''İdeolojiler kapitalist dünya sisteminin meşrulaştırılmasına yarayan siyasi programlardır. Geçen yüzyılda kasd-ı mahsusa ile geliştirilen üç ideoloji (muhafazakârlık, liberalizm, sosyalizm) kapitalist karakterli Batılı ulus-devletlerin çalışan (mülksüz) tabakalarını sistemle bütünleştirme gayesine hizmet ettiler. Böylece cebire dayalı ama yine hiyerarşik bir tahakküm sisteminin yerini, rızaya dayalı ama yine hiyerarşik bir tahakküm sistemi aldı''
Mustafa Özel/Birey, Burjuva ve Zengin
Zenginlik beşeri bir ölçü. Durduğun yere göre 'algılayabileceğin' ağırlıkta bir insani durum belki. Dünyanın içinde dolaşan, ne işe yaradığını herkesin bildiği, eski bir ayna olarak da anlaşılabilir, görmek isteyenlerin bakacağı puslu bir ayna olarak da. İnsanın yeryüzü serüveninden bağımsız bir alan değil bu elbette. Yaşamla iç içe. Beşeri bir ölçü ve ölçülebilir tarafları insana mecbur, yakın. Evrensel, insani ve dinamik bir varoluşun simgesi olarak imleyebiliriz zenginliği, hayatın görünür alanlarına nüfuz edebilme yetisiyle işlevsel ve nobran bir dış yüzeye sahip olmasıyla donuk, soğuk. Zenginliğin 'ne'liği üzerine konuştuğunuzda, bu anlamdaki ölçüm parametreleri, değer katsayıları ve birim değişkenlerinin farklılık gösterebileceğini en baştan kabul etmeniz gerekir. Ruhun zenginliği, hayata baktığın açının zenginliği, gönlün zenginliği gibi yoksunluğun bertaraf edildiği zenginliklerden de bahsedilebilir elbette. Ama sözgelimi güncel bir ekonomik değer olarak paraya sahip olmanın 'zengin' sıfatını elde edebilmek için yeterli olabileceği görüşünü anlayışla karşılayıp, daha çok paraya sahip olmanın bu sıfatı katmerleyeceği öngörüsüne sırtınızı dönememeniz gibi kahrolması elzem bazı cari durumlar da vardır. (Meşhur para babalarından biri zenginlik için, 30 milyon dolardan fazlasının bir anlam ifade etmediğini, hissizlik oluşturduğunu söylemişti hatırlarsanız. Bu bir üst sınır olarak burada dursun, zaten toprağın doyuramayacağı hiçbir insan yoktur. En üst sınır limitsiz topraktır aslında.)
Paranın belirleyici gücünün yozlaştırılmış toplumlardaki aşkınlığı, beşeriyetin hayvani bir dürtüye dönüştüğüne şahitlik etmemize yol açar. Paranın aynı zamanda sosyolojik katmanları yaralayan bir etkiye sahip olması irade kırıcı bir sonucu ortaya çıkarabilir, mümkündür. Orhan Gencebay'ın politik temennisi 'Batsın Bu Dünya'nın anlamlı bulunduğu anın fotoğrafını çekmek gibi. Ağlatıp da gülenlerin resmi... Georg Simmel'in Paranın Felsefesi'nde anlattığı, tek ve yegâne amaç olarak, paranın hükümranlığı meselesinin doğurduğu arızaları, modern kapitalist sistem içerisinde tespit ve teşhir etmenin mümkünlüğü gibi ya da. Zenginlik afettir. Ya da Mustafa Özel'in Maraşlı Meczup Zeki'den duyduğu üzere: "Adam zengin olmaz.''
Modern dünyanın dini; iktisat
Mustafa Özel'in Meczup Zeki'yi de içeren, ağırlıklı olarak Dergâh dergisinde yayımladığı yazılarından mütevellit kitabı Birey, Burjuva ve Zengin'in (Kitabevi Yayınları) 12 makale ve bir söyleşiden oluşan gayet güçlü bir içeriği var. Zenginlik, para ve iktisadi güç üzerine yazılmış, doların yükselmesiyle ilgilenmeyenler ve ekonomiyi alabildiğine sıkıcı bulanlar tarafından da zevkle okunabilecek yazılar bunlar. Gazetelerin ekonomi sayfalarında okuyabileceğiniz türden değil elbette hiçbiri. Özel'in burjuva toplumunu 'kıskançlığın kurumsallaşması' olarak nitelediği oldukça zihin açıcı şu satırlarıyla başlayabiliriz işe mesela; "Kapitalist ekonominin öznesi olan mülkiyetçi birey 'marjinal fayda' mülahazalarına dayanan kararlarla yaşar. Her iktisadî karar bir enderlik duygusuna gömülüdür ve böylece geçmişte aşina olunmayan bir haset türüne meyleder. Modern üretken kurumlar hasetçi bireyciliği aynı anda hem büyütür hem de gizler. Oysa tüm geçmiş çağların geçinmeyi-esas-alan kurumları haseti azaltmak ve teşhir etmek üzere tasarlanmışlardı. İktisadî bireycilik haseti modernleştirmekte, büyütüp maskelemektedir."
İktisadı roman üzerinden okuyan, ilgi alanları ve düşünme biçimiyle oldukça 'özgün' bir havası olan Özel, Birey, Burjuva ve Zengin'de yer alan on iki makalesinin altısında güçlü ve ilginç bir örnek olarak 'Japonya' imgesi üzerinden Japon kapitalizmi ve Japon burjuvazisi gibi başlıklara temas ediyor. Özel, Japonları modern tarihe bizatihi görünürde edilgen biçimde katılmayan ama kararlı bir tavırla modern bir sanayi toplumu inşa eden ilk ve tek medeni (Avrupalı) olmayan millet olarak tanımlıyor. Bu bağlamda kitabın ana omurgasını oluşturan Japonya örneği üzerine tarihsel bir arka plan sunacak olursak, Meiji öncesinin şartlarını hatırlayabiliriz. Tabii bu esnada içimizden Mehmet Akif'in Japonlar için yazdığı o güzel şiiri de okuyabiliriz. (Japoncaya da çevrilmiş midir acaba bu şiir?) Mehmet Akif ve Mustafa Özel yaklaşık olarak aynı şeyi söylüyorlar.
Japonların meşhur çocuk İmparatoru Meiji 1868'de tahta geçmeden önce, 1853 yılında Japonya'ya deniz filosu eşliğinde bir mektup gönderen Amerikan Başkanı'nın, dönemin Japon İmparatoru'na, "ilişki içinde olmalarını aksi halde kendileriyle savaşmak zorunda kalacakları" tehdidinde bulunmasıyla, ülkedeki dengeler bozulmuş ve dışa açılma meselesi tartışılır hale gelmişti. Kendini dış dünyaya kapatan Japon uygarlığının, dış pazara açılmak, ticari ilişkiler için adım atmak ve yeni dünyayla iletişim kanallarını geliştirmek zorunda kalarak, Batı tarafından dayatılan zoraki bir entegrasyona mecbur bırakılmasının faturası, dış dünyayla yaşanan etkileşimi Japonya lehine iyi yönetemediği iddiasıyla siyasi iktidarı elinde bulunduran ve kitapta sıklıkla bahsedilen Tokugawa Şogunluğu'na çıkarılmıştı. Mustafa Özel'in kıymetli sorusu da bu zemin üzerine; "Batı birey ve burjuvanın vatanı. Doğu cemaat ve zenginin... Batı burjuvazisi cemaat halinde sindiremediği zümreleri 'bireyleştirerek' ehlileştirdi, kapitalizm için zararsız 'yurttaşlar' haline getirdi. Türedi Doğu Burjuvazisi ne bireyleşebildi ne cemaat dinamizminden yararlanabildi. Japonlar, sancılı bir bireyleşmeyi cemaat yapısıyla uzlaştırma arayışına girdiler. Böylece hem bireyleşme ve burjuvalaşma gerçekleşti hem cemaatleşme dönüşerek devam etti. Modern Japonya'da her şirket bir cemaattir: Büyük ortaklarla tepe yöneticileri bireyleşip burjuvalaşanlar, diğerleri bireyleştirilip itaatkâr yurttaş kılınanlar. Diğer bütün toplumlarda sonuçsuz bir temrin oldu bu süreç. Batı'ya uyanlar da 'kaybetti', uymayanlar da. Belki hem uymak hem uymamak gerekiyor. Ama nasıl?''
Birey, Burjuva ve Zengin'in son bölümünde "Buddenbrook ve Cevdet Bey Ailelerinde Teşebbüs Ruhu" ile "Roman Eleştirisinin Ekonomi-Politiğine Katkı" isimli altı çizilerek okunması gereken iki kıymetli makaleyle birlikte, bitirici son vuruşu yapan "Edebiyat, İktisat, Siyaset" serlevhalı sürpriz bir söyleşi de bekliyor okurları. İlk bölümdeki "Burjuvazi ve Zenginlik", ikinci bölümdeki "Japonya örneği ve Kapitalizm" ve nihayet finaldeki "Edebiyat ve İktisat" okuru derin sularda yüzdüren, başka okumalara da kapı aralayan, zengin ve ufuk açıcı metinlerden oluşuyor. Birey, Burjuva ve Zengin'de toplama yazılardan oluşan kitapların soğukluğunun zerresi yok, yazılar arasındaki derin duygu birliği buna asla izin vermiyor. Evet, 'iktisat, modern dünyanın dini.' Modern dünyanın ekonomi-politiğine giriş yapmak ve dinin esaslarını 'anlayabilmek' için Mustafa Özel'in yazıları kıymetli bir imkân barındırıyor. Adam zengin olmaz!