Beytullah Çakır: Musul sadece "Musul Savaşı" değildir artık!

Musul sadece Musul Savaşı değildir artık!
Giriş Tarihi: 2.11.2016 10:28 Son Güncelleme: 2.11.2016 11:18
Beytullah Çakır SAYI:29Kasım 2016
Petrol yatakları ve stratejik konumuyla Musul, bölgedeki bütün aktörlerin üzerinde etkinlik sağlamak istedikleri bir şehir. Buna bir de mezhebi beklentileri katın. Orası Türkiye için de İran için de Bağdat için de Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi için de önemli. Musul’u Dabık, Rakka ya da Suriye’nin kuzeyinden ayıran özelliği bu.

Geçtiğimiz haftalarda ABD ve Fransa öncülüğünde başlatılan Musul operasyonu, gerek bölge gerekse de dünya siyasetinin gündemini fazlasıyla meşgul etti. Taraflar operasyonu her ne kadar Musul'u terör örgütü DEAŞ'ten temizlemek amacıyla başlattığını söyleseler de, meselenin sadece bundan ibaret olmadığı hepimizin malumu aslında. Peki, neydi bu operasyonun başlamasının esas sebepleri? Bölgenin geleceği açısından ne gibi anlamlar ifade ediyordu? Türkiye'nin de Lozan'dan itibaren gündemini meşgul eden bir konu olan Musul'u, başlatılan harekâtın nedenlerini ve olası sonuçlarını gazeteci Yahya Bostan ve gazeteci Mete Çubukçu'yla masaya yatırdık bu ayki Türkiye Günlüğü'nde.

Musul Operasyonu'nu küresel ve bölgesel aktörler arası dengeler açısından değerlendirirseniz, neler söylemek istersiniz?

Yahya Bostan: Musul operasyonu DEAŞ terör örgütünün tasfiyesi için açılan cephelerden üçüncüsü. Bu bağlamda ilk cephe, Suriye'nin kuzeyinde ABD'nin desteklediği ve yine bir terör örgütü olan YPG tarafından açıldı. YPG, 'DEAŞ'le savaş' kisvesinin sağladığı meşruiyet sayesinde Suriye'nin kuzeyinde etkisini oldukça genişletti. Türkiye'nin güneyinde bulunan, Fırat nehrine kadar olan bölgeleri kontrol altına aldı ve Fırat'ın batısına geçerek Münbiç'i ele geçirdi. Bunun üzerine Türkiye DEAŞ'e yönelik ikinci cepheyi, Fırat Kalkanı Operasyonu ile açtı. Musul operasyonu sürerken DEAŞ'in kalbi Rakka'nın da ele geçirilmesi için dördüncü cephenin önümüzdeki günlerde, belki bir iki hafta içerisinde açılacağı belirtiliyor.

Ben Musul operasyonunu; 'arı kovanına çomak sokmak' olarak niteliyorum. Bunun sebebi DEAŞ'in Musul'da çok güçlü olması değil. DEAŞ son iki yılda militanlarının önemli bir bölümünü kaybetmiş, etkili liderleri bir şekilde öldürülmüş ve örgütün maddi kaynakları gittikçe kısıtlanmış durumda. Bu yüzden dışarıdan artık eskisi kadar yabancı savaşçı çekemeyen bir örgüt. Suriye'nin kuzeyinde kontrol ettiği toprakların önemli bir bölümünü, üstelik fazla bir direnç göstermeden kaybetti. Bunun son örneğini TSK'nın yürüttüğü operasyon kapsamında Dabık'ta yaşadık. Her ne kadar 'uzmanlar' Musul'da büyük bir savaşın yaşanacağını iddia etse de DEAŞ belki operasyonun ileriki aşamasında, yani çatışmalar şehrin kapılarına dayandığında Musul'dan da çatışmadan çekilecek gibi gözüküyor.

Ancak DEAŞ Musul'da dirense bile, her geçen gün zayıflayan terör örgütü, Musul'dan bir gün çıkarılacak. Musul'a hâkim olma mücadelesi de asıl bundan sonra başlayacak. Petrol yatakları ve stratejik konumuyla Musul, bölgedeki bütün aktörlerin üzerinde etkinlik sağlamak istedikleri bir şehir. Buna bir de mezhebi beklentileri katın. Orası Türkiye için de İran için de Bağdat için de Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi için de önemli. Musul'u Dabık, Rakka ya da Suriye'nin kuzeyinden ayıran özelliği bu. Bu yüzden orası 'arı kovanı'. DEAŞ sonrası Musul'da yaşanacakların bölgeyi derinden etkilemesi kaçınılmaz. Üstelik bu etkilerin öngörülemez olduğunu söylemek gerekiyor. Örnek olarak Kerkük'ü verelim. Musul'da sıkışan DEAŞ bir anda Kerkük'e saldırdı ve günlerce şehirde çatıştı. DEAŞ'İn Kerkük'e saldırması, o şehri de bir paylaşım merkezi haline çevirdi. Şii Haşdi Şabi birlikleri ve terör örgütü PKK Talabani'nin davetiyle hemen şehre girdi. Bu da Musul'la bağlantılı olarak yeni gerilim alanları oluşturdu.

Mete Çubukçu: Musul tarih boyunca farklı nedenlerle hep önemli bir bölge oldu. Sadece kadim uygarlıkların, dinlerin, mikro kültürler ve medeniyetlerin değil, Dicle gibi bir suyolunun, Orta Asya ve Hint coğrafyasına açılan bir ticaret yolunun üzerinde bulunan ekonomik, ticari ve tarımsal açıdan önemli bir bölge ve kent. 20'nci yüzyıl başında ve sonrasında ise sahip olduğu yeraltı kaynakları ile emperyalist güçlerin cazibe merkezi. Bütün bunları üst üste koyunca bugün gelinen noktada Musul kavgasının neden önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Yani Ortadoğu'daki yeni 'bölüşüm' ve 'güç' savaşının merkezlerinden birisi Musul. Başka bir deyişle, bölgedeki 'yeni av sahası' burası. Bütün dengeler burası üzerinden kurulmaya çalışılıyor. Küresel emperyalist güçler açısından Irak ve Suriye'deki dengeler, bölgeyi fazlasıyla etkilediği için kendi güç mücadelelerini bu iki ülke içindeki vekilleri aracılığıyla yürüttükleri bir savaş söz konusu. Yani amaçları; sadece Musul'a hâkim olmak değil genel Irak politikasında etkili olarak bölge üzerindeki güçlerini arttırmak. Çünkü Musul mücadelesiyle, Irak ve Ortadoğu'da özellikle mezhebi ve etnik kimlik üzerinden bölgeyi kimin domine edeceği daha net olarak anlaşılacak yahut Musul'daki savaş sonrası Irak'ın bir bütün olarak kalıp kalamayacağı ortaya çıkacak. Bu nedenle, küresel güçler bu konudaki kontrollerini kaybetmek istemiyor hatta Irak'taki güçleri yönlendirmeye, desteklemeye, silahlandırmaya çalışıyorlar.

Suudi Arabistan, İran, Türkiye gibi bölgesel güçler de, bölgesel dengeler ve kendi dış politika gerçeklerine bağlı olarak Musul meselesine dâhiller. Ancak bölgesel güçlerin Musul'un güvenlik, istikrar ve geleceği konusunda kaygıları, planları farklı. Bununla birlikte, Musul üzerinden birbirlerini dengelemeye çalıştıkları, alanda birbirlerine üstünlük sağlamak için Irak'taki güçlerle daha yakın ilişki içinde oldukları bilinmekte. Irak içindeki ittifak güçleri dönem dönem yer değiştirebilir. Musul sonrası Ortadoğu yeni bir şekillenme sürecine girebilir. Bu nedenle ve maalesef Musul savaşı, artık kendi başında bir Musul savaşı olarak ele alınamayacak kadar aktörün elini soktuğu, çözülmesi giderek zorlaşan bir yumak haline gelmiş durumda. Yani Musul'da yaşananları sadece petrole sahip olmak gibi bir ekonomik indirgemecilikle açıklayamayacağımız gibi küresel güçlerin kendi başlarına halledebilecekleri bir sorun olarak da göremeyiz artık. Belki şunu söylemek mümkün: Asıl hesap, herkesi ortak bir temelde birleştiren DEAŞ sonrasında görülecek.

Musul ve bu operasyon Türkiye için ne anlam ifade ediyor? Türkiye bu süreçte nasıl bir yol izlemeli size göre?

Yahya Bostan: Türkiye için Musul'un ne anlama geldiğini tek bir cümlede anlatamayız. Bunun toplum psikolojisini etkileyen tarihsel bir boyutu var. Musul ve Kerkük, Misak-ı Milli sınırları içerisindeydi. Yani Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken içine çekildiğimiz kabuğumuzun bir parçasıydı ancak eksik kaldı, orada tutunamadık. Bu yüzden Batı Trakya duygusal ve psikolojik açıdan Türkiye için neyse Musul ve Kerkük de odur. Orada olan her şey Türkiye'yi yakından ilgilendirir.

Bu şehrin elbette güvenlik ve stratejiyle de yakından ilgisi var. Türkiye her gün yeni bir fay hattının tuz buz olduğu bölgede savunma hattını Suriye'nin kuzeyinde Cerablus- Mare çizgisinde, Irak'ta da Musul'da kurdu. Bu noktalarda askeri varlık gösteriyor. Türkiye'nin Musul'daki askeri varlığı, hem terör örgütlerinin alana yayılmasının önüne geçiyor hem de daha güneyden gelebilecek tehditleri karşılama görevi üstleniyor. Türkiye'nin Musul'da askeri varlık bulundurmasının bir sebebi de Kerkük'le bağını koparmamak. Türkiye Musul'daki etkisini kaybederse, daha güneydoğudaki Kerkük'le de fiziki irtibatı kopar. Bir daha da orada etki gösteremez.

Yukarıda da söylediğimiz gibi Türkiye'nin doğu savunma hattını kurduğu şehir üzerinde şu anda büyük bir güç mücadelesi yaşanıyor. Operasyon sonrasında Musul, ya -Bağdat'ı ve Şii milisleri kontrol eden- İran'ın hegemonyasına girecek ya da bölgesel aktörlerin dengeli bir şekilde pay sahibi olduğu bir denkleme oturacak. Türkiye, savunma hattını diri tutmak, Kerkük'le bağını koparmamak ve düşman unsurların etki alanını daraltmak gibi saikler nedeniyle şehri tek bir gücün hâkimiyetine terk edemez. "Musul operasyonunda sahada da masada da olacağız" vurgusu ve politikası bu düşünceye dayanıyor. Bu noktadan geri adım atmamak gerekiyor.

Mete Çubukçu: Türkiye için Musul tarihsel, sosyolojik, akrabalık ve tabii ki güvenlik ilişkileri açısından oldukça önemli bir konudur. Bu nedenle diğer bölgesel güçler gibi Türkiye'yi de yakından ilgilendirir. Türkiye bu bölgenin önemli ve güçlü bir ülkesidir. Türkiye, Musul meselesine oldukça soğukkanlı bir şekilde dâhil olmalıdır. Irak'taki bütün mezhebi ve etnik güçlere eşit mesafede durmalı ve hem DEAŞ ile mücadelede hem de sonrasında proje sunabilmelidir. Türkiye bu tecrübeye sahip olup yakın zamanda bunun örneğini vermiştir. Zira özelde Musul, genelde ise Ortadoğu politikalarında sadece din, etnik kimlik, mezhep ve hatta sadece laiklik üzerinden politika üretenlerin uzun vadede kaybettiğini görüyoruz. Türkiye Musul meselesine yaklaşırken bütün bu saydıklarımızın hepsini de kapsayan bir zaviyeden yaklaşarak politika yapmalıdır. Bölgenin en güçlü askeri, tarihsel, ekonomik gücü olarak, köklü demokrasisi ve (bölgede bu tecrübeye sahip ülke yoktur) dış politikasıyla da derin bir tecrübeye sahiptir. Türkiye Musul konusunda söz sahibi bir ülke olarak gelişmelerin dışında kalmayarak, Irak gerçeklerine göre, soğukkanlı bir biçimde bir politikayı tercih etmelidir. Bu, Irak'ı göz ardı etmek ve bölgede pasif duruma düşmek anlamına gelmez. Musul savaşı ya da sorunu küresel güçler olmadan çözülmeyeceği gibi Türkiye'nin de içinde olduğu bölgesel güçlerin inisiyatifi olmadan da çözülemez.

BİZE ULAŞIN