Remzi Kopar: Ruh nerenin yerlisi?

Ruh nerenin yerlisi?
Giriş Tarihi: 21.04.2016 12:08 Son Güncelleme: 21.04.2016 12:11
Remzi Kopar SAYI:17Ekim 2015
William Faulkner'a göre, yazarın tek amacı insan kalbini yüceltmektir. Yazar bu amacı gerçekleştirmek için ruhun malzemelerini kullanır; yazmaya değer tek şey ruhun meseleleridir. Peki, insan kalbi ve ruhu nerelidir? Faulkner'ın yazara gösterdiği bu hedef hangi insanın kalbine yönelmekte, yazar hangi insanın ruhunu mesele etmektedir? Tam bu noktada, edebî eserin yerliliği ve evrenselliği tartışması başlar.

Özellikle teknik ilerleyişin hayatın her alanına damga vurduğu, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte dünyanın küresel bir köy haline geldiğinin söylendiği 1900'lerin ortalarından itibaren edebiyatçıların üzerinde en çok kafa yorduğu konuların başında evrensellik ve yerlilik meselesi gelir. Daha çok Batı kültürünün tahakkümü altındaki ülkelerin edebiyatçıları bu meseleyi uzun yıllar tartışmış ve bazı sorular sormuşlardır. Yerli olan aynı zamanda evrensel olabilir mi? Yerliliği yerellikten ayrı düşünebilir miyiz? Evrensel olan, kendi özünü yani yerliliğini yitirmiş midir? Türkiye'de de yıllardır tartışılagelen bu sorular, yerliliğe yüklenen anlamların farklılaşmasıyla, birbirine muhalif cevaplar doğurmuştur. Bu konularda yaklaşık yarım asırdır fikir üreten Rasim Özdenören, 1962-1983 yılları arasında kaleme aldığı yazılarını bir araya getirdiği Ruhun Malzemeleri adlı kitabında, edebî türler hakkında detaylı değerlendirmeler yapıyor. Özdenören, uygarlığı oluşturan çeşitli kurumlardan biri olarak edebiyatın, eşyayı, olayları, insanı, kısacası tüm varlık âlemini, ait olduğu uygarlığın değer yargılarıyla, o uygarlığın tüm duyarlıklarıyla ifade etme sanatı olduğunu söylüyor. Edebiyatçının, kendi kültürel çevresine ait unsurları ve kendi uygarlığının ruhunu insanoğlundaki evrensel öze yansıtabildiği ölçüde ortaya değerli bir eser koymuş olacağını belirten Özdenören'e göre böyle bir eser, aynı zamanda hem yerli hem de evrensel olacaktır.

"Edebiyatın evrensel oluşu, insandaki evrensel özlerle ilgilidir. Aşk, merhamet, insan ve toprak sevgisi, onur duygusu, fedakârlık vb. olumlu; gaddarlık, suç işleme psikolojisi, zulüm vb. olumsuz kategorilerin tümü insani olgulardır. Fakat çeşitli kültürlerin, çeşitli uygarlıkların bu olgulara bakış tarzı, onları ele alış tarzı, değerlendirmeleri farklıdır" diyen Özdenören, birtakım İslami kavramların kullanılmasının bir edebî eserin İslami olmasına yetmediği gibi, birtakım yerel motiflerin kullanılmasının da yerli olmasına yetmeyeceğini vurguluyor. "Önemli olan kullanılan malzeme değil, hangi malzeme kullanılmış olursa olsun, meydana getirilen esere sindirilmiş olan 'ruh'tur." Esere sindirilmiş olan ruh ise, Özdenören'e göre, eserin ait olduğu uygarlığın maddi ve manevi atmosferinden beslenmektedir. Örneğin; Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanındaki katil Raskolnikov, cinayet işlemiş bir insan olarak, dünyanın neresinde, hangi kültüre mensup olursa olsun, herhangi bir insanın gösterebileceği davranışları sergilemektedir. Endişelidir, sürekli olarak her an yakalanacağı korkusunu taşır, kendisi ile ilgisiz konuşmalar bile onu ürkütür. Cinayet işlemiştir ve işlediği cinayeti gizlemek isteyen bir insanın gösterebileceği bütün tepkileri gösterir. Özdenören, işte bu ruh yapısının evrensel olduğunu vurguluyor. Dostoyevski'nin romanı bu açıdan evrenseldir. Ancak Dostoyevski katı bir Rus ülkücüsü ve Hıristiyan inanışına mensup bir yazar olarak, suç, pişmanlık, merhamet gibi insan ruhunun ortak 'malzemelerini' kendi ait olduğu kültürel zeminde yorumlamaktadır ve bu noktada aynı zamanda yerli eserler ortaya koymuştur.

Edebî eser, içinden çıktığı uygarlığın kökleriyle, maddi ve manevi ruhuyla bütünleştiği ölçüde yerlidir. Fakat evrensel ve kalıcı bir eser ortaya koymak için bu yeterli değildir. "Önemli olan bu unsurlardan yararlanıp 'insani' olana yükselebilmektir. İnsanın belli bir toplum içinde, belli bir dönemde edebî gerçeklerini yakalayabilmektir. Öyle ki, söz konusu olan toplum ve toplumsal şartlar değişse bile, eser, müzelik eşya haline gelmesin" diyen Özdenören, Türkiye'deki bazı edebiyatçıları bu açıdan eleştirmektedir: "Bugün Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir ve benzerleri sosyal gerçekçilik adına bize ne verebildiler? Adlarını andığımız bu yazarlar ve daha niceleri sosyal roman yazma iddiasındadır. Ama 'sosyal'den anlaşılan ne? Eldeki örneklere bakılırsa gayet basit, ilkel, yer yer dış bir doktrine yamanmış, daha doğrusu ondan esinlenmiş bir toplum anlayışı bu. Hepsinin ortak yanı, işçi-patron, köylü-ağa, kısaca ezenle ezilenin çekişmesi. Bir de şive taklidi yapıldı mı, her şey tamamdır sanılıyor. Bir toplumun yapısı bu kadar basite ve tekdüzeliğe indirgenemez. O, tarihî, siyasi, dinî, metafizik yaşantısı, geçmişi ve kaygılarıyla çok karmaşık bir yapı gösterir."

Faulkner insan kalbini yüceltmekten bahsederken, bunu katıksız bir Amerikalı ve Hıristiyan olarak söylüyordu. Özdenören'in de vurguladığı gibi, bütün eserlerinde bu 'Amerikalı ve Hıristiyan' kişiliği açık bir şekilde görülebilir. Faulkner, romanlarının çoğunda konu ettiği 'suç' kavramına bir Hıristiyan olarak bakmaktadır: İnsan, lanetli olarak dünyaya gelir; bu yüzden suç işlemeye mahkûmdur, suç işlemek onun kaderinin bir sonucudur ve kaçınılmazdır. Dostoyevski'de olduğu gibi, Faulkner'da da insanoğlunun yaratılıştan gelen suç işleme içgüdüsü, 'yerli' bir bakışla ele alınır.

Edebî ürünler hakkında pek çok bakış açısı ve fikir sunan Ruhun Malzemeleri, farklı okumalara ve çıkarımlara da açık bir kitap. Edebî eserlerin evrensel nitelikleri, yerli edebiyatın ve İslami edebiyatın ne olduğu ve nasıl oluşturulabileceği üzerine birbirini tamamlayan yazılar içeren kitabın, bu alanda Türkçede yazılmış en kapsamlı eser olduğu söylenebilir.
BİZE ULAŞIN