Neoliberal insan, Z kuşağı ve Ayasofya
Z kuşağının deist, apolitik, vurdumduymaz, aidiyet bağlarından habersiz, köksüz olduğu yolundaki çıkarımlar genel geçer ifadelere dönüşme aşamasında… Ayasofya'nın aslına rücu etmesi Z kuşağının köklerle ve dinle olan mensubiyet bağının bir nevi turnusolü işlevi gördü. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, sosyal medya ve internet nedeniyle herkes tezlerini kabul ettirebileceği, dayandırabileceği deliller bulabiliyor. Kimisi Ayasofya'nın açılışına bırakın Z kuşağının, vatandaşın ilgisizliğini sokak röportajlarıyla kanıtlayabiliyorken gerçekte hem caminin açılışında hem Anadolu'daki etkinliklerde her türlü sıkıntıya rağmen Ayasofya'nın ciddi bir heyecan yarattığı gözlenebiliyor.
Z kuşağına atfedilen hususiyetler bir bakıma toplumdaki öteki kuşaklarda da bulunabilecek genel ortalamayı yansıtıyor aslında. Bu bakımdan "kuşaklandırma", toplumu, dahası bir milleti anlamaya, anlamlandırmaya yetmez.
Kuşak, daha çok tüketim toplumu ideolojisinin kategorileştirme mantığına dayandığından yaş gruplarının ilgileri ölçüsünde modayı belirleme, marka ve trendlere bireyleri sevk etme işlevine dayanır.
Z kuşağı için dillendirilen dijital platformlarla iletişim kurdukları kanaati sanki toplumun genelinde yok mu… Artık yediden yetmişe herkes whatsapp mesajlaşmaları, görüntülü konuşmalar, Facebook üzerinden görüşüyor, sosyalleşiyor. Dolayısıyla iletişime bağlı bir kuşak tasviri çok da meşru sayılmaz. Kuşaklara ayırarak düşünme teknik ve teknolojideki yeniliklerin siyasal alanı, kültürü ve insanları dönüştürmesine bağlı geliştirilir; fakat yalnız dijitale endeksli kuşak ayrımı iletişimin doğası gereği sağlıklı sonuç vermez.
Neoliberal insan
Zamanın ruhunun ortaya çıkardığı, küresel kültürün, tüketim toplumunun, neoliberal konformizmin kuşattığı bir insan portresini ortaya koymak Z kuşağı gibi tanımlamalar yapmaktan yeğdir.
Bugün ABD'deki, İngiltere'deki Z kuşağı ile Türkiye'dekilerin temel nitelikleri aynıysa bu millet ve toplum farklılıklarının ötesinde yeni bir tür insan gerçekliğine işaret eder. Dünyanın dört bir tarafındaki insan portrelerinin, eğilimlerin, ilgilerin ve beklentilerin birbiriyle örtüşmesi sürecin yeni insan gerçekliğini küreselleştirdiğini ortaya koyuyor. Bu açıdan meseleyi Z kuşağı gibi dar bir alana sıkıştırmaktan çok, insan varoluşunu kapitalist medeniyetin ne derece dönüştürdüğüne yönelmeliyiz. Z kuşağı için söylenen "gelecek kaygısı" belirlemesi hangi kuşakta, hangi milletin bireylerinde yok ki… Geleceğinden emin olma çabası evrensel, temel insani kaygılardan biri! Bunun gibi pek çok nitelik Z kuşağını tasvir ediyor görünse de "neoliberal insan"ı açıklıyor aslında.
"Vatanım ruy-i zemin; milletim nev-i beşer" zihniyeti Küresel Medeniyet ile hayatiyet kazandı, kazanıyor. Z kuşağının dijital hizmet sınıfına yatkınlığı, çalışma hayatındaki "ofis ortamı" arayışı, e-ticaretten evde çalışmaya kadar artık topluma yayıldığından bir kuşağa münhasır kılınamayacak kadar genelleşti. Küreselleşme bireysel ve toplumsal ilgilerin, beklentilerin, taleplerin ırk, renk, din, dil ayrımı gözetmeden "herkesleşmesi"ni sağladığından mensubiyet bağları değerini değil önceliğini kaybetti. Sanayi çağından finans ve neoliberal kapitalist anlayışa kadar "vahşi kapitalizm" deyimi, hiç içinde bulunduğumuz dönem kadar anlamlı olmamıştı. Maaşların sabit kalması, tüketim itkilerinin, ihtiyaçların, tüketime dayalı varoluş biçimlerinin, rol ve statü modellerinin artması insanları psikolojik çöküntüye götürecek ya da dönüştürüp başka bir tür varoluşa itecek derecede etkili.
Türkiye'de tuhaf bir adet var: el'an varolanı sürekliliğini gözetmeden genele teşmil etme, mutlaklaştırma… Z kuşağının 2000 sonrasında Ak Parti iktidarına doğduğu, siyasete mahkûm olmadığı, düşüncelerini rahatlıkla söyleyebildiği, sorgulayabildiği ifadelerine karşın "dijitalin dışında" bilhassa sokak protestolarına katılamayacak kadar "konformist" karakteri de dile getirilir. Her bakılan açıyı ve cepheyi zamanın süzgecinden geçirmeden kesinleştirme hastalığı insanların ve Z kuşağının tanımlanmasında ciddi sıkıntılar da çıkartıyor. Fakat kabul etmek gerekir ki, neoliberal iktisat nedeniyle insanlık "belirsizliğin şiddeti"ne uğruyor. Buna Korona salgını ciddi katkılarda bulundu. Zaten mesele de burada belirginleşiyor.
Z kuşağının, neoliberal insanın özellikleri
Neoliberal iktisadi düzen milenyumla çıkmaza, 2008 kriziyle çöküşe girdi.
Beraberinde siyasi düzlemi, ulus devletleri, toplumları büyük bir boşluğa, belirsizliğe, umutsuzluğa itti. Küreselleşme ekonomiyi, siyasi yapıları olduğu kadar insani beklentileri, psikolojik ve sosyolojik hadiseleri de tek tipleştirdi. Şili'den Fransa Sarı Yeleklilerine, İran'dan Güney Kore'ye aynı kaygılar, talepler, hassasiyetler isyan bayrağını yaktı. Bu açıdan sorun Z kuşağının ötesinde neoliberal insanın yaşadığı krizde.
Neoliberal insanı Z kuşağı ile aynı duruma düşüren eko-politik yapı sanala, hizmet sektörüne, dijitale dayalı, spekülatif, dezenformatik, post-truth'u doğuran anlayışından ileri geliyor.
Gelecek kaygısı ve belirsizlik, önünü görememe ekonomide daha çok kullanılır, reel iktisadın kredilendirmeye, sanal yatırımlara, borsaya, finans oyunlarına dayalı karakteri "planlama"yı, bu da kesinliği ortadan kaldırır. Milenyum kuşağının Gezi olaylarında belirginleşen "maaşlı burjuva" yani kamuda garantili ve yüksek maaşlı iş talebi tam da 1980 sonrası genel atmosferi, insani beklentileri karşılar. Yeknesak bir ekonomi, dijitale, sanala dayalı üretim ilişkisi ve toplumsal yaşam "sınıfsallığı" ortadan kaldırıyor; 2000 sonrasında üst ve alt sınıfın daralıp orta sınıfın genişlemesi, orta sınıf konformizminin mutlaklaşmasını beraberinde getirdi.
Bugün Z kuşağı denen yeni gençlik, konforu temel kültür yapan bu eko-politiğin bireylerdeki karşılığından ibaret.
Orta sınıf bu açıdan muhafazakârdır, kazanımlarını korumanın peşinde, ekonomiyle beraber sosyal ve siyasal taleplerini de ister. Dindarlık her türlü muhafazakârlığın stepnesi olduğundan Z kuşağını ya da neoliberal insanı dinî olanın, ritüellerin dışına çıkarmak çok kolay olmaz. Taleplerin bir tarafında mutlaka millî-dinî unsurlar bulunur. Ayasofya bu ontolojik bağlamın sonucunda ibadete açıldı.
Ayasofya'nın açılmasını "dinî milliyetçilik" gibi yeni parlayan kavramlarla izah, bu toplumun kodlarının İslam, kültür, kimlik birlikteliğinden oluştuğunu görmezden gelmenin bir sonucu. Bu süreçte deizme saplanma, dindarlıktan uzaklaşma, ekonomik sıkıntıları İslami olana yorma gibi "art niyetli" çözümlemeler yanında dindarlık göstergeleri içine ibadetlerde azalmayı yerleştirme İslam'daki ibadet anlayışını Hristiyani kilise devamlılığına bağlayacak kadar bilgisizlikten de ileri gelir. Bir taraftan ibadetlerin Allah ile kul arasında kalması gerektiğini ifade ederken öte yandan cami içtiması almaya gayret etme, hele çalışma saatlerini gözetmeme analizlerin ciddiye alınamayacak kadar sığ olduğuna işaret eder.
Dijital siyasallık, sanal kolektivizmler
Neoliberal insan küresel krizler yüzünden "kazanımları koruma kaygısı"na düştü; kredilerin patlaması nedeniyle iflasları gören küresel orta sınıf, yeni tutunma kanalları, muhafazakâr politikalar geliştirdi, var olanlara sarıldı. Siyasal popülizm bunun bir veçhesi…
Eğitimin özellikle üniversite eğitiminin yaygınlaşması, eğitimli işsizliğin artışı, eğitimin faydasına inanmama, depresyon, şiddetin genişlemesi, yabancı ve İslam düşmanlığının şiddete yönelmesi, eşcinsel evliliklerin artışı, çevre sorunlarına duyarlılık, söylenenin aksine aileye verilen değerin artışı, sekülerliğin yükselişi, ekonomik krizlerden sakınmayı adalet-sadakat-güvenlik- özgürlük-liyakat denklemiyle ifade başta kapitalizmin merkez ülkeleri olmak üzere dünya sathına yayıldı. Küresel ekonominin tıkanması beraberinde ihtiyaçlar zincirini tetiklediğinden küresel bir "rahatsızlar ordusu" zuhur etti. Bu da küresel şirketlerin hasarları karşısında içe kapanmacı politikaları, devletin korumacılığını öne çekenleri siyasal alanda makbul hâle getirdi.
Türkiye'de hizmet sınıfının genişlemesi, zorunlu eğitim, üniversite okuma oranlarının artışı yüzünden zanaatkârlığın gerilemesi, dijital ve kamu sahasında iş beklentisine paralel yüksek ücret arayışı siyasal alana katılımı çok yönlü kılıyor. Aktif siyasi mücadele yerine dijital siyasallık, sanal kolektivizmler gençleri daha çok tatmin ediyor. Bu özellikle dünyada neoliberal dönemde 2000'li yıllarda küresel likidite fazlalığından kaynaklı, sıcak para tüketiminin doğurduğu kültürel sonuçla da ilintili.
Sıcak ve bol para, kredilendirme ve düşük faiz hizmet sektörünü, tüketimi, konforu çoğalttığı için emek yoğun işler gözden düştü. Buna zorunlu eğitim süresini de eklemek gerek.
Sadece Z kuşağı değil, neoliberal insan, yüksek bir özgüvene sahip, başarma psikolojisi yüksek, az maliyet ve az emekle yüksek verim ve karlılık, başarı, statü istediği, "çırak olmadan çabucak ustalık payesi" hedeflediğinden, hayatın, çalışma sisteminin olağan akışının tersine psikoloji geliştirdiğinden kolayca yıkılabilen hayallerin içine de giriyor.
Dijital, masa başı, ofis ve maaşlı burjuva talebinin dayattığı talepler, tembellik, kolay ve çok para kazanma, çalışma yılını ve işleri öğrenmeyi atlayıp müdürlüğe terfi, mottolarla kendini bulma ve ifade etme, ekonomik bağımsızlıkla özgür yaşama, vücudu bozulmasın diye az çocuk yapma, geç evlenme, hayat algısını yalnızca okul-dijital ortam-kafede bulma, hazırcı ve ihsancı karakter Z kuşağını da aşıp neoliberal insana sirayet ettiği için ciddi sonuçlara yol açabilir.
Güzideler ve geleceği inşa edenler
Günümüz insanındaki "geleceğe inançsızlık" adı altında gelecek planları ve dönüşüm fikrinin bulunmaması, maddi sunumlar karşısında teslimiyet, dünya sistemine rahatlıkla intibak İslam'ın, ülke ve milletin en ciddi sorunu. Genç kuşağın CHP zihniyetini bilmemesini muhaliflerin avantajına görenlere karşın bu, esasında saf bir ideoloji teşekkülü için fırsat da sunabilir.
Neoliberal insanın özgürlüğü çok para, çok gezme, denetim ve otorite yokluğu, popülerlik, statü eşitliği, kamusal ve toplumsal hiyerarşi bozumu görmesi, cari dinî ve siyasi yaklaşımlara şüpheyle bakması konjonktürel bir eko-politiğin sonucu. Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla ilgili anketlerdeki sonuçları göstererek gençlerin ve aslına bakılırsa Türk toplumunun kanaatini serdetmek, gelecek kurgusu belirlemek siyasal alanın işleyişine de ters. İlla bir göstergeler çatışması, mukayesesi yapılacaksa kültürel sahada Diriliş gibi dizilerin yeni gençliği mobilize eden etkisine odaklanmak gerekir.
Kök bulma ile gelecek inşası arasında kimi zaman makas açılır kimi zaman kapanır. Gelecek inşası bir bilincin ve iradenin sonucu gerçekleşir.
Z kuşağı yahut neoliberal insanın yalnız Türkiye'de değil, ABDAvrupa, Çin veya dünyanın geri kalan sahalarında ekonomik pastadan pay alma isteğiyle kendi köklerine erişme talebi bir arada yürüyor. Dünyada yükselen içe kapanma, ulus devletleri tahkim ve milliyetçilik adı altındaki kendi toplumunu koruma azmi neoliberal insanın da Z kuşağının da, insanın en temel varoluş meselesi olan ekonomi-güvenlik-hayatı sürdürme aşamasında her aracı kullanabileceğini gösterir.