Her düzen kendi düşmanını yaratır. Bu kendi retoriğini geçerli kılmak, ideolojisini haklı göstermek için hemen her siyasi sistemin, rejimin, devletin uyguladığı beylik bir numaradır.
Bu taktiğin küresel boyuttaki en etkili örneğini ise ABD verdi ve halen veriyor. I. Dünya Savaşı'ndan sonra küresel iştahı kabaran ABD kendi toplumuna her zaman nefret edilecek bir düşman profili sunmaktan geri kalmadı. Böylelikle hem içeride istediği düzenlemeleri yaptı hem de dışarıda arzuladığı stratejileri gerçekleştirmek için elverişli bahanelere sahip oldu. Bu düşman II. Dünya Savaşı'nda Almanlar ve Japonlar, sonrasında soğuk savaşta Komünistler ve Sovyetler Birliği oldu. Bu dönemin bitişiyle yeni düşman Araplar ve Müslümanlar olarak tanımlandı. 80'li ve 90'lı yılların ucuz Hollywood ve TV filmlerinde boy göstermeye başlayan 'Arap-Müslüman terorist' figürleri sadece bu yeni düşmanı tanımlama sürecinin hazırlık safhasıydı. Ortada fol yoktu yumurta yoktu ama ABD medyasında ne hikmetse negatif imajlı bir Arap-Müslüman furyası hâkimdi. 11 Eylül saldırıları tezgâhı bu sürecin aksiyona geçme safhası için etkili bir bahane oldu.