Savaşın öteki esirleri: Mülteci kadınlar
Suriye'de çatışmalar başladıktan bir ay sonra, 2011 Nisan ayında ülkemize ilk mülteci grubu geldi. Halen 21 kampta, 200 binden fazla; ayrıca kamplarda yaşamak istemeyip şehirlere gelen, bir kısmı kayıtlı, bir kısmı pasaportsuz giriş yapmış tahmini 700 bin mülteci olmak üzere topraklarımızda toplam 1 milyon civarında Suriyeli mülteci olduğu söyleniyor. İlk göze çarpan şeylerden birisi, mültecilerin yarısından fazlasını kadınlar ve çocukların oluşturması. Bunun nedeni ise erkeklerin savaşıp birçoğunun da ölmesi.
Suriye'de 3 yılda 2,5 milyondan fazla kişi ülkesini terk etti ve bunun yok denecek bir kısmı Batı ülkeleri tarafından kabul edildi! Göçmenlerin tamamı komşu ülkelere (Lübnan, Mısır, Irak, Ürdün ve Türkiye) sığındı. Bu ülkeler ve Türkiye uzun müddet 'açık kapı' politikası uyguladılar. Son dönemde ise sınır geçişlerini zorlaştırdılar. Türkiye, Suriye tarafında, sınıra yakın kamplarda yardım etme politikasına ağırlık vermeye başladı. Sığınmacıları 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne göre mülteci olarak tanımıyor, 'misafir' statüsü altında barındırıyoruz. Bu 'misafirler', 'geçici koruma' statüsü ile sınır illeri olan Hatay, Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa'da; sayının artması sonrasında ise Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana, Mardin ve Malatya illerinde de oluşturulan çadır veya konteyner kentlere yerleştirildiler. Türkiye'nin mülteci kampları övülüyor hatta dünya kamp standartlarını değiştirdiği söyleniyor. Ancak yemek ve barınak iyi olsa da, çeşitli ayrımcılıklara uğrayabilecekleri korkusuyla yahut geniş ailelerin küçük bir konteyner veya çadırda çeşitli sıkıntılar yaşaması sebebiyle; kimi mülteciler, ne kadar kötü ve tehlikeli olursa olsun dışarısını tercih edebiliyorlar.