AKILLI MAKİNELER İNSANIN YERİNE GEÇER Mİ?
Yapay zekâ yeni iş alanları ve yenilikler getirecek
Doç. Dr. Türkay Henkoğlu/ Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü Öğr. Üyesi
Yapay zekâ hayatımızı nasıl
dönüştürecek?
Verilerin büyük ölçekli toplanmasına, iletilmesine, depolanmasına ve analizine olanak tanıyan yapay zekâ ile elektronik sağlık kayıtlarının ve sağlıkta
bilgi teknolojileri yönetiminin çağın temel ihtiyaçlarından biri haline geldiği söylenebilir. Yapay zekânın insan ömrünün uzamasına her geçen yıl daha fazla katkı sağlayacağını gösteriyor. Daha önceki dijital dönüşüm süreçlerinde olduğu gibi bu konuda yapılan araştırmalar insan emeği ve katılımının eskimeyeceğini, aksine yapay zekânın yeni iş alanları yaratmaya ve yenilikleri yönlendirmeye katkı sağlayacağını gösteriyor. Olumsuz yönlerine bakıldığında dünyada endişelerin temelinde benzer nedenlerin olduğu görülüyor. İletişim teknolojileri ile hayata yön veren platformlarda veri ihlallerinin gerçekleştirilmesi için yapay zekâ önemli bir araç olarak kullanılıyor. ABD'de yüz tanıma sistemleri başta olmak üzere, algoritma yanlılığı
içeren uygulamaların da çok sayıda habere konu olduğunu görüyoruz.
Yapay zekâya dair tartışmalı konulardan biri verilerimizin çalınması endişesi. Telefonlarımızda bu teknoloji nasıl işliyor?
Kişisel verilerimizin kullandığımız bilgi ve iletişim teknolojileri üzerinden elde edilmesi günümüz şartlarında son derece doğal bir sonuç diyebiliriz. Özellikle iletişim teknolojilerinin bu kadar geliştiği ve bir o kadar hukuksal boşlukların olduğu bir dönemde bu bilgilerin elde edilmesi için alternatif yöntemlerin kullanılması şaşırtıcı olurdu. Ancak bu verilerin kişilerin açık rızasının olmamasına rağmen elde edilme şeklini "hırsızlık" olarak tanımlamak ya da doğrudan bilişim suçlarıyla ilişkilendirmek her zaman mümkün olmayabilir. Elde edilen kişisel verilerin elde ediliş yöntemleri ve kullanım amaçları bazen hukuka uygun olabilirken bazen de şüphe duyduğumuz uygulamaları aldığımız hizmetin karşılığında kullanmaya devam edebiliyoruz. Burada "kullanıcı bilgi davranışı" olarak da ifade edebileceğimiz ve teknik önlemler ya da hukuksal düzenlemelerle önüne geçilemeyen bir durum söz konusu olabiliyor.
2021'de WhatsApp sözleşmesinde yapılan değişikliklere tepki gösteren toplumun önemli bir kesimi daha fazla risk barındıran platformlara yönelirken diğer kullanıcıların da büyük bölümünün verilerinin kullanılmasını önemsemediğini ya da vazgeçemediği sosyal gruplar nedeniyle bu platformu kullanmaya devam ettiğini görüyoruz. Uçtan uca şifreleme gibi yöntemlerin aynı teknoloji devleri tarafından yönetilen çatı altında faaliyet gösteren diğer sosyal medya platformlarında çalışanlara karşı bir gizlilik sağlamadığı aşikâr. Bu nedenle bilgi güvenliği zinciri yaklaşımıyla kullanıcı gizliliğinin en güçlü halkası, kullanılan platformun taahhüt ettiği ya da bu platformda çalışanların amaçlarına bağımlı olduğu kadar güçlü diyebiliriz. Dinleme ve gözetlemenin tüm dünyada resmî kurumlar tarafından yapılan bir uygulama yöntemini de göz ardı etmemek gerekir. Sosyal medya uygulamalarında bazı ülkelerin ulusal güvenlik ajanslarının erişimi için bırakıldığı iddia edilen arka kapıların, çeşitli istihbarat örgütleri tarafından kullanıldığına dair çok sayıda haberin bilimsel yayınlarda da sıklıkla yer aldığını görüyoruz. Bu durumda kişisel verilerimiz kullandığımız iletişim cihazına sızan casuslar tarafından toplanıyor ve farklı amaçlara yönelik olarak kullanılıyor. Bu dinleme yönteminde normal koşullarda doğrudan yapay zekâ kullanmayı gerektirecek bir durum bulunmuyor. Elde edilen verinin kullanım amacına bağlı olarak yapay zekâ desteğinden faydalanılıyor.
Verilerimizin alınıp paylaşılması etik ve hukuksal açıdan nasıl değerlendirilmeli?
Bir bilgi ya da haber içeriği, eğer kaynağına gitmeyi gereksiz kılacak kadar detaylı olarak paylaşılmışsa hukuksal olarak problemli bir durumun varlığından söz edilebilir. Söz konusu paylaşım yapay zekâlı bir robot tarafından yapılmış ise de hukuksal açıdan bu paylaşımın yapıldığı hesap sahibinin sorumlulukları bulunuyor. Bir kişinin daha önce kendisi tarafından alenileştirilmiş sosyal medya paylaşımının, ilgili platformda bulunma ve alenileştirilme amacı dışında kullanılması, yaygın olarak görülen ve dikkat edilmesi gereken hususlardan biridir. İlgili kişinin iradesi dışında yapılan paylaşımların kamuoyuna açık hale gelmesi halinde alenileştirmeden söz edilmesi mümkün değildir. Bazı kişisel veriler daha önce bir sosyal medya platformu üzerinden yayımlanmış olsa da veri sahibinin rızası dışında üçüncü kişilerin bu verileri yayımlama hakkı bulunmuyor. Bu paylaşımlara ilişkin hukuksal düzenlemelerin yeterli olduğu dikkate alındığında daha çok bu konuya ilişkin eğitimle ilgili eksikliklerin olduğunu söyleyebiliriz.
Etki gücünden dolayı internetteki deep fake içeriklerin sayısı artıyor
Ufuk Karakullukcu/ MAMUT Teknoloji Tasarım İletişim Ajansı Kurucu Ortağı
Gelişen teknolojilerle beraber deep fake içerikler sosyal medyanın en popüler konularından biri. Bu içerikler neden kullanılır ve nasıl yayılır?
Deep fake, yapay zekâ ile fotoğraf, video, ses özelliklerini kullanarak gerçekte var olmayan ya da gerçekte var olanın biçim değiştirmiş hali ile içerikler üretebildiğimiz teknoloji olduğundan kullanım alanı oldukça geniş. Sanat, kültür, eğitim, oyun sektörü, müşteri hizmetleri gibi birçok alanlarda kullanımı gün geçtikçe artıyor. Deep fake ile üretilen içerikler şu an için daha çok ünlülerin ve siyasetçilerin sahte videoları, komik içerikler, sahte haberler, dolandırıcılık gibi konularda ortaya çıkıyor. Bu tür içerikler yapısı bakımından sansasyonel olduğundan ve sosyal medya kullanıcıları tarafından hızla kabul gördüğünden yayılımı artarak büyük kitlelere erişmiş oluyor. Bir kişi ya da grup bunu internete bırakıyor ve kitlelerin ilgisi sayesinde hızla yayılıyor. Bu etki gücünden dolayı da her geçen gün internetteki deep fake içeriklerin sayısı artıyor.
Yapay zekânın yaygınlaşmasıyla meydana gelen dezenformasyonun nasıl bir etkisi var?
Bu soruyu cevaplamak için biraz örneklerden bahsetmek istiyorum. Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyy'nin askerleri teslim olmaya çağırdığı video yayınlandı. Facebook kurucusu Mark Zuckerberg'in insanların Facebook verilerinde tam hâkimiyeti olduğunu söylediği bir video paylaştı. Eski ABD Başkanı Barack Obama'nın eski ABD Başkanı Donald Trump'a "pislik" dediği video gündeme getirildi. Bunların tamamı sahte videolardı. Tom Cruise'un adına açılmış TikTok hesabında her gün deep fake teknolojisi ile sahte videolar üretiliyor. Kore televizyon kanalı MBN zaman zaman son dakika haberlerini sahte sunucu ile yayınlıyor. Bir başka olayda ses dönüştürme ile Alman enerji şirketi CEO'sunun sesi taklit edilerek 243 bin doların transferi gerçekleşti. Papa Francis'e Balenciaga şişme mont giydirdikleri fotoğraf sosyal medyanın gündemi oldu.
İşte bunların tamamı sahte içeriklerin gerçekmiş gibi algılanıp büyük kitlere nasıl yayıldığını bize ispatlıyor. Başlangıçta pornografik bir içerik ile ortaya çıkan, sonraları komik içeriklerle alıcı bulan ve sevilen şimdilerde de manipülasyon ile devam eden bir sürece şahitlik ediyoruz. Deep fake teknolojisinin hem teknik gücü hem de etki gücü gittikçe kuvvetleniyor. Bir ünlünün komik duruma düşmesini mi istiyorsunuz? Bir siyasetçinin kariyerini sonlandırmak ve seçimlere etki etmek mi istiyorsunuz? Birinden intikam mı almak istiyorsunuz? Birilerini dolandırmak mı istiyorsunuz? Eskiden bunları yapmak için başka başka dinamikler kullanılırken günümüzde deep fake teknolojisi kullanılıyor.
Peki, bir içerikte sahteyle gerçeği nasıl ayırt edeceğiz? Deep fake geliştiricileri gün geçtikçe açıkları kapatıyor ve ortaya çıkan ürünler daha kusursuz
hale geliyor. Bu yüzden bunu tespit etmek oldukça güç. En iyi yöntem sahte içeriği ürettiği gibi sahte içeriği tespit etmede de yapay zekâyı kullanmak. Şirketler ve ülkeler bu konudaki çalışmalarını sürdürüyor. Bireysel kullanıcı olarak bu ayrımı yapmak içinse önce içeriğin kaynağının güvenilirliğine bakmamız lazım. İçeriği gördüğümüz kaynağın ne kadar güvenilir olduğunu sorgulamamız lazım. Bir başka yöntem de teknik bazı durumlara bakmak. Mesela bir videodaki ağız hareketlerin senkronizasyonu, gölge ışık durumu, cisimlerin büyüklük küçüklük durumları, video açısının özellikleri gibi durumlar bize sahte ile gerçeği temel düzeyde ayırt etmemizi sağlayabilir.
Deep fake ile hayatımıza dahil olan dijital manipülasyonun gelecekte neye evrileceği öngörülüyor?
Korkutan, algılarımızla oynayan, fikirlerimizi ve eylemlerimizi değiştiren birçok içerikle karşılaşacağız gibi görünüyor. İçeriklerin kusursuzluk dereceleri arttıkça daha fazla sahte içeriğe inanmaya başlayabiliriz. Özellikle dünya ülkelerindeki seçimlere müdahale etmek için kullanılacağının sinyallerini de görüyoruz. Diğer taraftan deep fake iyi niyetli kullanıldığında faydaları çok. Çoğu zaman oldukça eğleniyoruz. Kâzım Koyuncu'dan yeni şarkılar dinleyebiliriz. Ressam Bob Ross yeni tablolar çizerken "Şuraya da küçük mutlu ağaçlar çizebiliriz" diyebilir. Markaların reklam filmlerini prodüksiyon kullanmadan üretebiliriz. Yani hayal gücümüzün sınırları ne ise onu gerçekleştirebiliriz. Buradaki mesele tüm gelişen teknolojilerde olduğu gibi devletlerin, şirketlerin, teknoloji geliştiricilerinin, içerik üreticilerinin ve içeriği tüketenlerin hangi tarafı seçeceği ile ilgili. İyi ve faydalı tarafta mı olacağız yoksa kötü ve manipülatif tarafta mı olacağız?
Yeni robotlar ustasının yaptığını tekrarlayan çırak gibi hızla tekrarlıyor ve öğreniyorlar
Sabri Gürses/ Yazar, Çevirmen
Bilim kurgu dergisi Clarkesworld'e insanların yapay zekâ tarafından yazılmış hikâyelerini gönderdiği haberleri ortaya çıktı. Geleceğin yazarı bir yapay zekâ olabilir mi?
Bu heyecan dalgası dönem dönem hep yayılıyor ama bir sonuç vermiyor. Bence bizi buna inandırabilirler, kendimizi kandırabiliriz ama kimse robot-makine ürünü bir şey yemek, içmek, okumak istemiyor. Elbette sorunuz teknik olarak mümkün mü üzerinde duruyor. Evet, mümkün ama ben makinelerin işleri kolaylaştırmasından çok etkilensem de insan yerine geçmelerini güç buluyorum. Çünkü her tür edebiyat için sosyal-insani zemin gerekir. Makineler böyle bir zemine sahip olamayacak, insana yaklaşmaya çalıştıkları ölçüde kanatları yanıp kül olacak.
ChatGPT'nin yaygınlaşmasıyla çeviri yapmak kolaylaşırken sizce çevirmenlik gelecekte ne olacak?
Çeviri araştırmacıları makinelerin çevirmene çok yardımcı olduğunu uzun zamandır gözlüyor. Zaten işin aslı, bugünkü yapay zekâ ürünlerinin en önemli öncüleri 20. yüzyılın başındaki makine çevirisi girişimleri. Haberciler gelişmeleri makineler çevirmenin yerini alacak diye yorumlasa da aslında tersten bakmak mümkün: Makineler çeviri işlerinin tekdüze yanlarını insanların üstünden alabilir, aldı, alıyor. Bu yeni robotların çalışma ilkesi şöyle: İnsanların yıllardır yaptığı çalışmalar, çeviri teknikleri ve çeviri metinler bunlara öğretiliyor, haftada 30-40 saat değil, sürekli bunları tekrarlayıp duruyorlar. Sonra da karşılarına çıkan metinlerde daha önce öğrendiklerini benzetme yoluyla kullanıyorlar. Bunlar ustasının yaptığını tekrarlayan çırak gibi hızla tekrarlıyorlar. Diyelim bir çevirmen önüne gelen edebi metinde her kelimenin sözlük karşılığını veriyor, standart dilbilgisi kurallarını uyguluyor, belli deyimleri kendinden öncekiler nasıl çevirdiyse öyle çeviriyor; bu makinenin yaptığı şey. Makine bizi şaşırtıp bir iki farklı tarz kullanabilir ama yine ona öğretilen insan çevirilerinden alacaktır bunları. İnsan da hep böyle çalışıyorsa, onun yerine makinenin çalışmasında ne zarar olabilir?
İllaki o insanın kendini daha iyi ifade edebileceği, yaratıcı olabileceği, yine geçinebileceği bir alan bulması mümkün olmalıdır. Şimdilerde makinenin yaptığı çeviriyi gözden geçirme, çeviri editörlüğü gibi bir rol var ama özellikle yaratıcı, sanatsal çeviri durumları için yetersiz bir rol. Bu rolün sorunlarını görmek için bizdeki editörlük tartışmalarına bakmak yeter. Editörün yaptığı işi de bir makine yapabilir, yapıyor. Bugünkü Word programı bile hataların altını çiziyor (Örneğin az önce illaki'yi ayrı yazmışım, hemen uyardı). Çeviri bellekleri de bir tür editör, diyelim bir çeviri yaptınız, yapıyorsunuz – onlar ya size ön-ham-çeviri öneriyor, ya sözcük öneriyor, ya da yaptığınız çeviriyi gözden geçiriyor. Makine çevirmenin, editörün ontolojik durumunu yaşamıyor; yani bugünkü, benim gibi eski usul, sevdiği istediği beğendiği eseri çeviren çevirmenin yerini alamaz, ama kendisinden istendiği gibi çalışan, çeviri üzerine, edebiyat üzerine düşünmeyen tekdüze bir çevirmenin yerini alabilir. Sonuçta şunu da sorabilirdik: Tarlayı insanlar yerine başka canlılar sürebildi, insan yerine saban kazabildi. Bu teknolojik gelişmeler insanın dehşete kapılmasına neden oldu mu? İnsan yeni işler yapmaya başladı.
Sizce de gelecekte dil öğrenmeye gerek kalmadan iletişim kurmaya başlayacak mıyız?
Yazılı çeviride programlarla işe yarar düz çeviri yapılıyor, sosyal medyaya eklenmiş çeviri botları bunun iyi örneği, her dilde dil öğrenmeyi gerektirmeksizin iletişim sağlanıyor. Ben Arapça tweetleri böyle takip ediyorum. Sözlü çeviride de aynı gelişme oldu olacak. Ama bu gelişmeler yaşanıyor diye dil öğrenmemek delilik olur. Sadece dil öğrenmenin biçimleri değişiyor. Sonuçta temel önem taşıyan şey insanın kendi deneyimi. Kanımca gelecekte tıpkı nüfus planlaması gibi bir makine planlaması bekliyor bizi; fazla, gereksiz makine yapmak, kullanmak önlenecek bir gün. Tuhaf ama dil öğrenme ihtiyacı da azalmak yerine arttı, son yıllarda kaç tane makine dili öğrendiğimizi düşünürseniz: Basic, Java, C++, Python…
Yeterince veri elde edilebiliyorsa yapay zekânın tıbbi sorunlara dair önemli çözümler vadettiği söylenebilir
Dr. Oğuzhan Serin/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Yapay zekâ sağlıkta hastalık tanısı, tedavi sonuçlarını iyileştirme, ilaç keşfi gibi önemli gelişmelerin yaşanmasına olanak sağlıyor. Peki, tıp alanında nasıl bir dönüşüm yaratıyor?
Yapay zekâ ile yapılan tıbbi çalışmalar geleceğe umutla bakmamıza yardımcı oluyor. Dünyada da şu an özel sektörde büyük firmalar ve çeşitli start-up firmaları çoktan kendine yer edinmeye başladı. Sağlık otoriteleri ise yapay zekâ uygulamaları için düzenleyici konum aldı çünkü etik ve hukuki açıdan sağlam zemin kurulmazsa yapılacak bütün yatırımlar ileride bir hiç olabilir. Literatüre geniş bakıldığında eğer ilgili tıbbi sorunlara dair yeterince veri elde edilebiliyorsa yapay zekânın sorunlara çok önemli çözümler vadettiği söylenebilir. En somut örneklerin elimizde en çok verinin olduğu radyoloji alanında kendini gösterdiği söyleyebiliriz. Özellikle hastalıkların tanısında ve hatta erken teşhisinde önemli rol alacağı aşikârdır. Bunun yanı sıra elektronik sağlık kayıtlarını kullanarak kişiye özgü tedavi planı, ilaç dozu ve cerrahi planlarının geliştirilmesi ve hatta tedavilerinin olası yan etkilerinin tahmin edilmesi gibi alanlarda da faydalı olacağını öngörebiliriz. Toplum sağlığı bakış açısından ise yapay zekâ bir bölgedeki sağlığı ilgilendiren verileri analiz ederek epidemiyolojik eğilimleri öngörmemize yardımcı olabilir. Ayrıca genetik bilgi analizi, moleküler modelleme ve büyük veri analizi gibi yöntemler, ilaç keşfi süreçlerini de büyük ölçüde hızlandırmış durumdadırlar. Tabii ki örnekleri çoğaltmak mümkün ancak sorunuzu genel açıdan ele alacak olursak, bugün tüm sağlık paydaşlarının birey ve toplum sağlığı için almak istedikleri tüm eylemlerini kolaylaştırma ve hızlandırma rolüne sahip olacağını söylemek mümkündür.
Yapay zekânın tıp alanında yaygınlaşmasıyla etik meseleler gibi endişeler gündeme geliyor. Bu endişeleri nasıl ele almalıyız?
Tıpta sağlık hizmetleri geliştirilirken mutlaka yeterli bilimsel kanıt olması gerekir ve ayrıca bu sağlık hizmetinin uygulamaya geçmesi için çeşitli etik ilkeler dikkate alınmaktadır. Çünkü insanın hem fiziki hem de fiziki olmayan değerleri vardır. Dolayısıyla etik ilkelerin sadece yapay zekâ için değil tüm yeni geliştirilen ve hatta uygulaması değişen her sağlık hizmeti için göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgulamak gerekir. Yapay zekâ etik tartışmaları teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte sürekli olarak evrilmektedir. Temel amaç hastaların ve toplumun çıkarlarını korumak, veri gizliliğini sağlamak, adaleti ve adilliği teşvik etmek ve sağlık hizmetlerini iyileştirmek için yapay zekânın etik ilkelere uygun kullanımını teşvik etmektir. Bu, multidisipliner bir yaklaşım gerektiren karmaşık bir meseledir ve sürekli olarak izlenmesi gerekir.
ChatGPT ABD'de doktorluk yapmak için gereken bir sınavı geçti. Bir araştırma da Chat- GPT'nin hastaların sorduğu sorulara doktorlardan çok daha iyi yanıt verdiğini iddia ediyor. Yapay zekâ tıp doktorlarının yerini alabilir mi?
Yapay zekâ en geniş tanımıyla insanın bilişsel yeteneklerinin taklidi anlamına gelir. Ancak doktorlar, hemşireler, hasta bakıcı kısacası sağlık sisteminde insan ile etkileşime giren herkes bilişsel yeteneklerinin yanı sıra insana özgü duyarlılık, etik düşünce ve empati gibi niteliklere ihtiyaç duyarlar. Doktorluk mesleğinden örnek verecek olursak hepimiz öncelikle tıbbi kararlarına güven duyduklarımızı tercih ederiz ancak bu seçimlerimizde doktorun sorulara cevap verme şekline, iletişime açıklığına ve hatta bazen sormadığı sorulara bile dikkat ederiz. Dolayısıyla insan sağlığı söz konusu olduğunda ben aradaki insan etkileşiminin kalkacağını düşünmüyorum.
Ayrıca geldiği noktada yapay zekâ doktorların klinik değerlendirmelerinin ve insan ilişkilerini tamamen yerine koymak için henüz yetersiz. Ayrıca, sık görülen hastalıkların özel durumlarına veya nadir hastalıklara yönelik derinlemesine uzmanlık gerektiren durumlar vardır ki, bu alanda doktorların deneyimi ve bilgisi önemlidir. Özellikle ileride rutin, zaman ve para maliyeti olan sağlık hizmeti işlerinin yerini yapay zekâ alacak ve bunu kullanan hekimler birkaç adım öne çıkacaktır. Açıkçası bir çocuk hekimi olarak ben gelecek için oldukça heyecanlıyım çünkü biliyorum ki yapay zekâ sayesinden hastalarımla ve aileleriyle daha çok iletişim kurabileceğim ve yanımda bilişsel olarak kendini kanıtlamış güvenilir bir çalışma arkadaşım olacak.