Haşmet Babaoğlu: Oyu attık, şimdi nereye gidiyoruz

Oyu attık, şimdi nereye gidiyoruz
Giriş Tarihi: 1.06.2015 15:31 Son Güncelleme: 1.06.2015 17:48
Haşmet Babaoğlu SAYI:14Haziran 2015
Cumhuriyet kurulduğundan beri halkın rejimin ‘siyaset seçkinleri’nin yerine, karşısındakileri desteklemesini tarihsel-ideolojik bir tercih olarak değil de, her seferinde özgül bir ‘seçmen davranışı’ olarak ele almak komiktir. 'Seçmen davranışı' denilen şey nedir? Seçmen neye göre oy atar? Mesela bu seçimde ekonomi başrolde olabilir mi?

Seçmen davranışı nedir, anlatayım: Seçim günü kalkılır, kahvaltı yapılır. Sandık başında ne zaman kuyruk olur, ne zaman olmaz hesabı yapılır, uygun bir saatte evden çıkılıp bağlı bulunulan sandığa gidilip oy atılır… Bu kadar! Bundan ötesi sosyal bilim havası katılmış palavralar silsilesidir. Biliyorum, bu laflarımı bir akademisyen okursa, fena burun kıvıracak. Bilimsel kavramlaştırma ve metodoloji konusunda zırcahil olduğumu düşünecek falan… Metodoloji umurumda değil, bana epistemoloji verin! Mesela cumhuriyet kurulduğundan beri halkın rejimin 'siyaset seçkinleri'nin yerine, karşısındakileri desteklemesini tarihsel-ideolojik bir tercih olarak değil de, her seferinde özgül bir 'seçmen davranışı' olarak ele almak komiktir.

Seçmen için ekonomi başrolde mi meselesine gelince… Kriz çıkarsa, tabii ki ekonomi seçim tercihlerinde başrolde olur, çünkü artık hayatta da başroldedir. Ancak güncel duruma bir bakın, ne görüyorsunuz? CHP, MHP ve hatta HDP bile başka partilere oy vermeyi düşünenlerin ve kararsızların ekonomik vaatlere kulak vererek partilerine yönelmesini istiyor. Fakat kendi kemik seçmenlerinin ekonomiye değil, ideolojik tercih ve aidiyetlerine göre oy vereceklerine eminler. Zaten CHP ve MHP seçmeni ne zaman ekonomiye göre oy vermiş ki, 7 Haziran'da da öyle versin? Oy çoğu zaman nedir, biliyor musunuz? İnançtır, kimliktir, hayaldir. Ehven-i şer oylar bile…

Güncel siyasetten gündelik hayata geçelim… Dikkatimi çeker, her bahar ve ilkyazda hafta sonu gezmeleri için fidanlıkları tavsiye edersiniz. Neden?

Öyle tıkış tıkış kafeler, kalabalık caddeler, yeşili yolunmuş piknik alanları yerine neden fidanlıklara gidilmesin? İstanbul'da büyük fidanlıklar var. İçeri girdiniz mi, sardunyalardan başlıyor dev zeytin ağaçlarına kadar ilerliyorsunuz. Geçen gün orta karar bir fidanlıkta beş ayrı çeşit lavanta fidesi gördüm. Hepsini yan yana görmek, hepsine dokunmak, farklarına dikkat etmek çok heyecan verici bir tecrübeydi. Unutmadan belirteyim, fidanlıkların zengin zamanı Haziran sonunda biter. Bu ayı kaçırmamalı! Hem ille de bir şey almak gerekmiyor ki! Bir fidanlıkta dolaşıp o havayı koklamak çok iç açıcıdır. Ne yazık ki, çoğu insan bunu bilmiyor. Arabalara doluşup saatlerce yol gidiyor, içinde çöp kaynayan bir dere kenarında berbat bir kahvaltı ettikten sonra yorgun argın eve dönüyorlar. Şu günübirlik gezme konusu üzerinde durmaya değer bir şey. Mesela İstanbul'u gerçekten geziyor muyuz? Hayır! Okumuş yazmış, üstelik şehri çok sevdiğini iddia eden nice insan şehri merak etmiyor. Tanımadığı semtlere gidip sokaklarında dolaşmayı aklından bile geçirmiyor. Hepsini geçtim; şehrin tarihi kalbi olan Suriçi'ni alalım. Çevrenizdekilere bir sorun bakalım; en son ne zaman sırf gezmek için Suriçi civarına gitmişler? Çoğu, epey yıpranmış eski bir hatırasını anlatacaktır. Git Boğaz'a, gel Boğaz'a! O da trafikte egzoz gazı yiyerek veya bir yerde yiyip içmek üzere! Ayrıca 'anksiyete bozukluğu' çağındayız. Yani endişe içindeyiz, huzursuzuz. Bir semti tanımaktan, daha önce girmediğimiz bir sokağa girmekten çekiniyoruz. Gitmediğimiz bir kafeye gidip içeri girmek bile panik duygusuna yol açıyor. Çok yakında nereye gidersek gidelim bir 'selfie' çekip hızla oradan uzaklaşacağız. Allah selamet versin!

Bir de gittiğin yerin hakkını vermek var, değil mi? Bir saat yol alıp sonra orada bir dakikadan fazla kalmadan evlerine dönüş yoluna çıkanlar var…

Ah! Bunu da en çok erkekler yapar. Görevini yapmış olmanın rahatlığı içinde 'hadi kalkalım!' deyiveririz. Gezi onlar için bir tür görev! Boğaz'ın kuzeyindeki Yoros Kalesi'nin manzarası harikadır. Bir kahve, bir kahve daha… Kalkmak istemezsiniz. Fakat aileler görüyorum. Daha çaylarından son yudumu almadan, 'aile reisi' herkesi kaldırıyor. Az buz yol gelmemişler ama daha manzaraya bile bakmadan yola düşüyorlar. Nimetin hakkını vermiyorsan, değerini nasıl bileceksin? Bu telaş, bu hız, bu derme çatmalık bizi öldürecek! Yoksa öldük de, haberimiz mi yok?
BİZE ULAŞIN