde art niyetsiz samimice çalışan, yangına gagasıyla su taşıyan biri gelsin okurun aklına isterim inşallah.
Samimiyetiniz ve vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Lacivert'e ve size bana kendimi ve kitabımı, dergimi ifade etmeme fırsat verdiği için minnettarım.