İnsanın memleketi dışında yaşamak zorunda kalması anlamına gelen gurbet, içinde birçok alt başlığı barındırır.
Göç, sürgün, iltica gibi kavramların hepsi sonuçları itibariyle birer gurbettir ancak ifade ettikleri şey, içerikleri ve psikolojik etkileri farklıdır. Gurbetlik hali, yalnızca fiziki olmak durumunda da değildir. Kemalettin Kamu'nun meşhur şiirinde, "Ben gurbette değilim / Gurbet benim içimde" şeklinde ifade ettiği gibi, insanın memleketinde de kendisini gurbette hissetmesi mümkündür. O halde gurbet, en geniş anlamıyla insanın kendisini yabancı hissettiği her yerdir denilebilir. Yabancı olmayı, "memleketi dışında yaşarken bir türlü iç rahatlığına kavuşamamak" olarak tanımlayan Richard Sennett, Yabancı kitabında "Memleket fiziksel bir mekân değil seyyar bir ihtiyaçtır; insan neredeyse memleket daima başka bir yerde bulunacaktır" diyor.
Sennett'in Yabancı adlı kitabı, bir yabancı olmanın ne demek olduğuna dair iki denemeden oluşuyor. İlk deneme; 16'ncı yüzyılda küresel bir ticaret imparatorluğunun merkezi haline gelen Venedik'te geçiyor. Söz konusu imparatorluğun idamesi için gerekli olan yabancıların çoğu şehrin kendisinde istenmez: Almanlar, Yunanlılar, Türkler ve Yahudiler. İnsanın kendisine düşman bir yerde hayat kurmaya çalışmasının nasıl bir şey olduğu sorusundan hareket eden Sennett, İspanya'dan sürülen Yahudilerin burayı yuva haline getirmeyi başardıklarını söylüyor. Makale, sürgün Yahudilerin Venedik'teki gettolarda yuva kuruşlarını, dönemin hukuki ve siyasi koşulları içerisinde inceliyor.
Yabancı'nın ikinci makalesi, hayatının büyük bölümünü Avrupa'da sürgünde geçiren Rus reformcusu Alexander Herzen etrafında gelişiyor. "Herzen sıla özlemine ya da kendine acıma tavrına yenik düşmek yerine, yaşadığı yerinden olmayı anlamlandırmaya çalışmış, hatta bunu bir hayat tarzı olarak kucaklamıştır." Gençliğinde radikal Rus siyasetinde aktif olarak yer alan Herzen, önce ülke içinde bir yerlere, daha sonra Rus İmparatorluğu'nun dışına sürülür. "Kuşağının diğer üyeleri gibi o da başlangıçta kendini geçici bir sürgün olarak görüyor, siyasi koşullar mümkün kıldığında memleketine dönmeyi umuyordu. Ama en sonunda imkân doğduğunda, kendini tuttu, dönmedi." Avrupa'da şehirden şehire sürüklenerek yaşayan Herzen, Sennett'in deyimiyle, ona duyduğu özlemi katlanılabilir hale getirecek bir 'memleket' resmi yaratmanın yolunu bulmuştu. Günlüklerinde yazdığına göre, Londra'da birdenbire Romalı olup çıkmıştı: "İşte şimdi tesadüflerin beni fırlatıp attığı Londra'da oturuyorum... Ey Roma, senin yalanlarına dönmeyi nasıl da istiyorum, seninle sarhoş olduğum zamanları her Allah'ın günü nasıl da hevesle aklımdan geçiriyorum." Sennett, Herzen'in ve o yıllarda Avrupa'daki diğer sürgünlerin bir kısmının geri dönmeyişini, bu kişilerin artık hayatı 'memlekette' oldukları zamanlardan daha farklı görmelerine bağlıyor. "Aslına bakılırsa, hiç yerinden ayrılmamış, sadece kendisine ait olanı bilen, bir kültürle bir başkası arasındaki farklar üzerine kafa yormak durumunda kalmamış kişiye göre, yabancı kendi kültürüyle daha akıllıca, daha insani bir ilişki kurmuş olabilirdi."
Sürgün ve göç, yabancı bir ülkede yaşama deneyimi bakımından hemen hemen aynı şeyleri ifade eder. İkisinde de, gidilen yerde bir hayat kurabilmek için yabancı olma halinin aşılması zorunludur. Sennett, "Herzen bir yabancının kendi milliyetiyle nasıl başa çıkması gerektiğini anlamaya çalışmıştır" diyor. "Bir yabancı haline gelmiş biri için millet iki tehlike getiriyordu: Biri unutma tehlikesi, diğeri hatırlama tehlikesi; birinde yabancının asimile olma arzusu onu küçültürken, diğerinde özlem yüzünden mahvoluyordu."
Yakın zamanda Türkiye'den Almanya'ya göçenler benzer bir süreci yaşadılar. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan iş gücü arzını karşılamaya dönük olarak 1955'te Avrupa genelinde başlayan 'işçi göçü' dalgası, 60'lı yıllarda ve 70'li yılların başında Türkiye'den Almanya'ya yoğun bir göç yaşanmasına neden oldu. 1961'den iş gücü alımının durdurulduğu 1973'e kadar Türkiye'den Almanya'ya çalışmak üzere 860 bin kişi gitti. 30 Ekim 1961'de iki ülke arasında yapılan bir anlaşmayla, 'misafir işçi' statüsünde kısa süreli çalışmaya giden bu insanların birçoğu Türkiye'ye geri dönmedi. Almanya'da geçirdikleri süreyi bir tür 'askerlik vazifesi' gibi gören ve bu yüzden dil kursuna bile gitmeyen ilk kuşak işçiler, daha sonraları ailelerini de yanlarına alarak Almanya'ya yerleşmeye başladılar. Bunun sonucu olarak ilk nesilden sonraki nesiller, yaşam tecrübelerini Almanya'da edindiler. Günümüzde, bir kısmı Türkiye'yi hiç görmeyen genç neslin oluşturduğu dördüncü kuşak, Almanya'nın gurbetten vatana dönüşmesinin de somut göstergesi.
1961'de başlayan göç serüvenini, göçün 50'nci yılı olan 2011 yılına kadar insan hikâyeleri üzerinden aktaran Vatan Olan Gurbet: Almanya'ya İşçi Göçü'nün 50. Yılı adlı kitap, göçün sosyolojik, psikolojik, ekonomik, siyasal ve kültürel gelişimini inceliyor. Bir çeşit sözlü tarih çalışması olan kitap, Almanya'da yedi aylık bir saha çalışmasıyla, birinci, ikinci ve üçüncü kuşaktan olup çeşitli sosyal tabakalardan 200'e yakın kadın ve erkekle yapılan görüşmeleri içeriyor. Kitap, Almanya'daki Türkiye kökenli nüfusun hâlâ devam eden birtakım sorunlara ve zorluklara rağmen bu ülkede artık 'gurbetçi' olarak yaşamadığını gösteriyor. "80'li ve 90'lı yıllarda Türk ve Alman toplumunun öğelerini taşıyan bağımsız bir göçmen kültürü oluştu. İkinci kuşak, üçüncü kuşak göçmenler, hâlâ var olan haksızlıklara, ayrımcılığa rağmen, 'konuk işçi' sosyal konumunu çoktan aşmış durumdalar. Onların vatanı Almanya artık. 90'lı yıllarda yaşanan Alman yabancı düşmanlığının aşırı biçimlerine, cinayetlere rağmen, konumlarının bilincinde bir kültürel azınlık ve aynı zamanda Alman toplumunun bir parçası oldular."
Sennett'in üzerinde durduğu sürgün ve yerinden edilme deneyimleri, yazarın tespitlerine göre insanın içine düştüğü yabancılık duygusunu derinleştiriyor. Ancak kişisel veya sosyal nedenlerle yabancı bir ülkede gönüllü olarak yaşayanlardaki gurbet duygusu daha kolay aşılabiliyor. Vatan Olan Gurbet ve Yabancı kitapları, gurbeti farklı açılardan ele alışlarıyla tüm bu kavramları ayrıştıkları ve benzeştikleri noktaları da görerek değerlendirme imkânı sunuyor.