Ütopya, Yok-yer, Hayalşehir, Düşselkent
İnsanlık yazıyı icat ettiği, sözü kalıcı hale getirdiğinden beri ütopik düşüncelerini, hayallerini, ümitlerini tabletlere, deri parçalarına, papirüslere, kâğıtlara dökmüştür. Kimse bu konuyu kesin bildiğini iddia edemez fakat timsahların, kedilerin, köpeklerin hayal kurmadığını sanıyorum. İnsan için tabii olan hayal kurmaktır. Hayallerimiz olmazsa hayat çok tatsız olur. Hayallerin hepsinin olumlu ve hoş hayaller olmadığını da biliyoruz. Bazı insanlar aksine başlarına kötü şeyler geleceğini düşünürler fakat bu da bir mutluluk arayışı politikasıdır. Onlar sınıfta kalacaklarını düşünerek iyi not alınca sevinir, annelerinin, babalarının veya herhangi bir sevdiklerinin o yıl da ölmediğini görünce mutluluk duyarlar. Belki de bu ruh hali, politika değil onların genlerine yazılmış bir hâlettir. Nedim-i Kadim'in de söylediği gibi: "Derdin nedir gönül? Sana bir hâlet olmasın/Sad el-hazer ki sevdiğin ol âfet olmasın." Yani, derdin nedir gönlüm sen bir kötü ruh haline mi girdin? Yüzlerce defa sakın, yoksa sevdiğin o felaket gibi güzel mi?
Belki de bu ikinci grup, yani kötü hayaller kuranlar mutluluk arayışı bakımından daha doğru bir yol seçmişlerdir. Rıza Tevfik Bölükbaşı ne demiş: "Emeller aldatıp uyutmuş beni." Edebiyatımız ve şarkı sözlerimiz düş kırıklıklarıyla doludur. Kötü şeyler düşünüyordum iyiliklerle karşılaştım diyen şarkı ve şiir varsa bile çok azdır. Mesela genellikle kötümser olan Tevfik Fikret, 2'nci Meşrutiyet'in ilk aylarında kısa süre için sevinçli
Fikret olmuştur.
İngiliz yazarı Thomas More'un eski Yunancadan ürettiği 'Utopia' kelimesi, kendi eserine ad olsun diye sentez edilmiş bir kelime olduğu halde, önce kendi toplumuna, sonra dünya toplumuna mâl olmuştur. Utopia eski Yunanca 'u' yani 'hiçbir' ve 'topos' yani 'yer' manasına iki kelimeden türetilmiştir. 'Hiçbir yer' demektir. Almanlar bu kelimeyi 'Utopie' olarak yazmakta ve 'nictort, nirgendsland' gibi karşılıklar vermektedirler. Ütopya kavramı Thomas More'dan önce de vardır fakat bu özel deyimi More üretmiştir. Çok tanrılı dinlerde cennet benzeri ütopya yoktur. Olympos olumlu manada bir ütopya değildir. Yunan-ı kadimde yaşamayı düşleyen biri, Zeus ile Hera ile Afrodit ile başının belaya gireceğini ve Sisyphos'un başına gelenleri düşünür ve 'aman istemem' derdi herhalde.
Tek tanrılı dinlerin vadettiği 'Cennet, Aden Bahçesi, Göklerin Devleti' gibi yerler, ateist bir nazarla bakıldığında çok eski ütopik örneklerdir. Fakat mesela bir Müslüman bu örneğe haklı olarak karşı çıkar ve der ki: "Doğrudur, dünyada cennet ve cehennem gibi coğrafi yerler yoktur fakat bunu iddia eden kim? Kur'an ve İncil göklerin devletini veya cenneti dünyada tarif etmiyor. Sizin için cennet dünyada da başka yerde de yoktur. Bu yüzden ütopya diyebilirsiniz. Bizim için ise ütopiktir fakat Tanrı vaadi olduğuna göre tamamen gerçektir."
Bir de dystopia/distopya kavramı var ki 1516'da imal edilen ütopyadan çok sonra türetilmiştir. Olumsuz yerler için kullanılır fakat bu kelimenin ön ekinde 'hiçbir yer' anlamı yok, sadece 'olumsuz' anlamı vardır. Dystopia yerine Dysutopia dense daha uygun olacağını mütefekkirin-i zamana arz etmek isterim.
Ütopik eserler veya düşünceler neden kurgulanır? Sebeplerden birini Thomas More örneğinde görürüz. Eserinin birinci kısmında dünyanın güncel durumundaki kötülükleri eleştirir. Sonra Ütopya Adası'ndaki olumlu, adaletli ve mutlu yaşayışı anlatır. Bu eser mizah, eleştiri ve öğüt verme amacıyla kurgulanmıştır. İslam Filozofu Farabi'nin El-Medinetü'l Fazıla (Erdemli Şehir) adlı eseri ise örnek gösterme, bir ideal belirleme için yazıldığından Thomas More'un Ütopya eseri ile fazla bir benzerliği yoktur. Erdemli Şehir'de, Farabi tarafından yeryüzünde bir yere yerleştirilmemiş sadece soyut olarak olması gereken özellikler anlatılmıştır. Kısaca ütopik eserlerin kurgulanma sebeplerinden birincisi politik eleştiri, ikincisi ütopik olmaktan çok felsefi veya etik amaçla eser yazmaktır. Üçüncü kurgulanma amaçları ise mizah, toplumsal eleştiri veya çocuk edebiyatına olan, düşsel eserleri yazdıran gereksinimlerdir. Güliver Devler Ülkesi'nde, Güliver Cüceler Ülkesi'nde, Şahmeran'ın Yeraltı Ülkesi gibi yapıtlar buna örnek verilebilir.
Olumsuz ütopik yani distopik eser örnekleri olarak, George Orwel'in 1984 ve A.Huxley'in Cesur Yeni Dünya adlı eserleri gösterilebilir. Bazı fikir adamları fikirlerini ütopik olarak ileri sürmedikleri halde kendilerine; 'İdealist Sosyalistler veya Sosyalizm Ülkücüleri' gibi adlar yerine 'Ütopik Sosyalistler' denmiştir. Bir de şiirsel ütopya vardır. Şiirimizde ütopyanın en başarılı, en güzel örneğini Ahmet Haşim O Belde adlı şiirinde vermiştir: "O Belde/Durur menatık-ı dûşîze-i tahayyülde/Ve mâi bir akşam eder üstünde daima âram/Eteklerinde deniz/Döker ervâha bir sükûn-i menam." Yani, "o belde hayalin en bâkir bölgelerinde durur. Mavi bir akşam o şehrin üstünde sürekli dinlenir gibidir Eteklerinde deniz, ruhlara uyku sükûneti yayar." Ahmet Haşim bu güzel şiire hepsi ayrı güzel mısralarla devam eder ve bitirirken sorar: "O Belde, hangi düşsel bir kıtada? Hangi uzak bir nehirle sınırlı? Bir yalan yer midir yoksa var fakat ulaşılamayacak bir hülya sığınağı mı?"
Böylece Haşim, bize bu beldenin ütopik bir yer olduğunu söyledi ve ütopik gerçek olan öteki âleme göçtü. 'O Belde'nin gerçek olmadığına sevinelim. Gerçek olsaydı parsellenip binalar yükseltilecekti. Oradaki 'hüzünlü yâr' magazin haberlerinde yer alacaktı. 'O Belde'nin nâmevcut oluşu, gerçekte varlık sebebi. Her şiir seven bu şiiri okumakla kendine tahsis edilmiş bir 'O Belde' tapusu edinebilir.