KEMALİST BAĞNAZLIK YENİDEN

İsmihan Şimşek 10 Mart 2025, Pazartesi
Kemalizm aydın ve eleştirel düşünceyi merkeze alıp, bağnazlık ve yobazlıkların ortadan kaldırılacağı bir hayat ve yönetim biçimi vaadiyle ortaya çıktı. Fakat yerine koyduğu fikirler başka bağnazlıklar oluşmasına neden oldu.

Geçtiğimiz yıllarda medyada gördüğümüz Atatürk'ün ölüm yıl dönümündeki anma ve milli bayramlardaki bazı kutlama törenleri "biz ne gördük öyle" denilen cinstendi. Cumhuriyetimizin 98. kuruluş yıl dönümünde Kayseri'de bir anaokulunda ve 10 Kasım 2019'da Bursa'nın İznik ilçesindeki Elbeyli İlköğretim Okulu'nda gerçekleştirilen Atatürk'ü anma programında küçük yaştaki öğrencilerin Atatürk portresi önünde secde etmesi, yine 10 Kasım 2022'de Fransa'da bir Türk okulunda küçük çocukların Atatürk portresi, Fransa ve Türk bayrağına karşı secde ettirilmesi birçok mecrada haber olmuştu.

Ayrıca Kadıköy Belediyesi'nin Atatürk'ün doğumunun 125. yılında her 19 Mayıs haftasının "mutlu doğum haftası" olarak kutlanmasını önermesi Hz. Muhammed'in kutlu doğum haftasına bir alternatif olarak mı sunulduğu sorularını akla getirmişti. 9 Mart 2008'de ise Çağlayan Meydanı'ndaki Dünya Kadınlar Günü mitinginde emekli hava pilot albay Şenay Güray kadın hakları ile ilgili konuşmasında şöyle diyordu; "Sen ki Atam can çekişen bir hastaya şifa vermek üzere Allah tarafından görevlendirilmiş bir elçi, bir adı konmamış peygambersin. Sen, sarı saçlım, mavi gözlüm, neredesin?"

Bunun gibi örnekler o kadar fazla ki bağnazlığın dini bağnazlıkları ortadan kaldırma iddiasıyla ortaya çıkan ideolojiler tarafından nasıl sıkı sıkıya korunduğunu, sorunun bağnazlıkla mücadele değil de neye karşı bağnaz olduğunuzla ilgili olduğunu geçmişe doğru küçük bir araştırmayla ayan beyan görebilirsiniz.

Kemalizm aydın ve eleştirel düşünceyi merkeze alıp, bağnazlık ve yobazlıkların ortadan kaldırılacağı bir hayat ve yönetim biçimi vaadiyle ortaya çıktı. Fakat yerine koyduğu fikirler başka bağnazlıklar oluşmasına neden oldu. Atatürk'ün şahsının ve düşüncelerinin, inkılaplarının anlamlandırılıp ifade edilmesinde bunların kutsallık halesi içerisine alınması ve bu yapılırken sıklıkla dinsel niteleme ve kavramlara, figürlere ve din ile ilişkili metinlere başvurulması Atatürk yaşarken de sıkça başvurulan bir yöntemdi. "Padişahım çok yaşa" anlayış ve aidiyetinin yerini Atatürk'e ithafen "paşa hazretleri" aldı. Atatürk'ün başarılarını var olan sıfatların karşılamadığı düşünülerek dinsel terminolojiler kullanılıp kutsiyet atfederek, Atatürk temalı şiir ve
denemelerde onun ilahlaştırıldığı, tanrılara eş olduğu ya da tanrı tarafından görevlendirildiği söylenen pek çok örnek oluştu.

Kemalizm din midir?
İmparatorlukların sona erip ulus devletlerin inşa edildiği zamanlarda yeni rejimlerin ve yeni aktörlerinin meşruiyetlerini tesis etmek adına kendilerine
has yeni bir dinsellik iddiasında olunan ya da klâsik dini anlatıların pragmatik gerekçeler ile yorumlamalarını içeren bir sürecin içine girilir. Yani karizmatik otorite, dinsel olana ilişkin söylemlerden faydalanılarak inşa edilmeye çalışılır. Cumhuriyetin ilk yıllarına dönerek o söylemlere şöyle bir göz atalım, atalım ki bugün okullarda Atatürk'e secde etme ritüelinin nasıl bir inşa süreci olduğunu anlayalım.

Kemalizm'de diğer ideoloji ya da fikir hareketlerindeki gibi harekete yön veren bir kuram ya da ideoloji yoktur, hareketin tamamlanmasının ardından Kemalizm kuramsallaştırılıp ideoloji haline gelmiştir. Yani bütün olan bitene adeta bir "neden" bulunmuştur. Bu nedenleri kuvvetlendirmek için de zaman zaman uhrevi soslar eklenmiştir. Şeref Aykut'un Kemalizm kitabına göre Kemalizm, çeşitli ideoloji ve rejimlerin üzerinde yalnızca yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensiplerini ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir. Atatürk'ün ilkeleri ve fikirlerinden Kemalizm dininin özellikleri olarak bahseder. Kemalizm'i kitabileştirmeyi dönük çalışmalar yapan Tekin Alp ise "Mısır'daki, İran'daki, Afganistan'daki gibi aydın, seçkin sınıfın kıblesi artık Mekke değil Çankaya'dır", "Muhammed'in 250 milyonluk ümmeti peygamberin kutsal emanetlerinin çekimi ile değil, Çankaya'nın fışkıran ve onların gözlerini kamaştıran nurların çekimi ile oraya yönelmiştir" der.

1928'de Hakimiyeti Milliye Matbaası'nda basılan "Türkün Yeni Amentüsü" broşürü ile İslam'daki imanın şartlarının yerine Kemalizm'e imanın şartları yerleştirilmişti. Benzer bir şekilde Behçet Kemal Çağlar, Süleyman Çelebi'nin Peygamber Efendimiz için yazdığı mevlidi değiştirerek Atatürk'e uyarlamıştı. Türk'ün yeni amentüsünde, bildiğimiz amentüdeki Allah yerine Atatürk yerleştirilirken, mevlitte ise Hz. Muhammed'in yerine Mustafa Kemal'in doğumu, mücadelesi anlatılıyordu.

Ata'ya şikâyet etmek

Aydınlanmanın temel ilkeleri ve sonrasında modernliğin ulaştığı noktada kutsal kitapların okunma oranı düştü, gündelik hayata etkisi azaldı ama insanların dine olan ihtiyaçlarında bir azalma olmadı. Bu noktada ezoterik yöntemler dini bambaşka şekillerde gündeme taşıdı. Kutsal metinlerin ezoterik tarafının öne çıkarılmasında ise dinin özü ile ilgilenmek yerine kabuğuyla, harflerinin, ayetlerinin şifreleriyle ilgilenildi. Başta matematik olmak üzere bilimden de yararlanılarak çeşitli sırlar ve şifrelerin çözümleri ile bazı kehanetlere ulaşıldığı var sayıldı. İşin ilginç tarafı bu şifre çözümlemeleri ve kehanetler Atatürk'ün Nutuk'u üzerinde de uygulandı. Muammer Yüksel ve Erhan Kızıltan tarafından yazılmış olan Nutuk'taki Gizli Hitabe adlı kitap Hurufilikte öngörülmüş olan yöntemleri uygulayan bir çalışmadır. Yazarlar Nutuk'un da gizli şifreler ve kehanetler
içerdiğini iddia eder.

Bu örneklere Arın Engin'in Kuran ile Atatürkçülük arasında bağ kurmaya çalıştığı eserler, Yusuf Ziya Ortaç'ın "Atatürk'e tekbir" şiiri gibi pek çok örnek daha eklenebilir. Atatürk'ün hakkında henüz yaşarken yazılmaya başlanan ve ölümünün ardından da hız kesmeyen bu alt türün bazı örneklerinin ortaklaştığı nokta ise içeriklerinde başvurdukları teşbih, kinaye, teşhis, intak, istifham, telmih ve mübalağa gibi edebi sanatların Atatürk'ü Tanrı'dan Tanrı'nın elçisine kadar çeşitlenen bir konumda sundukları bir "Atatürk Edebiyatı" oluşturmasıdır. Böylece Kemalizm bir düşünce biçimi ve ideoloji olmaktan uzaklaştırılarak iman edilmesi gereken bir dogma noktasına çekilmiştir.

Ölülerden yardım istemeyi kınayan Mustafa Kemal'in kabri "Ata'ya şikâyet" için gelenlerin kutsal mabedi haline getirildi. Anıtkabir'den ayrılırken tıpkı
türbelerdeki gibi geri geri yürümek, resmî törenlerde Anıtkabir ve Atatürk heykelleri önünde durmak vazgeçilmez ritüellere dönüştü. Kemalizm'in din gibi dogmatikleşmesi, gerçeklikten uzak bir şekilde müdafaa edilmesi, Kemalizm'e olan aidiyet, bağlılık, hepsinden önemlisi ilkeleri yerine ritüellerinin, törenlerinin önemsenir hale gelmesi bağnazlık boyutlarını da gözler önüne serdi.


Böyle bir üslubun yaygınlığı zamandan zamana farklılıklar gösterse de, tek parti dönemindeki gibi yaygın olmasa da tamamen kaybolmadı. Erken Cumhuriyet döneminde bir dinmiş gibi lanse edilen söylem örnekleri ile karşımıza çıkan durum, 50'lerden 90'lara ve 90'lardan günümüze uzanarak bugün "New Age dinler" olarak tabir ettiğimiz kategorinin içine dahil oldu.

90'lar, Cenk Koray ve Çelik Erişçi
Televizyonculuğun özel kanalların da kurulması ile birlikte yepyeni bir evreye girdiği 1990'ların ilk yarısında, ekranların tecrübeli ve şöhretli sunucularından Cenk Koray, spiritüel içeriği Atatürk ve Kemalizm'in savunusunun bir parçası kılmanın sembol ismi oldu. 28 Şubat sürecine giden gergin zaman diliminde Koray'ın Kur'an, İslamiyet, Atatürk ve 19 Mucizesi (1994) kitabının sadece başlığı gündemi özetliyordu. Koray ilk adımda Kuran'daki 19 sayısına dair iddiaları (Reşad Halife tarafından ortaya atılan 19 mucizesi) veri kabul eder ve Atatürk'ü bu mucizenin içindeki başka bir mucize olarak konuyla ilişkilendirir. Atatürk'ün herhangi bir insan olmayıp Allah tarafından görevlendirilerek yeryüzüne gönderildiği görüşünde Koray'ı yalnız bırakmayan bir isim de Ali Bektan'dır. Atatürk ve Parapsikoloji (2002) ile Atatürk'ün Kehanetleri (2004) isimli kitapların yazarı Bektan, Atatürk'ün Ledün ilmine sahip olduğunu vurgular.

1990'ların politik ve toplumsal ortamında Dost Tarikatı, kamuoyunca kendilerine yöneltilen tarikat yakıştırmasına karşın, taşıdıkları özellikler ile
Amerikanvari bir kült örneği sayılabilir. Hareketin başında bulunan İhsan Güven, kendisini bir Atatürkçü olarak tanımlıyordu. Dost Tarikatı üzerinden kamuoyuna yansıyan Atatürk vurgusunun bir diğer kaynağı ise hemen her albümünde Atatürk hakkında bir şarkıya yer veren şarkıcı Çelik Erişçi'ydi. Burada Dost adıyla bir oluşumun varlığı, sürekli olarak Erişçi'nin buna mensubiyeti iddiaları üzerinden gündeme gelmiş, İhsan Güven'in Erişçi'nin şarkı sözleri üzerinde tesiri olduğu iddiaları mahkemeye dahi taşınmıştı. Özellikle bazı haber metinlerinde Güven'in "Çelik'in Atatürkçü şeyhi" şeklinde anılması ise kültün kendisinin mensubuna değil de mensubunun külte bir tanınırlık sağlamasını örnekler.

1990'ların ikinci yarısında stadyumlarda, konserlerde, Cumhuriyet'in 75. Yılının kutlamalarında, armalarda, bayraklarda, rozet, anahtar ve dövmelerde olduğu kadar, "Yüce Ruh"a erişmede, geleceğe dair kehanetlerde, insanlığın kurtuluşu için bilginin ve ışığın yeryüzüne hâkim kılınmasında, kayıp kıtaların araştırılması, uzayın derinliklerinin öğrenilmesinde Atatürk ve Kemalizm'i sahnenin ortasında görürüz. 28 Şubat sürecinin vazgeçilmezi olan Kemalist bağnazlıklar "zorla kabul ettirilmeye çalışılan" bir dinin yaptırımları olarak başımızda bekçileri ile yaşatılmaya çalışıldı.

Rövanşlar, öfkeler ve 28 Şubat

Onca yıl, bilim, pozitivizm, aydın ve eleştirel düşünce kelimelerini dillerine pelesenk edenlerin söz konusu kendi hurafeleri olduğunda eşi bulunmaz birer müride dönüştüklerini, "küçücük çocuğa başörtü mü örtülürmüş" diyenlerin çocuklara bir portre ya da heykel önünde secde ettirdiği garip bir bağnazlık türü ile karşı karşıyayız. Bu bağnazlık sebebiyle temel eğitimdeki öğrenciler üzerine yapılan akademik çalışmalarda, M. Kemal Atatürk'ün öğrencilere farklı ve sıra dışı bir kişi olması dışında "mucizevi" ve "seçilmiş" bir kişi şeklinde algılatıldığını ortaya koyan sonuçlar görüyoruz.

Bugüne geldiğimizde ise Atatürkçülükle ilgili duyarlıklar, semboller veya yüklenen anlamlar Kemalist blok tarafından bir yenilgi psikolojisinin, kendilerince bir bastırılma öfkesinin, rövanş hissiyatının dışavurumunda bir tutamak olarak abartılıyor. 28 Şubat süreci sonrası toplumdaki kutuplaşmanın son bulması, tesettürlü kadınlara, cemaat ve tarikatlara olan bakış açısının yumuşaması gibi gelişmelerin ardından bugün malum bağnazlar Atatürk üzerinden yeniden bir rüzgâr estirmeye çalışıyor. Sanatçılar, ünlüler Kemalizm'e bağlılıklarını gösteren sosyal medya paylaşımları yapmazsa sektörde onaylanmıyor. Son zamanlarda yayınlanan dizilerden, sosyal medyadaki söylemlere kadar birçok mecrada aşırı ve abartılı bir sevgi gösterisi bize Kemalizm'in yaygınlaştırdığı hissiyatın, buna eşlik eden husumetlerin ve kişi kültünün halen güçlü bir temayül olduğunu gösteriyor. 28 Şubat'ın yıldönümünde tüm bağnazlıkların ona karşı bağnazlığı da besleyen ve tetikleyen güç olduğunu yeniden hatırlamak gerekiyor.

* Bu yazıda Resmi Tarih Araştırmaları Kitabı'nda yer alan Kadir Dede'nin "Ezoterizm, Kemalizm ve Din: Kutsal Bir Kitap Olarak Nutuk" makalesinden
faydalanılmıştır.

Benzer Haberler