Nisan 2017 - Editör yazısı
Sevgili ötekileştirme,
Ben ilkokuldayken sen diye bir şey yoktu. Mahalle baskısı, itibarsızlaştırma, İslamofobya gibi kelimeler de yoktu, bilmezdik. Bir gün Şerif Mardin 'mahalle baskısı' diye bir şeyden bahsetti,kimse bir şey anlamadı,tam bir sene sonra; "Acaba ne dedim" temalı bir konferans tertip edip meseleyi Alfred Schultzlu, Durkheimlı filan bir güzel anlattı. Kafamız daha da karıştı.
Neyse ki hızlı terakki gösteren bir milletiz. Kavramların post-teori kısmına hızlıca geçtik. Oruç tutmayan arkadaşımıza mahalle baskısı şakası yapıp beraber gülüşme olgunluğuna eriştik. Aile Wathsapp grubundan fecaat bir çocukluk resmimizi yollayan akrabalara; "Beni resmen itibarsızlaştırıyorsunuz ama" demeye başladık.Son olarak herkes televizyon izlerken gidip yatması istenen çocuklar şöyle tepki vermeye başladı:"Beni ötekileştiriyorsun anne!"
Senin öyle sulandırılamayacak bir mesele olduğunun farkındayım. Tarihini yazsak cilt cilt kitap çıkar. Lakin Allah aşkına; Herodot Perslileri ötekileştirdi de,Perslilerin çok mu umrunda oldu? Daryus oturduğu tahtta yerini mi yadırgadı? Ne olduysa Herodot'un ötekileştirmesinin gelip sızdığı benim küçük dünyamda oldu. Haçlı Seferlerinin mustaribi Süryaniler için öteki; Müslümanlar mıdır,istilacı Avrupalılar mıdır? Neyse,bence bu kadar anakronizm yeter.
Demek istediğim, tarihin hiçbir döneminde hayatlarımızın bu kadar didiklendiğini düşünmüyorum. Hala başörtülü bir kadın olarak sakız almak için girdiğim kuruyemişcideki siyasi tartışma bana sıçrar mı endişesi yaşıyorum. O mekanı hızlıca terk etmek istiyorum.Kim bilir milyonlarca insan senin yüzünden hangi sebeplerle her gün bakışlarından yoruluyor, hayattan usanıyor,umudunu kaybediyor. Sen bize ne yaptın böyle?
Hasılı,sevgili ötekileştirme,her nerede ve ne şekilde yaşıyor veya yaşatılıyorsan,bizi bir tanımayı dene,tanısan belki seversin...